Osmanlı tarihinin kaynakları hakkında bazı düşünceler

Murat Canbaz
Luggat
Published in
10 min readMay 6, 2017

Aşağıdaki makale Midhat Sertoğlu’nun “Ulaşılamayan Osmanlı Kaynakları”na dair kaleme aldığı Türkiyat Mecmuası’nda yer alan “Osmanlı tarihinin kaynakları hakkında bazı düşünceler” adlı makalesinden alıntıdır.

Bugün yeniden bir Osmanlı Tarihi yazılacak olsa, gab dünyasında son yirmi beş seneden beri gelişen ve yerleşen yeni tarih telâkki­sini ve garb tarihçilerinin çalışma metodlarını kabul etmek nasıl bir zaruretse, Osmanlı Tarihi için pek çok şeyler vaad eden ve büyük öl­çüde henüz bâkir bulunan, şimdiye kadar Osmanlı Târihi üzerinde -araştırmalar yapmış olanların kısmen icab ettiği kadar ve kısmen ise maalesef hiç istifade etmemiş oldukları bir çok kaynaklara baş vur­ mak ve onları belli metodiyle ve yeni tarih anlayışına göre en ince teferruatına kadar ve tamamen yeni bir tedkik ve tahlile tabi tutmak da aynı şekilde kaçınılmaz bir zarurettir. Bunun yanında şimdiye ka­dar bol bol istifade edilmiş ve artık klâsikleşmiş kaynakların da mutlaka yeniden kontrola ve pek çoğunun ham malzeme olmaktan kur­tarılarak tarih yapıcısının sür’at ve itimadla istifade edebileceği hale getirilmesine şiddetle ihtiyaç vardır. İşte bu şartlar tahakkuk etmedikçe bir Osmanlı tarihi yazmak uğrunda harcanan gayretlerin beklenen semereyi vermemeleri zarurî bir neticedir.

Aslında mücerred mânâda bir Osmanlı Tarihi’nin yazılamıyacağı da ayrı bir konudur. Şübhesiz ki bunun gibi tek başına bir Fransa, bir Almanya, bir İngiltere veya bir Romanya, bir Yugoslavya tarihi de yazılamaz. Esasen bu nevi’ çalışmalar garb âlimleri tarafından ar­tık terk edilmiş bulunuyor. Milletlerin mukadderatında değil komşu milletlerin, havza milletlerin ve havza milletler gruplarının ne büyük tesirler icra ettiğini ve tarihlerinin seyrinde müşterek siyasî, içtimaî, iktisadî alâka ve menfaatlerin nasıl daima birinci derecede roller oy­nadığını izaha lüzum yoktur. Diğer bir yazımızda da belirttiğimiz gibi, meselâ Osmanlı Tarihini ancak «… Derece dereçe Akdeniz, doğu Avrupa, yakın ve uzak şark tarihlerinin ve nihayet dünya tarihinin umumî çerçevesi içinde mütalâa ve bütün dünya hadiselerinin. oluşu arasında kendi payına düşen ve bu hadiselerin izahına yarayan ehemmiyet ve hususiyetiyle ele almak> bir şey ifade eder.

Bugün Osmanlı Tarihi üzerinde araştırmalar yapmak veya bu sa­ hada terkibi bir eser meydana getirmek isteyenlerin başvurmağa mec­bur bulundukları kaynakları üç grup halinde toplayabiliriz.

A : Bugüne kadar bu sahada çalışmış olanların daima başvur­dukları klâsik kaynaklar.

B : Şimdiye kadar kendilerinden hiç istifade edilmemiş olan bâkir kaynaklar.

C : Şimdiye kadar kendilerinden kısmen ve kifayetsiz şekilde istifade edilmiş olup muhtevâlanın büyük kısmı bâkir olan kaynaklar.

Ottoman Empire

Şimdi, bunların üzerinde teker teker duralım:

A : Yazımızın başında belirtmiş olduğumuz gibi bugüne kadar bol bol istifade edilmiş ve artık klâsikleşmiş olan Osmanlı Tarihi kay­nakları, aslında sür’at ve emniyetle istifade edilebilir halde değillerdir. Bunların başında gelen kitab halindeki yerli kaynaklarımızın henüz kâfi derecede ilmî bir tedkik ve tahlile tabi’ tutularak tenkîdî tab’ıları meydana getirilmemiştir. Bu yüzden, matlub evsafı hâiz kaynak vasfı­nı taşımaktan çok uzaktırlar. Dâima baş vurulan bu kaynaklardan basılı olanlarıyla yazma nüshaları arasında umulmayacak derecede farklar vardır. Bu tab’ılar, hemen dâima hiç bir ilmî endişe gözetilmeksizin lâlettayin bir nüshanın üstünkörü makineye verilmesinden meydana gelmiştir. Bu bakımdan henüz inşacının işine yaramaycak kadar ham malzeme mahiyetindedirler. Şu halde bunlar hakkında ilk yapılacak iş, itimada hiç bir şekilde şayan olmayan matbu’larını yok farzederek hepsinin tahlilî ve tenkîdî tab’ılarını meydana getirme işiy­le tarih yardımcılarını — bir seferberlik ruhiyle — vazifelendirmek ve bu pek mühim işi bir an evvel sona erdirmektir.

Bahsettiğimiz bu kaynaklar içinde bu şekilde tab’ıları yapılmasa icab edenleri şöyle sıralayabiliriz:

  1. îdris i Bitlisi, Heşt Bihişt, Nur-ı Osmaniye Ktb. nu 3078.
  2. Kemalpaşazâde Ahmed Şemsüddirt, .Tarih-i Al-i Osman, Ali Emirî Ktb. nu. 28–32; bu eserin 10. cildi, olan Mohacnâme’nın bir nüshası için bk. Fatih Ktb. nu. 4221.
  3. Muslihuddın Lâvi Mir’atül-edvar ve mirkatü’l-ahbar (Farsça) Ayasofya Ktb. nu 3085; Hüsrevpaşa Ktb. nu, 345/7.
  4. Celâl-zâde Mustafa Çelebi, Tabakatül-memâlik ve Derecatü’l mesâlik, Ayasofya Ktb. nu. 3296, Es’ad Efendi Ktb. nu. 2315
  5. Ramazan-zâde Mehmed Paşa, Nişancı tarihi, 1862 senesinde İstanbul’da basılmış olup yeni tab’ına ihtiyaç vardır.
  6. Mustafa Cennâbî, El-eylemu’z-zahir fi ahbari’l-evâil ve’l-evâhir (Arabça), Nur-ı Osmaniye Ktb. nu. 3098. Türkçe tercümesi ayrm yer nu. 3099–3102
  7. Âsafî Mehmed Paşa, Şecaatnâme, Üniversite Ktb. TY. nu. 6043
  8. Hoca Sa’düddin, TacU’t-tevârih, 1863 senesinde İstanbul’da ba­sılmış olup yeni tab’a ihtiyaç vardır.
  9. 9. Âlî, Kûnhü’l-ahbar, İstanbul’un fethine kadar olan kısmış 1860–1868 senesinde İstanbul’da basılmışsa da yeni bir tab’a ihtiyaç: vardır. Basılmamış kısımlarım muhtevi nüshaları Nur-ı Osmaniye Ktb,. nu. 3400–3409, Es’ad Efendi nu. 2161.
  10. Mustafa Selânikî, Selânikî tarihi, 1591 senesine kadar olara kısmı 1864 senesinde İstanbul’da basılmışsa da yeni bir tab’a ihtiyaç vardır. Basılmamış kısımlarını muhtevi nüshalar Veliyüddin Efendi nu- 2368, Es’ad Efendi Ktb. nu. 2259
  11. İbn-i Yusüfu’i-vâ’iz, El-fütuhatû’l-Muradiyye (Arabça), Atıf:. Efendi Ktb. nu. 1912
  12. İbrahim Peçevî, Peçevî tarihi, 1866 senesinde İstanbul’da basılmış olup yeni tab’a ihtiyaç vardır.
  13. Kâtib Çelebi, Fezleke, 1869–1870 senelerinde İstanbul’da ba­sılmış olup yeni tab’a ihtiyaç vardır.
  14. Aynı müellif, Takvimut-tevârih, 1773 senesinde İstanbul’da, basılmış olup yeni tab’a ihtiyaç vardır).
  15. Karaçelebi-zâde Abdülâziz, Ravzatul-ebrâr. 1645 yılına kadar olan kısmı 1867 senesinde Bulak matbaasında basılmıştır. Basılmamış kısımları muhtevi nüshalar Ayasofya Ktb. nu. 3047, Nur-ı Osmaniye;. Ktb. nu. 3149 • 3151
  16. Fındıklık Silâhdar Mehmed, Silâhdar tarihi, 1654–1694 sene­ lerine kadar olan kısmı İstanbul’da 1928 senesinde basılmıştır. Basıl­ mamış kısmı muhtevi nüsha Veliyyüddin Efendi Ktb. nu. 2369.
  17. Hezârfen Hüseyin Çelebi, Tenkihü,t-tevârih-i mülûk, Ayasof­ ya Ktb. nu. 3166, Es’ad Efendi Ktb. nu. 2239
  18. Mustafa Naimâ, Ravzat’ül-hüseyn fi hülâsat-ı ahbari’l-ha- fikeyn. 1591 yılından sonrası 1734 senesinde istanbul’da iki cild ha­ linde ve 1843, 1863, 1866 senelerinde yine İstanbul’da altı cild halinde basılmıştır. Diğer üç tab’ına Müteferrika tab’ı adı.ile anılan ilk baskı esas tutulmuştur. Yeni tab’a ihtiyaç vardır. Basılmamış kısımları muhtevi nüshalar Bayezid Ktb. nu. 4917, Topkapı Sarayı-Hazine Ktb. nu. 1332, Topkapı Sarayı-Revân Ktb. nu. 1169. Diğerleri Bayezid .Ktb* mu. 4910, Yıldız Ktb. nu. 2260, 5948, 6015, 6039- 6040.
  19. Ahmed b. Lûtfullah, Müneccimbaşı, Câmi’ü’d-düvel. 1612 senesine kadar olan vukuat için ihmali câiz olmayan bir mehazdır. Dayandığı kaynakların kemmiyet ve keyfiyeti insanı şaşırtacak kadar <çok ve yüksek, aynı zamanda terkip kabiliyeti emsalsiz bir müelli­fin kaleminden çıkmış olan bu aslı arabça eser şâir Ahmed Nedim ıriyâsetinde bir hey’et tarafından — maalesef kısaltılarak — türkçeye ter­cüme edilmiş ve 1868 senesinde İstanbul’da üç cild halinde basılmış­tır . Lâkin, mütercimin kısaltması eserin ilmî kıymet ve hüviyetini ta­mamen ihlâl ettiğinden ancak aslından istifade olunabilir. Bunun için file tenkîdî tab’a ihtiyaç vardır. Basılmamış orijinal nüshalar Bayezid .umumî Ktb. nu. 5019–5020, Süleymaniye Es’ad Efendi Ktb. nu. 2101- ;2103, Murad Molla Hamidiye Ktb. nu. 915.
  20. Esiri Hasan b. Hüseyin, Mi yarü’d-düvel ve misbarü’l-milel, /Es’ad Efendi Ktb. nu. 2101–2110, Hekimoğlu Ktb. nu. 803
  21. Küçükçelebi-zâde İsmail Asım, Tafih-i vekayi, İstanbul’da •1741 ve 1865 senesinde basılmış olup yeni tab’a ihtiyaç vardır.
  22. Mustafa Sami, Hüseyin Şakir, Mehmed Subhi tarihleri. İstanbul’da 1783 yılında basılmış olup yeni bir tab’a ihtiyaç vardır.
  23. Süleyman İzzî, Tarih-i vekayi , 1786 senesinde İstanbul’da basılmış olup yeni tab’a ihtiyaç vardır.
  24. Ahmed Vâsıf, Mehâsinû’l-asâr ve hakayıkü’l-ahbâr,: 1804 senesinde İstanbul’da; 1827/8 ve 1830 senelerinde iki defa Bulak mattbaasında basılmış olup yeni tab’a ihtiyaç vardır. Mevcud üç zeyli de asılmamıştır.
  25. Sahhaflar şeyhi-zade Mehmed Es’ad, Tarih-i Es’ad Efendi Süleymaniye Es’ad Efendi Ktb. nu. 2083- 2084.

Böylece Osmanlı tarihi için orijinal olan bu 25 kaynağın h i ç biri araştırıcı için kâfi ve tatminkâr malzeme halinde olmadığı anlaşılmak­tadır. Halbuki bunlar, Osmanlı Tarihi ile meşgul olanların şimdiye kadar kullanmış oldukları kaynakların başlıcalarını teşkil etmektedir.

B: Şimdiye kadar kendilerinden esaslı şekilde hiç istifâde edil­ memiş bâkir kaynaklar:

  1. Şifahî kaynaklar: Halk masal ve hikâyeleri, destanlar, menkibeler, halk arasında yaşayan ve devam eden rivayet ve anekdotlar v.s. bugüne kadar nihayet Türk edebiyatı tarihi ile meşgul planlanır tedkik sahası içinde kalmış olup tarihçilerimiz tarafından lâyık olduk­ları ehemmiyetle ele alınmamış, üzerlerinde durulmamış, bu işin hususi metodiyle elenip tarih için malzeme olabilecek kısımları tefrik ve tedkik olunmamıştır. Bu hususta Türk Edebiyatı Tarihinin bilhassa folk­ lor kısmında ihtisası olan elemanlarla kollektif bir çalışma sistemi kurmak, birlikte yurdun muhtelif bölgelerini ekipler halinde dolaşa­rak şifahî kaynakları evvelâ tamamen derlemek, sonra tasnif etmek, ve nihayet değerlendirmek lâzımdır.
  2. İstanbul dışında bulunan resmî kütübhanelerin Osmanlı Tarihi için ihtiva ettikleri malzemenin henüz tamamı maalesef mechulümüzdür. Bu hazineler, bu bakımdan dikkatle taranmağa cidden muhtaç durumdadırlar. Bu işin bugüne kadar yapılmamış olması af olunamaz: bir ihmaldir. Bundan doğan netice ise yurdumuzda kitab halinde bulu­nan kaynakların, mikdarı ve ehemmiyet derecesi bizce meçhul bir kısmından tamamen habersiz bulunuşumuzdur. Binaenaleyh, mevcud fihristler hiç nazar-ı itibare alınmadan bu kütübhanelerin muhtevası başdan başa elden geçmeğe muhtaçtır. Bunun için de bu işten anlayan mûtahassıs elemanlardan terekküb edecek müteaddid ekiplerin bir an evvel faaliyete geçmeleri lâzımdır. Memleket için büyük bir ihtiyacı karşılayacağına şübhe olmayan bu elde edilecek malzemenin, tenkidi ve tahlilî tab’ıları ise ayrı mütahassıslar tarafından yapılmağa muhtaçtır.
  3. Yine İstanbul dışında bir çok eski âilelerin sahib bulunduğu eserlerle halkın elinde kalmış ve çoğu ananevi bir titizlikle muhafaza olunmus vesikaların, mahiyetinden tamamen habersiz bulunmaktayız.
  4. Bir kısım Avrupa kütübhanelerindeki Türk vesikaları: (Gerçi mühim merkezlerdeki tanınmış kütübhanelerde bulunan Türk Tarihi ile ilgili malzeme hemen tamamen malûm şeyler ise de), ikinci ve hattâ üçüncü derecedeki Avrupa şehirlerinde mevcud kütüphanelerde henüz bâkir vaziyette bulunan malzeme, tedkikve neşircilerin himmetini beklemektedir.
  5. Vaktiyle İmparatorluk hududu içinde bulunup şimdi müstakil solara devletlerin muhtelif, şehirlerinde bulunan ve tarih malzemesi; ol­anak bakımından birinci derecede ehemmiyetli olan şer’î mahkeme sicillerini de bu meyanda bahis konusu etmeliyiz.
  6. Konsolosluk rapor ve sicilleri: Gerek Osmanlı Devletinin ve gerek Akdeniz bölgesinin bilhassa ticarî ve iktisadî faaliyeti ile ta­ranmış muhtelif liman şehirlerinde mevcud bulunmuş olan çeşidli milletlere mensub konsolosların rapor ve sicilleri, ancak neşir saha­sına intikal etmeğe başladıktan sonra Osmanlı tarihi çalışmaları için ne derece mühim ve ne kadar bâkir malzeme oldukları meydana çık­mıştır. Bu rapor ve sicillerin, devrin bütün siyasî, ticarî ve iktisadî olaylarının resmi ve sadık aynası oldukları aşikârdır. Bugün bunlar tamamen neşir ve lâyıkiyle tedkik olunmadan bir çok meselelerin kat’iyyen izah edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
  7. Billhassa son zamanlar tarihi için: Avrupa’nın’ muhtelif şehirlerinde bulunan Türk elçiliklerinin arşivleri. Bu elçiliklerde 19. yüzyılın ortalarından itibaren biriken vesikalar bugün ancak bir yığın halinde ve istifade edilmez vaziyette olup üstelik muayyen bir tarihe ait olanlarının artık oralarda bulunmalarının hiç bir mâna ve lüzumu dâ kalmamıştır. İlk yapılacak iş, onları yurda getirerek arşiv .mütahassıslarına tasnif ettirip tarihçilerin istifadelerine sunmaktır.

C : Şimdiye kadar, kendilerinden kısmen ve kifayetsiz şekilde istifade edilmiş olup muhtevalarının büyük kısmı bâkir olan kaynaklar.

  1. Başvekâlet Arşivi: Osmanlı tarihi ile meşgul yerli ve yaban­cı ilim adamlarının pek az istisnalarla bu hazineden henüz icabı kadâr istifade etmemiş olduklarını itiraf etmek lâzımdır. Başvekâlet Arşivinde, Osmanlı tarihinin çeşitli devreleri için ye çeşitli mevzuda olmak üzere daha pek çok bâkir malzeme vardır ve bu malzeme ta­ mamen tedkik edilip değerlendirilmeden Osmanlı Tarihi babında bir satır yazı yazmak bile çok tehlikelidir. Bu arşivde çalışırken mevcud tasnif ye kataloglara bağlı kalmış umûmî heyetinç’a ve keyfiyetine nüfuz etmek lâzımdır. Kataloglar ekseriyetle pek az şey ifade eder ve değerleri ise onları vaktiyle hazırlamış olanların değerini aşmaz.
  2. Türkiyede mevcud bütün kitabeler tamamen tesbit ve tedkik edilmemiştir. Kaç zamandır muhtelif kimselerin, muhtelif vesilelerle üzerinde çalışmış oldukları hep mâlûm ve aynı şeylerdir. Türkiye’de mevcud kitabelerin ise yalnız bunlardan ibaret olmadığı muhakkaktır. Üstelik buna, İmparatorluğun yayılmış bulunduğu sahalarda mev­cud olan ve bugün millî hududlar dışında bulunan yerlerdeki kitabeleri de ilâve etmek lâzımdır. Yurdun her tarafında pek dağılmış bir şekilde bulunan, başta mezarlıklar olmak üzere türbe, cami, mescid, medrese, imaret, han, hamam, kervansaray, çeşme, mekteb v.s. nev’inden dinî ve içtimaî hayatımıza ait kalıntılar, evvelâ, dikkatle araştırılıp hepsi mutlak olarak tesbit edildikten sonra derlenip tasnif olunmaya şiddetle muhtaç durumdadırlar.
  3. Türkiye’de’ bulunan şer’î mahkeme sicilleri: Şimdiye kadar bunların pek azı incelenmiş olup Millî Eğitim Bakanlığının emrinde olmak üzere bir kısmı Ankara’da Etnografya müzesinde, bir kısmı İstanbul’da Topkapı-Sarayı müzesinde ve diğerleri Diyarbakır, Van, Adana, Hatay, Konya, Niğde, Afyonkarahisarı, Sivas, Kütahya, Bursa, Manisa, İzmir, Bergama, Antalya, Kastamonu ve Sinop müzelerinde ve dağınık bir halde bulunan şer’î mahkeme sicilleri, gerek tarih ve miktarları ve gerek muhtevaları bakımından araştırıcılar için emsal­siz bir malzeme topluluğu teşkil etmektedirler. Her şeyden evvel bun­ları muntazam bir şekilde ve ilmî bir metodla neşretmek lâzımdır. Bir taraftan Başvekâlet Arşivini ve bilhassa Divan Sicillerini tamamlayıcı mahiyyette olan ve bir taraftan ise mahallî hususiyetleri ve olaylara aksettiren ve kazâî murakaba altında teşekkülleri sıhhatleri hakkında en büyük teminat olan bu malzeme böylece neşredilmemiş bulunma­dıkça ve üzerlerinde icab eden ehemmiyetle durulmadıkça Osmanlı Ta­rihi araştırmalarının neticesinde hatadan hataya düşmek ye karanlık, hâl ye izahı imkânsız meseleler karşısında kalmak tabiî bir akıbettir.
  4. Türkiye dahilindeki diğer arşiv malzemesi: Tapu ve Kadast­ro, Vakıflar umum müdürlüklerinin elindeki evrak ve defterler, Adliye- vekâleti evrak mahzeninde bulunan belgeler, İstanbul Müftülüğü arşi­vi, Topkapı sarayı müzesi arşivi ile eski Maliye ve Millî Müdafaa ve­kâleti emrindeki eski Harbiye, Bahriye ve Tophane, Maarif, Hariciye ye Bahriye nezaretleri arşivlerinde bulunan bütün malzeme tedkike- muhtaç durumdadır.
  5. Türkiye dışındaki arşivler: ‘Osmanlı tarihi bakımından bunla­rın başında gelenler Venedik, Papalık, Dubrovnik (Eski Ragüza) ve Viyana arşivleridir. Venedik ve Papalık arşivleri, bütün iddialara rağmen, hatta Hammer gibi bir müdekkik tarafından bile oldukça üstünkörü gözden geçirilmiştir. Bunun başlıca saikleri belki de buralar­daki vesika adedinin pek fazla oluşu ve gereği gibi tertibli bulunma­yışlarıdır. Dubrovik arşivinin hattâ on dördüncü yüz yıldan itibaren Osmanlı tarihi ile birinci derecede ilgili vesikalarla ne dereceye kadar tıklım tıklım dolu olduğunu son neşirler meydana koymaktadır. Üs­telik bu arşiv Osmanlı tarihçileri için hemen tamamen bakirdir. Lâ­kin bu son saydığımız kaynaklardan istifade etmek için mutlaka pek iyi lâtince bilmek lâzımdır. Binaenaleyh, hiç vakit geçirmeden Lâtince bilen genç, kafaları yeni tarih- görüşüne ve modern çalışma tekniği­ ne göre ayarlanmış elemanlar yetiştirerek buralara; ekipler, halinde göndermek bizim için ihmali asla câiz olmayan bir zarurettir. Bunun gibi diğer Avrupa arşivleri de bir daha tarafımızdan gözden geçirilmeye muhtaçtır. Bu arada Cenova, Roma, Madrid Lizbon, Londra, Moskova ve Varşova arşivleri pek çok şeyler vaad etmektedirler. Lâkin — maalesef -bu son iki kaynaktan, faydalanmak bizim için ve bütün hür dünya ilim âlemi için şimdilik imkânsızdır: Bundan maada, Os­manlı devleti ile münasebette bulunmuş bütün devletlerin Hariciye Arşivleri de bu bakımdan birinci derecede mühimdir.

Netice olarak, bu saydığımız kaynaklardan kolaylıkla ve emniyet­ le istifade edilmedikçe Osmanlı Tarihi sahasında harcanmış bulunan ve harcanacak olan emekler tamamen boşa gitmiş gayretlerden ibaret kalmaya mahkûmdur. Bilhassa terkibi eserler meydana getirmek iddaa ve vaziyetinde bulunanlar için ise bu şartlar tahakkuk etme­dikçe gayelerine doğru bir adım bile atmaya imkân yoktur. Aksi halde taş kum, çimento, kereste, çivi bulunmadan bina inşa et­meğe kalkışan bir mimardan farkları kalmaz. Esasen Osmanlı Tarihçilerinin hemen elli senedir — pek nadir istisnalarla- orijinal ve terkibi eserler veremeyişlerinin, çalışmalarının ya basit monografiler çerçevesinde kalışının veya tâklid ve tekrar hududunu aşamayışının baş­lıca sebebi bu kaynaklardan ve netice itibariyle yeni bir şey yap­maktan mahrum bulunuşlarıdır.

Şu halde, ilk yapılacak iş her ne pahasına olursa olsun bütün bu kaynakları Osmanlı tarihçileri için istifade olunur hale kalb ile dile getirmenin çaresini bulmaktır. Yoksa onlar sustukça ne söylenirse söylensin boştur. Seri halinde muhtelif ihtisaslara sahip yeni eleman­lar yetiştirip ekipler halinde bu kaynaklara hücum ve onları mağlub etmeğe mecburuz. Orijinal ve terkibi eserler vermeğe ancak ondan sonra sıra gelebilir.

--

--

Murat Canbaz
Luggat
Editor for

NFT Art Curator, Metaverse Explorer, Designer, Digital Transformation Consultant