Stefan Zweig : Satranç Kitabının Sinirbilim Açısından Yorumu

Fatih AYDIN
Impact Türkiye
Published in
5 min readFeb 12, 2022

Giriş

Bu yazıda, Stefan Zweig ‘ın “Satranç” adlı kitabının “akıl ve zekanın karşılaştırılması” açısından kritiğini yapacağım; o nedenle önce hikayeyi daha sonra makaleyi okumanızı isterim. Tüm tespitler bana aittir; sonuçta bir yorumdur ve elbette ki katılıp katılmamak size kalmış.

Stefan Zweig ‘ın şaheseri Satranç adlı kitabında ayrışan iki tip başrolün olduğunu söyleyebiliriz. Dr.B zekayı ve Mirko Czentovic akıllılığın timsalidir. Hikayedeki bu durum adeta Kant ‘ın “Pratik Aklın Eleştrisi” adlı kitabında bahsettiği “Pratik ve Teorik Aklın” bir yansıması gibidir adeta. Eğer Stefan Zweig hikayeyi bu şekilde planlayarak yazdıysa gerçekten Satranç- (Chess Story) adlı hikayenin felsefeyi hikayeleştirme anlamında da bir başyapıt olduğunu söyleyebiliriz. Peki Stefan Zweig, hikayeyi kullanarak akıl ve zeka ayrımını nasıl gerçekleştiriyor? Gelin hikayeyi okurken keşfettiğim bu durumu sizinle de paylaşayım.

Karakterlerin Gözden Geçirilmesi

Hikayede göze çarpan ilk şey, Czentovic ‘in kalas bir yapıda, sadece tek noktada kafası çalışan bir adam olmasıyken; Dr.B çok yönlü düşünebilen, tutsaklık yıllarında tek bir satranç kitabındaki örnekleri bile farklı şekilde çözmüş bir karakter olması. Yine kitapta dikkat çeken diğer bir husus da, Czentovic ‘in kendi çıkarlarını çok iyi gözeten, kibirli, gösterişli ve herkes tarafından tanınan bir adam olduğudur. Bunun yanısıra Dr. B ‘nin pek tanınmayan bir mahkum ve zihinsel açıdan sağlığı çok da yerinde olmayan bir karakter olduğu dikkat çekiyor.

Yine Czentovic her hamlesinde kuşkudan uzak, ve keskin bir görüşe sahip. Karşısındaki rakibi Dr.B karakteri ise hapishanede bulunduğu yıllarda kendi kendine satranç oynarken kurduğu “Siyah ben, beyaz ben” gibi çoklu kişilik bozukluğuna işaret eden, nevrotik bir yapıya bürünmüş olarak aktarılıyor.

“…Satrançta kendine karşı oynamak, kişinin kendi gölgesinin üstüne atlaması gibi bir çelişkidir…” [-Dr.B.]

1. Aklın Tanımı : Czentovic Üzerinden Anlatımı

Akıl bana göre, canlının evrimsel süreçte kendi çıkarlarını maksimize ederek hayatta kalmaya yönelik çabasıdır. Keşfettiğim kadarıyla, hafızayla, kurnazlıkla ve çevreyle daha da yakından ilişkili bulduğum modele akıl diyoruz. Satranç ‘taki Czentovic tam da bu tanıma uymaktadır. Her hamleyi hafızasında bir yere oturtmuş, uzunca süre sadece seyirci kaldığı satranç oyununu bu sayede ustalıkla kullanıyor. Ayrıca hikayede kendi çıkarlarını en üst düzeyde kullanan birisi. Dr.B ‘nin oyunun gidişatını değiştirmesinin onu rahatsız etmesinden, yenebileceği rakipleri ustalıkla seçmesinden ve kimseyle konuşmadan sessizce işini yapabilme akıllılığını Czentovic ‘te görebiliyoruz. Diğer tüm akıllı adamlarda gözlemlediğim üzere, Czentovic ‘in sadece birkaç becerisi gelişmiş ve bu sayede meşhur olmuş. Yani diğer konularda oldukça ilkel bir insan. Czentovic aslında üniversitede sadece çıkmış sorulara çalışan öğrencilerin yaptığı akıllılıkta; ancak yeni bir şey keşfedecek zekadan da bir o kadar yoksun durumda.

Kitaptaki alıntılarla Mirko ‘yu daha detaylı analiz edebiliriz.

Mirko Czentovic Karakteri Hakkında Detaylar

Özgüvenli, Kendini Beğenmiş Olması (Dunning Kruger Effect)

“…Bütün yontulmamış varlıklarda olduğu gibi onda da gülünç bir kendini beğenmişlik vardı; dünya turnuvasındaki zaferinden beri kendini dünyanın en önemli adamı olarak görüyordu ve bütün bunlar zeki, akıllı, göz kamaştırıcı konuşmacıları ve yazarları kendi alanlarında yenmiş olduğunu, üstelik onlardan daha çok kazandığını bilmek, onun o eski güvensizliğini soğuk ve çoğunlukla kabalıkla gözler önüne serilen bir gurura dönüştürdü…” [Satranç]

Sadece Hafızasını Kullanarak Öğrenebilmesi

“…Papaz akşamlan uzun çiftçi piposunu tüttürerek, her zamanki gibi jandarma çavuşuyla üç el satranç oynarken, sarı kafalı oğlan hiç ses çıkarmadan yanlarına çömelir ve ağırlaşmış göz kapaklarının altından, uyku akan ve kayıtsız gözlerle kareli tahtaya bakardı…” [Satranç]

Meraktan Yoksun Bir Karakter Olması

“…Ama bu tuhaf oğlanda iyi yürekli papazın canını en çok sıkan şey, ilgisizliğiydi. Özel bir çağrı almadan hiçbir şey yapmazdı, hiçbir zaman soru sormazdı, başka oğlanlarla oynamaz ve bir şey ona açık bir dille buyurulmadığı sürece kendiliğinden bir uğraş aramazdı; Mirko ev işlerini bitirir bitirmez, çayırdaki koyunlar gibi boş boş bakarak odada kıpırdamadan oturur, çevresinde olanlara en ufak bir ilgi bile göstermezdi… “[Satranç]

2. Zekânın Tanımı : Dr. B. Üzerinden Anlatımı

Zekâ, kişinin genetiğiyle doğrudan ilişkili olan, açıklayıcılık, mantıksallık, akıl yürütme ve problem çözme kabiliyetlerinin; kişinin olaylara ve durumlara değişik açıklardan bakmasıyla desteklenen modelin adıdır. Yanî aklın yaratıcılık evrimidir. Satranç ‘ta ise zekanın temsiliyeti DR.B denilen gizemli şahsiyete aittir. Zekî insanlar olaylara farklı yönden bakabilir, mantıksallık temelinde tam anlamıyla açıklayabilir ve en temel soruları sorup cevaplayabilir. Richard Feynmann, Einstein gibi adamların söylediği gibi bir konuyu 6 yaşındaki çocuğa anlayacağı düzeyde temellendirmeyle anlatabilir. Problem çözme yetisi yüksek düzeydedir ve bu nedenle önemli kaşifler bu kategoridedir. Dr.B. sıradışı bir karakter ve yaşadığı şeyler, toplumda kurnazlık yapmayan her zeki adamın başına gelebilecek türden.

Kitaptaki alıntılarla Dr. B. ‘yi daha detaylı analiz edebiliriz.

Dr. B. Karakteri Hakkında Detaylar

Mirko Alkışlanırken, DR. B. ‘nin Sorgulamalarla Geçirdiği Yalnızlık

“…Gelgelelim boş odada bu düşünceler bir kere harekete geçtiler mi, durmak bilmeden kafamın içinde dönüyorlardı, hep yeni baştan, hep başka bileşimlerde oluşuyor ve uykuda bile peşimi bırakmıyorlardı; Gestapo’nun her sorgulamasından sonra, o soruların ve acı çektirmenin bana yaptığı işkence düşüncelerimde amansızca yer ediyordu, hatta böylesi daha da korkunç oluyordu, çünkü o sorgulamalar bir saat içinde biterken, düşüncelerimin hiç sonu gelmiyordu, bunun nedeni de yalnızlığın bana çektirdiği o haince işkenceydi…” [-Dr.B.]

DR.B. ’nin Mirko ‘nun Aksine Hafıza Gücü Yerine Düşünce Gücünü Kullanması

“…Sonra hesap yapmayı denedim, rastgele sayıları toplamayı,bölmeyi, ama belleğim boşlukta pek iyi çalışmıyordu. Hiçbir şey üzerinde kafamı toplayamıyordum. Hep aynı düşünce çakıyordu beynimde: Ne biliyorlar? Dün ne söyledim, gelecek sefer ne söylemeliyim?…” [-Dr.B.]

DR.B. ‘nin Zekilik ile Delilik Arasındaki İnce Çizgide Bulunması

“…Siyah ve beyazdan oluşan her iki ben de yarışa girişmeden edemiyordu ve her ikisi de yenmek, kazanmak için kendine göre bir hırsa, bir sabırsızlığa kapılıyordu; siyah olan ben, beyaz olan ben’in yapacağı her hamleyi heyecanla bekliyordu. Bir tanesi bir yanlış yapınca, öteki ben sevinçten havalara uçuyor ve aynı anda da kendi beceriksizliğine kızıyordu. Bütün bunlar mantıksız görünüyor ve gerçekte normal bir insanda normal koşullar altında böyle yapay bir şizofreni, tehlikeli boyutta bir uyarılmadan kaynaklanan böyle bir bilinç bölünmesi olması düşünülemez. Ama her türlü normallikten zorla kopartılmış olduğumu unutmayın; suçsuz olmasına karşın hapsedilmiş, aylardır tek başına bırakılarak kurnazca işkence yapılmış bir tutukluydum ben, birikmiş öfkesini uzun zamandan beri herhangi bir şeye boşaltmak isteyen bir insandım…” [-Dr.B.]

Sonuç

Bu kritikte aslında vermek istediğim mesaj, zeka ile aklın keskin çizgilerle ayrılıyor olmasıdır. Akıl kargalarda da bulunur; çünkü hayatta kalmak için faydayı maksimize etme içgüdüsü tüm canlılarda vardır. Zeka ise daha çok genetikle ve yaratıcılıkla ilişkilendirilmektedir. Her ikisi de düşünsel çabayla geliştirilebileceğinden; bu durumda anlıyoruz ki, yaratıcılık ile zeka doğrudan bağlı olmasa da birbiriyle ilintilidir. Sadece aklı olan bir insan, gelişmiş bir kargadır. Bizi sanata, bilime ve geleceğe yönlendiren şey ise zekadır. Son olarak bilgece söylenmiş şu sözü hem aklımıza kazımalı, hem de zekâmızla düşünmeliyiz;

Dünyanın problemi, zeki insanların kuşku içindeyken, buna karşılık aptalların oldukça kendinden emin olmasıdır. [Bertrand Russell]

Alucard

--

--