Zahiri İnsanlar İçin Ağıt

Fatih AYDIN
Impact Türkiye
Published in
3 min readJul 9, 2021

İnsanlar temelde ikiye ayrılır; zihnini öne çıkaranlar ve gösteriye daima önem verenler. Bana kalırsa bir insanın saatlerini hem giyeceği kıyafeti düşünerek, hem de hâkikati teslim etmek için uğraşmaya çalışarak geçirmesi pek mümkün şey değildir. İkisi tamamen zıttır; görünüm yüzeydeyken hâkikat tamamen derinlerdedir.

İnsan beyni derinlerde düşünmeyi zor bulur çünkü beyin hem çok enerji harcar; hem de hayatta kalmak için doğrudan derin düşünen bir akla gerek yoktur. Bu nedenle insanların çoğu hâkikatin ve ölümün gerçekliği hakkındaki farkındalığı edinmek yerine, çoğunluğun fikirlerine katılmayı tercih eder. Hâliyle, çok kitap okuyup da yazar olabilen çok az insan vardır. Çünkü yazmak düşüncenin ilerletilmesini gerektirirken, okumak sadece okunan şeye katılıp katılmamayı içerir.

Radikâl, popüler fakat hakkaniyetten uzak görüşlere dâhil olan insanlar zamanla topluluk selinin süpürdüğü çer çöp oluverir. Topluluğu yönlendiren insanlar, düşünemeyen insanların bu genel yargılara kapılmasına ve ömrü boyunca hiçbir bireysel duruş sergileyememesine yol açarlar. Bireysel olamayan insanlar ise daima başkalarının onayına ihtiyaç duyduklarını hissederler. Daha doğrusu onlarda bu hissi yaratacak her şey algılar ile tetiklenir ve nihâi olarak kimse yalnız kalmaya cesaret edemez hâle gelir.

Gösteri ve onaylanmaya dair ihtiyaç, sosyal medya tarafından geçici hediyelerle iyice manipüle edilir. Bu geçici ödüller, zaman geçtikçe düşüncesiz bir insanı Pavlov ‘un Köpeği ‘ne çeviriverir. Bilindiği üzere Pavlov, köpeğini zil sesi ve et üzerinden bir şartlanmaya tabii tutar. Köpeğe her zil çalışında et vererek, zil sesi ile köpeğin beynindeki ödül sistemi arasında bir eşleştirme yapar. Böylece zili Pavlov 'un yardımcıları çalsa bile, köpek et ile zil sesini şartladığından, yemeğin geleceğini düşünerek salya bırakır. İşte popülist insan zihni, toplumun tüm hükümlerini zihinde şartlar ve kendisine has benliğini hayvani bir döngüye emanet eder. Sevgi için güç kuru yapar, liderlik için savaşır, böylece hayvani olan tüm şiddet ve davranışları kendi benliğine geçirir. Bu anlamdan yoksunlaşmış insan otomatı, düşüncesizliğin her aşamasını topluma zarar vererek öder. Bu gösteriş meyillisi insan, absürtlüğü bir farklılık olarak algıladığından her saçmalığı özgürlük halısının altına süpürür. Bu durum, bireyin kendisinin her kabullendiği şeyi başka kimselere kabul ettirme hastalığıyla kendini belli eder.

Bu zahiri ve samimiyetten uzak insan türü, doğadaki en renkli ve gösterişli bazı hayvan türlerinin aynı zamanda bulunduğu sınıfın en zararlısı olmasından farksız bir yapıdadır. Bireysel olamayan ve akıntıya kapılan her su yılanı, günün sonunda bulunduğu habitatta diğer canlı türlerini yok etmeye çalışan renkli ve zehirli bir canlı türüne dönüşüverir.

İnsanın hedeflerinden başlıcası gösteriden, fazla eğlenceden ve kendini bilmezlikten uzak durmaktır. Gösterişten uzak durarak hâkikate yaklaşmanın belki de en ilginç yönü, hakikat dağına tırmanmak isteyen birinin yolda pek az insana rastlayacağı gerçeğidir. Hâlbuki bu rengarenk zehirli canlılara hayvanat bahçesinde ilgi çoktur ve toplum tarafından ilgiyle besletilirler. İçerideki canlı ise temel ihtiyaçlarının karşılanması dışında hiçbir şey düşünmez, besinlerini ve ilgisini aldığı sürece asla agresifleşmez.

O hâlde düşünmek, bireyin şahsiyetini koruyarak zehirli bir canlıya dönüşmesini engelleyen, hâkikate yaklaştıran, hayatı belki daha korkutucu ancak daha bilinçli bir hâle getiren yegane şeydir. İnsanı geliştiren ve onun bireysel farkındalığını artırmak için tek çaresi olan düşünme unsuru, insanı kimsenin tırmanmaya cesaret edemediği hâkikat dağlarının zirvelerine götürür. Bu durum ilk başta endişe ve mutsuzluk olarak karşımıza çıkar; fakat zamanla endişe yerini emniyetli bir yolculuğa, mutsuzluk ise yerini sakin bir huzura bırakır.

Buna benzer bir yaklaşım F.W. Nietzsche 'nin üst insan felsefesinde de bulunmaktadır fakat o, bireyi tamamıyla toplumdan ve inançtan kopararak insanı gücün kuklası hâline getirir. Nietzsche bu anlam yoksunluğunun bedelini, tanımladığı üst insanın zihinsel gelişimini sağlamak isterken onu tekrar hayvani bir güç istencine sokmakla öder. Nietzsche 'nin üst insanı bir süreliğine zihinsel olarak gelişse ve konfor alanının dışına çıksa bile, zamanla tüm edindiği birikimi hayvani içgüdülerine teslim edecek ve yine sonunda kaybedecektir.

İnançlar, Søren Kierkegaard 'ın da belirttiği üzere içerisinde düşünceyi ve sorgulamayı da barındıran anlamlardır. Böylece insan hem birey anlamında "insan" olmayı başarır, hem de yaratıcının verdiği sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirerek ve onun taktirini de kazanarak hayatına anlam katar. Furkan Suresi son ayetlerinde vurgulandığı üzere; insan sarp yokuşu tırmanarak, benliğini yenerek, ahlâki prensiplerin dışına çıkmadan ve belki de en önemlisi başkalarını da kendi yolculuğuna ortak ederek hayat yolculuğunu en iyi şekilde tamamlamaya gayret etmelidir.

Düşünceli, merhametli ve inançlı bir insan olarak kalabilmek dileğiyle…

Alucard

--

--