Patriyotlarda “Tu Pişkeş” Geleneği

Seren Eravcı
Kadrajda Sahne
Published in
10 min readJan 19, 2022

ÖZET

Kelime anlamı “vatansever” olan Patriyot tabiriyle adlandırılan topluluk 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşmasına ek olarak yapılan sözleşme ile yürürlüğe giren nüfus değişimi dolayısıyla başta Trakya olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerine göç etmiş ve yerleşmişlerdir. Bu topluluğun günümüzde halen yaşatmaya devam ettiği “Tu Pişkeş” isimli müzik, dans ve teatral öğeler içeren bir düğün geleneği bulunmaktadır. Eski Rumca olarak da adlandırılan Patriyotçada bu isimle anılan gelenek, aslen Farsça kökenli ve “hediye, armağan, hibe” anlamlarına gelen “pişkeş” kelimesinden bu ismini almıştır. Çalışmanın başlıca amacı “Tu Pişkeş” geleneğinin Lozan Mübadelesinden başlamak üzere tarihsel sürecinin ve içerdiği tüm öğelerin ortaya konulmasıdır. Bu bağlamda, yukarıda bahsi geçen geleneği geçmişte gerçekleştirmiş ya da halen günümüzde devam ettirmekte olan Patriyot kökenli kişiler ile karşılıklı görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma içerisinde “Tu Pişkeş” geleneğine dair kaynak kişilerden elde edilen sözlü, işitsel ve görsel bulgular derlenerek bir bütün içerisinde sunulmuştur.

Anahtar kelimeler: Patriyotlar, gelenek, Tu Pişkeş.

“TU PISHKASH” TRADITION IN PATRIOTS

ABSTRACT

The community, which is named as Patriots, literally “patriotic”, migrated to various regions of Turkey, especially Thrace, due to the population change that took effect by the agreement signed in addition to the Lausanne Treaty, which is signed in 1923. This community has a tradition called “Tu Pishkash”, which includes music, dance and theatrical elements, which still continues today. The tradition, which is referred to by this name in Patriotic language, which is also known as Old Greek, was originally Persian and got its name from the word “pishkesh”, which means “gift, grant”. The main purpose of the study is to reveal the historical process of the “Tu Pishkash” tradition and all its elements, starting from Lausanne Treaty. In this context, mutual interviews were held with people of Patriotic origin who have realized the above-mentioned tradition in the past or are still continuing it today. In this study, the verbal, auditory and visual findings obtained from the source people regarding the tradition of “Tu Pishkash” were compiled and presented as a whole.

Keywords: Patriots, tradition, Tu Pishkash.

VİDEO MAKALEDEN GÖRÜNTÜLER

VİDEO MAKALE METNİ

BÖLÜM 1 — PATRİYOTLAR KİMDİR?

Geç dönem Latince “patriota” ve Yunanca “patriotes” kelimelerinden türemiş olan Patriyot kelimesinin bugünkü Türkçede “yurtsever, vatanperver” anlamlarına geldiği bilinmektedir. Lozan Mübadelesi ile günümüz Yunanistan topraklarından göç eden Patriyotların kullandıkları ve “Patriyotça” olarak adlandırdıkları anadillerinin aslında Rumca dilinin bir lehçesi olduğu tespit edilmiştir. Türkiye’nin pek çok farklı bölgesinde, ilinde, beldesinde Yunanistan’ın farklı yerlerinden göç etmiş ve Türkiye’ye yerleşmiş mübadil ailelerin bulunduğu bilinmektedir.

Mübadele esnasında yaklaşık 380 bin kişinin Yunanistan topraklarından Türkiye topraklarına göç ettiği görülmektedir. Fakat bu göç eden kişilerin yalnızca belli bir kısmının Patriyot olduğu bilinmektedir. Çünkü göç eden topluluğun içinde Pomaklar, Gacallar, Yugoslavlar, Makedonlar ve Arnavutlar, Notyalılar gibi farklı etnik kökenlerden insanlar da bulunmaktadır. Mübadeleyi gerçekleştiren Patriyot ailelerinin bir kısmı kendilerini “Selanik Göçmenleri” olarak adlandırmaktadırlar. Bu adlandırma çok da doğru bulunmamaktadır. Sebebi ise, mübadele sırasında mübadillerin Selanik’ten “topluca” göç etmeleridir. Yani Selanik dışında yaşayan aileler de Selanik’e gelmiş ve Oradan bugünkü Türkiye topraklarına göç etmişlerdir. Dolayısıyla her Patriyot kökenli bireyin aslında Selanik göçmeni olarak adlandırılmaması gerektiği saptanmıştır.

Patriyotlar olarak adlandırılan topluluğun büyük bir kısmı, zamanın Osmanlı Devleti’ne bağlı Manastır vilayetinin Serfiçe Sancağı hudutları içerisinde yer alan Nasliç ve Grebne kasabasından göç etmiş iken diğer bir kısmı ise balkanlarda yer alan farklı yerleşim yerlerinden göç etmişlerdir. Mübadele süreci esnasında büyük bir kısmı Büyükçekmece’den Tekirdağ’a kadar uzanan kıyı köy ve kasabalarına yerleştirilmişler iken kalan diğer kısım ise Trakya içlerine, Anadolu’da Manisa, Samsun, Sivas ve Aydın gibi şehirlere de dağılmışlardır.

Patriyotlar olarak adlandırılan bu topluluk mübadele sonrası bu ismi almıştır. Diğer etnik topluluklar tarafından Metanastiz, Rum, Devşirmeler, Gavur gibi farklı isimler ile anılan bu topluluğun yapılan alan araştırması sonucunda “her iki yakayı da memnun etme” isteği ile kendilerini bu şekilde adlandırdıkları tespit edilmiştir.

Patriyotlar günümüzde nüfus bakımından oldukça az sayıdadırlar. Bunun bir sonucu olarak doğrudan Patriyotlar ile ilgili olarak yazılmış eserlere yönelik gerçekleştirilen literatür taramasında oldukça az sayıda kaynağa rastlanmıştır. Az sayıda bulunan bu eserlerin birçoğunda sadece Patriyotların Lozan Mübadelesi ile gelişlerinden bahsedildiği, bunun ötesinde gelenekleri ile ilgili kapsamlı bir çalışmanın gerçekleştirilmediği tespit edilmiştir.

BÖLÜM 2 — MÜBADELE VE TÜRKİYE’YE GELİŞ

Kurtuluş Savaşı sonrasında gerçekleştirilen Lozan görüşmelerinde Türkiye ve diğer taraftaki devletler arasında savaş durumu sona erdirilip barış görüşmeleri gerçekleştirilirken ortaya çıkan en önemli sorunlardan birisi de Türkiye ve Yunanistan arasındaki nüfus değişimi olmuştur. Bunun başlıca sebebi savaş sonrasında çizilmesi düşünülen sınırlara göre Türk sınırları içerisinde Rumların ve benzer şekilde Yunan sınırları içerisinde de Türklerin ağırlıklı olarak yaşadıkları yerleşim yerlerinin kalmasıdır.

Savaş döneminde görülen kitlesel göç hareketleri oluşum sırasına göre üç ana başlıkta toplanabilir:

- Türkiye’den Türkiye dışına yönelik göçler

- Türkiye’de işgalden kurtarılmış yörelere yönelik iç göçler

- Türkiye dışından Türkiye’ye yönelik göçler

30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan sözleşme ve ek protokolle mübadele yasal olarak yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşmaya göre mübadele 1 Mayıs 1923 tarihinden itibaren zorunlu olarak başlamıştır. Sözleşmeye göre her iki ülkeye girişler o ülke hükümetinin izne olmadan gerçekleşmeyecektir. Anlaşma kapsamında İstanbul belediyesi sınırları içerisindeki établis Rumlar ve 1913 yılında imzalanmış olan Bükreş Antlaşmasının saptamış olduğu sınır çizgisinin doğusunda yer alan Müslüman kesim mübadeleye dâhil olmayacaklardı. Göçmenlere hiçbir sebeple engel çıkarılmayacaktı. Zanlı ve suçu kesinleşmiş olanlar gidecekleri ülkelerin yetkili makamlarına teslim edilecekler idi. Göçmenler ayrıldıkları ülkenin uyruğunu yitirip diğer ülke toprağına ayak bastığı anda o ülke uyruğunu kazanmış sayılacaklardı. Her iki halkın mülkiyet haklarına ve alacaklarına zarar verilmeyecekti. Göçmenler her türlü taşınır mallarını yanlarında götürmekte serbest olacaklar ve bunlardan vergi alınmayacaktı. Taşınır mallarının tümünü ya da bir bölümünü yanlarında götüremeyecek olan göçmenler bunları oldukları yerlere bırakabileceklerdi. Bu durumda yerel makamlar bu malların değerinin saptanmasında ve dökümünün yapılmasında görevli olacaklardı. Tutulan tutanaklar dört örnek olarak düzenlenecek, bunlardan biri yerel makamlarla saklanacak, ikincisi karma komisyona verilecek, üçüncüsü gidilecek olan ülkenin hükümetine, dördüncüsü de göçmenin kendisine verilecekti. Komisyonlar göçmenlere taşınamaz malları için de değer biçip ellerine birer belge verecekti. Böylece o ülke diğer ülkeye o miktarda borçlanmış olacaktı. Göçmen gittiği ülkede bu borç karşılığı bulunan mal ile eş değerde ve nitelikte mal alması gerekecekti.

Mübadele tamamlandıktan sonra tüm borçlar hesaplanacak ve karşılıklı borçlar eşit çıkar ise hesap denkleştirilmiş ve kapatılmış olacaktı. Aksi takdirde daha fazla borçlu olan hükümet borç farkını peşin para ile ödeyecekti. Böylece Türk-Rum mübadelesinin en önemli kısmı olan hukuksal ve uluslararası boyutu çözüme kavuşturulmuştur.

Yapılan görüşmelerde Mübadelenin yürürlüğe girmesi ile birlikte Patriyotların bir kısmının toplumsal baskılardan dolayı göç ettikleri, bir kısmının ise Lozan Mübadelesi ile zorunlu göçe tabi tutuldukları saptanmıştır.

İşgalden kurtarılan bölgelerdeki Rumların göç etmesi ile göç ettikleri bölgelerdeki Türklere karşı baskının giderek arttığı tespit edilmiştir. Göçmenlerin bir kısmı saldırılara dönüşen bu baskılar sebebi ile daha anlaşma henüz yürürlüğe girmeden önce göç etmek durumunda kalmış iken bir kısmı ise vatanlarını terk etmek istememelerine rağmen yapılan anlaşma sebebi ile zorunlu olarak yerleşim yerlerinden ayrılmışlardır.

Kendi atalarımın başına gelen bazı olaylar giderek artan ve saldırılara dönüşen baskılara örnek olarak gösterilebilir. Bazı ailelerin göç öncesi evlerinde kalamadıkları anlatılmaktadır. Geceleri çete baskılarından korkup ormana kaçmalarının yanı sıra maddi zorluk, erzakların tükenmesi gibi sebeplerden dolayı ormanda bulunan otlara tuz serpip katık ettikleri anlatılmaktadır. Bunun gibi pek çok örnek bulunmaktadır.

Göç öncesi baskılar sebebi ile yaşanan zorlukların yanı sıra göç sırasında yaşanan zorluklardan da bahsedilmiştir. Yapılan görüşmelerde dedem zorunlu mübadele öncesi toplanma yeri olarak belirlenmiş olan Selanik’te kayıt işlemlerinin yapılması sırasında ayakta çok uzun süreler beklemek durumunda kalan bir kişinin ölümüne şahit olduğunu belirtmiştir. Kendisi mübadil olan dedem göç sırasında kendilerini taşıyacak olan gemiyi beklerken çok açlık çektiğini belirtmiştir. Ayrıca gemi yanaştığında ailesinin yerini kaybettiğini ve bunun üzerine birkaç gün boyunca başka ailelerin ona göz kulak olduğunu anlatmıştır. Bunun sonrasında ise ailesi ile tekrar ancak İstanbul’da buluşabilmiştir. Açlık ve yorgunluğun yanı sıra bazı sâri hastalıkların ortaya çıkması da göç sırasında yaşanan zorluklara örnek olarak gösterilebilir.

Yine yukarıda bahsedilen kısımda taşınabilir malların Türkiye’ye aktarılması konusunda dedemin annesi Memişe Dalay’ın başına gelen bir olay ise şu şekildedir:

“Babaannem mübadele sırasında birçok malını bırakarak göç etmiştir. Öyle ki kulağındaki altın küpeler dahi Rum askerler tarafından kulak memesi yırtılarak cebren alınmıştır.

Türkiye topraklarına göç eden Patriyotların belki de en büyük dezavantajları yeni göç ettikleri ülkenin dilini konuşamıyor olmaları idi. Göç sonrası iskân meselesi sebebi ile mahkemeye başvuran dedem Şahin Dalay’ın annesi ve dayısının Türkçe konuşamadıkları sebebi ile hâkim tarafından azarlandıkları ve “Sizin gibi Türkçe bilmeyen gâvurların davası ile uğraşamam” denilerek mahkeme salonundan kovuldukları anlatılmaktadır. Böylece hem haklarını savunamamış hem de hakarete uğramış olarak davalarından vazgeçmek durumunda kalmışlardır.

Patriyotça, çevre köylerce bir mübadil köyü olarak bilinen ve dedem Şahin Dalay’ın yerleştirildiği Celaliye Mahallesi’nde 1970’lerin başına kadar anadil olarak varlığını sürdürmüştür. 1968 yılında ilköğretime başlayan babam anadilinin Rumca olması ve Türkçe bilmemesi sebebi ile çok zorluklar çektiğini şu şekilde anlatmıştır:

“… İlkokul birinci sınıfa başladığımda Türkçe sadece 1’den 10’a kadar saymasını biliyordum. Öğretmenimiz adımı söylediğinde yanımdaki arkadaşımdan tüyo alarak sadece “Efendum” diyebildim ve Türkçeyi ilk okulda öğrenmeye başladım…”.

BÖLÜM 3 — PATRİYOTLARDA TU PİŞKEŞ GELENEĞİ

Patriyot topluluklarının en özgün geleneklerinden birisi olan Tu Pişkeş geleneği ise evlilik düğünü ile bağlantılı olarak gerçekleştirilen bir gelenektir. Düğünün öncesinde gerçekleştirilen kına gecesinin ardından düğünden önce bu gelenek gerçekleştirilmektedir. “Pişkeş” in kelime anlamı Farsçada “hediye, armağan” anlamına gelmektedir. Bu geleneğin gerçekleştirilmesi doğrultusunda kına gecesi töreninin bitmesinin ardından damat tarafı kız tarafının yaşadığı mahalleye gitmektedir. Bu ziyaret, müzisyenler ve damadın akrabaları ve arkadaşlarından oluşan kalabalık bir grup halinde gerçekleştirilmektedir. Yol boyunca Patriyotça türküler söylenir. Kız tarafının yaşadığı evin önüne varınca ise Tu Pişkeş isimli türkü söylenmektedir. Bu türküde kız tarafından birinin ismi söylenir ve hediye yani pişkeş alınıncaya kadar bu türkü söylenmeye devam edilir. Pişkeş alınınca ise yine aynı türküde kız tarafından başka birinden pişkeş istenmektedir. Kız tarafının mahallesine gerçekleştirilen bu ziyarette anne ve babadan başlanarak komşulara kadar herkesten pişkeş istenmektedir. Pişkeş alınan kişinin akrabalık derecesi ne kadar yakın ise alınan pişkeşin değeri ve pahası da buna doğru orantılı olarak artmaktadır. Damat tarafı gelin evine pişkeş istemeye giderken Patriyotların geleneksel tatlılarından en bilineni olan “Pandispanya” tatlısını bir tepsi içerisinde süslenmiş halde götürmektedirler. Toplanan pişkeşler canlı hayvan, kuru bakliyat, meyve, içecek vb. gıdalardan oluşmaktadır. Tu pişkeş töreninin gerçekleşeceği mahallede bu törenin olacağından haberdar olan mahalle sakinleri hazırlıksız yakalanmamak adına takdim edecekleri pişkeşleri ziyaretçiler gelmeden önce hazır etmektedirler. Aksi takdirde pişkeş türküsü pişkeş alınana kadar her tekrarda daha da yükselen sesler ile devam ettirilmektedir. Toplanan pişkeşler damadın yaşadığı eve getirildikten sonra burada gün ağarıncaya kadar tüketilmektedir. Aynı şekilde damat tarafı Pişkeş törenini tamamlayıp evlerine döndükten sonra da bu defa kız tarafı damat tarafının mahalline pişkeş istemeye gitmektedir. Pişkeş töreni sebebi ile kına gecesi ve düğün günü arasında bir veya iki gün istirahat için ara verilir. Bu çalışmanın kaynak kişisi olan Filiz Kanburoğlu bu geleneğin özgün türküsü olan Tu Pişkeş türküsünü seslendirmiştir.

Aynı oyun adımlarından ve ritmik kalıp olarak da aynı olan birçok oyun Türkiye Trakyası’nın farklı bölgelerinde de oynanmaktadır. Bunlara örnek olarak da Peresayna, Ali Paşa, Maçkadana, Arapça gibi oyunlar gösterilebilir.

Tu Pişkeş geleneği icra edilirken gelin ve damat geleneksel Patriyot halk giysilerini giymektedirler. Bu giyim-kuşam öğeleri günlük giyim-kuşam ögelerinden ziyade özel günlerde giyilen ögeleri içermektedir.

Kadınların giydikleri başlıca geleneksel giyim-kuşam öğeleri; Patriyot başlığı, tiril, cepken, şalvar, uçkur, yağlık, çetik ve yemenidir.

Erkeklerin giydikleri başlıca giyim-kuşam ögeleri ise keyfiye, mintan, uçkur, yağlık, cepken, kartal kanadı, potur, çetik, yemeni şeklindedir.

BÖLÜM 4 — GÜNÜMÜZDE TU PİŞKEŞ GELENEĞİ

Günümüzde ise Tu Pişkeş geleneğinin yok olmaya yüz tuttuğu görülmektedir. Bu geleneğin yok olma sebepleri yapılan alan araştırmasında kaynak kişilere sorulduğunda Patriyotlar arası olmayan yani dışarı yapılan evlilikler ve köylerden kentlere doğru yapılan göçler başlıca sebepler olarak gösterilmiştir. Geçmiş yıllarda Patriyot olan bir bireyin sadece Patriyot olan birisi ile evlenebildiği, aksi şekilde gerçekleşecek bir evliliğe kesinlikle izin verilmediği ve topluluk tarafından bu tür evliliklerin onay görmediği söylenmektedir. Fakat günümüzde genç nüfusun iş veya eğitim amaçlı olarak köylerden ayrılması ve dolayısıyla farklı yerleşim yerlerinde yaşayan ve farklı etnik kökene sahip bireyler ile evlenebilmelerinden ötürü bu tören artık gerçekleştirilmesi pek de mümkün olmayan bir gelenek haline gelmiştir. Örneğin İstanbul/Büyükçekmece’de yaşayan bir birey Ankara’da yaşayan biri ile evlendiğinde kına gecesinden sonra karşılıklı olarak pişkeş istenmesi mümkün olmadığı için bu gelenek haliyle gerçekleştirilememektedir.

Tu Pişkeş geleneğinin günümüzde neredeyse artık hiç gerçekleştirilmemesinin sebeplerinden bir diğeri de yerel müzisyenlerin eskiye göre çok daha az sayıda olmaları ve Patriyot ezgilerini içeren repertuvara çok hâkim olmamaları da gösterilebilir. Bu çalışmada kaynak kişi olan Patriyot asıllı müzisyen Ali Rızaz Altınkeser Tu Pişkeş türküsünün ezgisini icra etmiştir.

Önemli sayılabilecek bir sorun da kanunlar tarafından bu geleneğin karşısına getirilmiştir. Kına gecesinin ardından gerçekleştirilen Tu Pişkeş geleneği yaklaşık olarak sabahın ilk ışıklarına kadar süren ve dışarıda canlı müzik eşliğinde gerçekleştirilen bir tören olduğu için Çevre ve Orman Bakanlığı’na ait “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği” uyarınca belirli bir saatten sonra yüksek sesli olarak eğlencenin gerçekleştirilmesi çok da mümkün olmamaktadır. Bunun bir diğer sebebi ise eskisi gibi salt Patriyotların yaşadığı yerleşim yerlerinin bulunmaması da söylenebilir. Çünkü salt Patriyotların yaşadığı bir yerleşim biriminde hiç kimse bu geleneği ve getirdiği gürültüyü problem etmemektedir.

Bu geleneğin sürdürülmesinde yaşanan sıkıntılardan bir diğeri ise Tu Pişkeş türküsü başta olmak üzere tüm Patriyot türkülerinin Rumca olmasıdır. Bölgede yaşayan diğer topluluklar tarafından bu dilin kullanılarak eğlenilmesi zaman zaman hoş karşılanmamaktadır.

Ancak Silivri’de Mübadil Otantik Halk Oyunları isimli bir grup tarafından geçtiğimiz yıllarda ilk defa sahnelenmiştir. Sahnelenme sırasından hem türkü oyuncular tarafından seslendirilmiş hem de çeşitli malzemeler ile bu tören canlandırılmaya çalışılmıştır.

Sonuç olarak yapılan alan araştırması sonucunda Patriyotların köklü bir geleneği olan “Tu Pişkeş” geleneğinin günümüzde yok olmaya yüz tuttuğu fakat özellikle halk oyunları sahnesine getirilmek suretiyle unutulmamasına ve yaşatılmasına çalışıldığı tespit edilmiştir.

--

--