3 Yapım, 3 Şaheser.

Yağız Yılmaz
Kablosuz Beyin
Published in
4 min readJun 18, 2021

Selamlar herkese!

Bugün sizlere çok sevdiğim bazı yapımları tanıtacağım. Hepsi de tarihe değinen, geçmiş tarihte yazılmış veya yaşanmış şeyleri anlatıyor. Mini dizi önerilerimize başlayalım bakalım!

Seddülbahir 32 Saat

Mini dizi önerilerinde ilk olarak TRT’de yayınlanmış 4 bölümlük Seddülbahir 32 Saat’i anlatacağım. Çanakkale savaşı içerisinde yer almış ve önemi büyük olan bir olay dizisini anlatıyor. Bu yapım önereceğim en iyi yapımdır. Müzik, işleyiş, oyunculuklar ve dizi seti gerçekten kapsamlı ve üst düzeydi...

Öncelikle belirtmeliyim, unutmamamız gereken şeyler var olduğunu hatırlatan bir yapım. Biz Türklerin aslında ne denli yürekli ve maharetli olduğumuzu bize hissettiren, geçmişte neler yaptığımızı ve gelecekte neler yapabileceğimizi bize gösteren bir diziydi. Dizi içerisinde gerek tüm zorlukları, gerek tüm yaşanmışlıkları bir hayli bizde yaşıyoruz izlerken. 5 senedir askerde olan bir baba, çocukluktan ergenliğe geçen bir çocuk, beraberinde ki aşk ve çevrelerinde ki kimselerin yaşantıları ve yaşanmışlıkları...

Balkan savaşlarından çıkagelen Mehmet Çavuş kendini bir anda Dünya harbinde buluyor, ailesini bile göremeden Çanakkale Savaşı’na katılıyor hem de yaşadığı köy Çanakkale’de olmasına rağmen...

Avrupalı Liman Paşa’nın emirlerini dinlemek zorunda olan Cevat Paşa ve diğer generaller bu durumdan hiç hoşnut kalmıyor, düşündükleri ve çizdikleri rotayı tamamen değiştiren Liman Paşa, generalleri dinleme lüzumunu bile göstermiyor. Bu emirlerin üzerine Binbaşı Mahmut Sabri ve komutasında ki askerleri, Seddülbahir’de destansı bir direniş gösteriyorlar. Mehmet çavuşun oğlu Hüseyin de Seddülbahir’e katılıyor ve 4 bölümlük seride bu ikilinin buluşmaya çalışması seyrine koyuluyoruz...

Tüm emirler Seddülbahir’e yardımı yasaklarken, buna rağmen gönderebildikleri desteği göndermeye çalışan Cevat Paşa ve diğer generallerin yaşadıkları zor durumları da detaylıca görüyoruz.

İbrahim Çelikkol, Uğur Güneş, İlker Aksum, Murat Ünalmış gibi isimlerin yer aldığı yapım, 8 Ocak 2016 tarihinde yayımlanmaya başlamıştı.

Sherlock

Dizi tarihinde belki de izleyiciler arasında efsaneler arasına giren Sherlock, benim de çokça hayranı olduğum; 13 bölüme sahip, 4 sezonluk bir mini dizi. Yakın zamanda yeni bir sezonu gelmeyecek gibi duruyor, yapımcıları kimsenin anlamadığı bir şekilde Sherlock’a devam etmiyorlar/edemiyorlar.

Sir Arthur Conan Doyle’un yazarı olduğu Sherlock Holmes roman serisinden, günümüze uyarlama bir bir yapım. Benedict Cumberbatch ve Martin Freeman’ın rol aldığı dizi, 2010’da yayına başlamıştı. Bir buçuk saatlik her bölümü film tadında olan Sherlock serisi, ilginç ve farklı bakış açılarına, motor gibi çalışan bir beyne, gözlem ve karşılaştırma yeteneklerine sahip bir Sherlock’u bünyesinde barındırıyor. Kimya alanından anlayan Sherlock karakterimiz, birçok olayda laboratuvarında ufak çalışmalar yaptıktan sonra olayları inceleyip çıkarımlar yapıyor.

Günümüze uyarlanmış Sherlock Holmes karakterini pek çok açıdan güzel değerlendirerek, hem aksiyon hem polisiye tadında harika bir yapım ortaya koymuşlar. Her sezon finali “Nasıl yaa?!’’ dedirtecek türden, heyecan asla eksik olmayan bir duygu dizi boyunca, ‘’Bunun imkanı yok.’’ diyebileceğiniz gizemler ve dahası 13 bölümlük efsanede. 😊

Sherlock’un, ağabeyi Mycroft Holmes ile olan anlaşmazlıkları, Müfettiş Lestrade ile tatlı tartışmaları, Molly Hooper, Mrs Hudson gibi eğlenceli yan karakterlere sahip; ve tabii ki efsaneler efsanesi James Moriarty karakterine hayat veren Andrew Scott’ı izliyoruz dizide. Askerlikten yaşantısından normal yaşantıya ayak uyduramayan John Watson, arkadaşı Mike sayesinde Sherlock ile tanışıyor ve ev arkadaşı oluyorlar. Harika bir tanışma sahneleri var, sırf bu sahne için izlenir ve izlettirilir Sherlock. Spoiler olmasın, gidin izleyin :)

11.22.63

Tadı damağımda kalan, finalini büyük bir zevkle izlediğim James Franco/ Sarah Gadon dizisi.

Öyle ki, çok şey öğreten dizilerden birisi benim için. Hayatın cilvelerini, ‘’kader” dediğimiz şeyin aslında ne kadar ilginç ve gülümsetici bir etkisi olduğunu görüyoruz.

Jake Epping, bir ingilizce öğretmeni. Gezindiği bir mekanda tanıdığı Al Templaton’un yaşadıkları üzerine Jake’in üstüne de bir hikaye kalıyor. Zor zamanlar geçiren Epping, Al’ın anlatımları üzerine harekete geçiyor ve John F. Kennedy cinayetini durdurmak üzere 1960'lara gidiyor. Detay vermeyeceğim, spoiler olmasın. Olaylar üzerine olaylar yaşayan ve Amberson soy ismini kullanan Jake, birçok defa kaderin önemini anlıyor. Bazı şeylerin değiştirilemeyeceğini, bazı şeylerin hep yaşanacağını ve yaşanmak zorunda olduğunu fark ediyor dizi boyunca.

Her birimizin hayatında değiştirmek istediği parçalar vardır. Keşke şöyle olsaydı, keşke şunu yapsın dediğimiz. Peki hiç düşündünüz mü; eğer düşündüğünüz gibi yapsaydınız, burada olur muydunuz? İşte dizi bize tam da bunu anlatıyor. Hayat bize öngörülemez şartlar sunabiliyor, kimi zaman zorlanıyoruz, kimi zaman üzülüyoruz. Ama hayat bu, kader. Kaderimizi de biz çizeriz. Fakat bazı noktaları yaşamak zorundayızdır belki de? Ne yaparsak yapalım belki de bu olayları yaşayacağızdır. İyi veya kötü fark etmez dostlarım, “Anı yaşamak her şeyden önemlidir.” sözünü tamamen önemser hale geldim Jake’in anladıklarından sonra. Hayat yaşamak için çok güzel. Takılı kalmamayı, anı yaşayabilmeyi öğrenmeliyiz.

1960 dolaylarında gezince, haliyle birkaç müzik de dinlemiş oluyorsunuz dizi içinde. Şahsen ben bayıldım, çok keyifli müzikleri var 60'ların. Bir süre nostaljide takılmayı düşünüyorum hatta :)

Sonuç olarak, geçmişte kim olduğumuz, bugün neler yaptığımız ve gelecekte neler yapabileceğimiz her zaman bizde saklı. “No pain no gain!” derler ya, işte o hesap. 11.22.63; hayatın ne kadar güzel olduğunu ve bunu güzel yaşamamız gerektiğini öğretti bana. Umarım ki size de farklı bakış açıları katar :))

Kendinize çok iyi bakın dostlar! Keyifli günler dilerim :)

--

--

Yağız Yılmaz
Kablosuz Beyin

Dizi/film; kitap/makale ne ararsanız var! İlgi duyduğum her şey hakkında elimden geldiğince yazmaya gayret ediyorum :)