Köy Okullarında Mekansal İyileştirme Pratikleri

Köy Okulları Değişim Ağı
kodegisim
Published in
4 min readFeb 19, 2018

Gizem Kıygı — Kent ve Çocuk

Bir çocuğa “Nasıl bir okulda okumak isterdin?” diye sorabildiğimiz bir dünyayı hayal edebiliyor musunuz? Peki, çocukların hayallerindeki okulları, öğretmenleri ve aileleriyle birlikte tasarlayıp inşa ettikleri bir dünyayı?

Biz hayal edebiliyoruz. Dahası bu hayalin tohumlarının yıllardır köy okullarında sessiz sedasız atıldığını gördüğümüz bir süreç yaşıyoruz son bir yıldır. Bize bu hayali kurduran deneyimleri, öğretmenlerin eğitim süreçlerinde olduğu kadar mekan pratiklerine taşıdığı umudu ve birlikteliklerin bu umudu büyütme potansiyelini paylaşmak isterim sizlerle.

KODA’yla birlikteliğimiz geçtiğimiz yıl bu zamanlarda başladı. Köy öğretmenleriyle birlikte düzenlenen tanışma gecesine Kent ve Çocuk olarak katıldık. Bizim ekibimiz şehir plancıları ve mimarlardan oluşuyor. Atölye programları kapsamında, çevre ve mekansal bilgileri pekiştirecek “iglo” atölyelerinin kurgulanması ve uygulanması için bir araya geldik. Geçtiğimiz Haziran ayında da birlikte kurguladığımız atölyeleri Muş Nadaslık, Bilek ve Sudurağı köylerinde uyguladık. (Bu atölye çalışmalarını da başka bir yazıda paylaşacağız.) Ancak geçirdiğimiz zamanda öğrendiklerimiz atölye çalışmalarının kapsadığından çok daha fazla. Bu yazıda, bize bu hayali kurduran deneyimlerin bendeki yankısını aktarmayı deneyeceğim.

Orada bir köy var uzakta…

Hikayemiz İstanbul’da başlıyor. Biz, Kent ve Çocuk olarak, yaklaşık üç yıldır, çocukların kentsel mekanları algılama ve ifade etme kapasitelerini geliştirecek atölye çalışmaları kurguluyoruz. Adımızdan da anlaşılacağı üzere, çalışma ve düşün odağımız kentler üzerine yoğunlaşıyor. Bir yıl önce bir araya geldiğimizde de, birlikteliğimizin yarattığı enerjiden ve ilk defa köylerde çalışacak olmaktan dolayı oldukça heyecanlıydık. Başta atölye çalışmalarına, köylerde çocuklarla buluşmaya odaklanan heyecanımız köy öğretmenlerinin deneyimlerini dinlediğimiz toplantılarda bambaşka bir alanda büyümeye devam etti.

Toplantıya katılan öğretmenler, atandıkları tarihten itibaren yaptıkları çalışmalardan bahsederken köy okullarının fiziksel kapasitesini nasıl geliştirdiklerini de anlattılar. Sunumlarda ortaklaşan, öğretmenlerin atandığı zamandan öncesinde okulların birkaç yıl kullanılmaması ve bu yüzden oldukça bakımsız hale gelmesi olmuştu. Sunulan ilk görsellerde, ısınma sorunu, bakımsız bahçeler, kullanılamayacak haldeki tuvaletler ve harabeye dönüşmüş lojmanlar dikkat çekiyordu. Sonrasında ise öğretmenlerin çabalarıyla adım adım iyileşen okulların öykülerini dinledik. Birlikte yaşadıkları köylülerin okulların iyileştirmesine nasıl katıldığını, öğrencilerin okullarını güzelleştirmek için gösterdikleri çabayı ve tüm bunların eğitimle nasıl birleştiğini anlattılar. Derse gelen ve okulu onarırken mesleklerini çocuklara anlatan ustalardan, çocuklarla birlikte düzenledikleri bahçelerden, velilerin getirdiği malzemelerle oluşturulan okuma köşelerinden, birlikte boyanan sınıflardan bahsettiler. Bütün bu çabanın öğrencileri ve ailelerini okula ne kadar yaklaştırdığını, benimseme biçimlerinin nasıl değiştiğini konuştuk.

Öğretmenin bireysel uğraşına bakan bunca zorluğun içinde umut nerede diye sorabilirsiniz. Eğitim mekanların fiziksel kapasitesi, yaşam kalitesini, motivasyonu ve öğrenme biçimlerini etkiliyor. Bu görmezden gelinebilecek türden bir sorun değil. Isınmayan sınıflarda ders yapmanın zorluğunu, oyun oynamaya elverişli olmayan bahçelerin çocukların gelişimini nasıl etkilediğini en iyi bu sorunları yaşayan öğretmenler biliyor. Üstelik köy okullarının fiziksel kapasitesi, kır ve kentte eğitim eşitsizliğini yaratan durumların da başında geliyor. Genel refleks ise bu eşitsizlik tanımını pekiştirecek şekilde, köy okullarıyla iletişime geçen sınırlı firma ya da kurum inisiyatifinde, yardım söylemiyle akut çözümlerin geliştirilmesi şeklinde oluyor. Bu çabaların hepsinin çok kıymetli olduğunu ve birçok ihtiyacı karşıladığını söylemeliyiz. Öte yandan, okulların fiziksel kapasitesinin geliştirilmesinin, nitelikli eğitime erişim hakkının olmazsa olmaz bileşenlerinden biri olduğunu unutmamalı ve konuyu “hak” temelinden koparmamalıyız.

Peki hem hak temelinden kopmayıp hem de mekansal iyileştirme çalışmalarının okulu başka bir kamusallığa açma hallerini nasıl bir araya getirmeliyiz? Bu elbette cevabı hemen verilecek bir soru değil. Ancak tanımladığı sürecin hepimiz için umut verici olduğunu düşünüyorum.

Köy Okullarında Katılımcı Tasarım Örnekleri

Bu noktada size, son yıllarda mekan disiplinleri içinde çokça tartıştığımız, dünyada uygulama pratiklerini izlediğimiz ve Türkiye’de çoğaltmaya çalıştığımız bir yöntemden bahsedeceğim: Katılımcı tasarım. Klasik mekan tasarlama süreçleri genellikle tasarım işini yaptıran (okul örneğinde idari kurumlar), inşaatı yüklenen mimar, plancı ve müteahhit firmalar arasında halledilen bir süreçtir. Katılımcı tasarımda ise bu sürece mekanın mevcut veya müstakbel kullanıcıları da dahil olurlar. Yazının başında çocuklara sormayı hayal ettiğimiz soruyu hatırlayalım: “Nasıl bir okulda okumak isterdin?” İşte katılımcı tasarım tam da bu noktada başlar. Mekanı kullananlar ihtiyaçlarını tanımlar, sonrasında bizatihi mekanları tasarlayıp uygulama süreçlerine katılırlar.

Bu süreçte uzmanın müdahalesi idealde minimum olur. Bu müdahale biçimi, mekanı ortak kullanan farklı kesimlerin (çocuklar, gençler, kadınlar…) ihtiyaçlarını çatışmadan diyalog halinde ifade etmesini sağlamak, ihtiyaçları tasarım diline oturtmak ve uygulamanın iş güvenliği tedbirleri eşliğinde gerçekleştirilmesini sağlamak olarak özetlenebilir. Yüklenici firmaların ve kurumların görevi ise ihtiyaç duyulan malzemelerin sağlanması, standartların sağlanmasının denetimi yönünde olur. Katılımcı tasarım yaklaşımı bir mekanı en iyi onu kullananlar tarafından bilinebileceği anlayışından yola çıkar. Nitekim bir mekanı yaşatacak ve güzelleştirecek olanlar da yine kullanıcılarıdır.

Dünyanın birçok yerinde farklı ölçeklerde mekansal uygulamalar (kent planları, konut projeleri, okullar…) katılımcı tasarımla birlikte gerçekleştiriliyor. Dahası katılımcı tasarım okullarda yerinde eğitim (place-based education) yaklaşımıyla birleştirilerek çocukların mekansal kararlara katılımını, inisiyatif almasını ve gelişimlerini destekleyecek şekilde çoğaltılıyor.

İşte KODA’yla birlikte dinlediğimiz öğretmenlerin mekansal iyileştirme pratikleri katılımcı tasarım bağlamında düşünüldüğünde bize bu noktada büyük umut veriyor. Her biri katılımcı tasarımın henüz keşfedilmemiş örnekleri olan bu pratikler, öğretmenlerin, çocukların ve köylülerin okulla kurduğu ilişkiyi derinleştirirken, mekan disiplinleri için de öğrenilecek birçok unsur barındırıyor. Bir yıldır köy öğretmenlerinden öğrendiklerimizle büyük bir heyecanla bu soruları soruyoruz:

Öğretmenlerin yaptıkları çalışmaları daha çok dinleyip süreçte yaşanan zorlukları tespit edebilir miyiz?

Zorlukların çözülmesi için birlikte adımlar atabilir miyiz?

Öğretmenlerin motivasyonunu artıracak şekilde ve hak temelinden kopmadan bu pratikleri nasıl çoğaltabiliriz ve destek olabiliriz?

Çocukların hayallerindeki okullarda okumalarına birlikte bir adım daha yaklaşabilir miyiz?

--

--

Köy Okulları Değişim Ağı
kodegisim

Köylerde değişim yaratmak için köylerde görev yapan öğretmenlerle eğitim gönüllülerinin ortak girişimi…