Mümkün Mekân: Gağgı Çiftliği

Öznur Uşaklılar
lamekân
Published in
4 min readMay 23, 2017

Sarı Meryem’den kalan dokuz yüz yıllık kestane ağaçlarının gölgesi Gağgı’ya vuruyor. Doğanın saksıya sığdırıldığı, birbirinin aynı apartman dairelerinden uzak; ormana açılan bir ekoköy burası. Meram: birlikte, yetecek kadar üretmek. “Aşağı”nın unuttuğu doğa takvimi, Karlık Dağı’ndaki bu köyde hâlâ işliyor

Gağgı Çiftliği, Ege’nin birkaç ekoköyünden biri. Yedi yıl önce Veysi’nin kurduğu bu çiftlik, adını Gağgı Alanı’ndan alıyor. Anlamı pek bilinmese de Veysi’ye göre, ismin kaynağı civardaki kestane kargaları olabilir. Bayındır’daki Sarıyurt Köyü de bir zamanların Sarı Meryem’i. Yerlileri yüzlerce yıl köyü bu isimle anmış. Veysi, Türkan, Emir ve Aykut’la birlikte gönüllülerin yaşadığı Gağgı da buranın bir parçası. Deli Efeler’den Hidayet Efe’nin yıllar önce açtığı meyve bahçesi, dağdan getirdiği su bir de kolektif çalışma bu çiftliği döndürüyor. Veysi yerlilerden dinlediği kadarıyla anlatıyor: “Söylediklerine göre, köyün kurulu olduğu alanda önceden Sarı Meryem adında bir çoban yaşarmış. O zaman köy aşağıda- derenin içindeymiş. Köylüler salgın hastalıklardan kırılmaya başlayınca Sarı Meryem, şimdiki yeri gösterip bu alanda yaşamalarını söylemiş. Burada iki komşu köy var: Sarı Meryem ve Mutoflar. Artık adları: Sarıyurt ve Lütuflar. Mutoflar’ı da bir kadın kurmuş.”

Evin Ah’vali

Çiftlikte, kayrak taşından yapılma iki yıkık ev duruyor. Onlardan kalan taşlar, gıda hazırlama-depolama yerinin yapımı için gerekli malzemelerden biri. Moğol çadırı (Ger) -buradaki adıyla “yurt”- çiftliğin barınma mekânı. Banyo, mutfak, sera ve atölye dahil sekiz yurt bulunuyor. Veysi, önce Kızılderililer’in kullandığı Tipi (Teepee) çadırı uygun bulduğunu ama “yurt”ları görünce fikir değiştirdiğini söylüyor. Öncelik: içinde ateş yakılabilmesi ve yerinin değiştirilebilmesi. Yakın zamanda yeni bir tane daha yapacakları yurtlar ahşap atölyesinden çıkıyor. Olabildiğince az elektrik tüketmek için çatı merkezindeki pencere, doğal ışık sağlıyor. Bir de sabah olduğunda haber veriyor.

Mutfak ve banyo ortak kullanım alanlarından. Her ikisi de sürdürülebilir yaşam ve işlerliğe dayanıyor. Fazla suyun tarlaya aktığı, kozalakların dolap ve tencere kulpu olduğu, sebze atıklarından gübre yaptıkları çiftlik, böylece kendi hafızasını yaratıyor. Teknolojinin sınırı var: ağaç köklerinden oturak, güneş enerjisi elde ettikleri paneller ve dallardan kapı kolları bir arada kullanılıyor. Çoğu şey kendine özgü.

Usta-çırak ilişkisiyle üretim

Eksikler listede yazıyor. Tarla-sera işleri, hayvanların bakımı, duruma göre diğer ihtiyaçlar… Süreç herkesi içine katarak, kolektif bir şekilde işliyor. Tohumlar, önceki yedi yılın mahsulü. Gerek duyulursa takas yoluyla köylülerden de ata tohumu geliyor. Biber, kiraz, domates, nane gibi çoğu bitkinin en az iki türü var.

Zaman, mekânın içinde

Hangi günde ya da saatte olunduğunun bir önemi yok. Ekim, dikim işlerinin kılavuzu doğa. Karabuğdaylar yarı boyundayken seradaki fidanlar toprağa geçirilecek duruma geliyor. Çiftlik yaylada olduğundan olgunlaşma süreleri birkaç hafta daha uzun. Böceklerle uğraşmanın yolu zirai ilaç kullanmak değil. Arap sabunu, bulaşıktan sonra burada da işe yarıyor.

-dön’üş

Üretirken dönüştürdüğün, dönüştüğün bir yer burası. Şehir düzeninden soyutlanıp, yabancılaştığın doğayla buluşma mekânı. Teknolojiden ve paradan olabildiğince uzak, yaban hayata yakın.

Bu dünyayı ve bu varlığı değiştirme arzusu ile gündelik hayatı, olduğu gibi, geldiği gibi kabullenmenin, sürdürüyor olmanın zorunlulukları (içgüdü, istek, arzu, irade) ve zorlukları arasındaki gerilim; bu yüzyıl sonunda, kişiyi ve isyanını var kılan yegâne imkân. [1]

[1] Ergüden, I. (2004). İlksözler. Sessizliğin Anarşisi, İstanbul: Kaos

--

--