izinsiz: “Sanatı da bir silah olarak anlıyor ve kuşanıyorum”

Jiyan’ın Sesi
Jiyaninsesi
Published in
5 min readFeb 2, 2016

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı’nın aile fertlerinden Sümeyye Erdoğan’ın resmedildiği sokak sanatı çalışması sosyal ağlarda yaygınlaştı. Twitter’daki @121ns12 hesabından iletişime geçtiğimiz ve çalışmanın altında imzası olan “izinsiz” ile mail üzerinden bir söyleşi gerçekleştirdik. Özellikle Banksy’nin sergisinin fahiş fiyatla Türkiye’ye gelişinin ardından “sermayenin cebine mi girdi” denen çağdaş sokak sanatı üstüne dertleşme fırsatı bulduk.

Not: izinsiz’in işlerine ulaşabileceğiniz instagram hesabı: instagram.com/121ns12

Öncelikle ortaya koyduğunuz tasarımları “iş” olarak tanımlamayı düşündüm, sanatta emek tartışmalarına nasıl baktığınızı bilmiyorum; ama böyle demeyi uygun buldum. Buna göre başlayalım, ortaya koyduğunuz ürünleri nasıl adlandırıyorsunuz?

Faturalarımı ödeyen bir işim var. Asla özgür olmadığım, sanatçı olmayı geçelim bir üreten olarak kişisel tatminimin umudunu burdan keseli uzun yıllar olduğu bir mecburiyetler bütününün içindeyim.

Bu söyleşiyi yapma sebebimiz olan şeylere en genel tanımlamayla “çalışma” diyorum. En nihayetinde hepimiz çaldığımız enstrümandan para kazanıyoruz. Bu en tabii üretenin meşru hakkıdır. Burda tartışılması gereken şey hayatımızı geçindirmek için neyi nasıl yapmak zorunda kaldığımızdır. Ve önemli olan bu tartışmanın hangi tercihle sonuçlandığıdır. Düzen çarklarından bir dişli usulca tüm mekanizmayı bozuyor mu? Yoksa giderek büyüyerek kendisinin en az turu döndüğü çarkamı dönüşüyor? Ben kapitalist dünyadaki kariyerimde yükselmek gibi düzen içi hırsları olmayan biriyim. Ama izinsiz’i finanse eden de benim 9–6 arası sattığım emeğimdir. Bağımsızlığı ve saygınlığı açısından başka bir yol henüz keşfetmiş değilim.

İzinsiz kimdir, nasıl insanlardan oluşur, anonim kolektif bir örgütlenmeden mi bahsediyoruz?

İzinsiz, bir fikirler bütünü ve bir yaklaşımdır. Bu şimdilik benim. Ama aynı zamanda kendilerinin haberi olmasa bile ‘İzinsiz’ bir çok kişidir. Herkes ve hiç kimsedir. Bir fikir onun öncülerini dahi aştığında başarıya ulaşmış demektir. Güvenliğin ötesinde bir mahlas kullanmanın en büyük sebebi, çalışmaların bir kişi üzerinden değerlendirilip öyle ya da böyle onun kaderine bırakılmasına karşı bir tedbirdir. Bu fikir Londra’da Banksy, New York’da Kidult, Afganistan’da Shamsia Hassani, İstanbul’da İzinsiz, Rojavada SYPG’nin “Ez Naçım” grafittileri olabilir. Kimsenin tekelinde değildir.

izinsiz

İzinsiz’in yaptığı işleri nasıl tanımlıyorsunuz? Twitter bio’nuzdaki “kara sanat” tanımlaması geçerli mi?

Sanat ön kabulü ile sunulan gösteri, dar bir kesimin beyaz bol ışıklı steril salonlarına hapsolmuş durumda. Kara sanat tanımlaması, karşısına dikildiği bu gerçekliğin eleştirisidir. Yaptığım çalışmaların bir sanat değeri varsa sanatı da bir silah olarak anlıyor ve kuşanıyorum.

Günümüzde artan yeni medya araçları sanatın politik kullanımlarını da arttırdı. Caps’lerden farklı tekniklere kadar artan medya okur yazarlığıyla bugün sizle dışarıdan aynı kategoride değerlendirilebilecek bir sürü işle karşılaşabiliyoruz. Sizin dışınızda bu tür iş üretenlere nasıl bakıyorsunuz?

Bilgisayar programları gibi bu konudaki üretim araçlarına ulaşılabilirliğin artmasıyla insanlar sözlerini başka birinin söylemesini beklemeden kendi yöntemleriyle üretiyor. Kendi yayın kanallarını oluşturuyor veya varolan kanallara uygun içeriği daha kolay üretebiliyor. Ama baskı ve sansürün ne zaman nerden sizi bulacağını bilemiyorsunuz. Bazen bir kitap sakıncalı, bazen bir heykel ucube, bazense bir gerçek hakaret olabiliyor. Son noktada ne ürettiğimizden çok neye çarptığı daha kilit bir durumda. Benzer veya disiplinler arası, ciddiyeti ne derecede olursa olsun yapılan girişimi değerli bir kalkışma olarak görüyorum. Türkiye’de Küf ve Avareler gibi kıymetli oluşumlar var. Sayıca artması ve dayanışmanın büyümesi gerek.

slikedit

Ortaya koyduğunuz çalışmaların ortak noktası politik bir içerik taşımaları; ama biliyoruz ki Türkiye’de özellikle modern sanatta sermayeden yükünü kapma yarışı içerisinde bir güruh var. İzinsiz günün birinde böyle bir piyasa için üreten sanat kolektifine dönüşür mü?

Dönüşmemesi için işi baştan sıkı tutup izinsiz ismini seçtim. Bu isimle AVM’lerde mağaza vitrini boyayamam sanırım! Önceki soruda cevapladığım gibi piyasa için üretmek benim hayatta kalıp direniş için kendimi finanse etmem anlamı taşıyor. İzinsiz fikrinin temiz kalması için zaten gerçek hayatımda piyasaya katlanmak zorunda kalıyorum. Ama mesai saatimden sonra sermaye kadar ondan yana tavır alan tüm kurum ve toplulukların karşısındayım. Aksi bir dönüşüm kendini yok etme olacaktır. İnsanların giderek zorlaşan heyecan ve çoşkuya kapılma durumu, piyasalaşmanın getirdiği savrulmalarla boşa düşüyor. Benim hayalim Nişantaşı’nda bir galeride olmak değil, Kobane’de boyamaktır. Ezilenin olduğu yerde olmayı dilerim. içinde olduğum halkın sözünü iletiyorum. Duyduğumdan başkasını söylemek ihanet olur.

“Sokak sanatçıları içinde iktidarın gençlik yapılarında örgütlü insanlar var.”

İşlerinizi ortaya koyarken ciddi bir gözetim ortamında olduğumuzu düşünerek soruyorum, güvenliğinizi nasıl sağlıyorsunuz? Hiç yakalandınız mı?

Hayır yakalanmadım. Ama Türkiye’de legal olmanın giderek daralan bir alanı var. Bu ülkede birileri hep terörist idi. Sonra Gezi’de hepimiz hain olduk. Şimdi yine bize parmakla gösterilen kötüden nefret ediyoruz. Gözetim mekanizmaları ve güvenlik iktidarda olanın kendince manipüle edebildiği araçlardır. Kendimi hiç bir zaman legal tarafta konumlandırmadım. Bundan gelen bir deneyim olsa da risk her zaman sizinle oluyor. Ama riske atılacak şeyler de zaman içerisinde değersizleşiyor ve anlamsızlaşıyor. Başınıza gelecek şeylere, kaybetmeye değer herşeyi bizden bir bir çaldıklarında göz karartıyorsunuz. Zaten yaşadığımız zaman içerisinde, “güvenlik unsuru” kameralara ve devriye gezen polislere takılmadan özgürce muhalif sanat üretecek bir yer nerdeyse yok. Karaköy’deki Banksy sergisinin yanında bir polis karakolu vardı mesela. Sürekli devriye atan ekiplerle karşılaşıyorsunuz. Risk her zaman bu işin içinde. Kendi tedbir ve öz savunmamı sağlıyorum. Bunların dışında bazı işlerim bir takım graffiticiler tarafından karalandı mesela. Sonradan öğrenince çok şaşırdım. Sokak sanatçıları içinde iktidarın gençlik yapılarında örgütlü insanlar var. Bu noktada, sanatsal iş üreten insanlar da politik duruşunuz yüzünden size saldırabiliyor. Resmi ve gayrı resmi tüm iktidar unsurları sokaklarda. Ama benim gibi bir çok insan da kendini odasına kilitlemiş değil.

[caption id=”attachment_86096" align=”alignleft” width=”272"]

smyy

“Sümeyye Bunu Beğendi” isimli çalışma sosyal ağlarda yaygınlaştıktan beş saat sonra bu hale getirildi.[/caption]

AKP döneminde sanata ve muhalefete ilişkin görüşünüz ne? İç içe mi, karşı karşıya mı? Sanat ve muhalefet tam olarak nerede duruyor?

Sanat hiç bir zaman içinde olduğu toplumdan ayrı bir durumda var olmamıştır. Toplumsal duyarlılığı olmayan kendisini içinde yaşadığı toplumdan soyutlamış bir küçük kesim, içinden geçtiğimiz tarihten azade değildir. Muhalefet gibi konumlandığı yere göre kendine ne derse desin bazen iktidara hizmet edebilir. Aynı söze sahip çıkabilir. Türkiye’de muhalefet ve iktidar, uzun yıllar aynı evin mirasçısı kavgalı iki kardeşin sürtüşmeli ilişkisi gibiydi. Darbeler “kiracıların” başına patlıyordu. Gezi direnişi ile yükselen yeni bir anlayışın güçlendiğini çoğu zamansa ayakta kalmak için büyük direnç gösterdiğini görüyoruz. Bu anlayış dünya ölçeğinde sanat kulvarında da kendine yer buluyor. Tahrir’deki direnişin bir de sokak sanatı kısmı vardır. Gezi direnişi kendi sanat anlayışını inşa etti, hala da ediyor. Sözün özü muhalefet kime karşı olduğunuzla, sanat ondan ne anlayıp ne anlattığınızla açıklanabiliyor. “Sümeyye bunu beğendi” muhalefet ve sanat anlayışımı özetliyordur umarım. Türkiye’de iktidar el değiştirse bile karakteristik özellikleri değişmeyen bir faşizm var. Muhalefetin zamanın ruhunu iyi okuması gerekiyor. Yeni eylem pratikleri denenmelidir. İktidarın belirleyiciliğinin kırılması bizim yaratacağımız yeni dilin kendimize özgü olmasından geçiyor. İsteğim, gezi direnişiyle yükselen özgür ve yaratıcı dilin sokakla daha çok iç içe geçmesi ve sanatı direniş pratiklerimizden biri haline getirmesi. Medya tekelleri ve özgür ifadeyi kıskacına alan devlete karşı hayatı savunanların, mevcut durumu alternatifsizlik ve zorunluluk çerçevesinde açıklayan söylemlere rağmen hayal güçlerini çeşitli şekillerde harekete geçirebilmesi. 68 Mayıs’ında Fransa’dan yükselen çağrı, benim kulağımda Nejat’ın sesiyle yankılanıyor: Hayal gücü iktidara!

sanatsepet

--

--