Çok kültürlü mekânın izinde bellek ve sorumluluk: lamekân

Öznur Uşaklılar
lamekân
Published in
4 min readDec 15, 2016

“Suç ortaklığı, sadece savaş sonrası dönemle de sınırlı değildir; izleyen kuşaklar da aynı değerlendirme ölçütlerine tabidirler. Bu kuşaklar da öncekilerle dayanışmayı sürdürdükleri sürece, kolektif suçun unsurları olarak kalırlar.” (Sancar, 2007, s. 147)

lamekân: mekânsız-uzam dışı (Nişanyan Sözlük, erişim tarihi: 2016)

Meram:

“Saklayan ve muhafaza eden”[1] anlamının sınırlarını aşan hafıza, ilgili literatürde güç dinamikleri çerçevesinde şekillenen, akışkan bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Hem resmî hem de alternatif söylemlerin temsil edilmesini mümkün kılan mekân ise tüm bu ilişkilerin üreticisi ve üretimi olarak lamekân’ın dayanaklarından biri. Olayların içinde yaşandığı boş bir sahne olmanın ötesinde, ilişkileri şekillendiren ve kendi de bu ilişkiler tarafından şekillendirilen mekân; geçmişin, bugünün ve gelecekteki tahayyüllerin birleştiği politik zemini anlamamız konusunda yolumuzu aydınlatıyor.

Ben taştan ve betondan yapılma “yer”lere gömülmüş hikâyeleri saklı oldukları yerden çekip çıkarmaya çalıştıkça; duvarları, bu fizikselliğinin ardındaki düşünce ve bizim onu deneyimlediğimiz hâliyle “mekân” çok boyutlu bir sistem olduğunu bağırıyor. Somut soyutu, beton düşünceyi gizliyor. lamekân işlediği yer ve insan hikâyeleri ile bu durumu açığa çıkarma derdinde. Ben de böylece az da olsa kolektif sorumluluktaki payımı karşılayabileceğime inanıyorum.

Yaşadığımız yerin geçmişi, Sancar’ın (2007) dediği gibi suçu bizim sırtımıza da yükler. Bunun için, lamekân’ın öncelikli hedefi geçmişin yükünü taşıyarak geleceğin çok kültürlü mekân tasvirine katkıda bulunmaktır.

lamekân’ın kelimeleri:

toplumsal hafıza, çok kültürlülük, mekân, sorumluluk

Giriş

Bellek, bireysel ve toplumsal süreçleri ilişkilendirebilme özelliğiyle uzun yıllardır araştırılması gereken; ancak toplumsal boyutu Halbwachs’ın çalışmalarıyla kabul görmüş (Sancar, 2007, s. 41), hakkı geç teslim edilmiş bir alan. Yalnızca geçmişi bugüne taşımayı değil, geleceği şekillendirmeyi de mümkün kılan unsur tam da belleğin toplumsal boyutu; yani kolektif bellek. Unutma ve hatırlama süreçlerini ele alan bu kavram, geçmişin izlerini bugün yaşatabildiği ölçüde geçerlilik kazanır. Hâliyle, bağlam geçmişin temel unsurlarını -mekân da bunlardan biri- karşılayabildiği sürece toplumların hatırlamasında etkili olabilir.

20. yüzyılda, ulusal devletlerin giderek güç kazandığı bir süreçte, Yahudi soykırımı (Holocaust) kolektif suç ve yüzleşme kavramlarını yaratmakla kalmamış, tanıklıklar ve mekân anlatımlarıyla kolektif bellek çalışmalarının hızlanmasında da etkili olmuştur. (Neyzi, 2011, s. 3) Bu anlamda, bellek çalışmalarının mekânla ilişkilendirilmesi bugün de kolektif bellek ve çok kültürlülük arasındaki bağı rahatlıkla kurabilir. Geleneksel tarih anlatımının seyrine etkide bulunabilecek mekânlar, dönemin iktidarları-ideolojileri tarafından dönüştürülmekte, kimliksizleştirilmekte ve kolektif belleğin yönü resmi tarihin lehine çevrilmektedir. Ancak; tanıklıklar ve günümüze kadar (değişmeden) gelebilen mekânlar, geçmişle yüzleşmeyi sağlamalarının yanı sıra kentin çok kültürlü kimliğine katkıda bulunabilirler.

Mekân ve toplumsal hafıza

Çoğu zaman yer ile aynı anlama geldiği vurgulanan ancak “yer”i aşan “mekân”, hafızanın incelediği unutma ve hatırlama süreçlerinde etkisi olan birincil kaynaklardandır. Ancak sınırlarını yalnızca “yer” olarak belirlemek, mekânı toplumsal hafızayla ilişkisi konusunda sığlaştırabilir. Belleği barındıran her türlü mecra mekânın parçası olabilir. Müzeler, toplumsal hafızanın tutulduğu temel mekânlardan biriyken sözlü gelenekle beslenen gündelik pratikler de bu alana dâhil edilmelidir. Söylem de iktidarın, güç dengelerini belirleyebildiği bir hafıza alanı olduğu için resmi ve alternatif söylemlerin kendi hafızalarını yaratmak için girdikleri mücadele, dil ve söylemin kolektif bellekten ayrı düşünülemeyeceğini gösterir. Her türlü mekânın içinde bulunabileceği gibi bu söylemler kendi mekânlarını da yaratabilirler. Resmi tarih, sistematik ve kurumsal bir şekilde yaşatılırken, alternatif tarih -adı üzerinde- resmi tarihin karşısında durabilmek için kendi söylem ve mekânını yaratır. Basmane’deki Kapılar Dayanışması, lamekân’ın “umut mekânlarından”[2] biridir.

Dayanışma bünyesinde yapılan etkinliklerden biri, Kadın Buluşması, güncel şartlara dayanarak çoğunluğu mültecilerin oluşturduğu kadınları bir araya getiriyor. Birlikte vakit geçirme ve üretme üzerine kurulu bu etkinlik, belleğin toplumsal cinsiyet alanına dokunurken; Ahali Mutfağı hatırlama kültürüne mutfak sayesinde eklemleniyor. Frigan[3] mutfak fikri ise temelde ekolojik yaşamı desteklerken, alternatifliğini ortaya koyuyor.

lamekân’da mekân

Kolektif bellekle ilgili pek çok çalışmada mekân, incelenen temel konulardan biri. Ancak lamekân’ın mekân algısı, mimarinin yanı sıra tanıklıklara- dönemin sözlü ve yazılı kültürünü aktaracak kişilere, eserlere ve arşiv niteliğindeki belgelere- ihtiyaç duyar.

Kentler, içerisinde bulundukları toplumun kültürünü mekânlar vasıtasıyla aktarabilirler. Bir döneme tanıklık eden mekânlar, kolektif hafızayla ilgili kaynak gösterilmenin yanı sıra geçmişi ve günceli çok kültürlülük esasında buluşturabilir. Örneğin, İzmir’e iltica eden Sefaradlar’ın yaşadığı Kortejolar mimari açıdan kolektif yaşamın imkânlılığını kanıtlarken, şehrin kültürel mirasının sorgulanmasını sağlayarak alternatif bir bakış açısı sunabilir.

Çok kültürlülüğün eşiğinde tanıklık

Kendini var etme süreci olarak açıklayabileceğim bellek, bu anlamda kimliğin kurucu bileşenlerindendir. Tarih boyunca yaşanan ötekileştirme ve yüceltme eylemleri-politikaları, süreci kesintiye uğrattığından öteki kimliğini toplum dışına iter. Böylece güç ilişkisi iktidarın lehine kurulmuş olur. Sonuçta, kültürel bellek/kimlik yıpratıldığı için çok kültürlülük de sağlanamaz. Buradan hareketle, geçmişle yüzleşmeyi sağlamak ve geçmişin sorumluluğunu hissetmek tanıklar sayesinde çok kültürlülüğün önündeki engelleri kaldıracaktır. lamekân’da röportaj tekniğine sıklıkla başvurmamın nedeni, bir anlamda geçmişi sorgulatarak İzmirli kimliğinin çok kültürlü oluşuna dikkat çekmektir.

Kent belleğinin kapsamı

Türkiye ortak kültürü ve tarihi dolayısıyla Osmanlı’nın izlerini taşır. Bu sebeple, Türkiye’nin kolektif belleğini cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ele almak kapsamlı bir yaklaşım olmayabilir. Türkiye’nin güncel kültür çeşitliliğinden bahsederken bu portreyi oluşturan etmenlerden bahsetmemek, konunun tam olarak anlaşılamamasına neden olabilir. Bu nedenle lamekân’da işlemek istediğim Türkiye ve azınlık politikalarıyla ilgili konular; 6–7 Eylül, Varlık Vergisi, mübadele, göç ve soykırımdan ayrı düşünülemez. lamekân, bunun için özne ve iktidar ilişkilerine tarihi ve sosyolojik açılardan bakmayı, farklı disiplinlerden yararlanarak toplumsal hafıza alanında yüzleşme ve sorumluluk kavramlarını destekleyici saha çalışmaları yürütmeyi hedeflemektedir.

KAYNAKÇA

Sancar, M. (2007) Geçmişle Hesaplaşma: Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne, İletişim Yayınları, İstanbul.

Harvey, D. (2015) Umut Mekânları, (Üçüncü basım) Metis Yayınları, İstanbul.

Neyzi, L. (2011) Nasıl Hatırlıyoruz? Türkiye’de Bellek Çalışmaları, (der.) Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

[1] “Arapça ḥfẓ kökünden gelen ḥāfiẓa(t) حافظة “saklayan, muhafaza eden (şey veya kadın)” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḥafaẓa حفظ “sakladı, muhafaza etti” fiilinin fāˁila(t) vezninde etken fiil sıfatı dişilidir” (Nişanyan Sözlük, erişim tarihi: 2014)

[2] Harvey, Umut Mekânları kitabında ABD’nin Baltimore şehrini model alarak alternatif mekân anlatımlarıyla kendi tabiriyle umut mekânlarını literatüre kazandırdı. Alternatif “toplumsallaşma” sunduğunu düşündüğüm Kapılar Dayanışması da bu anlamda Harvey’in umut mekânlarını çağrıştırıyor.

[3] Free ve vegan kelimelerin birleşiminden oluşan düşünce-yaşam biçimi, besinlerin dengesiz dağılmasından dolayı ekonomiye kısıtlı düzeyde katılmaya ve hayvanlara zarar vermeyen bir beslenme düzenine dayanıyor.

--

--