Jackson Pollock, Number 1A (1948). Soyut Dışavurumculuk

Yaratıcılık Üzerine

Mehmet Ali Sevim
konformist
7 min readSep 27, 2020

--

Yaratıcılık nedir? Yaratıcı kişilerin diğer kişilerden farkı nedir? Yaratıcı düşünce süreci nasıldır? Bu soruların birçok cevabı var ancak bütün bunlardan önce insan neden bir şeyler yaratmak veya üretmek ister sorusunu cevaplamak gerekir. Bu soru elbette bizim yaratıcılığı tanımlarken sormamız gereken ilk sorudur. Evren sürekli genişler. Hayatta varolan her şey bir şekilde dağılmaya mahkumdur. Zaman, tek yok edicidir. Doğmuş insan yaşlanır, üretilenler eskir, çıkan sesler sönükleşir, hatta ilgi ve zevk bile zamanla azalır. Böyle bir yaşamda insan, bir şekilde varlığından izler bırakmak için çabalar durur. Varoluşçuların hiçliğin kaygısı dediği şey, ancak yaratmaya ve üretmeye dair bir arzu ile kendini görünmez kılar. Başka bir deyişle sadece yaratıcı edim ile ölümün ötesine geçebiliriz. Buna bağlı olarak insan üretir, tasarlar, sanat yapar, çocuk yapar, konuşur, bağırır, yalnızken aynaya dilini çıkarır… En azından bir mezar taşı vardır bu dünyada. Toplum bu kuralı çok önceden koymuştur.

Her eve lazım…

Yaratıcılık, hayatın birçok alanında işlevseldir. Yaratım, sanatın olmazsa olmazıdır. Bilim ve felsefe, önce hiç sorulmamış bir soruyla başlar. Bir ürün tasarımı, yaratıcı bir fikir etrafında şekillenir. Alışılagelmişin dışında kalan bir bakış açısı, günlük yaşam pratiklerinlerinde birçok problemi çözer. Tüm bunlardan dolayı toplum tarafından yaratıcılığa genel olarak olumlu bir değer atfedilmiştir. Bu olumlu bakışın belki de gri olarak kalan tek alanı sanattır. Tabiki bu mesele kültürden kültüre, bağlamdan bağlama değişebilir. Ancak genel bir olumlu bakıştan bahsedebiliriz.

Delilik ve dahilik arasındaki ince çizgi ya da…

Yaratıcılığa ve yaratıcı kişiliğe dair birçok tanım yapılmıştır. Freud, yaratıcılığın gerçek ve bilinçdışı dürtüler arasında varolan bir çatışma sonucu ortaya çıktığına kanaat getirmiştir. Yaratıcı eylemin, id ve süper egonun arasındaki çatışmada denge sağlamaya çalışan egonun, yaratma isteği aracılığıyla bulduğu çözümler olduğunu söylemiştir. Bunun dışında diğer psikanalistler de yaratıcılığı hemen hemen benzer şekilde açıklamaya çalışmışlardır. Psikanalitik kuram, temelde yaratıcılığın toplum tarafından onaylanmış bir psikoz durumu olduğunu belirtmişlerdir. Yaratıcı kişilerin olumsuz kişiliklere sahip olacağı fikri ise psikanalitik kuramın en çok eleştirildiği noktadır. Hümanist psikologlar ise bireyin olumlu özelliklerine odaklanmak gerektiğini söylemişlerdir. Nitekim yaratıcılığın da bu özelliklerden biri olduğunu belirtmişlerdir. Yani psikanalitik ekolun aksine yaratıcılığa daha olumlu bir değer atfetmişlerdir. İnsanın ancak kendini gerçekleştirdiğinde yaratıcı olabileceğini savunmuş ve bu koşullu yaratıcılık fikri nedeniyle de eleştirilmişlerdir. Davranışçı yaklaşım, açık ve ölçülebilir davranışlarla ilgilenmektedir. Bundan dolayı yaratıcılığı ölçmeye girişmiş ve ölçülebilir olduğunu iddia etmişlerdir. Ancak ölçümler, yaratıcılıktan ziyade yetenek kavramına daha yakın görünmektedir. Bu noktada yaratıcılığın yetenek ile ayrımı yapılmalıdır. Yetenek bir seçimden ziyade bir doğuştanlık içerir. Kişiler hiç haz etmediği veya hiç karşılaşmadığı alanlarda yetenekli olabilir. Bu yetenek, çeşitli maddi kaynakları içerebilir. Fiziksel uygunluk, yüksek IQ ya da tamamen nörolojik bir karşılığa sahip olabilir. Dolayısıyla yetenek, bir şekilde ölçülebilir bir kavram olarak karşımıza çıkar. Ancak yaratıcılık yalnızca ortaya çıkan ürün veya edim ile açıklanabilir. Kültür, sosyal bağlam gibi değişkenleri de hesaba katarsak, kanımca ölçülemez ya da en azından sınırları o kadar da belirgin değildir. Her şey bir yana, birbirinden oldukça farklı yaratıcı insanların “iyi de bende olup biten süreçler bunlar değil ki” demesi, yaratıcılığın tanımlaması ne kadar zor ve geniş bir kavram olduğunu bizlere her seferinde hatırlatmıştır.

Resim sanatına farklı perspektifler getiren ve kullandığı geometrik şekillerle Kübizm akımı gibi akımların öncüsü olan Paul Cezanne’nin La Montagne Sainte-Victoire Tablosu (1904)

İyi de kimdir bu yaratıcı insanlar?

Yaratıcı insanlar, dışardan rahatlıkla gözlemlenebilir olmalarına karşın -mizaçlarıyla, seçimleriyle ya da davranışlarıyla- bu özelliğe dair bütünsellik içeren açıklamalar yapmak oldukça zordur. Ancak işlevselliğini, gözlemlenebilir oluşunu ve gündelikliğini hesaba katarsak, her zaman popüler bir kavram olmuş ve olmaya devam edecektir.

“Yaratıcı insan ortalama bir insandan hem daha ilkel hem daha çağdaş, hem daha yapıcı hem daha yıkıcı, hem daha çılgın hem daha aklı başındadır.” Frank Barron

Ünlü teorik fizikçi Albert Einstein

Frank Barron yaptığı bir çalışmada yaratıcılığın IQ bileşeninden ziyade, çeşitli entelektüel, duygusal, motivasyonel ve ahlaki özelliklerden aynı anda beslenen çok karmaşık bir kişilik özelliği olduğunu belirtmiştir. Yaratıcı kişilerden oluşan örneklemin en göze çarpan ortak özellikleri karmaşıklık, belirsizlik ve kaostan yana olan tercihleri, düzensizliğe ve dağınıklığa yüksek toleransları, geleneksellikten uzak olmaları ve risk alma istekleridir. Bununla bağlantılı ilginç olan bir bulgu da yaratıcı kişiliklerin yaratıcılıklarının, patolojik davranış ve sağlıklı olmanın arasındaki bir yerlerde varolduğudur. Bundan çıkarılacak en önemli sonuç şudur ki; bu kişiler normal insanlara göre daha fazla iç gözlemcidirler. Ayrıca kendi kişiliklerinin karanlık ve derin kısımlarına karşı daha aşinadırlar ve öz farkındalık düzeyleri normal kişilere göre daha yüksektir. Muhtemelen hayatın “aydınlık ve karanlık” tarafına hakimlerdir ve tüm yönlerinden beslenmektedirler. Bunun gibi çelişkiler bu kişilere yaratmak için gereken dürtüyü veriyor olabilir.

“Yaratıcı kişileri diğerlerinden farklı kılan şeyi tek kelimeyle ifade etmek zorunda kalsaydım, bu karmaşıklık olurdu. Onlar çoğu insandan farklı düşünce ve davranışları gösterirler. Çelişkili aşırılıklar içerirler ve kesinlikle çok yönlüdürler.” Mihaly Csikszentmihaly

Çatışma, çelişkiler, denge, aşırılıklar, karanlık taraf ve patolojik davranışlar… Bu sözcükler açıkça bizi nevrotik bozukluklara götürmektedir. Belki de az da olsa yaşamın akışından -ya da kendimizden- rahatsızlık duymak, bu akışa adapte olamamak, sıradanlığı sorgulamak veya bir şekilde uyum sağlayamamak yaratıcılık için önemlidir. Poe alkolikti ve Virginia Woolf gibi depresyondaydı, Van Gogh bipolardı ve açık bir şekilde psikotikti, Steve Jobs’ın narsistik eğilimleri olduğu söylenegelmiştir. Yaratıcılığın ciddi psikolojik sorunlarla bütünleştiği muhakkak ancak bu yaratıcılığın nevrozun bir ürünü olduğu anlamına gelmemektedir. Yaratıcılık meselesine indirgemeci bir bakış yanlıştır. Yaratıcılık ele alınırken yaratıcılık süreci ile olduğu gibi ilgilenilmelidir. Yaratıcılığın bir açıklığın telafi edilmesine yönelik olduğu inancı, yaratıcılık sürecinin kendisini açıklayamaz.

“Alfred Adler, bizi özel bir konuşma için evine davet etti. Oturma odasındaki konuşmasında, yaratıcılığı telafi etme olarak kuramlaştırmasına değindi. insanların, sanatı, bilimi, ve kültürün diğer yanlarını kendi yetersizliklerini telafi etmek için ürettiklerini söyledi. Beethoven’in sağırlığından ve kabuğunun içine giren kum zerrelerinin üstünü örtmek için inciyi üreten istiridyeden sık sık bahsetti. Adler uygarlığın da diğer hayvanlar arasında zayıf olan insanın bunu telafi etmek için yarattığına inanıyordu. Daha sonra bir sanatçı grubuna hitap ettiğini unutup “pek azınızın gözlük kullandığını görüyorum sanırım sizler sanatla ilgilenmiyorsunuz” diye de ekledi. Böylece bu telafi kuramının indirgemeciliğinin nerelere varabileceğini dramatik bir şekilde görmüş olduk.” Rollo May

Peki nöropsikoloji bu konuda ne diyor?

Popüler görüşün aksine, sol beyin analitik hesaplamalardan, sağ beyin ise yaratıcılık ve duygulardan görevli değildir. Yaratıcılık sadece tek bir beyin bölgesini veya beynin tek bir tarafını içermemektedir. Yaratıcı süreç, birçok farklı beyin bölgesinin ve bilinçsiz ve bilinçli sistemlerin dinamik bir şekilde etkileşmesiyle oluşur.

İmprovizasyon yapan bir caz gitaristinin fMRİ görüntüsü. Turucu alanlar aktive olan mavi alanlar ise aktif olmayan alanları gösterir. Bu görüntü Hayal Ağı’ndan Merkezi Yönetici Ağı’na geçişi temsil eder. Bir melodi fikrinin etkileyici bir caz solosuna dönüşme evresi. Charles Limb and Allen Braun, 2008.

Roger Beaty ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada, 163 kişinin yaratıcı çözümler gerektiren çeşitli görevleri yerine getirmeleri istenmiştir. Bu sırada fMRI ile beyin aktiviteleri gözlenmiştir. Deneklerden alınan beyin aktivite analizi, yaratıcı düşüncenin, beyindeki üç farklı nöral ağ ile bağlantılı olduğuna işaret etmiştir. Yaratıcılığa özgü olarak aynı anda etkileşime giren bu üç nöral ağ, Merkezi Yönetici Ağı (Central Executive Network), Hayal Ağı (Imagination Network) ve Salience Ağı’dır. Bu ağların birbirleriyle bağlantıları ve etkileşim hızları kişinin ne kadar yaratıcı olduğu ile ilgili bizlere fikir verebilir. Bu ağlardan özellikle Hayal Ağı, bizim “otopilot modunda” olduğumuz otomatik işleri yaparken -duş almak, traş olmak- veya canımız sıkılırken fazlaca aktive olan bir ağdır. Bu ağ, Merkezi Yönetici Ağı’nın aksine odağı içeriye verir. Bu sayede epizodik belleğimizden önemsiz ve rastgele bilgilerin -örneğin ilkokul sıramızın üstündeki yazılar veya o yıllardan önemsiz bir olay- beynimizde dolaşmasına imkan verir. Nörobilimci Marcus Raichle bir röportajında bu nöral ağın görevinin “geçmişi ve önceki deneyimleri, geleceğe iliştirmek” olduğunu söylemiştir.

Sonuç olarak yaratıcılık, doğası gereği bir hayli karmaşıktır. Yaratıcı edim ve ortaya konulan ürün, kişiden kişiye, kültürden kültüre ve bağlamdan bağlama değişkenlik gösterir. Belki de onu bu kadar çekici yapan şey bu karmaşıklık ve anlaşılmazlık halidir. Dikkat çekici fikirlerin, eylemlerin veya ürünlerin çıkmasında oldukça önemli olan bu kavramın doğası, birçok alanda araştırılmaya devam edilecektir…

İzleme Önerileri

The Creative Brain 2019

Nörobilimci David Eagleman’ın yaratıcılığı ve yaratıcılık sürecini ele aldığı bu belgesel oldukça ilgi çekici. Eagleman’ın çeşitli mucitlerin yaratıcılık süreçlerinden faydalandığı bu belgeselde, yaratıcılığı artırmak için akıl almaz ve riskli yollar aramaktadır.

Belgeselin fragmanı

Why Are We Creative? The Centipede’s Dilemma 2018

“Tek soru, 30 yıllık bir çalışma, 50’den fazla isim ve sonsuz olasılıklar. yönetmen Hermann Vaske, tutku dolu bir araştırmanın parçası olarak, 30 yılı aşkın bir süre müzik, felfese, bilim, siyaset ve sanat dünyasından 50’den fazla ünlü isme tek bir soru soruyor: ”neden yaratıcısın?” Vaske’nin aldığı cevaplar, en az soruların sorulduğu kişiler kadar ilginç ve çekici…” Kanımca bu konu hakkındaki en örneklerden. Belgesele buradan ulaşabilirsiniz.

Belgeselin fragmanı

Abstract: The Art of Design 2017

Bu belgesel serisi de çeşitli alanlardan tasarımcıların ve genel olarak tasarımın hakkında yapılmış ilham verici ve çok keyifli bir belgesel. Bu belgesel serisine buradan ulaşabilirsiniz.

Belgeselin fragmanı

--

--