MHP ne yapıyor, 40 yapar mı?

Gürman
Helmuth Von Moltke
Published in
7 min readJul 30, 2015

--

7 Haziran’da yapılan seçimlerde MHP 7 milyon 500 bin oy alarak yüzde 16,28 oy oranıyla 80 milletvekiline sahip oldu. Parti nüfusu 500 binin altında olan 53 ilde yüzde 18,8 oy oranına sahip olurken, üç büyük şehirde oy ortalaması sadece yüzde 13,7.

Oy haritaları incelendiğinde önemli bir sonuç ortaya çıkıyor. MHP Orta Anadolu ve Ege’nin iç kesimlerinde güçlü bir şekilde varlık göstermekte. MHP oylarının yüzde 17’sini toplam nüfusun yüzde 13'ünün yaşadığı Akdeniz Bölgesinden alıyor. Bu bölgeden sonra MHP’nin seçmeni içerisinde en büyük payı alan bölge yüzde 16 ile Ege. MHP’ye oy veren her 5 seçmenden biri de Orta veya Batı Anadolu’da yaşamakta. Seçmen nüfusunun yüzde 18’ini barındıran İstanbul’da MHP’nin yeterli oy oranına ulaşamadığı gözüküyor. Zaten parti İstanbul’un bütün seçim çevrelerinde HDP’nin gerisinde kaldı. Yani MHP’nin büyük şehirlerde AKP ile rekabet gücünü koruyamadığı, bu bölgelerde kendi tabanına özdeş bir özelliğe sahip olan AKP tabanından yeterli oy kazanamadığı gözüküyor.

MHP’nin tek sorunu büyükşehirler de değil. MHP 50’den fazla seçmenin geçerli oy kullandığı 5.888 sandıkta 1 oy bile alamadı, parti 34 ilde milletvekili çıkartamazken aralarında Rize ve Ardahan’ın da bulunduğu 16 ilde yüzde 10 barajının altında kaldı, 970 ilçenin tam 188’inde yüzde 10 oy oranına ulaşamadı. Yani MHP Türkiye’deki her 5 ilçeden 1’inde baraj altı kalmış durumda. Partinin örgütlenme yapısı açısından bu durum partinin temel iddialarıyla bir çelişki arz ediyor. MHP milliyetçi ama Türkiye’nin 5’te birinde yok.

Buna karşın MHP’nin “hareket” iddiasını yansıtacak bir seçmen yapısı var. MHP seçmeni genç. Partiye oy verenlerin yüzde 33’ü 18–28 yaş aralığında bulunuyor. Her 100 CHP seçmeninin 45’i, her 100 AKP seçmeninin 43’ü 44 yaş üzerindeyken, MHP açısından bu oran sadece yüzde 31. Türkiye genelinde de 18–28 yaş aralığındaki seçmenin yüzde 17’sinin tercihi MHP. Dolayısıyla MHP diğer partilere göre demografik bir avantaja sahip. Genç seçmenle ilişkisi kuvvetli ve diğer yaş gruplarına göre burada daha fazla karşılık buluyor. Ancak MHP bu demografiyi yansıtan bir kadro tarafından yönetilmiyor. Örneğin MHP milletvekillerinin yaş ortalaması 52,93 ve MHP TBMM’de en yaşlı grubu bulunan parti konumunda. (Bir karşılaştırma açısından HDP grubunun yaş ortalaması 46,53) [1]

Ekonomik göstergeler açısından MHP’nin AKP seçmeni ile benzerlik taşıdığı görülüyor. MHP’ye oy verenlerin yüzde 51’i çalışan, yüzde 10’u emekli ve yüzde 23’ü ev hanımı. MHP’lilerin yüzde 35’i 1200 TL’den daha düşük bir gelirle geçiniyor, aynı oran AKP’de yüzde 34.

Konda’nın hayat tarzı verileri de açıklayıcı bazı ipuçları vermekte. MHP’ye oy verenlerin yüzde 56’sı kendisini geleneksel muhafazakar olarak tanımlıyor. Yaşam şeklini “dindar muhafazakar” olarak tanımlayanların oranıysa yüzde 20. Yani partiye oy veren her 4 kişiden 3’ü muhafazakar. Buna karşın MHP kendisini “geleneksel muhafazakar” olarak tanımlayan seçmenden ancak yüzde 15 oranında oy alabilmiş. Aynı gruptan HDP’nin yüzde 12 oranında oy aldığı düşünülürse, MHP’nin kendisini etnik olarak Türk olarak tanımlayan ve geleneksel muhafazakar olan seçmenden yeteri kadar oy alamadığı gözüküyor.

Önemli bir nokta, Metropoll tarafından yapılan bir araştırmaya göre AKP seçmeninin yüzde 7,3’ü herhangi bir sebeple AKP’ye oy vermeyecek olsa MHP’ye oy verebileceğini söylüyor. Konda tarafından yapılan araştırma da bu veriyi doğrulamakta. Konda’ya göre 2011 yılında AKP’ye oy veren seçmenin yüzde 7,48’i 2015 seçimlerinde MHP’ye oy verdi. Yani MHP AKP’den yaklaşık 3,5 puan oy kazandı. Bu durum da 2011 seçimlerine göre MHP’nin oy artışını açıklıyor. Buna karşın MHP’nin CHP’den de aldığı bir oy bulunmakta. Bu oran da yaklaşık olarak MHP’den AKP’ye bu seçimde kaçan oy kadar bir orana tekabül ediyor.

Bu veriler bize iki önemli gerçeği gösteriyor.

Birincisi, MHP küçük şehirlerde potansiyeline yakın, büyükşehirlerde potansiyelinin altında bir performans sergiliyor. Yani MHP Büyükşehirlerde AKP ile benzer bir tabana hitap etmesine karşın bu tabanla henüz yeterli bağ kuramamış durumda.

İkincisi, MHP geleneksel muhafazakar tabandan yeteri kadar oy alamıyor. O kadar ki kendisini geleneksel muhafazakar olarak tanımlayanların yüzde 12’si HDP’ye, yüzde 20’si CHP’ye oy verirken, MHP’nin bu pastadan aldığı pay sadece 15 puan. Yani MHP kendisini sünni türk olarak tanımlayan geleneksel muhafazakar seçmeni de ikna edebilmiş değil.

Demek ki MHP’nin “Bizimle Yürü Türkiye” ile başlayan, “yolsuzluk” ve “bölünme”yi hedef alan söylemi kendi tabanında bile yeterli karşılığı bulmuyor. MHP bu seçmen tabanlarını ikna edemezken, Türkiye’yi yönetebilecek, seçmenin beklentilerini de karşılayabilecek bir söylem kuramıyor. Her ne kadar parti oy artışı yaşamış olsa da, bu oy artışının sebebi MHP’nin ortaya koyduğu bir beceri değil, AKP’nin uyguladığı politikaların rahatsız ettiği seçmen tabanının diğer tek sağ parti olarak gördüğü MHP’ye yönelmesi. Bir başka deyişle MHP kendi politikaları nedeniyle değil, AKP’nin kendi seçmenini iten politikaları nedeniyle oy artışı yaşıyor.

Nereden biliyoruz? Yukarıdaki grafik açıklayıcı. MHP nihayetinde 2015 yılında 2009 yılında aldığı oy oranına ulaştı. O tarihte Türkiye ciddi bir ekonomik kriz yaşamaktaydı. AKP’den kaçan sağ seçmen bir kez daha MHP’ye gitti ve MHP yüzde 16 seviyesini gördü. Bugün de durum farklı değil. MHP kendi performansı sebebiyle oy kazanmıyor, AKP’nin kötü performansı nedeniyle doğal olarak oy artışı yaşıyor.

MHP’nin kendi potansiyeline yakın bir oy artışı yaşaması için de yapması gerekenler belli. Daha makul bir dil kurmak, yönetim becerisi göstermek, kadrolarını gençleştirerek kendi tabanına uygun ve genç seçmenden daha fazla oy alabilecek bir hücre yenilemesi yakalamak. Bu arada “dindar” ve “geleneksel muhafazakar” seçmeni ikna edebilecek şekilde kendisini AKP’den ayrıştırmak.

Yolsuzluk soruşturmaları, ekonomide ve dış politikada yaşanan gelişmeler, AKP’yi bu seçmen tabanı nezdinde gerçekten önemli bir açmazla karşı karşıya bırakıyor. MHP moral üstünlüğü ele geçirebileceği gibi, milliyetçilik açısından AKP’nin çelişkilerini ortaya koyarak stratejik bir avantaj da elde edebilir. Fakat bugün MHP bu avantajların hiçbirisini kullanmıyor.

MHP’nin geniş seçmen tabanlarını ikna edebilmek için Türkiye’yi yönetebilme becerisine sahip olduğunu göstermeye ihtiyacı var. Bugün MHP’nin göstermediği şey de tam da bu. MHP sürekli maraza çıkartan bir parti konumunda. İktidar olmak istemiyor, Türkiye’yi yönetmeye talip değil, Bahçeli’nin açıkça söylediği gibi MHP “ana muhalefet partisi” olmak istiyor. Bu söylemler de MHP’ye oy verebilecek ve iktidar konforuna alışmış sağ seçmeni ikna etmeye elverişli değil. Dolayısıyla MHP’nin beklediği gerçekleşmiyor, geniş bir oy desteği gelmiyor.

Bu politika MHP’yi bir sorunla daha karşı karşıya bırakıyor. MHP AKP ile yanyana gelmeyi reddettiği için kendi tabanıyla problem yaşaması sebebiyle CHP’yi de itmek zorunda kalıyor. MHP’nin CHP ile kendisini ayrıştırması ve HDP ile AKP’yi ortak gösterme çabası geleneksel ve dindar muhafazakar kesimde AKP’yi zor durumda bırakan bir strateji olabilir. Ancak maliyetsiz değil. MHP’ye oy veren CHP’li seçmenler MHP’nin AKP’ye koltuk değneği olduğu algısı güçlendikçe MHP’den uzaklaşmakta. Yani MHP siyasetin doğasına aykırı hareket ettiği için hem AKP tabanından beklediği oy geçişini sağlayamıyor hem de CHP tabanını itmek zorunda kalarak, bir miktar oy kaybına da uğruyor.

Kendisini Türk Milliyetçisi olarak tanımlayan Bahçeli’nin partisine ödettiği bedel sadece bu kadar değil. Yani MHP’nin yoksun kaldığı şey sadece kazanabileceği kardan yoksun kalmak olarak tanımlanamaz. Bahçeli’nin bu tutumu Türkiye’ye de ciddi bir bedel ödetiyor. Bahçeli’nin tutumu sayesinde Erdoğan “tekrar seçim” senaryosunu ortaya koyarken, çözüm sürecini bitirerek, ayağını bağlayan zincirlerden kendisini kurtarıyor ve daha önce kendisine oy veren, son seçimdeyse MHP’yi seçen seçmenle tekrar gönül bağlarını kurmaya çalışıyor.

Burada bir şeyi tekrar ifade etmem lazım. Ben Erdoğan’ın kurduğu bu oyunun beklentisini karşılayacağını zannetmiyorum. Türkiye’de bir çatışma ortamına tekrar dönülmesi ve milliyetçi duyguların yükselmesi AKP’ye yaramayacak ve AKP MHP’ye kaptırdığı oyları geri alamayacaktır. Hatta MHP bir miktar oy artışı bile yaşayabilir. Zira “milliyetçilik” yükseldiği dönemlerde bu işin adresi olan MHP’nin sicili şaibeli AKP’ye göre kazançlı çıkması doğaldır. Ancak Bahçeli’nin uyguladığı politika sebebiyle, Erdoğan seçimden sonra MHP’ye kaçabilecek bir kısım seçmeni bu şartlarda koruyabilir, Bahçeli de beklediği oy artışını görmekten mahrum kalabilir.

Bu sebeple MHP hızlı bir şekilde politikasını rasyonalize etmek zorunda. MHP seçmeni genç, çoğunlukla çalışan ve düşük gelir grubuna sahip bir seçmen. Bu seçmen grubu çatışma ve istikrarsızlık ortamından en hızlı şekilde etkilenecek durumda. Türkiye’nin içine düşeceği herhangi bir finansal sıkışma, bu seçmen grubunun günlük yaşamını doğrudan etkileyecektir. Dolayısıyla MHP’nin çatışma ve kriz çıkartma dilinden beklediği kısa vadeli “fayda” kendi oy havzalarını geliştirmesi önünde ciddi bir engel konumunda.

MHP Türkiye’yi iktidara talip olmalı, daha makul bir dil geliştirmeli ve yönetim becerisi göstermeli ki, geleneksel ve dindar muhafazakar seçmen ortaya çıkabilecek kriz karşısında güvenli bir liman olarak bu partiyi görerek kendisine yönelebilsin. Zehirli bir dille bir yandan CHP’yi dışlarken, diğer yandan da Türkiye’yi yönetimsiz bırakıp, Erdoğan’ı sahneye tekrar oyuncu olarak sokmanın MHP’ye de Türkiye’ye de hiçbir faydası yok. Yani MHP zannettiği gibi HDP’yi tamamen dışlayarak ve Türkiye’yi bir savaş atmosferine sokarak bir şey kazanmıyor, aksine Türkiye’yi yönetmeye talip olmadığını ortaya koyuyor, kendi seçmen tabanını ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya bırakıyor ve dahası “nasılsa iktidar olamazlar” algısını güçlendiriyor.

Nitekim bir erken seçimde, AKP’nin beklediği başarıyı bulması sadece demokrasiye inanan, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerinin güçlü bir şekilde vücut bulmasını isteyenler açısından bir “yenilgi” olmayacak. AKP çözüm sürecini bitirerek HDP oylarından vazgeçti. 7 Haziran’da bu partiye oy veren seçmenin AKP’ye dönmek için hiçbir gerekçesi yok. Eğer hesap tutarsa oy kaybedecek olan parti MHP ve bu aynı zamanda MHP’nin milletvekili kaybedeceği anlamına da geliyor. Yani MHP oyun planını değiştirmezse, ana muhalefet olacağım derken 4’üncü parti olma tehlikesi ile karşı karşıya.

Demek ki MHP’nin de makuliyete dönmeye ihtiyacı var. Türkiye açısından da hayırlı olan bu. Bahçeli buna engel oldukça, sadece MHP’nin büyümesine engel olmuyor, Türkiye’nin de gelişmesine ve büyümesine engel oluyor. Kimse unutmasın, 7 Haziran seçimlerinde halkımızın ülkemize verdiği büyük fırsatı kaçırmanın ve Türkiye’yi bir kez daha karanlık bir döneme sokmanın bedeli ortada kalacak türden bir bedel değildir. 2002 yılında yapılan hataya benzer hatalar, er ya da geç sahibini bulur. O yüzden yarın nasılsa üstünden geçilip gidilecek kırmızı çizgiler koymaya sonra da o çizgilere takılıp düşmeye gerek yok. Düşünerek hareket etmek, bir çok hatayı engellemeye kafi.

--

--