Japonca Öğrenme Yolculuğum 2 | Issun-bōshi ve Urashima Tarō

Seda Nur Ataman
Kablosuz Beyin
Published in
4 min readApr 22, 2022

Bir önceki yazımda sizlere bu yolculuğa nasıl başladığımı aktarmıştım. Ve size Issun-bōshi adlı bir masaldan bahsedeceğimi söylemiştim. Japon masallarından bahsetmeden evvel onların eğitim anlayışı ve masallarının mutlak iyi sonlara sahip olmadığından da bahsetmeliyim.

Issun-bōshi adlı masal dilimize Parmak Çocuk olarak çevrilmiş. Japon masallarında sonu iyi olan bir masaldır. Bazen “İnç Yüksekliğindeki Samuray” olarak çevrilen Bir İnçlik Çocuk olarak da bilinen Issun-bōshi, bir Japon halk masalından kaynaklanan bir figürdür.

Yaşlı bir çift için doğan, küçük olduğunu gördükten sonra ona Issun-bōshi adını verirler. Asla büyümeyeceğini, ancak bir yolculuğa çıkıp bir samuray olacağını fark ettikten sonra Issun-bōshi bir prensesle karşılaşır ve olaylar gelişir.

Prensesle birlikte yolculuk ederlerken karşılarına bir Oni çıkar.

Oni (Japonca: 鬼), Japon folklorunde şeytanlar, canavarlar olmak üzere bir çeşit yōkai türüdür. Özellikle Japon sanatında, edebiyatta ve tiyatroda popüler karakterlerdir. Oni, Japon folklorunun en büyük simgelerinden biridir.

Oni’ye karşı saldıran ve mücadeleyi kazanan Issun-bōshi prensesi kurtarır. Daha sonra gerçek insan boyutuna gelir ve prensesle mutlu bir şekilde yaşarlar.

Bu masal alışılagelmiş mutlu bir sona sahipken bir sonraki aktaracağım masal maalesef pek de mutlu sonla bitmiyor.

Urashima Taro Japonya’nın oldukça ünlü halk hikayelerinden biridir. Genellikle çocuklara anlatılan bu hikayede, verilen sözün tutulması aksi takdirde bunun size ağır bir bedel olarak geri dönmesi anlatılmaktadır.

Köyün birinde yaşlı annesiyle birlikte yaşayan Urashima Taro oldukça iyi kalpli ve merhametli bir gençtir.

Bir gün sahile balık tutmaya gittiğinde bir grup çocuğun ellerindeki değneklerle bir kaplumbağaya sataştığını görür. Çocukları uyarsa da onu dinlemezler, bunun üzerine Urashima Taro çocuklara para vererek kaplumbağayı rahat bırakmalarını sağlar.

Ardından kaplumbağayı alıp denize bırakır. Bir süre sonra kaplumbağa geri döner ve Urashima Taro’yu bulur. Yapılan iyiliği unutmamıştır, karşılığında Urashima Taro’yu Deniz Krallığı Sarayı’na davet eder.

Kaplumbağayla birlikte denizaltına giden Urashima Taro orada güzeller güzeli bir prensesle karşılaşır. Günlerini prensesle ve çeşitli deniz canlılarıyla birlikte geçirir, mutlu mesut yaşar.

Ancak bir süre sonra yeryüzündeki yaşlı annesini hatırlar ve denizaltındaki yaşamından sıkıldığını fark eder. Konuyu prensese açtığında prenses gitmesine izin verir. Yalnız bir şartı vardır: ona hediye ettiği kutuyu asla açmayacaktır.

Urashima Taro yeryüzüne döndüğünde ne annesini yerinde bulur ne de evini…

Üstelik her şey değişmiştir. Yoldan geçen bir adama evine ne olduğunu sorar. Adam, orada 300 senedir ev olmadığı cevabını verir.

Deniz altında yaşadığı 3 yıl, yeryüzünde 300 seneye bedel olmuştur. Çok üzülen Urashima Taro prensesin verdiği kutuyu hatırlar ve içinde ne olduğunu merak eder.

Sözünden dönerek kutuyu açar ve anında yaşlı bir adama dönüşür.

Bu masallar sonrasında aklıma Japon halkının çocuklarını eğitmek için korkutarak bir yöntem seçtikleri belgesel karesi aklıma geldi.

Tengu Matsuri ve daha sonradan Setsubun (節分) festivali olduğunu öğrendiğim bu kare beni oldukça şaşırtmıştı.

Japonya’da Japon efsanelerinden hikayeler ve karakterler anlatmak ve bunların bayram günlerine katılmak çok yaygındır. Yıl boyunca pek çok masal bayramı bulunuyor.

Uzun burunlu bir cini andıkları Tengu Matsuri, avuç dolusu kurutulmuş soya fasulyeleri atarak kurbağa Oni’yi kovdukları Setsubun günü gibi. Daruma gibi iyi şans getirdiğine inanılan koruyucular da benzer şekilde korkutucu tiplemeler ile yaşatılıyor.

Setsu-bun’un kelime anlamı “mevsim dönümü”. Şubat’ın başında kutlanılan bu gün için “Yeni Bahar” (ilk bahar) mevsimine girileceği düşünülür.

Geleneksel olarak Japonlar bugün kurutulmuş bakla tanelerini evlerinin, tapınaklarının dört bir yanına atarlar. Efsaneye ya da inanışa göre şeytana atılır bunlar.

Evin içinden, yaşanılan yerden tüm kötülüklerin, zorlukların, hastalıkların simgesi olan şeytan kovulur. İyilik, güzellik, bolluk ve bereket davet edilir.

Setsubun’da atmak için özel bakla taneleri üretilir ve satışa sunulur. Aile bireyleri bunları atmadan önce bir kısmını yerler. Makbul olanı yaşınız kadar bakla tüketmektir, bir tane de fazladan yemektir. 35 yaşında iseniz 36 adet yemeniz gerekir.

Çocuklar istedikleri kadar tüketebilirler. Bu baklalar daha sonra dört bir yana atılır. Pek çok yerde şeytan kılığına girmiş birisi bulunur, ve baklalar bu kişiye atılır. Ailelerde genellikle evin erkeği şeytan olur.

Bir dili öğrenirken o dilin çocuklarıyla ne kadar özdeşleşirsek o kadar dili yaşarız gibi düşünüyorum. Masallarla dili bir okul öncesi çocuk yavaşlığında öğrenerek onların kültürlerini gözlemleyerek ne kadar aşina olursam o kadar adapte olurum gibi geliyor.

Masallara ilave olarak Katakana’ya da geçiş yaptık. Korktuğum kadar karışık gelmedi. Önemli olan düzenli ve isteyerek çalışmakmış, her şeyde olduğu gibi.

Bol pratik yapıp mobil uygulamalarla da destekleyince daha iyi ve hızlı bir öğrenim yolculuğu oldu benim için.

Hiragana’ya nazaran biraz daha köşeli olan Katakana öğrenmeye başladıkça daha hızlı kavradığınız bir alfabe gibi geldi bana.

Seriyi yazmaya keyifle devam edeceğim. Şimdilik görüşmek üzere!

Matane!

Pandemi sürecinin olumsuz etkilerinden biri de sosyalleşmenin minimuma inmiş olması. Bu olumsuzluğu fark edip en aza indirgemek amacıyla kurulan sosyalleşme ve yardımlaşma platformu Kablosuz Beyin Topluluğu’na göz atabilirsin.

Discord üzerinde aktif birçok kategori ile keyifli vakit geçirebileceğin ve aynı zamanda öğrenebileceğin topluluğa şu ana kadar 6000'e yakın insan katıldı. Sen de topluluğun bir parçası olmak istersen, aşağıdaki görsele tıklayarak bize ulaşabilirsin.

--

--