Düşünce

Batuhan
Felsefi Çöküntüler
2 min readMar 2, 2015

Geçmişte okuduğum bir yazıyı sizlerle paylaşmak isterim.
İnsanın karakterini oluşturan, onun çocukluk dönemiymiş. Saplantılar, tramvalar veya psikolojik bozukluklar hep bu dönemde oluşur ve köklenirmiş. Yani bizi, tüm insanları, karakter bakımından birbirinden ayıran etken çocukluk dönemiymiş.

Tam da bunu öğrendiğimde başladı her şey benim için. Ben oldum olası farklı tepkiler, farklı düşünceler doğurdum hayatımda. En çok beğenileni beğenmeyip, en bilinmeyene yöneldim. Hiçbir zaman bugün hangi yoldan yürüdüysem yarın aynı yoldan geçmedim. Kendimi sürekli değiştirdim. Montaigne’nin “Denemeler” kitabı gibi, yaşamın en kuytu, en göz ardı edilmiş yönlerini bile ele aldım. Çevremdeki insanlar büyüdükçe yeni sorunlar sardı çevrelerini; ama benim öyle olmadı.

Küçüklüğümden yanımda getirdiğim şeyi söyleyeyim: Hiçbir şey.
Evet. Çocukluğum çok düzenliydi. Hayatımda hiç, gece kafamı yastığa koyduğumda kaygı duyduğum bir olay yaşamadım. Keşke tanımasaydım dediğim hiçbir kimseyle tanışmadım. Başıma ne geldiyse bir sonuç çıkardım, ne olduysa hepsinden bir parça kattım benliğime. Nitekim kendimi farklı yönlerde büyüttüm. Diğer çocuklar gibi büyümedim. Ben, aslında büyümedim; yaşlandım.
Bakamadım işte masum gözlerle, gözler önündeki yaşama.
Benim ilgimi çeken hep, derin olan, en derinlerde olanlardı.

Başlangıçta güzel başlamıştı. Bir film gibi içine çekmişti beni her şey. Düşünceler… Beynimi günden güne yıpratıyordu sanki. Felsefeye adımımı attığım anda benim için hayata bir boyut daha eklendi. Günlerce kitaplar okudum, araştırmalar yaptım. Hiç görmediğim, benden 100 yıl önce yaşamış ve ölmüş yazarların düşüncelerini dinledim. Benden haberi dahi olmayan bu insanların, üzerimde yarattıkları etkileri izledim.

Geceleri uyuyamıyordum. Uyuyamıyordum, çünkü düşünceler beynimi o kadar çok meşgul ediyordu ki gözüme uyku girmiyordu. Başlangıçta güzel olan her şey zamanla karanlığa çekildi. O kadar çok dibine girdim ki hayatın, artık gözler önündekini göremez oldum.

Önceleri sorunumun sistemle ilgili olduğunu düşündüm. Daha sonra anladım ki benim derdimin asıl sebebi sayıp döktüğüm hiçbir şey değil, bendim.
Aklımı kaçıracak gibi oldum. Önceleri zararsız gelen düşünceler, beynime saplanan iğnelere dönüştü. Düşündüm. Düşündüm. En sonunda, gözlerimi açtığımda, kendimi dipsiz bir kuyuda buldum.

İnsan fazla derinine inmez yaşamın. Bunun nedenini de pek fazla bilmez. İrdelemez doğrusu. Gördüğü veya duyduğu düşünce adamlarına veya bilim insanlarına kaçık gözüyle bakar. Kısacası, hayatı anlık aldığı hazlardan süregelen bir döngü olarak görür. Ben kendimi bu insanlardan soyutluyorum. Bunun nedeni ise, benim gördüklerimi onların görmek istemeyişidir. Apaçık bir aldatmadır bu. İnsanlığın kendisine en büyük kazığı, yaşamı gözle görülene göre yorumlamasıdır sanırım.

Düşündüm ve en sonunda bir sonuca vardım.
Bir sorunum vardı. Evet. Ve sorun bendim. Sorun, tam anlamıyla kavradığımı düşündüğüm bu kocaman boşlukta benim varoluşumdu.
Yaşam kocaman bir hiçlikten ibaretti ve ben yalnızca yaşıyordum. Tıpkı uzaydaki yalnız küçük bir gezegen gibi. Varlığımın hiçbir anlamı yoktu. Ben yok olmalıydım. Düşüncelerim de benimle birlikte gelmeliydi.

Hiçbir izahı olmadan geldiğim bu topraklardan, izin istemeden, apar topar ama sessizce defolmalıydım. Bir düşünceyle başlamıştı her şey.

Sonumu getiren ise yine başka bir düşünce oldu.

--

--