İstanbul’u Nasıl Satmalı?

Çağlar Keyder’in aynı isimli makalesinin özeti

Deniz Öztürk
Küreselleşme ve Dönüşüm
2 min readDec 7, 2017

--

Çağlar Keyder, 1993 yılında yazmış olduğu “İstanbul’u Nasıl Satmalı?” makalesinde diğer küresel kentlerin sahip olduğu altyapısal, beşeri, yönetim ve ekonomik özelliklerini irdeleyerek İstanbul’un küresel bir kent haline getirilip getirilemeyeceğini tartışıyor. Makalenin yazılmış olduğu koşullarda, mevcut durumda İstanbul’un altyapısal ve nitelikli eleman sayısındaki artış, iletişim ağlarındaki nispeten iyileştirme, mekansal düzenlemeler gibi gelişmeleri küreselleşme yolunda önemli bir adım olarak değerlendiriyor ve ekliyor: İstanbul ekonomisinin Dünya ekonomisine entegre olmasının yöntemlerinin araştırılması gerekiyor.

12. ve 16. yüzyıllar arasında şehirlerin kendi hinterlandlarını yönetmesini, yani merkezi bir iktidarın yerine feodal yapının şehir ekonomisi açısından önemli olduğunu ifade eden Keyder, kapitalizmin ilk dönemlerinden itibaren giderek ulusallaşan devletlerin ortaya çıkışının şehirlerin özerkliklerini yitirmelerine sebep olduğunu söylüyor. Böyle bir teritoryal sistemde, şehirler merkezi bir ekonomi sisteminin bütünü oluşturan çeşitli parçaları haline geliyor ve siyasal kontrol altındaki ulusal pazara bağımlı hale geliyor. 19. yy sonrasında ise bu durumun yeniden tersine işlemeye başladığını, şehirlerin kaderini şehirdeki yerel aktörlerin tayin etmeye başladığını söylüyor.

1. Dünya Savaşı’ndan sonraki 60 yıl boyunca, ulusal devlet, ekonomik bakımdan gelişmemiş çevrelerde varlığını ve etkisini sürdürmeye başlıyor. Böylece siyasal hamlelerle sermaye birikimi yapılmış oluyor. Şehirler, 16. yy’dan sonra kendi kaderini tayin eden konumundan merkeze bağlı, özerk olmayan aktörler haline geliyor ve 1. Dünya Savaşı’ndan sonra ise sermayenin ekonomide büyük aktör ve yön verici olduğu, global düzeyde şehirler sistemi hiyerarşisi ortaya çıkmış oluyor.

Keyder, en basit ifadeyle bu yeni sisteme entegre olan kentler ve entegre olmayan kentler ayrımını ortaya koyuyor. Yeni sisteme entegre olabilen kentler, bu hiyerarşik sistemde en yukarılarda yer alıp büyük yatırımlara fırsat yaratabilirken; bu sisteme entegre olamayan kentler ya dışlanıyor, ya da bilinçli olarak entegre olmayı reddetmiş olmasa bile, bu sistemin kurallarına göre oynamaya mecbur kalıyor. Bu durum, makalede, İstanbul’un kaderini etkileyebilecek önemli bir faktör olarak değerlendiriliyor.

Keyder’e göre küresel kent olmanın niçin önemli olduğu konusu, yeniden dağıtım politikaları tartışmalarında önemli. Çünkü dağıtım politikaları yalnızca kısıtlı kaynaklar üzerinden tartışılırken kaynak üretimi konusunun ıskalanıyor oluşu küresel kent fırsatının kaçırılmasına neden olabilir.

Sermayenin ürkek olduğunu, bu nedenle sermaye ile birlikte gelebilecek akışlar için uygun ortamın sağlanması gerektiğini vurgulayan Keyder, ilk başta İstanbul’u satma fikrinin eşitsizlik üreteceği endişelerini aktarıyor olsa da, eldeki kaynakların artırılması ve büyüme için bunun önemli olduğunu ifade ediyor. Gerekli müdahaleler yapılmazsa, bu kadar çok göç alan bir şehrin sermaye ile ilişki kuramayan nüfusu ile marjinalleşip kapalı bir sisteme dönüşebilme riskinin de altını çiziyor.

--

--