Karsu Söyleşisi

Jiyan’ın Sesi
Jiyaninsesi
Published in
4 min readDec 9, 2015

--

‘Konserlerde patlamak istiyorum’

Bu benim Karsu ile yaptığım ikinci söyleşi. İlki, 27 Ekim 2014’te gene Taraf’ta yayınlanmıştı. Başlığını ise “Hamurunda çokkültürlülük var” diye atmışım. Aradan yaklaşık bir yıl geçti, Karsu’yla bu kez Amsterdam’ın köylerinden biri olan Purmerand’da görüştük. Konserden önce de kısa bir söyleşi yaptık. Yeni albümü “Colors” bugünlerde çıkan Karsu, 9 Aralık’ta İstanbul Babylon ve ertesi gün Ankara ODTÜ’de iki konser verecek.

Bu albümünde biraz popa yöneldiğini görüyoruz. Jazzdan popa keskin bir geçiş değil belki ama… Sebebi nedir?

İlk stüdyo albümüm olan Confession’da slow şarkılar yer alıyordu ve daha çok jazz söylüyorum bildiğin gibi, ama konserlerimde ve festivallerde şunu gördüm: İnsanlar popu seviyor. Daha yüksek tempolu, daha coşkulu şarkılar istiyorlar. Bunu fark edince stüdyoya gidip “daha gencim” dedim, “biraz da pop söylemek istiyorum.”

Biraz da konserlerle alakalı anladığım kadarıyla…

Evet, konserlerde böyle yanardağ gibi patlamak istiyorum! Bu albüm böyle çıktı işte…

Kaç yaşındasın?

Yirmibeş.

Peki, kariyerini düşündüğün zaman gelmek istediğin en yüksek nokta ne?

Çoğu şeyi yaptım. Tabii ki hâlâ çok çalışıyorum, çok düzenli provalar yapıyorum. Ve insanların benim konserlerimi hıncahınç doldurduklarını görmek beni çok mutlu ediyor. Menajerle falan yaptığımız toplantılarda istediğim her şeyi artık açıkça söyleyebiliyorum. Mesela, Babylon’a çıkmak benim için bunlardan biriydi ve işte aralıkta bir konser vereceğim. Normalde Zorlu PSM’de 2.500 kişiye söylüyordum ama bu kez Babylon’da daha farklı bir şey denemek istedim.

Bundan sonraki albümde tamamen popa geçmeyi düşünüyor musun?

Dur yahu! Bu daha yeni çıktı! Henüz yeni albüme dair bir şey düşünmüyorum. Bakalım, göreceğiz…

Hollanda’daki konserlerinle Türkiye’de verdiklerin arasında ne gibi farklar var?

Hollanda’da verdiğim konserler genellikle büyük salonlarda oluyordu ama bugün olacağı gibi daha küçük salonlarda, elli-ellibeş kişilik konserlere de çıkmaya başladım. O insanların da bana ve müziğime alışmaları gerektiğini düşünüyorum çünkü. Ayrıca, benim dinleyici kitlemin yaş ortalaması bu yeni albüm ve bu küçük salonlarda yaptığım konserlerle epey düştü! Diyebilirim ki, şimdilerde çok daha genç bir gruba şarkı söylüyorum. Türkiye’de ise beni çok sevindiren bir şey var: Konserlerime gençler de büyük ilgi gösteriyorlar.

Dinleyicilerin daha çok Hollandalılar mı, yoksa Türkiyeliler de ciddi bir oran oluşturuyor mu?

Türkiyeliler arasında gelenler tabii var ama onların çoğu evde çanak takıp sadece Türk kanallarını seyrettikleri için benden ancak Türkiye’deki bir televizyon programına katıldığım zaman haberleri oluyor! Sonra bazı kişiler yolda gelip “a, sen müzik yapıyormuşsun ama bizim hiç haberimiz yok” diyorlar. Ben burada da konserimin akışını hiç değiştirmiyorum. Şarkılarım İngilizce ve Türkçe.

Seninle özdeşleşen bazı şarkılar var: Domates Biber Patlıcan, Eller Eller vs… İlki yeni albümde var ama ikincisi gene yok ve büyük bir beklenti olduğunu ben biliyorum açıkçası.

Şimdi biz yeni albüm hazırlarken düşünüyoruz. Ne yapsak daha güzel olabilir, hangi şarkıları alalım albüme hangilerini eleyelim … Eller Eller’e gelince… O şarkıyı ben de seviyorum ama eğer hepsini koymaya kalksam albümde yüz şarkı olur!

Yepyeni iki Türkçe şarkı yazdığını biliyorum. Onlarla ilgili bilgi verir misin?

Evet, şimdi çalacağız dinlersin!

İyi güzel, ben dinlerim de okuyucu ne yapacak?

Ben Türkçe’ye çok hakim olduğumu düşünmediğim için aslında hiç Türkçe şarkı yapmayacaktım. Özellikle Türkçe yazmak ve okumak çok zor geliyor bana. Bu yaz bir arkadaşım “artık bunu oku” diyerek Türkçe bir kitap verdi. Yüksek sesle okudum ben de. Ama ne oldu, iki-üç yaşındaki çocuklar benim vurgusuzluğuma güldü!

Şarkılar aşk mı, yalnızlık mı neye dair?

Evet! Biri aşk, biri de yalnızlık!

Adları?

“Bırak Beni Böyle” ve “Bekledim”.

Hem güftesi hem de bestesi sana ait di mi bu şarkıların?

İlk Türkçe şarkılarım bunlar benim.

Küçük yerlerde, küçük salonlarda çıkmaya başlamanın yeni bir kitleye ulaşmak için olduğunu biliyorum ama bu yalnızca Hollanda ile mi sınırlı kalacak yoksa Türkiye’de de olacak mı?

Türkiye’de hep büyük konserler veriyoruz. Ama ben toplantılarda neyi sevdiğimi de söylüyorum. Babylon bunlardan biriydi. Büyük salonlardan bu küçük salonlara, yani “club”lara geçmek de gene benim isteğimdi. Bugünkü konser yaklaşık elli kişilik olacak. Çok küçük bir kasaba burası.

Elli-yüz kişiye söylemekle binlere söylemek arasında bir fark var mı?

Hiç yok! Ve bence bu daha güzel çünkü izleyici ile çok yakınım. Ankara’da büyük bir salonda söyledim mesela. Baktığın zaman, sadece tek tek kafaları sayabiliyorsun. İfadeleri, mimikleri yakalaman mümkün değil. Ben altı sene babamın restoranında çalarak başladım. Orada çalmanın bir iyi tarafı da şu, her şeyi takip etmeyi öğreniyorsun. Kebaplar gitti mi, iki numaralı masanın servisi değişti mi, şu adamın şarabı gelmedi hâlâ… Aynı anda da piyanoda Chopin! Ben on kişiye de seve seve söylerim, onbin kişiye de! İkisinin de keyfi apayrı. Ve ikisi de çok keyifli. İki sene önce Zwolle’de yüzellibin kişilik bir konser verdim. Çok keyifliydi ama bugün burası da çok keyifli olacak bence.

Türkiye’de ne zaman bir şarkıcı popüler olmaya başlasa hemen televizyona çıkar. Sende böyle bir şey yok galiba…

Aktör, aktris gibi bir şey mi diyorsun?!

Evet, sakıncası mı var?

Benim tutumum çok belli bu konuda. Hollanda’daki büyük dizilere beni sordular, talepler, davetler aldık. Ama ben bunun hakkaniyetli bir tavır olduğunu düşünmüyorum. Bir oyunda ya da dizide bana niye rol teklif ediyorlar, yetenekli olduğum için mi? Hayır. Bunun tek sebebi biraz tanınıyor olmam. Ve bence yıllarca konservatuara gidip bunun eğitimini alan bir kızın hakkı o oyunlarda ya da dizilerde oynamak. Benim değil. Benim yerime onlara böyle bir fırsat verilmesin gerektiğine inanıyorum. Bir de şöyle bir program var hani, seni bir adaya koyuyorlar yemek yok, su yok…

Biliyorum, Türkiye’de de var maalesef…

Hollanda’da beni bu programa da çağırdılar. Yani, bir açıdan bakınca ilginç bir deneyim olabilirdi ama… Benim durduğum yerle hiçbir alakası olmadığını düşündüğüm için geri çevirdim. Sevdiğim ve bana ilginç her şey yapabilirim. Ama ben “ünlü” olmak için, ki bunu da tırnak içinde söylüyorum, asla bir şey yapmam, zaten bu kelimeyi hiç sevmiyorum, bana yakın bulmuyorum. Bir müzisyenin yaşamı terk edilmiş bir park gibidir genellikle. Konserden otele, otelden uçağa, uçaktan eve, evden otobüse, otobüsten konsere… Böyle bir daire çizersin hiç ara vermeden. Ve mütemadiyen tekrarlanan bu kısırdöngüye hayat deriz biz.

Twitter: @bilgehanucak

--

--