Amazon ve ARM AI Stajyeri, Boston University’de Doktora Adayı Alp Emre Acar ile Söyleşi

Berk Turgut
kesisenyollardernegi
10 min readJan 31, 2022
Alp Emre Acar in a cafe

Merhabalar. Ben Kesişen Yollar Derneği’nden Berk. Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği son sınıf öğrencisiyim. Bugün sizlere doktorasının 5. senesinde, yapay zekada dağıtık öğrenme (federated learning) alanında çalışmalarını sürdüren; ulusal ve uluslararası düzeyde itibarlı kurumlarda deneyimi olan ve aynı zamanda çocukluk arkadaşım Alp Emre Acar ile yaptığımız söyleşiyi getiriyoruz. Yazımız özellikle lisans eğitimi için mühendislik düşünüp alanına karar veremeyenler, henüz mezun olmayıp akademi-endüstri ikileminde kalanlar, yurtdışındaki kariyer fırsatlarından yararlanmak isteyip seçim yaparken nelere dikkat etmesi gerektiğini düşünenler, yazılım alanıyla ilgilenip Türkiye’de kendi imkanlarıyla gelişmeye ve kendini ispatlamaya çalışanlar için faydalı bilgiler içeriyor. 1–7. sorular Alp’in doktora eğitimine kadarki, 8–13. sorularsa doktora ve sektörel deneyimine yoğunlaşıyor. Keyifli okumalar!

1 -Merhaba Alp. Öncelikle kısaca kendini tanıtabilir misin? Nelerle uğraşıyorsun? Gelecek planların neler?

Öncelikle bu görüşmeyi organize ettiğin için teşekkür ederim. İsmim Alp Emre Acar. Antalya Bilim Üniversitesi Elektrik-Elektronik ve Bilgisayar Mühendisliği mezunuyum. Şuan Boston Üniversitesi’nde yapay zeka alanında doktora yapıyorum. Doktoramın son yıllarındayım, bitirince yapay zeka alanında şirketlerin araştırma bölümünde çalışmayı hedefliyorum.

2 -Mühendislik ilgini ve başarılarını daha geçmişteki ulusal matematik olimpiyatı ve üniversite sınavı derecelerinden biliyoruz. Neden Elektronik-Elektronik Mühendisliğiyle başlayıp sonradan Bilgisayar Mühendisliğinin sana daha uygun olduğuna karar verdin?

Çocukken mühendisliğe karşı çok büyük bir ilgim yoktu ama ilkokuldan beri matematiği seviyordum. Olimpiyatlara çalıştım ve dolayısıyla mühendislik alanına girmek istedim. O sırada Elektrik-Elektronik Mühendisliğinin daha genel bir bölüm olduğuna dair duyum almıştım ve o yüzden elektroniği seçtim. Ancak okurken Bilgisayar Mühendisliğinin bana daha uygun olduğuna karar verdim. Bunun belli başlı nedenleri şöyle:

  • Genel olarak matematik odaklı gitmeyi seven birisiyim. Donanım alanından ziyade yapay zekada matematiksel modelleme üzerine çalışmak istedim.
  • Günümüzde teknolojik gelişmelerden ötürü Bilgisayar Mühendisliği daha ön plana çıktı. Bu diğer mühendisliklerin değer kaybettiği anlamına gelmiyor, ancak istatistiki olarak da herhangi bir yerde bilgisayar mühendisliğindeki iş imkanları diğer mühendisliklere göre daha fazla.
  • Ben çok büyük şehirlerde yaşamayı seven biri değilim, ailem de hala Antalya’da. Kafama esince bir süre gelip işimi de devam ettirebilmek açısından daha rahat olacağını düşündüm. Bilgisayar Mühendisliğinin fiziksel olarak bir yere bağlı olmaması, uzaktan çalışma imkanları ilgimi çekti.

3 -Uzun bir süre matematik olimpiyatlarına hazırlandın. Çalışmaların, bu ortamın yarattığı kültür sana Bilgisayar Mühendisliği bakımından ne kattı?

İspat yöntemini içselleştirdim. Problem bir bütün, ancak “A, B’yi doğurur.”, “B, C’yi doğurur.” şeklinde basitleştirmek Bilgisayar Mühendisliğinde çok işimize yarıyor. Ayrıca önceden matematikle uğraşmak derslerde problemin matematikle ve bilgisayar mühendisliğiyle ilgili yönlerini ayırt etmeyi, ikisini aynı anda öğrenmektense ilkine aşina olduğundan ikincisini öğrenmeyi kolaylaştırıyor. Matematiğe aşina olanların bilgisayarda matematiği araç olarak kullanmayı daha rahat başarabildiğini düşünüyorum.

4 -Türkiye’den mezun olduktan sonra yurtdışı kabulü bakımından bilinirliği daha yüksek olan Boğaziçi, ODTÜ, Sabancı gibi üniversiteler var. Sen Türkiye 50.si olmana rağmen bunlardan birini seçmedin. Bu bakımdan senin farklı bir üniversitede okuman eğitimin ve kabulünü nasıl etkiledi? Yaşadığın şehirde bir üniversite okumanın avantajları ve dezavantajları nelerdi?

Benim Antalya’da okumamın kişisel bir nedeni var. Ailemden ayrılmayı ertelemek istedim. Ayrıca büyükşehirlerde okumanın getirdiği birçok sorumluluk var. Mesela İstanbul’da yaşamak ulaşım gibi nedenlerden ötürü net bir şekilde vaktinizi tüketiyor. İkinci olarak, bildiğim kadarıyla bahsettiklerin dahil çoğu köklü üniversitede bölüm değiştirme ve ÇAP (çift ana dal programı - iki bölümden birden diploma alma) imkanları çok kısıtlı. Bilgisayar Mühendisliği okuyorsan sadece matematikle ÇAP yapabilirsin, elektronikle yapamazsın gibi. Mesela ben elektroniğe girdim, sonra bilgisayara kaydım. Bu tip esnekliklerin yeni kurulan üniversitelerde daha kolay olabileceğini düşündüm.

Eğitim açısından da Antalya’da okumanın bir eksisini yaşamadım. Hocalarım alanlarında başarılı, bahsettiğin üniversitelerden mezun olmuş, yurtdışında doktorasını yaptıktan sonra Türkiye’ye dönmek isteyen insanlardı. En büyük handikabıysa senin de dediğin gibi yurtdışı kabulü olabilir. Çünkü her ne kadar üniversite sınavı derecesi gibi yurtiçi başarıların olsa da yurtdışında başvurunu inceleyenler bunu bir yere konumlandıramıyor, sınavda derece yapmaktansa uluslararası bir enstitüden ders almış olmak daha önemseniyor. Şöyle bir örnek vereyim. Doktoraya başladığım yıllarda danışmanım beni başka bir hocaya tanıtırken, özgeçmişime de hakim, biliyorsun olimpiyata ve üniversite sınavına daha çok çaba harcadım, “ETH’da (İsviçre’de Einstein’ın okuduğu üniversite) da staj yapmış Alp” diye tanıttı. Diğer kısımlar ilgisini dahi çekmemiş.

  • O zaman yurtdışı kabulü için uluslararası olarak bilinen, halihazırda işleyen yöntemlerin daha iyi çalıştığını söyleyebilir miyiz?

Evet, tekerleği yeniden keşfetmeye gerek yok. Bu daha riskli oluyor, ben bunu yaşayarak öğrendim. Doktora başvuruları genelde Aralık ortasında sona erer. Başvuru tarihi biter bitmez ret yediğim çok oldu. Bunun başvurumu inceleyen kişinin beni ekollerden birine uymadığım için daha ilk aşamada elemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu sizin başarısız biri olduğunuz anlamına gelmiyor. Belki çok farklı bir yerel başarınız var ama karşıdaki bunu algılayamadığı için böyle oluyor. Öte yandan kabul alıp gittikten sonra orada Antalya’dan sadece ben vardım, diğerleri Boğaziçi gibi kendi ekolleri olan okullardan mezundu.

5 -Lisans eğitimin süresince doktora yapmaya karar verene kadar nasıl araştırmalarda bulunmuştun? Bunlar sana teknik yeti ve vizyon olarak neler kattı?

Burada yine üniversitemin bir artısından bahsedeceğim. Yeni kurulduğu için gelen öğrenci sayısı sadece 10–15'ti. Hoca başına 3 öğrenci düşüyordu. Bu Türkiye şartlarında inanılmaz yüksek bir rakam. Araştırma yapmak için hocalarınızı ikna etmeniz gerekiyor. Burada zaten rekabet çok az olduğu için daha kolay oluyordu. Ben araştırma için saf matematikten lazer alanına kaymak istedim. Artısı, yeni bir alan tanımak ve araştırma yapmayı öğrenmek oldu. Bitirme tezimi de fotonik alanında tamamladım ancak konuştuğumuz sebeplerden ötürü bilgisayara kaymak istediğimde okulumun esnekliği bana yardımcı oldu. 3. sınıfın sonlarına doğru yapay zeka çalışmak istediğimde o alanda ders alabildim.

6 -Sonradan yapay zeka alanına kayan biri olarak bu alana girmek isteyenlere ne tavsiye edersin?

Fotonikten farklı olarak yüksek donanımlı olmasa bile basitçe bir bilgisayar yapay zeka çalışmaya başlamak için yeterli oluyor. Coursera’dan ücretsiz bir ders aldım. Bu son zamanlarda popülerleşen bir şey, farklı çalışan insanlar da bilgi edinmek için bu tarz platformlarda Stanford, MIT gibi dünyanın en iyi üniversitelerinin belirli derslerini alabiliyor. Son olarak da Kaggle’dan problem çözdüm.

7 -Lisans seviyesinde yapay zeka üzerine proje / staj deneyimin olmadığı halde bu alanda doktoraya kabul alabildin. Bunu neye borçlusun?

Bu alana sonradan yöneldiğim için proje ve stajlarımı fotonik üzerine yapmıştım. Tabi ki olsa daha iyi olurdu ama ben bu durumu “Matematikle ilgilenen, ayrıyeten fotonik üzerine de akademik çalışmaları olan Alp” şeklinde bir artı olarak pazarlamaya çalıştım. Yapay zekada ne kadar deneyimli olduğumu ispatlamaya çalışmadım, çünkü sadece birkaç ders aldım demek istemedim. Ama lisans düzeyindeyken yayınlanmış akademik makalelerimin olması araştırma yapabildiğime dair bir gösterge olmuştur diye düşünüyorum.

8 -Boston Üniversitesi’ndeki doktoran sırasında ARM ve Amazon’da staj yaptın. Genel olarak akademi ve sektör deneyimini karşılaştırabilir misin?

Şuan Boston Üniversitesi’nde 5. yılım. Bu sürede iki staj yaptım. İlki ARM adında, Türkiye’de daha az bilinen ama Apple’ın çiplerini üretmek gibi önemli rolleri olan bir firmada; ikincisi de Amazon’daydı. Akademideki görüşle endüstri yaklaşımı şöyle farklı oluyor. Akademide üzerine çalıştığımız problemler daha soyut. Yine deney yapıp veri setleriyle bir şeyi ispatlamaya çalışıyorsunuz ama sonucu genele uyarlamak isteğiniz için varsayımlarınız gerçekçi olmayabiliyor, basitleştirmeye çalışıyorsunuz. Endüstride ise sınırlarınız çok belli. Ortada bir problem var, çözümü çok büyük bir konsepte hizmet etmeyebilir ama elinizdeki ihtiyaç bu. Mesela telefonun bataryası hızlı tükeniyor. Çok büyük bir problem değil ama somut düşünebiliyorsunuz.

Akademi bana kişisel olarak daha rekabetçi geldi. Şirketlerde de çok rekabetçi yerler var ama uzak durmak daha mümkün olabiliyor. Daha fazla etkileşim var. Ayrıyeten endüstride kaynaklara erişim daha kolay. Büyük şirketler bu konulara devasa bütçeler ayırıyor. Sadece aldığınız maaş noktasında değil, aldığınız kaynak noktasında da. Mesela doktora araştırma grubumuzda yapay zeka modellerini eğitmekte kullandığımız 8 GPU’muz olduğu için şanslı bir grup olduğumuzu düşünüyorduk. Amazon’daki stajımda ise pratik olarak sınırsız GPU kullanabiliyordum. Bu kıyaslanamayacak bir güç. Bir örnek daha vereyim. Katıldığım son yüz yüze konferansta, NeurIPS olması lazım, en iyi makalelerden biri olarak seçilen çalışmada binlerce model eğitilmiş. Araştırmanın yapıldığı yer Google. Bir üniversite binlerce modeli eğitemez, dolayısıyla bir limitasyon oluyor. Bana daha çok uyanın endüstri olduğunu düşünüyorum. İleride bir startup fikrim de var, bu bakımdan endüstride edinilen network de faydalı oluyor.

9 -Sektör düşünen biri olarak ABD’deki bütünleşik doktoranın ilk 2 seneni tamamladığında yüksek lisans mezunu olduğun ve okulu bırakıp işe girebileceğin halde doktorana devam etme kararı aldın. Bunun sebebi nedir? Doktora mezunu olmanın sana sektörde nasıl faydaları oluyor?

Çok güzel bir soru. Bu dediğini yapanlar var. ABD’de yüksek lisanstansa doktora için burslu programlar olduğundan insanlar doktoranın ilk 2 sene sonrası diplomasını alıp bunun getirdiği çalışma izniyle işe giriyor. Ben de çok düşündüm. Akademiye devam etmekteki en büyük handikaplardan biri şu. Assistant Professor pozisyonuna başvurmak için doktoradan sonra genelde birkaç sene daha post-doc (doktora sonrası araştırmacı) olarak çalışmanız isteniyor. Belki bundan da sıkıldım. Ama Antalya’dan hocalarıma danıştığımda “Doktoranı alırsan daha büyük imkanların olacağını düşünüyoruz.” dediler. Ben de onların tecrübesine güvendim. Tabi 2 senede mezun olup bir şirkette 3 sene çalışıp yükselmek de güzel bir seçenek. Ama ben doktoralı olup şirketlerde daha araştırmacı pozisyonlarda çalışmak istiyorum, bir yandan da akademik opsiyonu yitirmemek istedim.

10 -Bu noktada araştırma alanından da bahsedelim. Hangi konularda çalışıyorsun? Bir çalışman baştan sona nasıl gerçekleşiyor?

Ben daha pratik problemlerden olan dağınık öğrenme alanında çalışıyorum. Bu alanda üzerine modeller geliştirdiğiniz veri tek bir merkezde bulunuyor. Çünkü mesela kimse telefonundaki bir fotoğrafı belirli bir merkeze göndermek istemiyor. Bu kelimeler şirketlerin de çok ilgisini çeken, uygulanabilirliği yüksek konular. Bunun haricinde yine popüler konseptlerden meta öğrenme, öğrenmeyi öğrenme gibisinden, ile de ilgileniyorum. Araştırmalarım genelde şu şekilde ilerliyor. Belirli kabullerle başlayıp ortaya bir model çıkarıyorsunuz. Sonra bir öğrenme metodunu uygulayıp, birkaç standart veri seti var, onlar üzerinden modelin doğruluğunu gösteriyorsunuz. Endüstride ise şirketlerin elindeki daha büyük veri setlerini kullanarak modelinizi geliştirme imkanınız oluyor. Ben de bu alanda, daha pratik sorunlar üzerine devam etmek istiyorum.

11 -Şimdiden büyük teknoloji şirketlerinden iş teklifleri aldın. Doktoranı bitirdikten sonra nasıl bir kariyer düşünüyorsun?

Doktoranın son senesinde yoğun olarak tezinizle uğraşmanız gerekiyor. Dolayısıyla erkenden mülakatlara girip, stajlar yapıp şirket deneyimimi arttırmak istedim. Yüksek lisans konusunda da konuştuğumuz gibi opsiyonları elimde tutacak şekilde ilerlemek istiyorum. Bu yüzden ARM ve Amazon’dan sonra bu yaz da staj yapmak için Meta’yla (Facebook’un çatı şirketi) görüşüyorum. Şuana kadarki iki stajımda da mutluydum. Çalıştığınız takımlar çok belirleyici oluyor. İkisiyle de iyi anlaştık. Firma değiştirmemin sebebi memnun olmamam değil kesinlikle, elimi güçlendirmek niyetindeyim. Stratejimi olabildiğince mülakat ve çalışma ortamı deneyimleyip ondan sonra karar vermek olarak belirledim.

12 -Stajlarında farklı ortamlarda çalışma imkanın oldu. ABD’de daha önce temasın bulunan insanlarla da çalıştın, pandemi sonrası tamamen online olarak da. Çalışma ortamını Türkiye’den birine nasıl tarif ederdin?

İlk stajım için şöyle oldu. Doktora araştırma grubumuzda halihazırda ARM’la ortaklaşa çalışıyorduk. Stajımda farklı bir alanda çalıştık ama birlikçe çalışacağım insanlarla tanışıyordum. Pandemi öncesinde yüz yüze görüşüp yemek yemiştik. Yani insan olduklarını biliyordum, aramız şakalaşabilecek seviyedeydi. Amazon’dakinde ise sadece bir kişiyle tanışıklığım vardı, diğerleriyle hiç yüz yüze görüşmemiştik. Aradaki fark da şöyle oluyor. Birinde sadece telefon ve bilgisayarda gördüğün biri varken diğerinde karşında etten kemikten, senin gibi yemek yiyen biri var. İlkinde de bir süre sonra şaka yapıyorsun ama diğeri kadar sıcak hissettirmiyor. İkisinde de karşındaki insan aynı derecede sıcak da olsa önceden tanışmadığın insanla çalışırken robotla konuşuyormuş gibi hissedebiliyorsun. O yüzden uzaktan çalışıyor da olsanız imkanınız varsa, aynı şehirdeysiniz haftada bir yüz yüze görüşmek güzel olabilir. Hepimiz insanız sonuçta. Mesela, tıp okuyan birçok arkadaşım var, onlar bunu tam anlamıyor. Çünkü onlar her zaman insanlarla iç içe olduğu için diğer uçtalar. Onlara sorarsan cevapları çok farklı olabilir. Bizim branşımızda çok insan görmeyebildiğin için oluyor.

Uzaktan stajın bir diğer handikabı da sosyalleşmek oluyor. Doktorada da yalnız yaşıyorum. Sosyalleşme ihtiyacı hissettim, hala tam bitmiş de değil. Ancak sevdiklerinizin yanında yaşıyorsanız uzaktan çalışmak daha tercih edilebilir çünkü böyle bir sıkıntınız yok. Ben hala kültüründen uzaklaşmış bir insan değilim. Uzaklaşacağımı da sanmıyorum, yapım böyle. Hala yöresel yemekler yemek hoşuma gidiyor. Biri akşam Thai restoranına gidelim diyor, bense Türk restoranına modundayım. Böyle olunca da evden çalışmak bir avantaj haline gelebilir. Bu kültürel bir şey. Saçma gelebilir ama örneğin ofise gidince Americano içmektense evde kendime Türk kahvesi yapabiliyorum ve Türk kahvesi içmek beni aşırı mutlu ediyor.

13 -Genel olarak bilgisayar mühendisliğinde kendini geliştirmek ve bu alanın alt dallarında ilerlemek isteyen gençlere tavsiyelerin nelerdir?

Yazılımda çok güzel fırsatlar var. Türkiye’de verdiğimiz emeklerin çok büyük olduğunu düşünüyorum. Üniversite sınavı vs. çok zor şeyler. Ama yine dediğime geliyor. Bunların yurtdışına etkisi çok olmuyor. Bunun nedeni de küçük gördüklerinden değil, ülkeyi bilmemeleri. Twitter’da yazılımdaki trendlerin takip edilebileceği çok sayıda insan var. Google, Microsoft, Apple gibi şirketler Türkiye’de düzenledikleri etkinliklerle iyi öğrencileri yakalamaya çalışıyorlar. Lisede ya da üniversitenin ilk yıllarında, staj olması da şart değil, bir seminere katılıp oradaki insanlarla ben de oradaydım şeklinde bir iletişim yakalarsanız büyük artısı olabilir. Daha sonra o işe alımcının önüne gittiğinizde Türkiye’den herhangi biri değil, benim sunumuma katılmış Alp oluyorsunuz. Sizi tanıyor oluyor.

Teknik yeterliliğinizi ispatlamak bakımından; Hackerrank, Kaggle gibi dünya genelinde bilinen algoritmik problem çözme sitelerinde gidin. 1. olun demiyorum, ama ilk 100'e girmeyi hedefleyin. Dünyada ilk 100'de olmak müthiş bir şey, böyle nesnel ve tüm dünyada geçerli bir bilgiyi başvurularınızda çok iyi pazarlayabilirsiniz.

Akademik olarak da, neyi hedefliyorsanız ona bir adım yaklaşmaya yönelik hedefler belirleyin. Mesela Finlandiya’da yüksek lisans yapmak istiyorsanız oradaki bir okula Erasmus değişimine gitmeye çalışabilir, doktora için spesifik bir alan belirlemeyi düşünüyorsanız daha genel bir alanda Avrupa’ya yüksek lisansa başvurarak alanları daha iyi tanıyabilirsiniz. Bazen kurum ve şirketlere başvurularınızda olumlu sonuçlar alamayabiliyorsunuz. Böyle bir durumda vazgeçmeyin. Ben şöyle yapmıştım. Nereye gitmek istiyorsanız 100 tane hoca seçin. Yüzüne de deyin ki ben yazın sizinle çalışmak istiyorum. 50'si hiç dönmedi diyelim, profesörler genelde çok yoğundur. Siz onlara yine mail atın. Neden dönmedi diye değil de, “I want to follow up” (Takibini yapmak istiyorum) şeklinde. Yarısı döndü, olasılığı yine düşürüyorum, 20 tanesi sizi beğenmedi diyelim. Bir tane kişiyle bile anlaşsanız, ve şöyle deseniz: “Ben bir burs buldum, tek yapmak istediğim sizinle 3 ay vakit geçirmek. Size bir masraf yapmayacağım.” Böylece sizi böyle kabul eden birinin sizden beklentisi olmayacaktır. Ondan para almıyorsunuz, ancak çalışmanızla ona pozitif katkı verebilirsiniz. Peki bunun size nasıl faydası oluyor? Hem özgeçmişinize koyacağınız o deneyimin hem de o hocayla kontağınızın olması başvurularınızı öne atacaktır.

  • Peki staj ya da doktorada birlikte çalışmak için başvuracağımız hocaları nasıl seçebiliriz?

Tam da bu konuya değinmek istiyordum. Bunun belli başlı kuralları var. Ben Antalya’da bunu bilmiyordum çünkü benim üst dönemim yoktu.

  1. Hocanın ekibinden mezun olmuş insanların nerelere gittiğine bakın. Hocaların kendi popülaritesini arttırmak için bunları yazdığı bir sitesi oluyor. Mezunların yaptığı tüm çalışmaları okuyun, hepsini anlayın demiyorum. Anlamanız gerekmiyor, zaten anlamak için doktora yapıyorsunuz. En azından ilginizi seçen bir alana gitmiş mi ona bakın. Ben şimdiki hocama baktığımda Facebook’a gitmiş, hoca olmuş kişiler olması hoşuma gitti.
  2. Çalışmak istediğiniz grubun kültürünü anlamaya çalışın. Gruptan gruba çok değişiyor. Bir grupta haftasonu çalışmanız bekleniyorken diğerinde beklenmeyebiliyor. Oh ne güzel, ben haftasonu da çalışırım zaten diye düşünmeyin. Her ikisinde de çalışabilirsiniz. Tek farkı, birinde haftasonu çalışmanız takdir edilirken diğerinde buna zaten yapmanız gereken bir iş olarak bakılıyor, çalışmazsanız problem oluyor. Grup kültürünü hocadan öğrenemezsiniz. Şuan grupta çalışan biri de cevaplamaya çekinebilir, ondan da zor bilgi alırsınız. Ama mezun olmuş insanlar size daha rahat ve objektif cevap verebilirler. Mail atın, dönmedilerse yine atın. Türklere atabilirsiniz, herkese atın ama Türklerle ülke bağınızı kullanabilirsiniz. “Elimde seçenekler var, grup kültürü hakkında bilgi almak istiyorum. Bu benim için çok önemli.” şeklinde. Kimse mi dönmedi, bunun size bir ipucu vermesi lazım. Belki de kimse hocayı sevmediği için dönmek istemiyorlar. Dönen olursa konuşun. Bir kişinin görüşüne aşırı bel bağlamayın, birkaç kişinin görüşünün ortalamasını alın. Birkaç yer için elinizde böyle imkanlar olursa daha iyi bir sıralama yapabilirsiniz. Amacınız sadece herhangi bir yere kapağı atmak olmasın. Yine başvurun ama tercih ederken elinizdeki tek veri hocanın geçen sene yayınladığı makale sayısı olmasın. Böyle kültürel bilgileriniz olsun çünkü bu 6 yıllık bir ilişki. Çalışmak istemediğiniz bir yere girmek sizi çok yıpratır.

Röportaj için Alp Emre Acar’a tekrardan teşekkür ederiz. Alp’in çalışmalarını takip edip iletişime geçmek için kendisine Linkedin profili ve mail adresinden ulaşabilirsiniz.

--

--