Travma Sonrası Büyüme ve Pandemi Koşulları

İrem Dinckal
konformist
Published in
4 min readSep 25, 2020

Kırk bir yaşındaki yazar Isaac Lindsky, gerçeklik algılarımız ve önyargılarımız üzerine yaptığı konuşmada, 17–25 yaşları arasında yaşadığı genetik görme kaybını şöyle yorumluyor: “Görme yetimi kaybetmek benim için büyük bir lütuftu. Çünkü körlük, bana sahip olmadığım vizyonu kattı.”. Bu örnekte ve daha binlercesinde şahit olduğumuz gibi, hayatlarımızda büyük bir stres faktörü olan zorluklar, kimi zaman kişisel bir dönüşüm serüvenine öncü olabiliyorlar.

Daha Derin Bir Farkındalık

Travma sonrası büyüme (post-traumatic growth) teorisine göre, zorlukları temel inanç sistemlerimize saldıran virüsler olarak nitelendirebiliriz. Geçmiş savaşlar geçmişte kalmıştır. Dünyanın belirli yerlerinde zorluklar vardır tabi ama bizim dünyamızda değil. Sosyal ve ekonomik sistemlerimiz tam da olması gerektiği gibi, bir alternatife ihtiyaç duymadan tıkır tıkır işlemektedir. Bu gündelik varsayımlara gelen herhangi bir dışsal meydan okumada ise, tüm inanç sistemimiz temelden sarsılma noktasına gelir, ki bu da travmanın ta kendisidir.

Travma sonrası büyüme teorisinin söyleyecekleri ise burada bitmiyor. Konforlu düşünce sistemlerimize saldıran bu sinsi virüsler sonucu, her zaman travma ve takiben travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkmıyor. Öncülüğünü Tedeschi ve Calhoun’in yaptığı travma sonrası büyüme çalışmaları sonucu, travma deneyimleyen insanların neredeyse yarısının bu süreçten bir “büyüme” ile çıktığı gözlemleniyor. Sözü geçen araştırmacıların “daha derin bir farkındalık” olarak nitelendirdiği bu deneyim ile inanç sistemlerinin temelden sorgulanması, daha sistematik ve bütünlük içeren gerçeklikler inşa edilmesi şansını doğuruyor. Bu da kişilerin gündelik ilişkileri anlamlandırmaktan spritüel gelişime, hatta yaratıcı üretim süreçlerine kadar birçok alanda dönüşüme uğramasının -yani büyümesinin- yolunu açıyor.

Gerçek Hayat Hikayelerinden Uyarlanmıştır

Yukarıda inanç sistemlerimize örnekte bulunurken, her birimizin empati hissedebileceğini düşündüğüm örnekler vermeye çalıştım. Türkiye ve tüm dünya için, mart ayının ikinci haftasından itibaren geçmiş savaşlar geçmişe hapsedilememeye başlandı. Dünyanın belirli yerlerinde var olduğunu düşündüğümüz zorluklar, artık dış kapımızdan daha da yakındaydı. Sosyal ve ekonomik sistemlerimiz kusurlu, hatta birçok açıdan mantıksızdı.

Her kafadan bir ses çıkıyordu. Atalarının kurduğu düzen yıkılamazdı, yıkılıyordu, yıkılmamalıydı. Yıkılacaktı.

Bilge Karasu-Göçmüş Kediler Bahçesi

Hem fiziksel hem felsefi, iki katmanlı bir virüs ile mücadele veriyorduk. Tüm bunları gözlemlemek kolay olmasa da, adaptasyon yeteneğimiz bizi yarı yolda bırakmadı. Gündelik yaşamı evlerimizden akıtmak için elimizden gelen her şeyi yaptık, ki var olan var olmaya devam edebilsin. Kolektif travmamıza verdiğimiz bu ilk tepkiden daha doğal bir şey düşünülemezdi. Uzlaşılmış bir gerçek olarak: Zamanlama kritiktir. Büyüme zorlanamaz ve aceleye getirilemez. Fakat geleceğe baktığımızda, bu süreçten gerçekten de “büyümeden” çıkmayı göze alabilir miyiz?

Flickr. @KimManleyOrt

“Shakespeare Kral Lear’ı Karantinada Yazmış”

Travma sonrası büyüme teorisine göre, büyüme toplamda 7 ana alanda gerçekleşiyor:

-Yaşama dair takdirin artması

-Kişisel ilişkilerde farklı anlam ve derinlikler bulma

-Artan yardımlaşma davranışı

-Hayatta yeni fırsatlar ve amaçlar tespit etme

-Kişisel yetkinliklerin farkına varma

-Spiritüel gelişim

-Yaratıcı büyüme

Karantina günlerinin başından beri duyduğumuz, Shakespeare’in Kral Lear ve daha birçok eserini karantina günlerinde tamamlamış olduğu gerçeği, bu büyüme kollarından yalnızca birkaçı ile ilintili. Temelde son madde olan yaratıcı büyümeye çok güzel bir örnek. Bu, her birimiz Kral Lear dengi bir eser vermenin sorumluluğunu hissetmeliyiz demek olmuyor. Tam tersi, büyümenin yalnızca sanat eseri üretme gibi yaratıcı süreçler yoluyla ölçülmediği anlamına geliyor.

Yine başka bir örnek Isaac Newton. Karantinanın ilk günlerinde bu ismi de çok kez duyduk. Optik yasaları, Shakespeare ile aynı karantina döneminde geliştirmiş olması hepimize bir parça motivasyon verdi. Bu iki örneği göz önüne alarak, karantinadan bireysel olarak büyümüş çıkmamız için, yeni fizik yasaları geliştirmemize gerek olmadığı müjdesini vermek isterim. Büyüme çok yönlü ve kişisel bir süreç. Fakat önemli bir nokta, büyümeyi getiren belirli önkoşullar olduğunu bilmek. Örneğin kişilerin psikolojik olarak daha esnek olmaları, diğer bir deyişle, kendilerini travma sonrası deneyime kapatmamaları önemli bir kriter. Bunun haricinde deneyimleri sıcak bir dille aktarmak ve destek gördüğünü hissetmek de büyümenin açığa çıkmasını kolaylaştıran faktörler arasında.

Karantina Demeyelim de…

2020 yılı hayal edemeyeceğimiz yeni yaşam biçimleri ve beraberinde zorluklar getirdi. Travma sonrası büyüme teorisine göre bu yıldan öğreneceğimiz çok şey var. Politik anlamda geniş çaplı değişimlerin dalgaları hissedilmeye başlansa da, Bilge Karasu’nun “İncitmebeni” hikayesindeki “atalarımızın kurduğu düzen”i yalnızca dünyamızın güncel durumu olarak değerlendirmemek gerek diye düşünüyorum.

Aslında bir bakıma kendi kendimizin de atasıyız bireyler olarak. Geçmiş ben ve gelecek ben arasında kurduğumuz bağlantılarda, hem ip hem de cambaz rolünü üstleniyoruz. Kendimize belirli düşünce sistemleri ve kırmızı-sarı çizgiler belirliyoruz zaman geçtikçe. İşte zorlu günlerden yeşeren büyüme, kusurlu sosyal ve ekonomik sistemlerimizi dönüştürürken; bir yandan da kendi kusurlu düşünce biçimlerimizi ve yaşam alışkanlıklarımızı değiştirme potansiyelinde. Tabi kendimizi deneyime kapatmamamız ve çevremizden destek görme çabasında olmamız koşuluyla. Bunun farkında olmak bile yeterince büyük bir güç değil mi?

--

--