Mehmet Ali Sevim
konformist
Published in
10 min readMar 31, 2021

--

Arş. Gör. Dr. Tolga Köskün, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Psikoloji bölümünde akademisyen. Uzmanlık alanı klinik psikoloji olan Tolga Köskün’ün çalıştığı başlıca alanlar: intihar, travma sonrası stres, travma sonrası gelişim, sorun çözme terapisi, kültür ve psikopatoloji.

Bu röportaj 21.11.2020 tarihinde gerçekleşmiştir.

Mehmet Ali Sevim: İntihar nedir?

Tolga Köskün: İntiharın İngilizce karşılığı olan suicide kelimesinden hareketle biraz etimolojisine girecek olursak; Sui Latincede ben, cedere ise öldürmek anlamında. Dolayısıyla Latince olan suicedere kelimesinden de İngilizceye suicide diye evrilmiş. Bizim dilimizdeki kullanımı ise Arapça kökenli. Nahr kelimesinden türetilmiş. O da boğazlamak, göğse vurmak, deveyi gırtlaklamak gibi anlamlara geliyor. Daha psikolojik içerikli bir tanımlama yaparsak intiharı bir insanın bilerek ve isteyerek kendi canına kıyması olarak tarif ediyoruz. Genel olarak intihar bir davranışın veya eylemin sonucu gibi değerlendirilse de aslında süreç olarak ele almakta fayda var. En azından psikoloji alanından intihar bilimciler intiharı böyle ele alıyorlar. Ayrıca intiharı genel olarak şöyle üçlü bir süreç üzerinden tanımlayabiliriz. Birincisi düşünce olarak kişinin kendisine kendi yaşamına son vermek istemesi, bir diğeri girişim yani kendini öldürmeyi denemiş ancak hali hazırda hayatta halen yaşamına devam eden bir kişi olarak. Üçüncü ve son olarak da tamamlanmış intihar dediğimiz yaşamın son bulması.

Mehmet Ali Sevim: Anladım hocam. Peki, intiharın türleri var mı? Varsa bunlar nelerdir?

Tolga Köskün: Aslında bu söylediklerim onları kapsar nitelikte. Ama mesela sosyolojide belki bu türden tanımlamalar ile karşılaşabiliriz. En bilindik tanımlama Durkheim’ın tanımlaması. Durkheim’ın kuramına değinecek olursak bir kavramsallaştırmadan bahsedebiliriz. Bencil intihar, kuralsızlık intiharları, ölümcül intiharlar ve elcil intiharlar olarak tarif edilen intihar türleri var Durkheim’e göre. Tabi Durkheim daha çok sosyolojik boyuttan ele alıyor. O yüzden de toplumsal düzen, toplumsal düzendeki bozulmalar, sosyal düzendeki bozulmalar ve sosyal düzensizlikler gibi kavramlar üzerinden bakıyor meseleye. Mesela bencil intihar dediğimiz zaman toplumdan ayrıksı, kişinin toplumla çok bütünleşemediği ya da toplumun kişiyi çok benimseyemediği intihar durumları aklımıza gelmeli. Bunun dışında elcil intihar bu defa toplumla aşırı bütünleşmeden, özellikle toplumsal değerlerin, yargıların ve ahlak yargılarının daha katı olduğu toplumlarda gözlemlenen bir intihar türü olarak görülebilir. Örneğin Japonlardaki harakiri biraz bu bağlamda değerlendirilebilir. Kuralsızlık intiharı da daha çok toplumsal düzenin bozulduğu, toplumsal krizlerin yaşandığı ve toplumsal değişimlerin büyük olduğu dönemlerde kuralların sekteye uğradığı bağlamlarda ortaya çıkan intiharlar olarak tanımlanabilir. Bir de tabi ölümcül intiharlar var. Bu intihar türü de mesela toplumsal kuralların ve toplumsal düzenin çok katı olduğu bağlamlarda ortaya çıkıyor. Örneğin kölelerin yaşam koşullarından dolayı kendi hayatlarına son vermesi de bu son kısma örnek olarak gösterilebilir. Bu tanımlamalar daha çok intiharın sosyolojik tarafıydı. Psikolojik tarafında da bir önceki soruda bahsettiğim süreçleri değerlendirebiliriz.

Mehmet Ali Sevim: Manipülatif intihar nedir?

Tolga Köskün: Hmmm… O yani çok… Manipülatif dediğiniz zaman öyle ayrı bir tür olarak tanımlanmıyor. İntihar davranışını anlarken kişinin gerçekten öldürme niyeti var mı biraz buna bakıyoruz. Tanımlarken neye bakıyoruz? Niyet, eylem ve güdü. Yani niyet dediğimiz zaman kişinin gerçekten kendini öldürme amacı var mı? Eylem dediğimiz zaman gerçekten kendini öldürmeye yönelik bir eylemde bulunmuş mu? Diğer boyutu da güdü. Kendini öldürmedeki amacı ne? Bu belki biraz senin söylediğine karşılık gelebilir, oradan o ayrımı yapabiliriz. Gerçekten kendi hayatına son vermeyi mi planlıyor yoksa psikolojik acısı son bulsun mu istiyor? Yoksa birilerine bir mesaj mı vermek istiyor? İkincil bir kazanç söz konusu mu? Eğer ikinci söylediğim tarafta ise bunu daha bir manipülatif intihar olarak değerlendirebiliriz. Yani intiharı tanımlarken aslında odaklanmamız gereken boyutların niyet, eylem ve güdü olduğunu söyleyebilirim.

Mehmet Ali Sevim: İntihar için risk faktörleri neler olabilir?

Tolga Köskün: Birçok şey risk faktörü olabilir aslında. Cinsiyeti sayabiliriz mesela. Mesela tamamlanmış intihar diye tarif ettiğimiz intiharlar erkeklerde daha fazla oluyor. Yani intihar davranışı sonucunda ölen erkekler daha fazla. Ama intihar düşünceleri ve intihar girişimi kadınlarda daha fazla görülüyor. Böyle bir farklılık var cinsiyetler arasında. Bu farklılığın nedenine dair farklı farklı açıklamalar var. İlk akla gelen açıklamalardan bir tanesi, erkeğin ve kadının intihar ederken kullandığı yöntemlerdeki farklılaşma olarak açıklanıyor. İşte erkeğin daha kesin bir şekilde ölüme götüren yöntemler kullanması olabilir deniyor. Ya da toplumsal cinsiyet rolleri bir açıklama olabilir. Erkeğin toplumda daha etken görülmesi olabilir. Bir de yardım alma arayışına yönelik bir açıklama var mesela. Kadınların yardım arama ya da yardım alma davranışları daha fazla olduğu için onlar için intihar belki daha çok düşünce ya da girişim boyutunda kalabiliyor. Bu yüzden de intihar tamamlanmış intihara evrilmeden belki bu niyet ya da düşünce sürecinde son buluyor olabilir. Onun dışında başka neler olabilir? Bir kere işsizlik ve ekonomik sıkıntılar ciddi risk faktörleri. İşsizliğin arttığı dönemlerde intihar oranlarının arttığını gösteren çalışmalar var. Onun dışında….

Mehmet Ali Sevim: Belki eğitim…

Tolga Köskün: Bir eğitim grubuna özgü diyemeyiz. Yine kişilik özellikleri olabilir mesela. Yani daha dürtüsel özelliklere sahip kişilerin ya da daha dürtüsel davrananların intihar etme olasılıkları daha yüksek olabilir. Eğer geçmişte bir intihar öyküsü varsa intihar etme olasılığı daha yüksek olabilir. Yine bu bir risk faktörü. Bunu dışında psikolojik birtakım sorunları ve sıkıntıların olması zaten. Umutsuzluk, depresyon, bipolar bozukluk, borderline kişilik bozukluğu bunlar da hep intihar oranlarının yüksek olduğu tanı grupları diğer tanı gruplarına kıyasla. Yine olumsuz yaşam olayları ve travmatik olaylar risk faktörü olabilir. Medyanın bunda bir etkisi olabilir. Örneğin medyanın haberleri sunuş şekli belki bunda önemli bir risk faktörü olarak değerlendirilebilir. Kişilerin olayları açıklama tarzı ve olayları nasıl açıkladıkları, örneğin olumsuz olayları kendine, yani kendi olumsuz özelliklerine, atfetmesi ya da yaşamında başına gelen olumlu şeyleri dış faktörlere atfetmesi bir açıklama olabilir.

Mehmet Ali Sevim: Bir sonraki sorum zaten demografik dağılım ile ilgiliydi, zaten bunun hakkında birçok şey konuştuk. Bunun dışında aklıma gelen sorulardan biri de ülkeler bazındaki farklılık. Birçok faktörün intihar davranışını etkilediğini söyledik. İşsizlik, ekonomik sorunlar, toplumun bireyci veya toplulukçu kültür olması gibi; ama İskandinavya örneği var mesela. İskandinavya’da intihar oranın daha fazla olduğuna dair bir algı var. İklim gibi sebeplere bağlanıyor bu durum genellikle. Bu farklılık bir mit mi?

Tolga Köskün: Biz her ırkta, etnik grupta ve sosyal sınıfta intiharı görüyoruz. Yani dolayısıyla sadece bir gruba özgü diyemiyoruz. Ülkeler bazında bakıldığı zaman evet İskandinavya’ da daha yüksek. İntihar genellikle yüz bin kişideki yaygınlığına göre ölçülür. Mesela İskandinav ülkelerinde yirminin üzerindedir yani yüz binde yirmi, yirmi beş, otuz bandında seyrediyor. Ancak Türkiye’ye geldiğimiz zaman işte yüzde binde üç, dörtlük bir oranda seyrediyor intihar hızımız. Yani dolayısıyla İskandinavya’da fazla. Bunun nedeni nedir diye bakıldığı zaman evet mevsimsel bazı açıklamalar yapılıyor ama bunlarla ilgili çok fazla çalışma yok. Gün ışığının daha az görünmesi vesaire gibi açıklamalar sunan bazı çalışmalar var bununla ilgili. Yani bunun bir etkisi olabilir mevsimsel olarak.

Mehmet Ali Sevim: Peki hocam Türkiye İskandinav ülkeleri dışında diğer ülkelere göre ne durumda?

Tolga Köskün: Mesela Amerika’da daha yüz binde otuzlarda falan, Kanada’da yine aynı şekilde yüksek. Finlandiya’da, İsveç’te, Slovenya’da da yüksek. Türkiye oralara göre epeyce düşük. Ama bizde de mesela son yıllarla kıyasladığımız zaman yıllık üç binin üzerine çıkmış durumda. Yani yılda üç binin üzerinde intihara bağlı ölüm var. Hız az ama bu durum bizde intihar önemsiz bir mesele demek değil tabiki. Bunun artma olasılığı var. Özellikle genç yaş grupları risk teşkil diyor. Bu DSÖ verilerinde de böyle. Özellikle 15–24 yaş grubu arasında ölüm nedeni olarak ikinci sırada yer alıyor. Dolayısıyla Türkiye’deki genç nüfusu da göz önünde bulundurduğumuz zaman bizim için önemli bir mesele gibi duruyor intihar konusu.

Mehmet Ali Sevim: Konusu açılmışken, yaş faktörü intiharı nasıl etkiliyor?

Tolga Köskün: İntihar çok geniş bir yaş aralığında gözleniyor. Yani bazı yaş aralıklarında bu yoğunluk daha fazla. Dediğim gibi mesela 15–24 yaş grubunda ölüm nedeni olarak ikinci sırada yer alıyor. Ama tabi daha büyük yaşlara geldiğimiz zaman fiziksel hastalık gibi daha farklı ölüm nedenleri görülmeye başlanıyor. Daha yaşlılarda belki bakımdan düşme gibi gerekçelerle intihar ediliyor olabilir. Dediğim gibi nedenler farklılaşsa da her yaş grubunda intiharı görebiliyoruz.

Mehmet Ali Sevim: Peki toplumda intihar nasıl algılanıyor? İntihar meselesi toplumda bir tabu olarak mı görülüyor?

Tolga Köskün: İlk soru olan toplumda nasıl algılanıyor sorusunu cevaplandırayım. Bir kere genel olarak toplumların intihara karşı tutumlarının olumlu olduğunu söyleyemeyiz. Ama bu durumun nedeni tabi tek bir faktörle açıklanamıyor. İşte bir takım kültürel değerler, toplumsal normlar kurallar ve dini öğretiler intihara ilişkin ya da intihar eden kişiye bakışımızı çokça şekillendiriyor. Mesela dini kitaplarda her ne kadar açıktan yasaklar olmasa da biz biliyoruz ki dinler intiharı yasaklıyorlar. Dolayısıyla intihar, birçok kesimde ya da toplumda bir tabu ya da konuşulmaması gereken bir durum olarak görülüyor. Diğer taraftan şu da var: Bir tabu olarak kalmalı mı? Konuşulmamalı mı? Hayır, böyle olmamalı. Toplumda intiharı konuşmak veya intiharı düşünen biriyle konuşmak bulaşıcı bir şeymiş gibi, sanki yoktan yere insanın aklına intiharı getirecekmiş gibi algılanıyor. Bu şekilde olmamalı. Açıkçası bu kanının aksine o kişiye duygusunu ifade etmek, kendini açma fırsatı tanımış olursunuz. Diğer taraftan alternatif bakış açılarını, nasıl yardım alacağını, nasıl yönlendirilmesi gerektiğine dair fikirler edinmesini sağlarsınız. Dolayısıyla bu durum sayesinde kişiye aslında bir yardım eli uzatılmış oluyor. Yine toplumların intihara bakışını kültür çokça şekillendiriyor. Mesela bireyci ve toplulukçu kültürlerden bahsettin. İntiharın bireycilik-toplulukçuluk boyutu çokça çalışılan bir konu. Bazı çalışmalardan yola çıkarak bireyci toplumlarda şunu görüyoruz; aslında bireyci toplumlarda intihara yönelik bakış açısı daha lehteyken, yani intihar daha kabul edilebilir olarak görülebiliyorken, intihar eden kişiye karşı daha olumsuz bir tutumları oluyor. Özelilikle toplulukçu toplumlarda da intihara karşı daha olumsuz ama bu defa intihar eden kişiye karşı sosyal anlamda mesafe koymayan ve intihar eden kişiyi daha kabul eden bir yaklaşım görülüyor. Bunlardan yola çıkarak yine toplumsal değerler de intihara ve intihar edene karşı tutumu etkiliyor diyebiliriz.

Mehmet Ali Sevim: Genelde bulaşıcı olarak algılanıyor sanırım bu intihar meselesi. Yani özellikle medyada ya da sosyal medyada, filmlerde ve tüketilen sanat eserlerinde intiharın çok görünür olması sanki intihar etme davranışını etkiliyor gibi gözüküyor. Yani böyle bir algı var, bu doğru bir algı mı?

Tolga Köskün: Bununla ilgili yapılan bazı çalışmalar medyanın intiharı etkilediğini, bulaşıcılığını arttırdığını söylüyor. Evet bulaşıcı bir tarafı var intiharın. Goethe’nin Genç Werther’in Acılarını yazdığı zaman kıta Avrupa’sında intihar oranlarının arttığı görülmüş. Şöyle bir çalışma var mesela Avusturya’da. 1984–1987 yılları arasında Viyana metrosundaki intihar haberlerinin bir analizi yapılıyor. O dönemde yapılan haberlerin içeriğinde intiharlardan açıkça bahsedilmiş, işte insanların nasıl atladıkları nasıl parçalandıkları gibi detaylar açıkça yer veriliyor. Daha sonra bu haberlerin bir şekilde daha dikkatli sunulması gözden geçirilmesi gerektiğine dair şeyler söyleniyor ve altı ay sonra intihar oranlarının %80 oranında azaldığı gözleniyor. Bu çalışmadan yola çıkarak medyanın intihar haberlerini sunma şekli, intiharı bir çözüm yolu olarak gösteriyor olabilir. İntihar haberlerini daha romantik bir şekilde sunmak olumsuz etkiliyor olabilir. Bizler bunların örneğini sıkça gözlüyoruz. Mesela özellikle ülkemizde son bir, bir buçuk yıl içerisinde böyle intiharlara tanık olduk. Mesela birkaç aile siyanürle intihar etti. Sonra bir anda kesildi. Özellikle taklit intiharları diye tarif edeceğimiz intiharlar gerçekleşebiliyor. İnsanlar gördükleri haberlerden etkilenerek intihar edebilirler. Medya etkilidir, etkili değildir evet bulgular karışık ama şu var ki intiharın bulaşıcı olduğuna, taklit edildiğine dair de bu konudaki uzmanların hem fikir olduğunu söyleyebilirim.

Mehmet Ali Sevim: İntihar özgür irade bağlamında değerlendirilebilir mi? Örneğin klinik psikolojinin intiharı tedavi etmeye yönelik bir belirgin bir tutumu var. Fakat intihar biraz da kişilerin özgür iradesi olarak düşünülebilir mi? Ya da bu konuda klinik psikolojinin yaklaşımına dair ne söylemek istersiniz?

Tolga Köskün: Yani işe öyle bakacaksak yani bütün psikolojik sağlık çalışanlarının işi bırakması gerekir (Gülüyor). Biz çok öyle bakamıyoruz. İşte intiharla ilgili mitler diye bahsediyoruz ya. Mitlerden biri de şu mesela: intihara karar veren kişi ne olursa olsun intihar eder. Kararından vazgeçiremeyiz onu. Elbette insanların kararları üzerinde iradeleri olabilir. İnsanlar kendi yaşamlarına son verebilirler mi? Verebilirler tabi ama bu alanda çalışan uzmanların bunu onaylamak ya da desteklemek gibi bir tutum içerisinde olmaları çok mümkün değil. Çünkü onların işleri intiharı önlemektir. Yani dolayısıyla benim düşüncem de önlenmesi gerektiği yönünde.

Mehmet Ali Sevim: Klinik psikoloji bağlamında hangi tedavi yöntemleri intihar için etkili?

Tolga Köskün: İntiharda yine bilişsel davranışçı tekniklerin (BDT) kullanıldığını, etkili olduğunu biliyoruz. BDT yönelimli yaklaşımlar etkili oluyor çünkü hakikaten çok yoğun bir bilişsel çarpıtma söz konusu. İntiharın en böyle belirgin özelliklerinden bir tanesi de kişinin başka seçenekleri, alternatifleri göremiyor ve tek çözüm yolu olarak çözümsüzlüğü görüyor oluşu. Çözümsüz algılıyor meseleleri. Çok çaresiz hissediyor ve olası çözüm yollarını göremiyor. Dolayısıyla birçok psikoterapi yaklaşımı bu sorunları ortadan kaldırmak için yararlı olabilir. BDT yönelimli yaklaşımlar, Sorun çözme terapisi vb. etkili yaklaşımlar arasında yer alıyor. Yine şunu da belirtelim, çok yoğun bir depresyon söz konusu olabilir. Bu tür durumlarda ilaç tedavisi ve psikoterapinin birlikte kullanılası daha etkili olabilir. yöntemler kullanılabilir.

Mehmet Ali Sevim: Peki hocam yatış verilebiliyor mu bu kişilere?

Tolga Köskün: Yatış verilebilir. Mesela risk çok fazla olduğunda yatarak takip edilmesinde fayda var. Bunun dışında her psikiyatri hastanesi de ciddi intihar riski kişileri kabul etmiyor. Daha korunaklı yerler olması lazım. Yani bu intihar riskinin sıfıra indiği yerlerde takip edilmesinde fayda var.

Mehmet Ali Sevim: İntiharı nasıl önleyebiliriz? Hem toplum olarak, hem de sosyal ilişkilerde üstümüze düşenler nelerdir?

Tolga Köskün: Bu sorun her intiharı düşüneni tedavi edelim şeklinde çözülebilecek bir şey değil. DSÖ tanımına göre intihar bir halk sağlığı problemidir. İntihar bir halk sağlığı problemi olduğu için burada daha geniş ölçekli ve farklı paydaşların bir arada olduğu önleme politikaları olmalı. Daha genele yayılan, geniş kitleleri ilgilendiren intiharı önleme politikaları lazım. Bu intiharı önleme programlarında müdahale yöntemlerinin belirlenmesi, bunların uygulanması ve etkililiğinin araştırılması lazım. Onun dışında risk gruplarına yönelik çalışmalar yapılabilir. Yani risk grupları kimler olabilir. Ülkemiz bağlamında düşündüğümüz ve dünya verilerine baktığımız zaman ne dedik az önce genç nüfus bir risk grubu. Mesela genç nüfusa yönelik bir önleme programları geliştirilebilir. Bunun dışında diğer risk grupları belirlenebilir. Diğer bir risk grupları kimler aslında bizim ülkemizde özellikle mesela mülteci gruplar olabilir. Bunlar yine risk grupları. LGBTİQ bireyler olabilir. Bu şekilde belli risk gruplarına yönelik taramalar yapılabilir ve daha geniş çaplı önleme politikaları, birincil ve ikincilik önleme dediğimiz yöntemlerle uzun vadeli ve etki alanı daha büyük çalışmalar yapılabilir.

Mehmet Ali Sevim: Peki bireysel anlamda ve sosyal ilişkiler bağlamında kişilerin yapabileceği bir şey var mı?

Tolga Kökün: Bireysel anlamda sosyal destek çok iyileştirici bir şey olabilir. Çalışmalar da onu gösteriyor. Ayrıca sosyal desteğin bizim mutluluğumuza da direkt olarak etkisi var. Mesela intiharda en önemli risk faktörlerinden biri yalnızlık. Yani derdini paylaşacak birinin olmaması, sosyal desteğin ve sana farklı yolları gösterecek birsinin olmaması önemli bir risk faktörü.

Mehmet Ali Sevim: Benim sorularım bu kadardı.

Muhlis Eroğlu: Bu pandemi ve karantina süreci ile beraber intiharlarda herhangi artış var mı? Çünkü az önce de bahsettiğimiz gibi sosyal destek önemli bir faktör ve şu anda bu içinde bulunduğumuz durum aslında insanları o sosyal bağlamdan kopartıyor, uzaklaştırıyor. Bu konuda sizin öngörünüz var mı?

Tolga Köskün: Şu var; bence uzun vadede bu durumların psikolojik sağlığımıza etkisi olacaktır ve dolaylı olarak intihar düşüncelerini arttırabileceğini öngörülebilir. Özellikle sosyal destek kaynaklarından yoksun kalınmasının, bir sürü iş kolunun zarar görmesinin, insanların ekonomik kayıplara uğramasının ve kişilerin sağlık hizmetlerinden yeterince faydalanamamasının intihar riskini arttıracağını ya da intihar düşüncelerini arttırabilir. Bilmediğimiz bir şey ile karşı karşıyayız. Sanki bitti gibi oldu belki dünya öyle algıladı. Ancak şu anda yeniden bambaşka bir şeye sürüklendik ve herkes tablonun eskisinden, martta olduğundan, çok daha kötü olduğunu söylüyor. Böyle bir bilinmezin içerisindeyiz. Bu belirsizlik kaygıyı çok arttıran bir şey. Özellikle bir takım psikiyatrik öyküsü olan kişiler için bu durum risk faktörü olabilir. Bu eve kapanmalar ve karantina onların kaygılarını çok fazla arttırıyor olabilir. Kendilerine iyi gelecek bir sürü etkinliği yapmaktan alıkoyabilir onları. Bu anlamda pandemi ve karantina sürecinin intihar riskini arttıracak şeyler olabilir. Ancak bu konuda henüz yayınlanmış çok fazla araştırma bulunmuyor. Araştırma verilerine göre konuşmak daha uygun olur.

Muhlis Eroğlu: Teşekkür ederim.

Mehmet Ali Sevim: Çok teşekkür ederiz.

Tolga Köskün: Rica ederim.

--

--