2020 ABD Seçimlerini Kim Kazanacak?

İrem Dinçkal

İrem Dinckal
konformist

--

Sizin takım böyle çok güçlü oldu ama…

Geçtiğimiz ay, haksız rekabet başlığı altında başlatılan soruşturma sonucu, dört Amerikan teknoloji devi CEO’ları bir online duruşmaya katıldı.

Reuters/Graeme Jennings

Birçok açıdan tarihsel olarak nitelendirebilecek bu duruşmanın temel konu başlığı, teknoloji devlerinin tekelleşmesinden duyulan rahatsızlık ve iş yapma biçimlerinin rekabeti azaltması, hatta hiçe indirmesi gibi görünüyor. Ama kongrenin rahatsız olduğu bir konu daha var, o da bu platformların ellerinde bulundurdukları veriler ile kitleleri hareket ettirebilme becerileri. 2016 ABD genel seçimlerinde de gündeme geldiği gibi, sosyal medya artık propaganda çalışmalarının yürütüldüğü bir numaralı mecra ve ne yazık ki bilgi alma özgürlüğü her zaman saf iyi niyetlerle kullanılmıyor.

Takibe takip (Biraz da manipülasyon)

Günümüzün belki de en çok tartışılan fenomenlerinden biri sosyal medyadaki yalan haber dolaşımı. Hepimizin çok korktuğu ama bir yandan da “ben bu oyunlara gelmem” diyebildiği kocaman bir gerçek. Online takipçi satın alınabilen platformlar ise gittikçe yaygınlaşırken, yalan haberleri yalnızca çok takipçili, güvenilir gözüken hesapların yayabilme kabiliyeti olduğunu düşünebilirsiniz. Ne yazık ki tam tersi. Yapılan araştırmalar, çoğu yalan haberin takipçi sayısı az ve doğrulanmamış hesaplar tarafından üretildiğini işaret ediyor. Peki bu manipülatif hesapları kim, ne emellerle açıyor olabilir? Bu noktada 2016 seçimlerinin gerçek galibini açıklamak istiyoruz: Sosyal medyanın algoritmalarından faydalanmayı başarabilmiş yalan haberler. Başta Rusya olmak üzere, birçok üçüncü parti tarafından kullanılan bu manipülatif güç, bizi yalan haberlerin kralı olarak tanıdığımız Jestin Coler’a kadar götürüyor.

Jestin Coler, üniversite yıllarında politika bilimi ile tanışıyor ve insanların fikirlerini değiştirme yolunda satirin nasıl büyük bir silah olduğunu keşfediyor. Çoğu insanın inandığı üzere, ürettiği yalan haberler ile 2016 seçimlerinin sonuçlarını etkilemeye kadar varan bu hevesten ise hiç gocunduğu söylenemez. Kendisi ile yapılan röportajda, insanlara daha zeki olmalarını salık veren Jestin, işin arz kısmında herhangi bir suç bulunamayacağını ileri sürüyor. Günümüzde National Report hariç, sahip olduğu tüm yalan haber sitelerini kapatmasını göz önüne alırsak, otoriteler onun bu saf yorumuna pek de katılmış gibi durmuyor.

Fakat durup baktığımızda, Jestin’a bir noktada hak verebilir miyiz? Yalan haber tüketimi de diğer tüm mal piyasasında geçerli olduğu gibi arz ve talep üzerine kurulu. Arz’ın kaynağını tespit etmek kadar, insanların böyle bir ürünü neden talep ettiklerini anlamak da faydalı olmayacak mıdır? Bizleri yalan haberlere inanmaya açık, hatta belki de hevesli kılan ne gibi psikolojik mekanizmalar olabilir?

Senin gibi düşünüyorum, öyleyse varım!

Sosyal psikolojide önemli bir yeri olan doğrulama önyargısı, internet alışkanlıklarımız büyük ölçüde açıklaması bakımından önemli. Bir cümle ile özetlemek gerekirse, doğrulama önyargısı kişinin bir konu hakkında araştırma yaparken, karar alırken, hatta geçmişten bir anısını hatırlamaya çalışırken kendi inanç ve fikirlerini destekleyecek bilgileri arama eğiliminde olmasıdır. İnsanın iddia edildiği kadar rasyonel olamadığının kanıtlarından biri olan bu önyargı, yalan haberlerin işlevi için de kritik sonuçlar doğurur.

Bir insan hayal edelim. Objektif ve her bilgiye açık biri. Olabildiğince karşısına çıkan her bilgiyi okumaya, analiz etmeye çalışıyor. Fakat insan konfor alanına düşkün bir canlı ve ona baş ağrıları veren gerçekler ile uğraşmak istemiyor çoğu zaman. Eski günlerde olsaydı, bu kişinin bilinçsizce kendi var olan fikirleri destekleyen bilgi kaynaklarına yöneldiğini söyleyebilirdik. Fakat günümüz dijital dünyasında, bu ufak bilinçaltısal zahmete bile gerek yok. Sosyal medya platformlarının algoritmaları, bu konforu en uygun biçimde sağlıyor.

Öyle ki, yaptığınız aramalar, beğendiğiniz içerikler ve vakit geçirdiğiniz sayfalardan oluşturulmuş bir yankı odasına yerleştiriliyorsunuz, siz farkında bile olmadan. Yalan haberler ise, bu yankı odaları içinde, birbirlerine dünya görüşü ve tercihler olarak yakın olan kitleler arasında daha kolayca yayılıyor. Olabildiğince yüzeysel bir kazan-kazan, değil mi? Konfor alanımızın bedelini, bilgi alma özgürlüğümüzü kaybederek ödüyoruz.

Coca Cola’nın tadı, gerçekten Pepsi’den daha iyi mi?

Günümüzde, başta markalar tarafından pazarlama tekniği geliştirmekte kullanılan salt maruz kalma etkisi’ni şöyle özetleyebiliriz: Bazen bir şarkıyı ilk dinlediğinizde beğenmezsiniz; fakat yaz boyu gittiğiniz istisnasız her mekânda çalınıyorsa, bir gün şarkıyı evde açıp keyifle dinlediğinizi fark edersiniz. Psikolog Rober Zajonc’a göre, beğenme olgusunun tekrardan etkilenmesi son derece biyolojik. Bir uyarana tekrar tekrar maruz kalmanın sonucunda, negatif bir etki gözlenmiyorsa, o uyaran artık bir güvenlik işareti olarak algılanmaya başlıyor.

Yani Pepsi’nin reklamlarında iddia ettiği gibi, gerçekten de lezzet testleri sonucunda %59 oranında Coca Cola’ya tercih ediliyor olabilir. Fakat Coca Cola’yla gün içinde daha fazla karşılaşmamız, onu daha güvenilir ve tercih edilmeye değer bir seçenek haline getiriyor. Bu şekilde o liderliğini koruyor, biz de onunla daha fazla karşılaşmaya devam ediyoruz.

Algoritmalardan kurulu yankı odasında keyfine bakan kişiyi hatırlayalım. Biraz da kurnaz biri, öyle her duyduğuna inanacak tiplerden değil. Hillary Clinton’ın FBI ajanı ile ilgili çıkan haberine ilk başta şüphe ile yaklaşıyor tabi. Yankı odasına ise gün içinde bu haberin belki 10 yeni varyasyonu enjekte ediliyor. Hepsi ile karşılaşıp, içeriğe aşinalığı artan adam, gün sonunda eskisi kadar emin değil gibi.

Mümkün mü gerçekten? Ertesi gün, aynı kişiyi bir politik başlık altında Clinton’ı savunanları cahillikle suçlarken görüyoruz.

Doğrulama önyargısı ve salt maruz kalma etkisi haricinde, yalan haberin başlı başına karakteristik özellikleri de kitleleri hassas kılabiliyor. Örneğin duygulara yoğun bir şekilde hitap edilmesi, bu gibi içeriklerde inanma kat sayısını artıran en önemli faktörlerden. Daha duygusal insanlar, yalan haberlerde daha çok etkilenirken; yoğun duygusal tepkiler yaratan haber başlıkları hem daha akılda kalıcı hem de daha inandırıcı hale geliyor. Gelecekte sizi çok kızdıran, sevindiren veya üzen bir başlık gördüğünüzde, aslında sizin frontal lobunuza değil de, daha ilkel beyin fonksiyonlarınıza hitap etmek için oluşturulduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Facebook, Twitter gibi platformlar “fact-checking” projelerine tam gaz devam ede dursun, bizim bilgi tüketicileri olarak sorumluluğumuz, aslında o örnekte bahsettiğimiz insanın her birimizin içinde olduğunu anlamak. Olabildiğince yankı odalarımızın dışında düşünebilmek, bir şeye katılırken onunla karşılaşma frekansımızı da göz önünde bulundurmak, en önemlisi de bir mesajın içeriğinin, inandırıcılığını ne oranda etkileyebileceğinin farkında olmak. 2016 seçimlerini yalan haber kirliliği kazanmış olabilir, umalım ki 2020 seçimlerini demokrasi ve şeffaflık kazansın.

Kaynakça

--

--