Barış Adaletle Mümkün

Jiyan’ın Sesi
Jiyaninsesi
Published in
5 min readApr 6, 2015

Tunca Öğreten — TARAF

Haziran’daki genel seçimler yaklaşırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan çözüm sürecine dair önce IRA modeli önerisi ardından da “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur” açıklaması geldi. Kuzey İrlanda’da İngiltere’ye karşı yıllarca silahlı mücadele yürüten IRA ile yürütülen müzakerelerde Başbakan Tony Blair’in danışmanlığını yapan eski diplomat Jonathon Powell ile görüştük. ETA ile İspanya’nın da arasını bulan baş müzakereci Powell, IRA modelinin Türkiye’ye uygulanabilirliğini, Başkanlık sistemine geçilirse çözüm sürecinin yürütülüp, yürütülemeyeceğini ve Öcalan’ın serbest bırakılması hakkındaki görüşlerini anlattı…

Son zamanlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt sorununda izlenecek çözüm yolu için IRA modelini referans gösteriyor. Sizce IRA ile Britanya arasında yürütülen müzakereler, Türkiye için referans olabilir mi?

Aslında İngiliz Hükümeti’nin, Kuzey İrlanda’da uyguladığı modeli alıp Türkiye, İspanya ya da herhangi başka bir ülkeye uygulamanız mümkün değil. Yaşanan problemler tamamen farklı olduğu için izlenmesi gereken yol da farklı olmalı. Ancak kitabımda da benim dahil olduğum müzakerelerin nasıl işlediğini belirttiğim üzere, mesela IRA ile yaşanan sorunlarda Britanya Hükümeti’nin yaptığı hatalardan Türkiye ders alabilir ve bizim düştüğümüz yanlışlara düşmemeye gayret edebilir.

IRA, Kuzey İrlanda halkının tümünü temsil ediyor muydu?

Kesinlikle hayır. Tam tersine Kuzey İrlanda halkının çok azını temsil ediyordu, onlar da zaten İrlanda’nın Güney’inde yaşayanlardı. Ancak ciddi şekilde siyasi destek görüyorlardı. Bunda IRA’nın, Kuzey İrlanda’nın güçlü siyasi partilerinden Sinn Féin’in silahlı kanadı olarak algılanmasının da büyük etkisi vardı.

Peki, ya PKK? Kürt halkının tümünü temsil ediyor mu?

Bunun doğru olduğunu söyleyemeyiz. Bildiğim kadarıyla Kürt halkının yüzde 60’ı hâlihazırda AKP’ye oy veriyor fakat bu sorunun yıllardır sürüyor olmasının ardında farklı politik nedenlerin yattığına inanıyorum.

Ne gibi nedenler?

PKK, Kürtlerin yaşadığı problemlere dikkati çekmeyi başardı.

Çözüm sürecinin temelleri 10 yıl önce atıldı. Ancak geldiğimiz noktada Erdoğan ve AKP Hükümeti’nin somut olarak pek yol kat edemediği konuşuluyor…

Ben, yapılan tüm tartışmalara rağmen Türkiye’nin çözüm sürecinde geldiği noktaya iyimser bakıyorum. Biz, İrlanda’daki çözüm sürecine 1973’te başlamış fakat 1998’de imzalanan Hayırlı Cuma Anlaşması’na dek uzun süre mutabakat sağlayamamıştık. Bu noktada Türkiye’deki süreçle bizdekinin birbirine benzediğini söyleyebiliriz. Keza 1993 ve 1995’te başarısız olduğumuz müzakereler de oldu, tıpkı sizin şimdiki durumunuz gibi. Türkiye’de sürecin başarıyla sonuçlanacağını düşünüyorum çünkü silahlı mücadele yürüten PKK da Erdoğan gibi güçlü bir liderlik yapısına sahip. Bu tür sorunların güçlü liderliklerle bertaraf edilebileceği kanısındayım.

Güçlü liderlikten bahsediyorsunuz ama bir yandan da seçime yaklaştığımız şu günlerde Erdoğan’ın süreci sıkıntıya sokacak sözlerine şahit oluyoruz.

Önceki gün hükümet kanadından tam tersi yönde bir açıklama geldi ama…

Sanırım Türkiye halkının büyük bir çoğunluğu Hükümet’in ağırlığının, Erdoğan’ın olağandışı Cumhurbaşkanlığı’na kıyasla epey az olduğunu düşünüyordur. Bu noktadan bakacak olursak; Cumhurbaşkanı’nın süreci zora sokan sözleri için ne dersiniz?

Seçim kampanyaları sırasında, milliyetçilerin oylarını almak için bu tür türbülansların yaşanması çok normal. Bunun sürece hayati zararlar vereceğini düşünmüyorum. Bunu da 10 yıl içerisinde gelinen noktaya bakarak anlayabiliriz. Uzun vadede, daha önce konuşulmayan pek çok konunun artık rahatlıkla tartışılabildiğini görüyoruz. Mesela MİT’in başındaki Hakan Fidan’ın, Öcalan ile görüştüğünü biliyoruz. Bu Türkiye için olağandışı bir durum.

Evet, Erdoğan daha önceki seçimlerde de milliyetçilerin oylarını almak için bu yolu kullandı ve ‘süreç’ her defasında bir şekilde devam etti. Ancak bu defa Kürtlerin bir Kobani kızgınlığı da söz konusu…

Türkiye’deki politik gidişat hakkında çok fazla bilgi sahibi değilim. Bu konuda yorum yapmam doğru olmaz. Erdoğan’ın milliyetçilerin oylarını almak için izlediği bu yolu biraz riskli buluyorum. Ancak çözüm sürecinin yürütülmesinde HDP’nin de epey gayretli olduğunu görüyorum. Bu yüzden seçimlerden sonra bir şekilde çözüm odaklı bir süreç yaşanacağını düşünüyorum. İngiltere’deki çözüm, Tony Blair’in 1997’deki seçimleri kazanmasının ardından sağlandı. Mesela Blair, seçimlerden hemen sonra ilk Kuzey İrlanda ziyaretini gerçekleştirdi, bir yıl sonra da Hayırlı Cuma Anlaşması imzalandı. Bazen seçim kampanyalarında süreci ilerletecek adımlar atamazsınız ama seçim sonrası atılacak ciddi adımlar sizi başarıya götürebilir.

Erdoğan’ın genel seçimleri Başkanlık sistemi oylaması olarak gördüğü tartışılıyor. Pek çok müzakereye dahil oldunuz. Sizce tek adam rejimlerinde bu tür süreçleri yönetmek, parlamenter sisteme göre daha mı kolay?

Hayır. Çözüm süreçleri oturmuş rejimler üzerinde daha kolay yürütülür. Bunu, daha önce çeşitli yerlerde yaşadığım deneyimlere dayanarak söylüyorum. Türkiye’de süreci yürüten üç ayak var: Öcalan, HDP ve Hükümet… Seçimlerden sonra da -ki eğer yeni bir hükümet göreve gelecekse- sonuca ulaşmak için bu üç ayağın stabil bir şekilde işlemesi gerekiyor.

Öcalan’ın serbest bırakılması sizce sürece nasıl etki eder?

Türkiye’nin politik konjonktürü dahilinde bu soruya cevap vermek çok zor. Daha önceki müzakerelerde öğrendiklerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki; adalet ve barış arasında ilginç bir denge vardır. Sonuçta bu süreçte hayatını kaybedenlerin yakınlarının da adalet beklediğini unutmamak gerekiyor. Beri yandan barış anlaşması imzalamak istediğiniz PKK’lıları yargılayıp, 30 yıl hapis cezası veremezsiniz. Bu, ‘Haydi barış yapalım ama siz de hapse girin’ demek anlamına gelir. Dağdaki insanlar hapse girmek için neden imza atsınlar ki? Dolayısıyla Türkiye barış ve adalet arasında iyi bir denge kurmalı ki yeni suçlular ve yeni kurbanlar olmasın.

Erdoğan, Hükümet’in ve Kürtlerin üçüncü bir tarafı sürece dahil etme niyetini eleştirmişti. Bu tür çözüm süreçlerinde üçüncü bir gözün işin içine girmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hükümetler genelde üçüncü tarafın olaya dahil olmasını ve hatta uluslararası arenada müzakereler hakkında konuşulmasını dahi istemez. Biz de Kuzey İrlanda ile yürütülen müzakerelerde İngiltere olarak üçüncü tarafın olmaması için epey direnmiştik. Daha sonra müzakerelerin sonuna doğru ABD’li Senatör George Mitchell’ı hakem olarak sürece dahil ettik. Ve aslında bunun süreç için oldukça yararlı olduğunu anladık çünkü eğer bir futbol maçı oynanıyorsa, bağımsız bir hakem olmadan bu maç oynanamazdı. Türkiye de bir hükümeti, kuruluşu, bireyi ya da bir grup insanı çözüm sürecine dahil edebilir/ etmeli. Evet, Erdoğan buna tamamen karşı ancak daha önce İngiltere, Hindistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin de karşı olduğunu fakat eninde sonunda bunu kabul etmek zorunda kaldığını unutmamak gerekir.

Biliyorsunuz şu an PKK ateşkes uyguluyor. Ancak geçen hafta TSK’nın, bazı PKK mevzilerine operasyon düzenlediği iddia edildi. Karşılıklı yapılan/ yapılacak bu tür ihlaller sürece zarar verir mi?

Bu tür ateşkes ihlalleri çözüm süreçlerini sabote edebilir. Örneğin İngiltere’de eski Başbakan John Major, cesur bir şekilde çözüm süreci için adım atmış ve IRA 1994’te ateşkes ilan etmişti. Ancak politik olarak, IRA’yı masanın diğer tarafına oturtacak kadar güçlü olmayı başaramadı ve IRA yeniden silahı eline aldı. Dolayısıyla eğer bu tür örgütlere bir kez ateşkes ilan ettirmişseniz, bu şansı somut adımlarla iyi kullanmalısınız.

Major nerede hata yaptı?

Müzakerelere başlamadan önce IRA’nın tamamen silah bırakmasını istedi.

Erdoğan, çözüm sürecinin devam etmesi için PKK’nın silah bırakmasını şart koşuyor. Yani bu doğru bir yol değil mi?

Genelde hükümetler hep bunu talep eder fakat bu çoğu zaman mümkün olmaz. Ayrıca silah bırakmak bu tür süreçler için bir ön şart olmamalı. Bu, zamana bırakılmalı. Bu arada PKK’nın Irak ve Suriye’de IŞİD ile savaştığını da unutmamak gerekiyor. Burada Türkiye, PKK’nın Türkiye’deki silahlı eylemlerine bir son vermesini talep edebilir ama sınır dışındaki silahlı güçlerinden de buna uymasını bekleyemez. Aksi halde Irak ve Suriye’deki Kürtlere, ‘IŞİD ile savaşma’ demiş olur. IRA ve dünyanın pek çok yerinde hükümetlerle barış imzalayan örgütler, ağırlıklı olarak sürecin sonunda silah bırakmıştır.

GERİLLA İÇİN YENİ BİR YAŞAM YARATILMALI

Barış süreçlerinin sonundaki en önemli konu savaşçıların akıbetidir. Onlara yeni bir hayat yaratılmalı. Mesela IRA savaşçılarının bazıları siyasete atıldı. Bazılarıysa yeteneklerine göre toplumsal projelerde görev aldı. Kimilerineyse silahlı mücadeleye katılmadan önceki mesleklerini yapma fırsatı tanındı. Bu arada uzun yıllar savaşmış ve sivil hayatı unutmuş bu insanların normal yaşama dönmelerinin kolay olmadığını da unutmamak gerekir.

--

--