Eşitsizlikleri Azaltmak İçin Yeni Yaklaşımlar Benimsemek

Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden ve imece 3. Destek Programı’nın teması “Eşitsizliklerin Azaltılması”nı Demo Day etkinliğine katılan konukların perspektifinden ele alıyoruz. Eşitsizlikleri azaltacak fikir ve yöntemler, hayatımızda ne kadar karşılık buluyor?

imece
imece
9 min readAug 26, 2019

--

Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden “Eşitsizliklerin Azaltılması”, yaşa, cinsiyete, engelliliğe, ırka, etnik kökene, dine, ekonomik ya da başka bir statüye bakılmaksızın herkesin güçlendirilmesi ve sosyal ve ekonomik olarak kapsanmasını öngörüyor. “Eşitsizlikleri Azaltmak”, imece’nin sosyal girişimcilere yönelik başlattığı Destek Programı’nın bu yılki teması. 3. Destek Programı’na katılacak girişimlerin belirlendiği etkinlik günündeki konuşmalar da bu tema etrafında oldu.

Etkinlikte girişimleri seçen jüriyi oluşturan isimler, KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, UNHCR Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü Geçim Kaynakları Müdürü Damla Taşkın, İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Doç. Dr. Deniz Tunçalp, Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Başkanı Ebru Dildar Edin, Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Alternatif Yaşam Derneği Başkanı Ercan Tutal ve Girişimcilik Vakfı Genel Müdürü Mehru Aygül oldu.

Etkinlikte New York Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Selçuk Şirin “Bir Türkiye Hayali” başlıklı bir konuşma gerçekleştirirken Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Gazeteci Yazar Dr. Fatoş Karahasan moderatörlüğünde, jüri üyelerinin katılımıyla “Özel sektörden sivil topluma eşitsizliklerin azaltılması adına neler yapıyoruz?” başlıklı bir panel düzenledi.

Panelden çıkan satır başları şöyle:

  • “Her şeyi piyasaya bırakmak doğru değil, piyasası hiç oluşamayacak şeyleri dahi nasıl hayata geçirebileceğimizi düşünmemiz gerek.”
  • “Bugün devletle ya da siyasetle değil, toplum ilişkinin zamanı. Eşitsizlik kalıcılaşıyor, yoksulluk üçüncü kuşağa kadar geçiyor. Buna bir çözüm üretilmesi lazım.”
  • “Yenilikçiliğe kıyılan bir ortam varsa, insanlar temkinli davranmayı seçer. O yüzden, halkı yeniliğe kapalı sanmamak gerek.”
  • “Tek sorun gençler arasından daha fazla girişimci çıkarmak değil, girişimci düşünce biçiminin yaygınlaştırılması lazım.”
  • “Türkiye’de engellilik söz konusu olduğunda farkındalık kampanyalarını bir kenara bırakmalıyız, hizmet ve ürün geliştirdiğimiz adımlar atmalıyız.”

“Özel Sektörden Sivil Topluma Eşitsizliklerin Azaltılması Adına Neler Yapıyoruz?”

İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Doç. Dr. Deniz Tunçalp panelin başında sosyal inovasyon üzerine aktarımlarda bulundu. Hem diğer panelistlerin sosyal girişimcilik üzerine düşüncelerini dinlemeden önce hem de destek programındaki sosyal girişimlerin sunumundan önce “sosyal inovasyon nedir?” sorusu üzerine düşünmek çok etkiliydi.

Tunçalp, “Kelimenin doğasına dönüp bakarsak, girişimci, problem çözen kişidir. Kalıcı olarak çözüm yaratıp buradan bir değer yaratan kişiye ise sosyal girişimci denir. Problemimiz çok, yeter ki bunu çözmeye ‘kafayı takmış’ gruplar olsun. Ancak sosyal problemler tanımı gereği neredeyse çözümsüzdür. Bir problemi çözerken toplumun başka bir kesiminde başka bir problem çıkıyor.” sözleriyle sosyal problemlerin karmaşık, katmanlı, birbirine bağlı, birini çözerken öbür tarafı bozulan karmaşık problemler olduğunu önemle vurguladı.

Tunçalp, sosyal girişimciler ve sosyal problemleri daha etkili çözebilmek için uygun bir ekosisteme ihtiyaç olduğunu hatırlattı: “Sosyal girişimcilerden hem probleme çözüm üretmelerini, hem inovasyon sahiplerini sahaya çekmelerini, hem ortaklık yapmalarını hem de yatırımcı bulmalarını bekleyemeyiz. Her şeyi piyasaya bırakmak mümkün değil. En çok işbirliğiyle beraber engeli kaldırmaya, sorunu çözmeye ve bu işbirliğini sağlayacak bir ekosisteme ihtiyacımız var.”

İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Doç. Dr. Deniz Tunçalp

Doç. Dr. Tunçalp’in sosyal inovasyon üzerine bilgilendirici konuşmasının ardından KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır eşitsizlik ve adaletsizlik sorunlarına dikkat çekti. Türkiye’de her ne kadar “yeni icat çıkarma” denilse de Türk halkının sosyal sorunları çözebilecek, değişime açık bir toplum olduğunu vurguladı: “Türkiye insanı, dünyanın diğer her yerindeki insanlar gibi, hangi siyasi görüşte hangi kimlikte olursa olsun müthiş değişime açık bir insandır.”

Bekir Ağırdır, Türk toplumunun değişime açıklığını insanların sürekli yer değiştirmesine dayandırarak bunun sebebini de yeni bir şeye ulaşmak olduğunu belirtti. Ağırdır, değişim üzerine konuştuktan sonra eşitsizlik ve adaletsizlik konularını ele aldı: “İnsanların özgürce düşüncelerini ifade edebileceği bir iklime ve zemine ihtiyaç var. Eşitsizlik ve adaletsizliği aşabilmemizin tek yolu yine eşit ve adil bir zeminde hepimizin ihtiyaç ve talepleri üzerinde konuşabileceği diyalog platformlarına güç vermek ve yeni bir hayat inşa etmek için el birliği yapmak. Eşitlik ve adalet arayışı meselesi çok önemli. Maalesef etrafımıza baktığımızda eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin kalıcılaştığını görüyoruz. Yoksulluklar kuşaktan kuşağa geçiyor ve kalıcılaşıyor. Eğer bunlara hep beraber cevap üretemezsek sonumuz felaket. Bu yüzden bizim için girişimlerde önemli olan onların toplumsal yararları. Girişimlerin eşitlik ve adalet meselesine ne kadar çözüm ve katkı sunduklarına önem veriyoruz.”

Jüri üyeleri girişimcilerin sunumlarını dinlerken

Girişimcilik Vakfı Genel Müdürü Mehru Aygül ise Z kuşağının dünya içerisinde yaşanan sorunlarla daha aktif olarak ilgilendiğini ve gençlerin bu sorunları çözmek için temel dürtülere sahip olduğunu vurgularken girişimci gibi bakmayı ve düşünmeyi öğrenen genç sayısının gittikçe arttığını belirtti: “Doğru fikir, doğru ekip ve doğru zamana sahipse girişimler başarılı olabilir. Ancak artık bizim için tek önemli nokta ortaya çıkan girişimler değil. Girişimci gençler, o bakış açısıyla girdiği her yeri değiştirip kendinden başkalarına ilham olabilecek bir insana dönüşüyor. İşte bu bahsettiğimiz girişimci bakış açısını yaygınlaştırmak dünyayı değiştirmek için çok önemli.”

Girişimcilik Vakfı Genel Müdürü Mehru Aygül konuşmasını yaparken

UNHCR Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü Geçim Kaynakları Müdürü Damla Taşkın, Türkiye’deki adaletsizlik ve eşitsizlik meselesinin son zamanlardaki en ciddi ayağı olan mülteci sorununa değindi. Sorun üzerine konuşmadan önce mülteci ve göçmenin arasındaki farkı dinleyicilere bir kere daha hatırlatmak istedi. Mültecinin savaş, terör ve zulümün doğurduğu haklı korkuyla ülkesini terk etmek zorunda kalan kişi; göçmenin ise kendi isteğiyle ülkesini terk eden kişi olduğunu belirterek konuşmasına şöyle devam etti: “Mültecilerin haklara erişimi bizim için şarttır. Fırsat verilirse onlar da üretken bireyler haline gelebilir. Mültecilerin kendi ayakları üzerinde durabilmeleri ve bulundukları ülkede o ülkenin sosyo-ekonomik anlamda üretken bireyleri hale gelmeleri bizim esas amacımız. Ülkenin ekonomik kalkınmasında da mültecilerin katkıları var. Ülkede işsizlik olmasına rağmen sanayi alanında işçi eksikliği bulunuyor. Sanayi üretimi olmadan kalkınma mümkün değil. Tekstil, tarım ve otomotiv gibi sektörlerde kendi ayakları üzerinde durmaya başlayan mülteciler çalışıyor ve ülkenin kalkınmasına da çok önemli katkıda bulunuyorlar.” Taşkın konuşmasını eşitsizlik üzerine çok önemli bir ifadede bulunarak bitirdi: “Mülteciler istatistik sayı değil, onlar da bizim gibi insanlar ve kalıcı tek çözüm dünya barışı.”

UNHCR Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü Geçim Kaynakları Müdürü Damla Taşkın

Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Başkanı Ebru Dildar Edin, “İş dünyasını iyiye doğru değiştirmek için toplumun ve dünyanın sorunlarını daha fazla dikkate alıp bunlara yönelik daha farklı yaklaşımlar sergileyecek aktivist liderlere ihtiyacımız var.” diyerek aktivizmin önemini vurguladı: “Aktivist liderlerin ve aktivist bireylerin gittikçe arttığını ve sosyal bağlamda gelişmelere öncü olduklarını görmek çok güzel.” Sosyal girişimlerin hızla arttığı bir dönemde Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin verdiği kredilerin sosyal etkilerini artırmak ve topluma fayda sağlamak çok önemli olduğunun altını çizen Ebru Dildar Edin kredilerle yalnızca maddi değil manevi değerini de yükseltmek için çabaladıklarını ve faaliyetlerini bu şekilde devam ettirmeye çalıştıklarını belirtti.

Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Başkanı Ebru Dildar Edin

Alternatif Yaşam Derneği Başkanı Ercan Tutal ise eşitsizlikler meselesine engelli bireyler perspektifine değindi: “Bugün dünya nüfusunun onda biri diğer herkes gibi toplumun ve devletin sağladığı olanaklardan eşit faydalanamıyor. Çok basit düzenlemeler ile topluma dahil edilebilecek gruplar söz konusuyken hala topluma aktif katılamayan bireylerin olduğunu bildiğimiz bir noktadayız. Türkiye bu konuda kendini geliştiriyor ve son 5 yılda, engellilere erişilebilir alanlar sağlanması, özel sektörlerin kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerine başlaması ve devletin özürlüler yasası çıkarması gibi pek çok gelişme oldu.”

Alternatif Yaşam Derneği Başkanı Ercan Tutal

Son konuşmacımız Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, daha büyük bir etki sağlayabilmek için işbirliği kavramının önemini vurguladı: “Kötü bir Türkiye ekonomisinde iyi bir şirket olarak var olmaya imkan yok, bu yüzden beraber büyümek önemli. Artık amacımız farkındalığı yaratmak değil farkındalığı etkiye çevirmek. Toplumsal problemler üzerinden şirketler, bireyler ve devlet bir araya gelip çarpan etkisi yaratabilir ve beraber etkiyi büyütebiliriz. Ekosistemde kazan kazan modelinde siz de büyürken çevrenizi de büyütmeye başlıyorsunuz.”

Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, girişimcilerin sunumlarını dinlerken

“Bir Türkiye Hayali”

Eşitsizlik meselelerinden sürdürülebilir kalkınmaya kadar pek çok konunun konuşulduğu panelden sonra Prof. Dr. Selçuk Şirin Türkiye’nin gelişmesi için nasıl sistematik değişimler yapılması gerektiğinden okul öncesi dönemin önemine kadar pek çok konuyu ele aldı.

Selçuk Şirin, her üç çocuktan birinin aşırı yoksul olduğunun ve Türkiye’nin PISA ortalamasında üç yılda bir geri gittiğinin altını çizdi. Her üç gençten birinin ne işte ne okulda ne de kursta olduğunu, yani tabiri caizse atıl durumda olduğunu belirten Şirin, demografik fırsat alanı olarak tanımlanan bu kuşağı bir an önce eğitmezsek elimizdeki tek fırsatı da kaçırabileceğimizi söyledi.

Prof. Dr. Selçuk Şirin konuşmasına şöyle başladı: “2003’ten bu yana yapılan araştırmalar Türkiye’nin her sene geri gittiğini gösteriyor. Sürekli ekonomik gerileme sorununa odaklanıyoruz ancak farkında olmadığımız ve tartışılmayan daha önemli bir konu var: Gençler! Ekonomiyi canlandıracak kişiler gençler. Demografik fırsat aralığını kendi avantajımıza çevirmeliyiz. Demografik fırsat penceresi, nüfus yapısındaki değişimdir. Bu kuşağı doğru bir şekilde eğitip değişim sağlayabilirsek gelişebiliriz, aksi takdirde hiçbir ilerleme kat edemeyiz. Bizim, bizden önceki kuşaklardan farkımız var: Hepimizin ulaşacağı çözüm araçları var. Biz teknolojiye sahibiz! Fakat teknoloji tek başına yetmiyor. Sistemsel yaklaşmamız lazım. Türkiye’nin de dünyanın da meseleye sistemsel bakması lazım.”

Sistemsel yaklaşımın önemini vurgulayan Prof. Dr. Selçuk Şirin, bu yaklaşımın 3 farklı yapısal reform ayağı olduğunu belirtti. Şirin, bu reform ayaklarını adil rekabet, temel özgürlükler ve beceri odaklı eğitim olarak tanımladı.

“Bilgiye ulaşmamız lazım ama engeller var. İnovasyon denilen kavram sınırsız düşünmeyi ve varolanı reddetmeyi barındırıyor. Ancak şu anda Wikipedia’ya bile ulaşılamayan bir ülkede inovasyon çıkartmaya çalışıyoruz. Bu şartlar altında Türkiye’de en iyi eğitim sistemini kursak bile, sistematik reformlar olmadan ilerleyemeyiz.” diyen Şirin, sistematik ve yapısal reformlar gerçekleştirmeden sorunlardan kurtulmamızın mümkün olmadığını belirtirken, sadece eğitime odaklanarak sorunları çözemeyeceğimizi de vurguluyor: “En iyi eğitim sistemini kursak bile adil rekabet olmadan beyin göçüne engel olamayız.”

Prof. Dr. Selçuk Şirin’in vurguladığı en önemli cümle ise “İtiraz et, hayal kur, ilerle!” Prof. Dr. Selçuk Şirin’in kısa ama öz sloganı aslında çok önemli şeyler anlatıyor bize: “Vizyona sahip olman ve yola çıkmadan önce kendini varmak istediğin noktada görmen lazım. Ancak ayağının yere basması da lazım, bunun için durum tespiti şart. Sürekli istişare etmelisin. Daha önce o yoldan giden birini bulup o mentor ile iletişimde olmak da çok önemli. Tek başımıza çözmek istediğimiz sorunlarla başa çıkamayız. Son olarak da kasıtlı pratik yapmalıyız! Sadece çalış kızım, oğlum dediğimiz için ortada çalışkan ama hiçbir yere varmayan bireyler var. Önemli olan çalışmak değil odaklanarak çalışmak. Bu bahsettiğim aşamaların her biri çok önemli ancak en önemlisi büyük hayallerinizin olması lazım!”

“İlk 3 yılda beynimizin %90’ı gelişimini tamamlıyor. Bebeklik dönemi gelişim ve farkındalık için çok önemli ancak Türkiye’de yaklaşık 1 milyon çocuk kitapla ilk kez okulda tanışıyor. Sadece 5 ebeveynden 1’i çocuklarına okul öncesi dönemde kitap okuyor.” tespitinde bulunan Selçuk Şirin belki hepimizin farkında olduğu ancak önemini anlamadığı ciddi bir soruna parmak basıyor: Bebeklik ve çocukluk döneminin öneminin göz ardı edilmesi. Bireysel ve toplumsal bağlamda üretken ve yetkin gençler yetiştirmek için okul öncesi dönem çok kritik. Hatta öyle ki, “Nobel Ekonomi Ödüllü Hackman’a göre en yüksek yatırım okul öncesi döneme yapılan yatırımdır. Yatırım derken kastedilen çocukla kaliteli zaman geçirmek, bunu da kitaplar üzerinden yapmak. Zira okul öncesi dönemde zeka demek kelime hazinesi demek. O nedenle her bebeğe doğduğu andan itibaren kitap okumak çocukların zihinsel gelişimi için ana sütü kadar elzem bir ihtiyaç.”

Okul öncesi dönemin ciddi önemini fark eden Prof. Dr. Selçuk Şirin, 1 Milyon Kitap projesiyle 1 milyon çocuğun ilk kütüphanesini beraber kurmayı hedefliyor. 1 Milyon Kitap, sürdürülebilir bir sosyal girişimcilik projesi ve 0–36 aylık çocuklar için hazırladığı kitap setiyle okul öncesi dönemde çocukların gelişimine katkı sağlamayı hedefliyor. Bu proje sayesinde her bir kitap seti alan kişinin adına ihtiyaç sahiplerine de bir kitap seti armağan ediliyor.

Selçuk Şirin üzerinde uğraştığı 1 Milyon Kitap projesi hakkında bilgi verirken

Kitaplar kadar eğitim sisteminde öneme sahip bir araç da kartlar ve kutu oyunları. 3. Destek Programı bu yıl 3 ayrı kart/kutu oyunu üzerinden proje geliştiren girişime kapılarını açtı. ROOT, Tolkido ve Tospaa’nın tercih ettiği bu yöntem üzerinden geliştirdikleri çözüm fikirleri şu şekilde:

  • ROOT, 11–17 yaş arasındaki mülteci ve yerli çocukların birbirlerini daha yakından tanımalarını sağlayan oyun geliştiriyor.
  • Tolkido, otizimli çocukların dil ve konuşma eğitimlerinde kullanılan görsel eğitim kartlarını aile ve öğretmen tarafından kişiselleştirilebilir ve seslendirilebilir hale getiriyor.
  • Lise öğretmenlerinden oluşan Tospaa Kodlama Girişimi, bilgisayar olmayan okullarda masaüstü kart oyunu gibi teknik imkanlar oluşturarak, kodlama eğitiminin önündeki imkansızlıkları gideriyor.

Jüri üyeleri, hangi 3 girişimi seçeceklerine dair değerlendirme esnasında da önemli tespitlerde bulundu. Bekir Ağırdır, bu sırada kart ve kutu oyunlarının sağladığı yaklaşımın oldukça önemli bir konumda olduğuna dikkat çekerek günümüz eğitim sistemi içinde çocukların oyun üzerinden gelişimini mümkün kıldığını ve çocukların çok çeşitli öğrenimleri olduğunu vurguladı.

BlindLook, Digital Zekat, ecording, Es Kariyer Danışmanlık, ROOT, Tospaa ve Türkiye’nin Kadın Ustaları arasından seçilen girişimler BlindLook, ecording ve ROOT oldu.

Jüri üyelerinden Bekir Ağırdır ve Damla Taşkın, girişimlerin seçildiği etkinliği ve girişimlerin oluşturduğu etkiyi değerlendiriyor

Etkinliğin Basın Yansımaları

Milliyet, Medyascope, Mediacat, Webrazzi, Sivil Alan, Sivil Sayfalar, Sosyal Up

Etkinliğin Sosyal Medya Yansımaları

Emin Çapa, Fatoş Karahasan, Selçuk Şirin

imece stratejik partneri S360 Tarafından Hazırlanan Eşitsizliklerin Azaltılması Konulu Araştırma Raporu

Tüm Destek Programı İçerikleri

--

--

imece
imece
Editor for

imece Medium yayınındaki en güncel içeriklerimize medium.com/imeceplatformu sayfasından ulaşabilirsiniz.