BOYKOT, YA SONRA?

Gürman
Helmuth Von Moltke
Published in
8 min readMar 15, 2018

Seçim İttifakı ile ilgili kanun teklifinin kabul edilmesinden sonra seçim güvenliği konusu ve bu bağlamda seçimlerin boykot edilmesi önerileri gündeme oturdu.

Seçimlerin boykot edilmesi gerektiğini söyleyenler özetle

  • Seçim güvenliğinin tamamen yok olduğu bu atmosferde AKP ve MHP ittifakının bu yasal altyapı ile kaybetmesinin imkânsız olduğunu,
  • Muhalefet partilerinin seçimlere katılmasının yapılacak olan seçimlere meşruiyet kazandıracağını,
  • AKP ve MHP ittifakının bu meşruiyeti kullanarak önümüzdeki dönemde Türkiye’de yapmak istedikleri dönüşümü rahatlıkla hayata geçirebileceğini,
  • Muhalefetin tamamen etkisiz olduğu bu sahnede var olmaktansa sahneden çekilmesini ve toplumsal bir meşruiyet krizi yaratmasını öneriyorlar.

Marksist kesimlerde sıklıkla dile getirilen bu öneri İlhan Cihaner ve Selin Sayek Böke’nin temsilcisi olduğu GelecekiçinBiz adı verilen CHP’nin bir kanadında da karşılık buluyor. Genel olarak tartışmanın “CHP boykot kararı almalı mı, almamalı mı” yönünde ilerlemesi ise üstünde durulacak bir nokta. Muhalefet partilerinin tümünün seçimlere katılmaması gerektiğini söyleyenler bulunsa da sosyal medyada tartışma CHP özelinde yürüyor, CHP’nin seçime katılması halinde AKP değirmenine su taşıyacağı, seçimlerin kaybedileceği, hatta CHPlilerin koltuk sevdalısı olduğu için boykot kararı almadığı ifade ediliyor.

Bu kapsamda seçimlerin boykot edilmesi gerektiğini söyleyenlerin iddialarını tekrar incelemekte fayda var.

SEÇİMLERE KATILMAK GAYRİ MEŞRU EYLEMLERİ MEŞRU HALE GETİRMEZ

Rusya’da yapılan seçimlerin adil veya eşit şartlarda olmadığını, çoğu yerde usulsüzlükler yapıldığını, muhalefet partilerine ve temsilcilerine yönelik anti demokratik birçok baskının hayata geçirildiğini biliyoruz. Seçimlere muhalefet partilerinin katılıyor olması Rusya’da yapılan seçimlerin adil ve meşru olduğunu göstermiyor, tam aksine bu seçimlerin anti demokratik karakterinin daha da ortaya çıkmasını sağlıyor. Yahya Jammeh diktatörlüğü altındaki Gambiya’da yapılan seçimlerde de bu durum değişmedi. Seçimlere muhalefetin katılması Yahya Jammeh rejimine fazladan bir meşruiyet vermediği gibi, neticede muhalefet adayının seçimleri kazanması ile başlayan süreç Yahya Jammeh’nin görevi bırakmasına ve ülkeden göç etmesine neden oldu.

Hasılı, seçimlere katılmak anti demokratik bir seçime meşruiyet vermeyeceği gibi gayri meşru eylemlerin de meşrulaşması anlamına gelmez. Bu genel ilke hayatın her alanında da doğrudur. Bir futbol ligine katılım göstermek, bu ligde yapılacak her türlü gayri meşru işi kabul etmek, şike suçunu işleyen bir kulüp varsa onun eylemlerini meşrulaştırmak anlamına gelmeyeceği gibi, bu gayri meşru eylemlerin varlığını ortaya çıkarmak veya bunları eleştirme hakkını da ortadan kaldırmaz.

Muhalefet partilerinin görevleri arasında temsil ettikleri halk kesimlerinin haklarını korumak da vardır. Bu açıdan bir muhalefet partisinin seçimlere katılması, bu seçimlerde adalet ilkesine aykırı eylemleri tespit etmesi ve bu yönde kamuoyunu bilgilendirmesi siyasi partinin varoluş amacına doğrudan bağlı olarak ortaya çıkan sorumluluğudur.

Siyasi partilerin siyasi şartlar ne olursa olsun görevi terk edip gitme, küstüm oynamıyorum deme, siyasi mücadeleden kaçınma hakları da yoktur. Tarihin hiçbir döneminde siyasi mücadeleler kolay, adil ve eşit şartlarda yapılmamıştır. Kralla isyan eden halk kitleleri arasında, diktatörlerle özgürlük mücadelesi verenler arasında, sömürge imparatorlukları ile bağımsızlık mücadelesi veren milletler arasında bir eşitlik veya adaletten bahsedilemez. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde de bu anlamda mutlak bir eşitlik yoktur. Bazı siyasi hareketler daha çok finansal kaynağa ve insan gücüne sahip olabilir. Bir siyasi hareket bu gerçeğe gözünü kapayarak Starbucks şubesinde eşit hizmet bekleyen müşteri gibi yakınma hakkına bile sahip değildir. Siyasi partinin görevi eşit ve adil olmayan koşullarda da mücadeleye devam etmek, hatta bu mücadele uzun yıllara yayılacak bir mücadele olsa dahi bu mücadeleyi terk etmemek, kazanmak için elinden gelen her şeyi yapmaktır. Tarih böyle yazılır. Türkiye’deki siyasi partiler de bu temel görevden münezzeh değildir. Onların da görevi hayata geçirmek istedikleri program ve planlar için mücadele etmek, bunun için gereken toplumsal koalisyonları kurmak, kitleleri ikna etmek ve nihayetinde kazanmaktır.

Seçimleri boykot etmek ise kazanmaktan vazgeçmek, mücadeleye atılmaktan bile geri durmak demektir. Taktik bir hamle stratejik sonuçlar doğurabilir. Bir siyasi partinin tek başına böyle taktik bir hamle yapması, yani siyaset yapma zeminini terk etmesi ve bu alanı rakip siyasi partilere bırakması, kendi varlığını sonlandırması kadar talihsiz bir hamle olacaktır.

SADECE CHP’NİN SEÇİMLERİ BOYKOT ETMESİ, BOYKOTTAN BEKLENEN HİÇBİR SONUCU ÜRETMEYECEKTİR.

Türkiye’de halen faaliyette olan belli başlı partiler arasında anamuhalefet görevini üstlenen ve bu ülkede yaşayan her dört kişiden birini temsil eden CHP’nin tek başına boykot kararı alması “boykot” görüşünü savunanların varmak istedikleri sonucun oluşmasına yol açmayacaktır. Bir başka deyişle atılan taş ürkütülen kuşa değmeyecek, sonuç hasıl olmayacaktır.

Zira CHP tek başına seçime girmeme kararı alsa bile CHP’ye oy veren 12 milyonu aşkın seçmen CHP’nin robotları değildir. CHP’nin seçimleri boykot kararı alması halinde bile bu kitlenin çok büyük bir kısmı oy kullanacak, doğal olarak oylarının yönü de seçime katılan partiler olacaktır. Dolayısıyla seçimler yine de gerçekleşecek, boykotçuların ima ettiği anlamda “meşrulaşacak”tır. Yani tek başına CHP’nin seçimlere girmemesi seçimler üzerinde beklenen meşruiyet tartışmasını yaratamayacaktır.

Bu yüzden boykotçuların üzerinde durması gereken esas mesele CHP’nin seçimlere girip girmemesi değil, her ne kadar sonuçsuz da kalsa Venezuela’da olduğu gibi bütün muhalefetin seçimleri boykot etmesi olmalıdır. Bu çağrının ise karşılık bulma ihtimali neredeyse yok.

  • İyi Parti yeni kurulmuş bir parti ve önümüzdeki seçimlere girerek en azından yüzde 10 ve üzerinde oy alarak kurumsallaşma hedefine sahip. İyi Parti temsilcilerinin TBMM’de yer alması halinde bugün sahip olmadıkları ve örgütlerini geliştirmek açısından çok kritik olan hazine yardımının yanı sıra, kamuoyu iletişimi açısından çok kritik medya görünürlüğüne sahip olacaklar. Daha yakın zaman önce kurulmuş ve bugün anketlerde yüzde 10’un üzerinde olduğu gözüken İyi Parti’nin kendisini fesih anlamına gelecek şekilde seçimleri boykot etmesi için hiçbir rasyonel sebep yok.
  • HDP her ne kadar ağır bir baskı yaşasa da bölgede oy aldığı havzaları koruyor ve baskılar arttıkça kendi hedef seçmeninin arttığını da görüyor. Bu zamana kadar AKP’ye oy veren Kürt seçmen açısından AKP’nin MHP ile kurduğu ittifak itici bir durum. HDP en azından bu avantajı kullanarak oylarını yüzde 13–14 seviyelerine çıkartabilir. Bugün kendisine kurulan ağır baskı ortamını da bu seçim başarısıyla biraz aşabilir. HDP açısından da seçimleri boykot etmek rasyonel bir tercih değil.
  • Saadet Partisi uzun yıllar sonra önemli bir yükseliş yaşıyor. İyi Parti ile bir seçim ittifakı kurmaları durumunda TBMM’de temsil hakkına da kavuşacaklar. Kendilerine uygulanan medya blokajı bu sayede hafifleme, Milli Görüş hareketinin ana temsilcisi de bugün AKP’de yer alan geniş kitleyle yeniden buluşma imkânına sahip. Saadet Partisi’nin seçimleri boykot etmesi nihayetinde Saadet Partisi’nin AKP’yi güçlendirecek ve kendi partilerine oy verenleri de AKP’ye yönlendirecek bir hamle olması dışında bir anlam taşımaz.

Bu açıdan bakıldığında koşullar travmatik bir şekilde değişmediği sürece muhalefet partilerinin “seçimleri boykot etmek” konusunda bir ortaklaşmaya varmaları mümkün değil. CHP de tek başına bütün muhalefet partilerini boykot fikrinde uzlaştıramaz. O halde en azından boykot önermesinin pratik hayata tamamen aykırı olduğunu söylemek lazım.

CHP’NİN SEÇİMLERİ BOYKOT ETMESİ HALİNDE AKP SEÇİMLERİ KESİN OLARAK KAZANACAK

Muhalefet partileri bu konuda birleşemez o zaman CHP tek başına boykot etsin diyenler de çıkabilir. Bu durumda da ortaya çıkacak senaryo hiç iç açıcı değil.

Aşağıdaki grafik bugünkü oy oranlarıyla ve seçmen sayılarıyla partileri temsil ediyor. AKP ve MHP ittifakı aldıkları 24 milyon oyla yüzde 49’luk bir temsile sahip. Kalan muhalefet partileri yüzde 51’i paylaşıyor. İyi parti ile Saadet Partisi’nin ittifak kurması halinde bu tablonun AKP — MHP ittifakı aleyhine gelişeceği de muhakkak.

CHP’nin seçimlere girmesi fakat boykot fikrinin seçmen nezdinde yayılması halinde, seçmenin yüzde 4’üne tekabül eden yalnızca 2 milyon CHP seçmeni oy kullanmaktan vazgeçerse ne oluyor? Birincisi seçime katılma oranı hala demokratik diğer ülkelere göre çok yüksek bir düzeyde –yüzde 80- kalıyor. Yani seçimler boykotçuların ifade ettiği şekilde “meşru olmaya” devam ediyor. AKP — MHP ittifakı ise yüzde 51 ile doğrudan Cumhurbaşkanlığını kazanıyor.

Diğer senaryo. CHP boykot kararı alıyor ve seçimlere katılmıyor. Yapılan anketlere göre CHP seçmeninin yüzde 65’i ikinci oy verecekleri parti olarak İyi Parti’yi görüyor. Yani en azından CHP’ne oy veren 7 milyon 800 bin seçmen İyi Parti’ye yönelebilir. Türkiye genelinde yüzde 2’ye denk gelen ve CHP’ye oy veren 1 milyon seçmenin de HDP’ye yönelmesi halinde ortaya aşağıdaki tablo çıkıyor. Bu senaryoda seçimlere katılma oranı yüzde 75 gibi yine hayli yüksek bir oran ve AKP — MHP ittifakı başka hiçbir oy almasalar dahi mevcut seçmen sayılarıyla bu sefer yüzde 53 gibi bir orana çıkıyor. İyi parti yüzde 31 ile ikinci parti olurken, HDP yüzde 12 ile üçüncü parti olarak TBMM’de temsil imkanı buluyor.

Yani boykot fikrini önerenlerin ifade ettiği gibi, CHP’nin seçimleri boykot etmesi seçimlerin yapılmasını engellemediği gibi, tam aksine AKP — MHP bloğunun rahatlıkla seçimleri kazanmasına ve boykotçuların tam da korktuğu dönüşümü gerçekleştirmesine imkan sağlıyor.

CHP’NİN SEÇİMLERİ BOYKOT ETMESİ HALİNDE CHP’YE NE OLUR?

CHP’nin seçimleri tek taraflı olarak boykot etmesi halinde seçimlere katılarak TBMM’de temsil imkanına sahip olamayacağı için hazine yardımı alamaz. CHP 81 ilde ve Türkiye’deki tüm ilçelerde örgütleri bulunan bir parti. Bu örgütlerin tek kaynağı hazine yardımından Genel Merkezin kendilerine gönderdiği para. Dolayısıyla il ve ilçe örgütleri siyasi faaliyetlerine devam etmelerini sağlayan kaynaklardan olurlar, bir çok il ve ilçe örgütü de faaliyetlerini tamamen durdurmak zorunda kalabilir.

İkinci önemli konu ise boykot kararının CHP seçmenine yeni bir seçmen davranışı kazandırması olacaktır. CHP seçmeni CHP’nin tapulu malı veya yapay zekâ robotu değildir. İyi Parti ve HDP’ye oy veren CHP seçmeni bu partilerde kalıcı hale gelebilir ve CHP 95 yılda kazandığı seçmen havuzunu kaybetmek ile karşı karşıya kalabilir. Dolayısıyla CHP açısından boykottan sonra yaşanacak dönem kendi seçmenini sıfır hazine yardımı ve kaynakla yeniden kazanmak gibi zorlu bir görev olacaktır.

Üçüncüsü CHP TBMM’de temsil edilmediği için yazılı ve görsel medyada bugün sahip olduğun görünüm imkanını da kaybedecek, bu alan anamuhalefet partisi konumuna yükselen İyi Parti tarafından kullanılacaktır. O halde CHP seçimleri tek taraflı olarak boykot etmesi halinde siyasi iletişim imkanlarını da kaybeder.

Hazine yardımı olmayan, seçmenlerine yeni bir oy davranışı kazandırmış ve medyada görünüm şansı olmayan CHP’nin 2019 sonrası dönemde nasıl bir sonuç ile karşılaşacağı da bellidir. CHP fiilen marjinalleşecek veya tabela partisi haline dönüşecektir. Bu da herhalde CHP seçimleri boykot etsin diyen hiç kimsenin arzulamayacağı bir sonuçtur.

BOYKOT YA SONRA?

Başlıktaki soruya geri dönelim.

Diyelim bir mucize oldu ve verili koşullar altında tüm muhalefet partileri boykot fikrinde uzlaştılar. Seçimler yapıldı. Doğal olarak AKP — MHP ittifakı kazandı. Sonra? TBMM’de temsil imkanı bulunmayan muhalefet partileri ve aktörleri hangi adımları atacak, hangi araçlarla bu ortaya çıkan rejimle mücadele etmeye devam edecektir? Tarih 2019’da sonlanmayacağına ve takvimler işlemeye devam ettiğine göre buna uygun da bir yol haritası olmalıdır. CHP, İyi Parti, HDP ve Saadet Partisi hangi eylem pratikleri üzerinde uzlaşabilir, hangi adımları birlikte atabilir ve bu adımların etkisi ne olacaktır? Hiçbir ekonomik kaynağa da sahip olmayan bu partiler bu zorlu mücadeleyi nasıl yürütecektir? Bu sorulara verilen hiçbir cevap yok. Daha doğrusu bu sorular sorulmuyor bile. Sloganlaşmış bir boykot çağrısı ve muhalefet partileri seçimlere katılarak buna meşruiyet kazandırmamalı argümanı tartışmaya hakim durumda. Biz en azından atılacak adımın bir sonraki adımı düşünülmediği takdirde, sonuçların hiç de iyi olmayacağını öngörebiliriz. Siyasi partiler daha rasyonel davranmak zorundalar. Şüphesiz siyasi aktörler de rasyonel olma sorumluluğunu taşımalıdır. CHP seçimleri boykot etmeli diyenlerin buna yönelik bir yol haritası çıkartmalarını beklemek de hakkımız. Türkiye tarihinde hiç yaşanmamış, dünya tarihinde de eşine çok seyrek rastlanan bir siyasi pratik çağrısı, aynı radikallikte ve bu çağrının altını dolduracak şekilde bir yol haritasına da sahip olmalı. Bugün bu yok.

Sadece CHP’nin seçimleri boykot etmesi ise CHP’nin kapısına kilit vurmak demek. Tekrar aynı cümleyi yazabiliriz. Güneş yeniden doğacak. Hayat devam edecek. 2019’da seçimlerle birlikte tarih bitmiyor. Takvimler işleyecek. CHP ne yapacak? Belirsiz. CHP tek başına odanın köşesine çekildikten, TBMM’de temsil imkanını, hazine yardımını ve önemli bir seçmen tabanını kaybettikten sonra siyasi mücadelesine nasıl devam edecek? Ne yazık ki bu konuda da söylenen hiçbir şey yok.

O halde şunu söylemek gerekiyor, sosyal medyada belli kesimlerde destek bulan boykot önerisi şu an için twitter standartlarına uygun 280 karakterlik bir öneri. İki cümle var. Ancak altı boş. Üzerinde düşünülmüş bir fikir değil, bir tepki, bir refleks, bir duygunun dışa vurumu. O duygu da “öfke”den çok uzak değil. Öfke ile kalkan zarar ile oturur. Siyasi partilerin görevi duygusallaşmak değil, rasyonel yol ve yöntemler bularak ülkenin içinde bulunduğu koşulları değiştirmektir. Daha az duygusal, daha çok rasyonel tartışmaya ihtiyacımız var.

--

--