İklim Krizine Karşı Sosyal Girişimcilik

İstanbul’un bir yaz günü, 17 Ağustos 2019'da yaşadığı sel felaketi, iklim değişikliğinin geldiği noktaya hepimizin dikkatle bakmasına neden oluyor. İklim değişikliğine karşı, yerel ve global ölçekte alınması gereken önlemlerin önemini bir kez daha anlıyoruz.

Can Pürüzsüz
imece
9 min readAug 19, 2019

--

Yağmur sularının bastığı Eminönü Alt Geçidi’ndeki çarşıda esnafın ürünlerinin su altında kaldığı bu fotoğraf, son sel felaketinin en çarpıcı görüntülerinden biri oldu.

17 Ağustos 1999 Marmara depreminin 20. yılında İstanbul’da meydana gelen ve 1 kişinin hayatını kaybettiği sel felaketi, özellikle Eminönü, Karaköy, Üsküdar gibi şehrin tarihi ve deniz kıyısındaki merkezlerini vurdu; Üsküdar ve Yenibosna’da yollar çöktü.

Valilik ve İBB tarafından paylaşılan verilere göre, sağanak yağış sonucu Fatih’te metrekarede ortalama 114 kilogram; Beşiktaş, Sarıyer, Üsküdar, Kartal, Kadıköy, Ümraniye ise metrekareye ortalama 30–40 kilogram yağış düştü.

Üstelik bu sel felaketi, 17 Ağustos’un yıl dönümünde karşı karşıya geldiğimiz ilk sel değil. 2004'te de, 17 Ağustos’un 5. yıl dönümünde Alibeyköy’de bir sel meydana gelmişti. 9 Eylül 2009'da İkitelli Basın Ekspres yolu başta olmak üzere Avrupa yakasında bir çok noktayı etkileyen ve 31 kişinin hayatını kaybettiği sel, 2014 yazında Üsküdar’da deniz ve karayı birleştiren yağışlar, Temmuz 2017'de 9 gün arayla gerçekleşen sel ve dolu ortak hafızamızda yer edinen afetler.

Uzmanların Perspektifinden Sel Felaketi

Uzmanların açıklamaları, İstanbul’un bu tür felaketlerden daha çok etkileneceği yönünde. Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Köse’ye göre, “Süper hücre adı verilen bu yağmura, küresel iklim değişikliğinin etkisiyle daha sık tanık olacağız.”

Yağmurun sele neden olmasındaki en önemli etken altyapı eksikliklikleri. İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, yaptığı Twitter paylaşımında “Sokaklarımızda hiç mazgal yok. Yağış sokakları dereye dönüştürüp alt gecit, meydan vb alçak yerlerde toplanarak sele neden oluyor. Evet su gecirimsiz yüzeyler, mazgalsız yollar yaparak kent sellerine neden olan biziz.” diyerek sel felaketlerinin oluşmasındaki en önemli role dikkat çekiyor.

Beykent Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden Doç. Dr. Kubilay Kaptan ise, sel sonrası FOX Haber’e yaptığı değerlendirmede “Yağmur sularını kullanamadığımız; kullanmayı geçtim, yağmur sularının toprağa erişmediği; yüzeyde kaldığı ve bunlar toplanamadığı için, afete dönüştüğü; hatta can kaybına yol açtığı; büyük maddi zararlara neden olduğu ortada. Bunun da artarak devam edeceğini biliyoruz.” diyor.

Yayınlanan haberde, binalar ve beton nedeniyle toprak suyu ememediği için biriken suyun deniz seviyesine indiği, bunun da en çok sahildeki ilçeleri etkilediği vurgulanıyor. Bugün kanalizasyonlara giden ve denizle buluşan yağmur suları için geçmişte toplama alanları oluşturulduğunu hatırlatan Kubilay Kaptan, “İstanbul’daki tarihi sarnıçların ve su kemerlerinin sadece su ihtiyacını karşılamak için değil, şehri sele karşı korumak amacıyla da inşa edildiğini” belirtiyor.

Ahmet Köse’nin dikkat çektiği önemli bir nokta da, şehirlerde inşa edilen yüksek katlı binaların iklimi etkilemesi:

“Risk yönetimi kapsamında mevcut iklim değişikliklerine uygun bina yapmamız gerekiyor. Şehre sürekli yüksek bina diktiğinizde hava koridorunu engellemiş oluyorsunuz. Buna son verilmesi lazım. Hava sıcaklığı 33 dereceyken, gölgede 38 hissediliyor, asfalt sıcaklığı da 65'e ulaşmış. Şehirde her yer asfalt olduğu için böyle. Şehirde yeşil alan artmalı. Yüksek binalara karşı değiliz ama yüksek bina inşa edilirken rüzgarı engellememesi için doğru planlama şart. Rüzgar geçiş yönlerine hassasiyet gösterilmeli. Gerek ülkemizde gerek dünyamızda geç kalınmış.”

Çözüm Sünger Şehirler ve Yağmur Bahçelerinde mi?

Mikdat Kadıoğlu, selden 16 gün önce, 3 Ağustos’ta CNN Türk’te konuk olduğu programda, sel felaketlerinden kurtuluşun “sünger şehirler” kavramında olduğunu vurgulayarak; yağış sırasında çatılardaki suyun depolanması gerektiğini belirtmiş; gelecekte de büyük kentlerin su sorununu yağmur suyu hasadının çözebileceğini söylemişti.

Yağmur sularının doğru yönetilmesi ile tehlikeli ve kirli su akışının azaltıldığı, yağışın ekolojik ölçekte kullanılması için tasarlanan sünger şehirlerde, geçirgen yol ve sert zeminler, çatı bahçeleri, yağmur suyu toplama sistemleri, yağmur bahçeleri, havuz ve göller gibi yeşil alanlar oluşturuluyor.

Sünger Şehir kavramının “daha az sel suyu, daha çok kullanım suyu” olarak tanımlandığı İşCep Medium içeriğinde, Çin’in 16 pilot şehirde yağmur sularının %70 oranında tekrar kullanılabilmesini hedeflediği projelerine yer veriliyor.

Sel felaketinin ardından Twitter’da yapılan çeşitli paylaşımlarda,
Hollanda’daki “suyu emen asfalt” buluşu da gündeme geldi. Suyun emilip kanalizasyona aktarmasını sağlayan proje, VolkerWessels adındaki bir inşaat firması tarafından geliştirilmiş. 2015'te The Guardian’a verilen röportajda şirket yetkilisi Rolf Mars’ın “Şu an bu fikir kağıt üzerinde, bir sonraki aşaması bir laboratuarda inşa etmek ve test etmek. Özellikle yağışlı ve kaygan koşullarda ne yapacağına bakmak. Pilot projeyi birlikte yapacak ortaklar arıyoruz aynı şekilde plastik endüstrisinden bize yardım edecek şirketler, üniversite ve bilim enstitülerinden de destek bekliyoruz. Rotterdam yenilikleri destekleyen bir şehir ve fikri çok sevdiler. Pilot proje üzerinde çalışmaya hazırlar.” demecine yer veriliyor.

Benzer bir çalışma 2012'de Brezilya’da gündeme gelmiş; tropikal iklimden dolayı yoğun yağış alan ülkede, Sao Paulo Üniversitesi’ndeki bilim insanları, yağmur suyunun birikmeden hemen yeraltına iletilmesi için çalıştıklarını ve projenin test aşamasında olduğunu açıklamıştı.

Yağmur sularına yönelik geliştirilen çözümlerden birisi de yağmur bahçeleri fikri. Doğal bir eğim üzerinde kurulan, bitkilerden oluşan; çatılardan, karayollarından, yeşil alanlardan ve teraslardan akan yağış suyunu geçici olarak tutmak için tasarlanan bahçeler hakkında ayrıntılı bilgiye makalelerden ulaşmak mümkün. (12345)

Peki Türkiye’de tablo ne? 2017 Kasım’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Öztürk, sel baskınlarının önlenmesi ve suyun toprakla buluşmasını sağlamak amacıyla “Geçirimli Beton Teknik Şartnamesi” ve “Su Geçiren Beton ve Asfaltlar” adlı bir kitapçık hazırladıklarını kamuoyuna açıkladı. Geçirimli beton ve asfalt uygulamalarının henüz Türkiye’de kullanılmadığını açıklayan Öztürk, özellikle kaldırımlar ve yollar, otoparklar, düşük su geçitleri, tenis kortu, geleneksel beton kaldırımlar, şev stabilizasyonu, seralar, su eğlence merkezleri ve hayvanat bahçeleri, hidrolik yapılar, kaldırım kenarına drenaj, mahmuzlar ve kıyı duvarı, gürültü bariyerleri, duvarlar gibi yapım işlerinde kullanılmasının önemli olacağını belirtmişti. Öte yandan, Nisan 2018'de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Yağmur Bahçeleri Uygulama Kılavuzu isimli bir kitapçık da yayınladı.

2019 yazı boyunca Türkiye’nin en çok konuştuğu konulardan birisi de orman yangınları oldu.

İklimi Girişimcilik Ekosisteminin Gündemi Yapmak

İklim değişikliğinin ekosistemde yol açtığı sorunlara girişimcilik ekosisteminden de çözümler gelebilir mi?

Dünyanın sorunlarına tüm aktörlerin bir arada olduğu imece usülü çözümlerle yaklaşmak gerekiyor. Devletler, akademik çevreler ve sivil toplumun geliştireceği/önereceği çözüm yaklaşımları kadar, şirketlerin de sorunun değil çözümün bir parçası olması gerekiyor: Çevre bilinci ve iklim duyarlılığına sahip, sosyal fayda odaklı çalışmalar yürüterek iş akısında da etki üretmesi ve bu yönde çalışan sosyal girişimleri desteklemesi gerekiyor. Bireysel olarak ise, sosyal etki sağlayan projeler geliştirmek veya bu projelerin etkisinin yayılması için destek sunmak, atılabilecek adımlar. Tüm bunlar birbirleriyle ilişkili çözüm aşamaları.

Odağında sosyal, kültürel, çevresel problemlere çözüm üretmek ve toplumsal fayda sağlamak olan girişimler, sosyal girişim olarak tanımlanıyor. Yukarıda anlattığımız sorunlar ve bu sorunların çözümüne dair dünyadan sunduğumuz iyi örnekler, sosyal girişimcilerin Türkiye’ye de uyarlayabilecekleri potansiyel çözüm fikirlerini içeriyor. Şehirlerimizdeki yapı unsurları sünger şehir konsepti ile uyumsuz; yağmur bahçelerimiz yok; yağmur suyunu depolamıyoruz. Bu problemler, sosyal girişimcilere, fikir geliştirebilecekleri ve “dünyayı kurtarma” fırsatı yakalayabilecekleri olası alanlar sunuyor.

Sosyal girişimcilerin, sorumluluk duydukları alanlardaki projelerini ilerletebilmesi kapasite ve imkan olarak gelişmelerine bağlı. imece de, her yıl Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden birisini tema belirlediği Destek Programı’nda sosyal girişimlere mentor, eğitim ve hibe gibi imkanlar sunuyor. Destek Programı’nın bu yılki teması “Eşitsizlikleri Azaltmak” hedefi. 3. Destek Programı’nın 3 finalist girişiminden BlindLook engellilerin; ROOT mültecilerin maruz kaldığı eşitsizliklere karşı çözüm fikirleri geliştiriyor. BlindLook, yemek yemenin önemli bir sosyalleşme aracı olduğu Türkiye’de restoranları ve menülerini görme engelliler için erişilebilir kılarken ROOT ise 3,9 milyon mültecinin olduğu Türkiye’de 11–17 yaş arasındaki mülteci ve yerli çocukların birbirlerini daha yakından tanımalarını sağlayan bir oyun geliştiriyor. Bu girişimleri sonraki içeriklerimizde ayrıntılı olarak tanıtacağız.

2003’te günde 10.000 kişi olan zorla yerinden edilen insan sayısı, 2017’de günlük 44.000’e yükseldi. İklim değişikliği sebebiyle iklim mültecisi kavramının hayatımıza gireceği; göç etmek zorunda kalacak insanların sayısının, 2050 yılında 200 milyon kişiye varacağını öngörülüyor. İklim krizinin etkilerinin bugünden görülmesi ve bugünden yeni eşitsizliklere yol açıyor olması, bizi endişelendiriyor. İklim değişikliğinin etkilerine yönelik geliştirilen projeleri bu safhada desteklemek, sorunu büyümeden çözmek için önemli.

ecording’le Tanışın

Destek Programı’nda beraber çalıştığımız 3. girişim, ecording. Girişim, iklim değişikliği sorunlarıyla karşı karşıya kalan kırsal bölgelerde kadınların hazırladıkları tohum toplarını drone ile fırlatıp, ulaşılması zor alanları ağaçlandırarak iklim değişikliği ve kadın istihdamı konularına aynı anda çözüm geliştiriyor. Birleşmiş Milletler tarafından sürdürülebilir kalkınma için ilan edilen 17 Küresel Hedeften “Eşitsizliklerin Azaltılması” “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” ve “Karasal Yaşam” hedefleri doğrultusunda çalışmalar yürütüyor.

2015'te Hopa’da yaşanan sel felaketinde 8 kişinin hayatını kaybettiği Artvin, dik ve engebeli arazilere sahip olması itibariyle ağaçlandırılması zor alanlara sahip; girişimin de ilk denemesini yaptığı bölge.

İstanbul’daki sel felaketlerinin yanı sıra, Türkiye’nin pek çok bölgesininde de özellikle madenler, HES’ler, barajlar, beton ağırlıklı dere ıslah çalışmaları gibi nedenlerin neden olduğu sorunlar görünür durumda. Bu tür bölgelerde tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar eskisi kadar çok meyve sebze yetiştiremedikleri, eskisi gibi hasat yapamadıkları veya hayvancık faaliyetlerini eskiden olduğu seviyede yürütemediği için gelir eşitsizlikleri yaşıyor. ecording’in verilerine göre, Türkiye’de son 15 senede kırsal nüfus ortalama 29 milyondan 9.9 milyona geriledi ve köylerde yaşayıp, maddi ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan kadın sayısı 1 buçuk milyon. Öte yandan, Türkiye, son 12 yılda 164.222 hektar ormanını kaybetti ve 2019 yazındaki orman yangınlarının hariç tutulduğu bu alan büyüklüğü yaklaşık olarak Kayseri ilinin büyüklüğüne eş. ecording’i kuran üniversite öğrencileri, tüm bu sorunlarla mücadelede, mühendislik bilgileriyle geliştirdikleri projelerinin etkili olacağına inanıyor.

ecording’le beraber çalışan kadınlar, ilk olarak tohum topları üretimi için ecording’in özel olarak geliştirdiği materyal ve aletlerin eğitimini alıyor. Filizlenme oranını en üst düzeyde tutabilmek için Türkiye’de bulunan ve toprak yüzeyine yakın derinliklerde yetişebilen tohum türleri öncelikli olarak tercih ediliyor. AR-GE çalışmaları yapılmış türlerden tedarik edilen tohumlar, kil, toz gübre, çeşitli mineraller, ekilecek bölgeden alınan orman toprağı ve ecording’in tohum türleri için özel olarak hazırladığı bir karışımla kaplanıp belirli sıkma oranlarında, misket büyüklüğünde toplar haline getiriliyor. Ekim günlerine kadar sabit sıcaklıktaki dolaplarda bekletilen her bir tohum topu, içerisine mineralli su enjekte edildikten sonra, önceden haritalandırma yapılan sahalarda ecording’in geliştirdiği ecoDrone’lar ile düzenli ve otonom atışları gerçekleştiriliyor. Tüm bu işlemler, ecoDrone’dan ateşlenen topların içerisindeki tohumların, soğuk, rüzgar, orman canlıların tohumu yemesi gibi şartlardan korunmasını sağlıyor.

ecording tarafından Artvin’de 2018'de yapılan ve olumlu geçen ilk denemede ecoDrone, Kafkasör ormanlarına toprak yüzeyde yetişebilen sedir ve kayın tohumu bıraktı.

Şu anda her 100 topun 16'sı ağaca dönüşebiliyor: Geleneksel yöntemlerle %0,1 olan tohum çimlenme olasılığı, minimum %1, maksimum %16 değerlerine yükselmiş durumda. Girişim, verimliliği artırmak için, Orman Genel Müdürlüğü ve Artvin Çoruh Üniversitesi destekleriyle çalışmalarını sürdürüyor. AR-GE sürecinde toplamda 5 sahada 6 farklı tohum türü ile çalışmalar yapılırken; 10 dakikada 1500 tohum atışı yapılabildiği ve 3 kilometrekarelik alanda düzenli ekim kabiliyeti kazanıldığı görülüyor. Bir insanın 4 ağaç dikebildiği bir sürede ecoDrone, 24 ağaç dikebiliyor. Tek seferde 7 kilogram ağırlık kaldırabilen ecoDrone’ların 15 dakikalık uçuş sonucu, uzun vadede Türkiye’ye ve dünyaya kazandırılacağı ağaç miktarının 24 ile 400 aralığında olacağı hesaplanıyor. Geleneksel yöntemler yerine, ecoDrone ile yapılan ağaçlandırma çalışmaları, 6 kat daha fazla ve 12 kat daha hızlı tohum ekimi imkanı sağlayarak ağaçlandırma maliyetlerini de düşürüyor.

Kurumsal markaların sosyal sorumluluk ve pazarlama stratejilerini de çevreye duyarlı hale getirmeyi amaçlayan ecording, bu markalar tarafından perakende sektöründe satılan her ürünü, verilen her hizmeti veya ödenen her faturayı, ecoDrone’la doğada bir tohum topuna dönüştürmeyi hedefliyor. Örneğin, bir ürün veya hizmet satın aldığınızda, üzerindeki etiketten, ecoDrone ile ağaçlandırılması gereken alanlara satın alınan o ürün için tohum topu atılıyor olduğunu anlayabileceksiniz. Etiketlerin üzerinde yer alan QR kodu okutarak, ecording web sitesi üzerinden tohum topunuzun kim tarafından ve nerede yapıldığı, atılan tohumun türü, nerede ve ne zaman atıldığı gibi bilgiler öğrenilebilecek ve tohum toplarının ekim videosu izlenebilecek.

ROOT ve BlindLook ile beraber ecording’e de 3. Destek Programı’nda, Zorlu Holding tarafından 60 bin TL değerinde hibe, İTÜ Çekirdek tarafından girişimcilik eğitimi ve çalışma alanı, imece tarafından sosyal etki eğitimi, 3 ay boyunca kapsamlı mentorluk, yerel ve global ağlara, faydalanıcılara ve müşterilere erişim imkânları sunuluyor.

İklim krizinin şehirlerimizde açtığı problemler her geçen gün daha derinden hissediliyor. Çözüm yaklaşımlarının uygulanması ve destek görmesi, dünyamızı kurtaracak en temel yöntem.

--

--