Bir sistem çökerken

Jiyan’ın Sesi
Jiyaninsesi
Published in
3 min readAug 7, 2016

Akın Olgun yazdı

Darbe girişiminin ardından yaşanan siyasi gelişmeler, demokrasi güçleri açısından derslerle dolu. İktidarın yönetememe krizi, devletin tüm organlarıyla çürümüşlüğü, milliyetçi şoven politikaların devlet içi çürümenin astarı olarak kullanılması ve ortaya çıkan kaos, her gün derinleşip genişleyerek tüm kesimleri kapsayacak şekilde büyüyecek gözüküyor.

Devletin devamlılığı, baskı ve şiddetin sistemli şekilde sürdürülebilir olmasıyla mümkün olduğu konusunda ortaklaşanlar, hızla bir araya gelerek “devlet çökerse hepimiz altında kalırız” formülüyle sıkıca kucaklıyorlar birbirlerini.

Şiddet ve baskının sürekliliğini sağlayabilmenin ve devletin tüm iç güçlerini birbirine yapıştırmanın yolu ve yöntemi olarak bir kez daha Kürtler hedefe konulmuş durumda. Kürt nefretini “bölünmez bütünlük ve birlik, beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diye başlayan ezberlerle ısıtanlar, şoven algıları “FETÖ-PKK” birlikteliği propagandası ile yürütüyor ve böylece kurdukları linç örgütünü harekete geçiriyorlar.

AKP ve sistemin iki krikosu olan CHP ve MHP’nin hızla bir araya gelerek, HDP’yi ve onunla beraber tüm demokrasi güçlerini dışlaması elbette ki kimseyi şaşırtmamıştır lakin artık Kürtler, Türkiye siyasetinin ana etkenlerinden biridir ve onu yokmuş gibi sayarak yapılacak her hamle sadece krizin derinleşmesini hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Devleti, yeniden “Kürt tehdidi” üzerine yapıştıranlar, bu yapıştırıcının çözücüsünün yine Kürtler olduğunu unutuyorlar. Kürt savaşı devletin çıkmazıdır ve bu çıkmazdan kurtulmak için seçtikleri vahşet politikaları, sadece sistemin ömrünü bir parça daha uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Devletin, ne iç ne de dış siyasette vizyonu ve derinliği olmadığını, külhanbeyliğin üzerine kurulu kof atarlarla milliyetçi popülizme oynadığını ve varlığını yüksek perdeden konuşarak ispatlamaya çalıştığını, bu yanıyla kendisine duyulan tiksintiyi çoğalttığını, riyakarlığın ve ayak oyunlarının “değer” olarak sunmasıyla omurgasızlığını halka arz ettiğini ve hala burnundan kıl aldırmayarak, büyüklük gösterisi yapmaya devam ettiğini görmeyen var mı? “Kral çıplak” demenin ne kadar anlamsız kaldığını sanırım söylemeye gerek yok.

Lümpen siyasetidir bu. Yukarıdan aşağıya sirayet etmiş, bir lümpenizmdir. Ne çapı, ne sanatı, ne edebiyatı, ne kültürü ne de geleceği kuran bir anlayışa sahiptir. Lümpenlik günü kurtarır çünkü. Cebini kurtarır, asalaktır ve kaba şekilsizliğiyle her şeyi ve herkesi kendine benzeştirir. Benzeştiremediğinden nefret eder, herkesi tehdit olarak görür, yaşamın ve kültürün içini boşaltıp, samanla doldurmadıkça huzur bulamaz. Çünkü korkak ve tacizcidir…

Tüm kurumlarıyla çökmüş bir devletin, düştüğü yerden hala Kürtlere efelenmesi, kendi çıkmazlarını “terör” bahanesiyle kapatmaya çalışması gerçekten acıklı gözüküyor. Sistemin tüm parçaları, adamcıkları, adamları kollarını sıvamış, bu pisliği “temizlemeye” çalışıyor. Temizlenir mi?

Yerine koydukları yeni bir şey var mı? Yok. Tek yeni bir söz, yeni bir anlayış var mı? Yok. Ne öneriyorlar, halka, halklara? Hiçbir şey. Önerenlere ne diyorlar? “Bölücü, hain, terörist” Eskiyi, yine eski olanla kurmaya girişenler, korkuyu bir yöntem olarak seçmek dışında hiçbir şey üretemiyorlar.

Gerçek anlamda demokrasi mücadelesi yürütenlerin cezaevlerinde çürütüldüğü, işkencelerden geçirildiği, sistemin tüm şiddet araçları ile ezildiği bir ülkede, bize demokrasicilik dersi veriyorlar. Oysa kitabı, ödenen bedellerle yazılmış bir tarih var geride. İnsan “demokrasi” derken durup bir düşünür. Tanklarla, panzerlerle, uçaklarla, top, tüfekle ezdikleri insanların bedenleri duruyor hala yıkımların arasında.

Sistemin tüm faşizan yanını olduğu gibi tutmayı hedefliyorlar. Baskı ve şiddetle bu sürecin onarılacağını düşünüyorlar. Düşünüyorlar çünkü o sistem hepsinin mabadını koruyor, kolluyor. O şiddet ve baskı hepsinin bildiği tek yöntem. “Olağanüstü dönemler” adı altında, önce sistemin baskı araçlarını organize ediyor, sonra özgürlük, barış, demokrasi diyenleri eziyorlar, ezecekler.

Yeniden ceberut bir sistem inşa etmek için kol kola girenlerin karşısına, demokrasi, özgürlük ve barış temelli bir duruşu örmek, belki bugün için bir şey ifade etmiyor gibi gözükebilir ama toz bulutu dağıldığında, sürece geniş bir demokrasi cephesiyle hazırlanmış bir güç, dengelerin sadece kendi sahalarında çevirdikleri toptan ibaret olmadığını gösterebilir.

HDP’nin dışlanması, inkarcılığın ne kadar derin olduğunu bize gösterirken, aynı zamanda bir alternatifi de işaret ediyor. HDP, dışlanmanın avantaj olduğu ve doğru bir siyaset söylemine oturtulmuş politikalar ile hem sistemi zorlayan, hem de geniş kitlelerin yüzünün kendisine dönmesini sağlayan daha etkin bir güce dönüşebilir.

Öcalan’a uygulanan tecrit ile halk ve özgürlüklerin gasp edilerek, milliyetçi şoven politikaların altına sürüklenen kitlelere sunulan savaş ve barışsız bir yaşamın dayatılması, yani toplumsal tecrit arasındaki bağı kuracak olan dil ve anlatma ısrarı mutlaka karşılık bulacaktır.

Sürecin bir parçası değilmiş gibi davranmak büyük hata olur. Var olan gücün ve tüm Ortadoğu’da yükselen bir siyasetin, kendisini sürecin dışında göstermek gibi bir yanlışa düşülmesi, siyasi iddiasızlıkla eş değer olmakla beraber, tarihi bir sorumluluğu da yok saymak olacaktır.

Yazı ilk olarak Özgür Politika gazetesinde yayınlanmıştır.

--

--