Freud: Amatörler İçin Psikanaliz

Yiğithan İldaş
İki Satır
Published in
3 min readDec 4, 2020

Bu yazım, Sigmund Freud’un Amatörler İçin Psikanalizi kitabının tanıtımı üzerine olacak fakat başlamadan önce bilinçdışına ve psikanalize ilgi duymamı sağlayan Doç. Dr. Emin Oryal Taşkın hocama buradan teşekkürlerimi sunuyorum.

Kitabın ana konusu psikanalizin amatörler (tıp eğitimi almamış kişiler) tarafından yapılıp yapılamayacağıdır. Psikanaliz, ortaya çıktığı ilk dönemlerde doktorların bazılarının kabul etmediği bir alandı. Ayrıca bazı doktorlar meslek dışından insanların da hastalar üzerinde psikanaliz yapmasına karşıydı. Onlara göre psikanaliz yapacak kişi, tıp eğitimini ve psikanalizi öğrendikten sonra bunu uygulamalıydı. Fakat Freud bunlara karşı çıkıyor ve amatör bir insanın da psikanaliz eğitimi aldıktan sonra bunu yapabileceğini, tıp eğitiminin onlar için çok gereksiz olduğunu ve psikanalizle ilgisi olmaya bilgilerin uygulamalarda onların işine yaramayacağını söylüyor.

Kitabın bir diğer konusu psikanaliz üzerine okulların açılması ve özel insanların yetişmesi, yazar bunu bilinçdışı kavramıyla açıklıyor. Bilinçdışının bizim hareketlerimizin, konuşmamızın hatta yaşayış şeklimizin kaynağı olduğunu savunarak, bu psikanalizin bu bilinçdışını keşfetmekteki önemini tıbbın geri kalanından ayrı olarak değerlendirir. Böylece, insanların ruhsal sağlığının bozulması durumunda tedavinin de bilirkişiler tarafından yapılması gerekiyor. Yazar, tıp eğitimiyle psikanalizin farklı yönelimler olması sebebiyle, bazı doktorların unvanlarını resmen kötüye kullanarak kişileri kendi inandıkları yöntemlerle tedavi etmeye çalışmalarına karşı çıkıyor ve Freud’un “şarlatan doktorlar” tanımını hatırlatıyor.

Kitabın başlığından ötürü psikanaliz nasıl yapılır onu öğreneceğinizi varsayıyorsanız, maalesef kitabın ana konusu bu değil. Kitabın asıl amacı psikanalizin ortaya çıktığı dönemlerde bir tedavi olarak psikanalizi kimin yapacağı tartışmasında bir fikir belirtiyor. Okuyucuyu yanlış yönlendirmemek adına, kitaptan psikanaliz yöntemine dair örnekler de bulabilirisiniz.

Kitabın kısa bir tanıtımını yaptıktan sonra size kitapta geçen bazı kelimeleri açıklamak istedim. İlk olarak bahsedeceğim konu ruhsal aygıtımız. 3 katmana ayrılan ruhsal aygıt, aslında bizim bilinçdışımızı temsil ediyor. Bunlar Freud’un meşhur üçlüsü: id, ego, superego (kitapta bu isimlerle kullanılmıyor). Bu katmanları aslında bir nevi çember olarak düşünebilirsiniz ve çemberimizin ilki id’tir. İd (Ich, benlik) tamamen bilinçdışında olan ve kişinin tamamen haz duyacağı, içsel çatışmaların olmadığı bir yerdir. Hayatımızın temel motivatörlerinden biri olan İd bizi haz almak üzere dürter ve toplumsal ahlak normlarıyla çelişir. İkinci katman ise ego’dur. Freud ego’yu dış dünyanın etkisi (super-ego) ile değişmiş olan id olduğunu söyler. Ego’nun görevi id ile dış dünyayı ortak bir noktada birleştirmektir. Eğer bu uzlaşı başarılamazsa kişi kendi savunma mekanizmalarını kullanarak id’i baskılamayı dener ve bir süre sonra id üstündeki hakimiyetini kaybeder. Bu hakimiyet kaybından sonra kişi artık bir hastadır. Bu hastalık, muhtevası doğrultusunda saplantılı nevroz, histerik kişilik bozukluğu gibi değişik isimler alır. Hastalıkların çoğu çocukluk dönemindeki ego’nun güçlenememesinden kaynaklanır. Psikanalizdeki amaç da ego’yu güçlendirip tekrar id’te hakimiyet sağlamasıdır. Diğer katmanımız ise superego’dur. Superego bize dayatılan ve insanlarla etkileşim içindeyken tanıdığımız toplumsal normlar, ahlâk, adab-ı muaşeret vb. şeylerdir. Super-ego, id’den gelen dürtüler üzerine ego’ya oldukça yargılayıcıdır ve gerektiğinde ego’yu cezalandırır. Bundan dolayı ego’nun aslında görevi dış dünya, id ve super-ego arasında bir denge kurmaktır.

Bir diğer değinmek istediğim konu ruhsal aygıtımızın aslında en önemli dönemi olan çocukluk. Ruhsal aygıtımızın kökenleri bu zamanda oluşur ve gelecekteki hayatımızı etkileyecek düzeydedir. Çocukların edindiği bazı davranışsal sıkıntılar veya doğuştan gelen zekâ geriliği gibi konularda öğretmenler bazen çok gaddarca davranıp çocukları yaftalayabiliyorlar. Bu, çocuğa yapılabilecek en kötü şeylerden biridir ve ebeveynin böyle durumlarda biraz bilgili ve anlayışlı olup çocuğunu gerekli mercilere götürmek zorundadır. Eğer ebeveynler bunları yapmazsa çocuk geri kalan hayatında toplumdan dışlanmış olabilir ve bu da onun hayatının kötü geçmesine sebep olabilir.

--

--