Nasıl Düşünüyoruz? Düşünmenin 2 Farklı Metodu

Bir problemle karşılaştığımızda bazen üstüne daha çok gittikçe, saatlerce konsantre olduğumuzda sonuca gideriz; bazen de biraz olan bitene ara verip dışarı çıkmaya, kafamızı dağıtmaya ihtiyacımız vardır. Konsantre olduğumuz andaki düşünce modelimize literatürde “Focus Mode” deniyor. Bu aşamada beynimizde de prefrontal korteks bize konsantre olmamızı ve tüm ikincil düşünceleri uzaklaştırmamıza yardımcı oluyor. Focus Mode olduğumuz durumlara örnek olarak matematik problemi çözerken, dersi dinlerken veya video oyunu oynarken olduğumuz durumları verebilirim. Bu sırada beynimizin özel bir bölümünü çalışmaya koyarız. Bu kısım neyle uğraştığımıza göre değişiklik gösterir.

Düşüncelerimizin dağınık olduğu ve kendimizi bir yere yoğunlaştırmadığımız modelimize ise “Diffuse Mode” yani dağınık düşünce şekli deniyor. Focus Mode’un tam tersi olarak kafamızı belirli bir alanda tutmamızı, diğer bir deyişle kafamızı dağınık tutmaya yarıyor. Bu düşünce halinde Focus Mode’un aksine beynimizin spesifik bir bölgesi çalışmıyor.

Diffuse Mode’da düşüncelerimizi serbest bırakır ve kendi akışında ilerlemesini seyrederiz. Odaklandığımızda belirli bir alana ve probleme yoğunlaşırken, Diffuse Mode bize büyük resmi görmemizi ve problemin etrafında bir gezintiye çıkmamızı sağlar. Bu sayede odaklanıp da çözemediğimiz problemlerimizi geniş bir perspektiften ele almayı ve daha önce görmediğimiz çözüm yollarını bulma imkanı verir.

Bu 2 farklı düşünme sürecini daha iyi anlamak için kullanılan çok güzel bir metafor var. Pinball tahtası. Aşağıda gördüğünüz görselde beynimiz ve içerisindeki nöronlar bir pinball masasına benzetilmiş ve düşüncemizi de atılan top gibi düşünebilirsiniz.

İlk resimde düşüncelerimiz daha dar bir alanda tutulmuş ve o alandaki çok sayıda nöron tarafından işleniyor. Yani bir Focus Mode sürecindeyiz. Diğer resimde ise düşüncelerimiz beynimizin başka parçalarındaki nöronlar tarafından işlenerek daha sade ve geniş bir düşünce biçimi ortaya çıkıyor. Buna da Diffuse Mode demiştik.

Peki öğrenme sürecinde bu ikisini nasıl kullanmalıyız? Öncelikle birinin diğerinden daha iyi olduğu gibi bir kanı yok. Çünkü eğer bir alanda ustalaşmak istiyorsanız bu 2 zıt düşünce biçimini de kullanmanız gerekiyor. Öğrenme süreci de buna dahil. Öncelikle bir konuyu öğrenirken Focus Mode durumunda konunun basit kısımlarına giriş yapıyor ve konunun ne olduğunu kabataslak kavrıyoruz. Daha sonra Diffuse Mode durumunda öğrendiklerimizi daha önce öğrendiklerimizle bağlayabilir bu sayede yeni öğrendiğimiz unsurların beynimizdeki temellerini sağlamlaştırırız. Son olarak yeniden Focus Mode durumuna geçerek önceden kurduğumuz bağlantılara derinlemesine inerek konunun daha detaylı ve karmaşık kısımlarına hakim olmaya başlıyoruz.

Bir sorunu aşmaya çalışırken de bu iki düşünce yöntemi arasında geçişler yapmak çözümü bize getiren anahtar olacaktır. Eminim bir matematik sorusu üzerinde saatlerce uğraştığınız ya da herhangi bir sorun hakkında saatlerce düşünüp bir adım dahi ilerlemediğinizi düşündüğünüz zamanlar olmuştur. Bu andan sonra kafamızı bir süreliğine dağıtmak, beynimizin daha geniş bir yelpazede çalışmasına izin vermek ve ondan sonra tekrar problemin üstüne gitmek çözümü getiren anahtar olacaktır.

İşin özeti, Beynimizi sadece Focus Mode veya sadece Diffuse Mode ‘da çalıştırmamalı, beynimizi en efektif şekilde kullanmak için bu iki süreç arasında geçiş yapmalıyız.

Son olarak da bu konuda ve öğrenme yeteneklerinizi geliştirme konusunda daha detaylı bilgi edinmek isterseniz Barbara Oakley’in internetteki video ve yazılı kaynaklarına bakmanızı tavsiye ederim. Kendisinin “Learning How to Learn” isimli bir kitabı ve yine aynı adla video serisi mevcut.

--

--