Mutluluğun Sırrı

Deniz
Hikaye Arşivi
Published in
7 min readMar 5, 2020

Evlenmezse infilak edecek yaşa gelmiş, zengin koca avcısı, gelinlik ve düğün meraklısı, ezberlere göre yaşayan, kafası dedikodudan başka hiçbir şeye çalışmayan, sevgilisinin statüsü üzerinden pirim yapma çabası içinde çırpınan, ağzını varoşlarda unutmuş, giyinmeyi bilmeyen, bilmediğinden arkadaşlarına özenip, onlara benzemeye çalışan ama onu da beceremeyen, instagram bağımlısı, cahil, gösteriş düşkünü ve popüler kültür özentisi Hüsniye’nin daveti üzerine bir organizasyona katıldık, iş yerindeki arkadaşlar,eşleri ve çocuklarıyla. Organizasyon dediğim de serpme kahvaltı. Dünyanın en büyük israflarından yani. Sadece sofra kalabalık görünsün diye onlarca kalitesiz ve herkesin yemeyeceği malzemeyi sofraya dayayıp, milletin karnını en ucuz ve sağlıksız gıdalarla doyurmak için icat edilmiş bir sektör. Bizim Hüsniye de işletmenin sahibi… Bakmayın normalde kahvaltı gibi salak bir öğün için pazar sabahı kalkıp, keyfimi bozmam ama bir şeye para vermeyeceğim zaman iş değişir tabi.

Kahvaltıdayız. Dere kenarında, navigasyonların bile bulamadığı yerde. Uykulu bir o kadar da sinirliyim. Benim gibi bilge bir kadın düşmanının burada ne işi var, Hüsniye’nin beyinsiz muhabbetini çekmek için mi buraya geldim diye hayıflansam da onun ve diğer kızların 6 kilo fondöten sürülmüş suratlarıyla güzellik yarışana girmelerine götümle gülüyorum. Hayır yani o kadar fondöteni benim götüme sürseler, götüm de güzel görünür derken Ufuk’nun sessizce: “Gülersin tabi, bizim gibi evlen görürüm ben seni,” dediğini duydum. Tam cevap verecekken Barkın araya girdi: “Aman sen konuşma Deniz, her buluşmada bizi bunalıma sokuyorsun, bütün arkadaş çevremiz senin yüzünden kadın düşmanı oldu, millet karısını boşayacak yakında, yalvarıyorum sus,” dedi. “Benimle ne alakası var oğlum,” dedim, “Hepiniz keriz gibi 20’li yaşlarda evlendiniz, evliliklerinizdeki heyecan bitti.” “Haksız da değil aslında, kadınları severek mutlu olacağımızı zannetik ama şu an hepimiz yanlış kararlarımızın cezasını çekiyoruz. Hiçbirimizin kendine ait bir fakındalığı yok ve ömrümüz, karılarımızın bitmek bilmeyen ihtiyaçlarını karşılamakla geçiyor,” dedi Arif. Kemal ise: “Evlendiğimden beri karımdan başka biri olmadı hayatımda. Halbuki iş yerine bile her gün bizi insanlığımızdan utandıracak güzellikte kadınlar geliyor, keşke birkaç tanesiyle sevişebilsem de şu esir hayatından kurtulsam artık,” dedi. Bu son cümle beni tetiklemiş olacak ki daha fazla dayanamayarak: ” Kadınları sevmeyeceksiniz,” dedim. “ Bizimkiler şok tabi. “Yok efendim nasıl sevmeyecekmişiz de, sevmeyelim de senin gibi olalım da, sen aşktan ne anlarsın da falan…” derken sözlerini kestim: “Size olayı en basit şekliyle izah etmeye çalışacağım, eğer sözümü dinlerseniz, kadınların üzerinize atlayıp, üstünüzü başınızı parçaladığı bir seks ilahı olabilirsiniz.”

Biliyorsunuz, ya da bilmiyorsunuz benden öğrenmiş olun, İranlılar tarihte Pers İmparatorluğu’nu kurmuş ve Antik Yunanistan’a saldırmış bir medeniyet. Persler’in, Yunanlılara hükmettiği dönemde, Pers İmparatoru Darius abimiz, Hindistan’dan Balkanlar’a kadar antik dünyanın bütün önemli medeniyetlerini işgal edince, adam efsane bir dünya imparatoruluğu kurmuş ama gel gelelim, Yunanistan’ı işgal ederken, 300 tane kıçı kırık Yunanlı fitness salonu ergenin, 50 bin tane Persli’yi kesmesini bir türlü unutamadığı, bu durumu gururuna yediremediği için Yunanlılara kafayı takmış. Sürekli Yunan liderlerini ve filozoflarını huzuruna çağırıp bunların aklıyla oynayıp, karakterlerini ezmekten, ego mastürbasyonu yapmaktan keyif alır hale gelmiş.

O sırada masadaki diğer kızların da kendi aralarında konuşmayı bırakıp, beni dinlemeye başladıklarını fark ettim. Neyse güzel ablalarım, fındık büyüklüğündeki küçük beyinlerinizin anlayacağı şekilde anlatacağım ama anlattığım mesele ciddi, bence dinlemeye devam edin diye ekledim. “Ay sen kime fındık beyinli diyorsun be ezik,” haykırışlarına aldırış etmeden devam ettim.

Yine bir gün bu Darius yanına “Bana Yunan önde gelenlerini çağırın,” demiş. Nöbetçileri gitmiş, Yunanistan’ın önde gelen filozoflarını, liderlerini, politikacılarını, halkın fikir önderlerini, o dönemin instagram fenomenlerini falan bulup getirmişler saraya, Darius’un önüne çıkarmışlar. “Dünya medeniyetine eşsiz filozoflarıyla ışık tutan Yunanlı kardeşlerim hoş geldiniz, ben şimdi bir meseleyi kafaya taktım, çözüm bulamıyorum, acaba kime sorsam kime sorsam diye düşündüm, sonra dedim, ulan koskoca Yunan filozofları benim köpeğim, çağırayım buraya onlara sorayım, dedim. Şimdi dostlar, demiş… Sizin ölülerinizi yakma ritüeliniz ya..” “Eee var,” demiş bizimkiler, ”Size bir teklifim var. Bundan sonra ölülerinizi yakmayın ve ölen herkesi çocukları yesin,” demiş. Bizim Yunanlılar şok. Aman Allah’ım, böyle bir şey nasıl olabilir? Ya bu ne demek? Hayır bu olamaz! Böyle bir şey mümkün mü, bu nasıl bir vahşilik, bu nasıl bir rezillik, vay sen misin bunu bize diyen, diye atarlanmışlar imparatora. İmparator da, “ya durun sakin olun, üzerine bir de para teklif ediyorum. Her kim ki, ölen akrabasını yerse, ömür boyu yetecek para vereceğim ona,” demiş. Bizimkiler asla olmaz demişler, para da versen, kafamızı da kessen, götümüzü de öpsen ölülerimizi yemicez hacı, end of diskasşşın,” deyip noktayı koymuşlar.

İmparator da “tamam ulan!” demiş, nöbetçilere işaret etmiş, “çağırın şu Hintli pezevenkleri” diye emir vermiş. Biraz sonra içeri Hindistan’dan küçük bir kabilenin liderleri girmişler içeri, bunlar yine Darius’un hükmü altında yaşayan bir kabile tabi. Korka korka gelmişler imparator’un huzuruna. Darius bunlara bakmış bakmış bakmış, şu tiplere bak allah cezanızı vermesin diye mırıldanırken,” hacılar söyleyin bakim,” demiş, “sizin bu ölülerinizi yeme alışkanlığınızı değiştirseniz, onları yakmanız için size emir versem ne derseniz?” Hintliler bunu duyunca kudurmuşlar. Vay efendim de bunu nasıl isteyebilirmiş de, bu onların kutsalıymış da, eğer ölülerini yemezlerse, sevdikleri insanlar ölünce yok olurmuş da, herkes ölen ailesini, sevdiğini yiyince onların ruhu kendi bedeninde yaşamaya devam ediyormuş da, kendileri de ölünce çocukları onları yiyecekmiş de, ne kadar para da verse, kimse sonsuz yok oluşa mahkum olmak istemezmiş de, o yüzden bu teklifi asla kabul etmezlermiş de falan bunlar baya bir kafa ütüleyince, imparator bunları huzurundan kovmuş, “Lan tamam, amma kafa s.tiniz, çıkın gidin ülkenize,” demiş. Hintliler de homurdana homurdana saraydan çıkıp çıkmışlar.

Daha sonra Darius Yunanlılara dönmüş. “Gördünüz mü demiş?” Yunanlılar da akıllı tabi. Sonuçta koskoca insanoğlu medeniyetinin en önemli filozoflarını, düşünürlerini çıkarmış millet. Bunlar başlarını ellerinin arasına koymuşlar, kendi aralarında tartışmaya başlamışlar, ya biz acaba geleneklerimizin esaretinde yaşarken, başka dünyaların, başka yaşamların, başka fikirlerin ve hayat yorumlarının var olduğu gerçeğini kaçırıp, sığ bir dünya mı yarattık kendimize? Biz bu cehalete, bu tek yanlı ve kısır bakış açısının tuzağına nasıl düştük, ulan yoksa bir geri zekalı mıyız diye panik olup hayatlarını sorgulamaya başlamışlar,” derken bizim gösteriş düşkünü Hüsniye’nin düğününde giymeyi planladığı leş gelinliği instagramdan diğer kızlara gösterdiğini fark ettim.

Evet, koskoca Yunan filozofları bile bu kadar işin arasında kendilerini sorgulamaya fırsat yaratıyorken, siz de biraz aynaya bakın diyeceğim ama ne çare…. Yani, bence kendi kısır değer yargılarınızdan ve sadece sizi bağlayan iğrenç düğün, gelinlik, takı, mücevher geleneklerinizin penceresinden bakmayı bırakabilseniz mutlu olmayı başarabileceksiniz. Biraz başka insanların hallerinden de anlayan, empatik bir bakış açısıyla dünyayı daha güzel bir yere çevirebilirsi… aaaa, ama pardon, kime laf anlatıyorum ki? Hepiniz komşuları kıskandıracak düğünleri yapıp, göbek atarak leş cahil hayatlar sürmeyi hayatınızın amacı olarak benimsemiş insanlarsınız. Boşuna laf anlattık o kadar. Kendime kızdım şimdi deyip masadan kalkmak üzereyken bizimkiler: “Kızma abi bu kadar, biz seni dinliyoruz. Bırak ne yaparsa yapsın kızlar. Sonra ne olmuş,” dediler. Israr ve baskıya karşı gelemediğimden, “Zaten hikayenin bu kısmını onların dinlememesi daha iyi olur,” dedim ve devam ettim.

Hintliler saraydan çıktıktan sonra, o sırada, sarayda bekaretiyle ünlü, kendini bekaretiyle tanımlayan, bekaretiyle övünen bir kadın çıkmış demiş ki, “Ulan acaba ben de bu bekaret takıntısını boşu boşuna mı yaptım, acaba ben de kendi sığ dünyamda yaşamaktan, başka hayatları, bakış açılarını, mutluluğu mu ıskaladım, tamam ulan hepinize vericem, dünyayı bir de böyle tadayım,” dedikten sonra saraydaki herkes soyunup ablanın üzerine atlamak üzereyken, Darius da gaza gelip: “Gelin lan ben de hepinize vericem!” demiş.

İşte tarihteki ilk orgy böyle ortaya çıkmış ve orada herkes birbirini s.miş. Fakat dostlarım, sabah olmuş, sarayın Pers halıları ıslak şehvet balları ve sağa sola sıçramış atmıklarla leş gibi kokarken, Yunanlılardan biri uyanıp şaşkın şaşkın çevresine bakmış: “Lan oğlum biz naptık! Allah bizim belamızı vermesin, bu ne kadar iğrenç bir şey. Ben bunu yaşamak istemiyordum, bi daha hiçbirinizi görmek istemiyorum!” demiş ve bu abimiz, saraydan çıkıp kendini eve kapatmış.

O günden sonra, Yunanistan’da her gece sayısız orgiler olmuş, herkes birbirini s.miş, ama bu abi evinden dışarı çıkmamış. O orgilere katılmamış, sürekli yazmış, üretmiş, düşünmüş, gözlemiş, eleştirmiş, analiz etmiş. Fakat bu arada, Yunanlılar’ın arasında bir şey olmuş. Kızlar artık her erkeğin dölünü aldıktan sonra, diğerlerinden bıkmaya başlamışlar. Her gece, her gece aynı adamların malafingoları artık çekici gelmemeye başlamış ve çevrelerinde, başka hiçbir kadının sahip olmadığı, eşsiz bir döl aramaya başlamışlar ki, işte bizim kendini eve kapamış, filozof olmuş abiyi hatırlamışlar. “Oha!” demişler, şu anda bütün Yunanistan’da en değerli döl, bizim Deniztoteles’in dölü… Onu ben almalıyım, hayır ben almalıyım, hayır ben alıcam onu orospu, hayır çekil şurdan önce ben alıcam diye kavgaya tutuşmuşlar ve o günden sonra kadınlar, Deniztoteles’in kapısında sıra olmuşlar. Deniztoteles değerli dölünü kızlara damla damla verdikçe, kızlar delirmiş, Deniztoteles daha da değere binmiş ve o günden sonra, ömrünün sonuna kadar, her gece, alev alev Yunan dilberlerinin diri memiktoları üzerinde sırtüstü yüzerek yaşamış.

Kıssadan hisse… Kendinizi, iğrenç toplumun çirkin geleneklerinden, leş ezberlerinden, beyinsiz kurallarından ve kahvaltı organizasyonlarından sıyırın, kızlar üzerinize atlayacak dostlarım. Farklı, zeki, güzel adamlar olun. Kendiniz gibi farklı, zeki, güzel kadınlar arayın. Böyle meriç meriç ortalıkta dolaşıp ‘kadınlar melektir,’ diye ağladıkça, ancak maymunlarla sevişirsiniz. Kadınları sevmeyin, onların gerçek ve çirkin yüzünü görün. Aksi halde, kadınların gözünde ancak aptal olursunuz ve hiçbir kadın, aptal erkeğin döllerini istemez. Siz akıllı oldukça da, sizi sömürmek isteyecek çakal karılar yerine, sizi sevecek güzel kadınları ayırt edebilme beceriniz gelişir ve cinsel aktif hayat da zaten sonrasında en güzel haliyle yaşanıyor, der demez Kemal başta olmak üzere bizimkiler teker teker masadan kalkıp, mekandan çıktılar, ‘Acaba Hüsniye düğününü hangi pahalı salonda yapsa?’ sorularıyla meşgul olan karılarına çaktırmadan. O sırada bizimkilerin çocuklarından biri “baba nereye gidiyorsun?” deyince kızlar mekandan koşarak uzaklaşmakta olan kocalarının fark ettiler ve “Beni burada bırakıp nereye gidiyorsun Süleyman!” nidaları eşliğinde peşlerine düştüler.

Evet, o günden sonra bizim ofisteki arkadaşların hiçbirinden haber alamadım. Muhtemelen şu an hepsi Yunan filozof Deniztoteles’in hikayesinden etkilenmiş olacaklar ki kendilerini evlere kapattılar ve eşlerinin iğrenç isteklerini karşılamayı bırakıp; üretmeye, düşünmeye, gözlemlemeye ve eleştirmeye başladılar. Eminim ki şu an çok daha mutlular ancak karıları için aynı şeyi söyleyemem sanırım. Neyse, bu benim sorunum değil… O zaman biz de ne yapalım? Süt gibi beyaz tenli, diri memiktolu, Deniztoteles’in, Sokrates’in, Platon’un torunları Yunan dilberlerine ithafen, güzel bir şarkıyla bu öykümüzü de nihayetlendirelim.

Sezen Aksu — Ne Kavgam Bitti Ne Sevadam (1991)

--

--

Deniz
Hikaye Arşivi

Chief Executive Producer | Authentic Experience Explorer | Interactive Experience Designer