Kamu Inovasyonu Geliştirmek için Ne Yapmalı?

Ussal Sahbaz
make innovation work
4 min readDec 27, 2017

İnovasyon ve regülasyon yakın zamana kadar çok yan yana gelmeyen kavramlardı. Zira, hem dünyada hem de ülkemizde ilk dijitalleşen alanlar, regülasyonun az olduğu tüketici sektörleri oldu. Birçok yeni ürün tüketici interneti (web, mobil, vb.) üzerinde geliştirildi. Son yıllarda, inovasyon finans, enerji, sağlık, ulaştırma gibi regüle edilen endüstrileri etkiledikçe, bu iki kavramı daha çok yan yana duyacağız.

Ülkemizde kamu inovasyonu geliştirmek için ne yapmalı deyince, hep hibelerden, teşviklerden bahsediyoruz. Oysa, inovasyonu geliştirmenin en önemli unsurlarından biri uygun regülatif ortamı sağlamak. Gelin bu iki kavram arasındaki ilişkiyi inceleyelim:

1. Regülasyon inovasyonun önünü nasıl açar?

  • Pazara giriş engellerini kaldırarak: Eskiden uçak yolcuğunun lüks olduğunu hepimiz hatırlarız. 2000’lerin başında, iç hat uçan havayollarının hem karlı (İstanbul — Ankara) hem de karsız (İstanbul — Kars) hatlarda aynı anda uçma zorunluluğu kaldırılınca, THY’nin tekeli bozuldu. Pegasus ucuz uçuş pazarını geliştirdi. Fiyatlar düştü.
  • Pazara giriş engelleri koyarak: Kulağa biraz ters gelse de, bunun en iyi örneği Çin’de engelli olan her tüketici interneti ürününün bir klonunun çıkmış olması: Twitter yerine Weibo, Google yerine Baidu, Whatsapp yerine WeChat. Aslında WeChat fotoğraf paylaşımı, ödeme gibi özellikleriyle Whatsapp’tan daha inovatif bir ürün oldu. WeChat’in sahibi Tancent’in piyasa değeri de Facebook’u geçti. Ancak bu tip giriş engelleri sayesinde dünya çapında ürünler çıkarmanın ancak Çin gibi büyük bir pazarda uygulanabilecek bir strateji olduğunu söylemek yanlış olmaz. Türkiye gibi küçük pazarlarda, uzun süren koruma duvarları girişimlerin iç pazara odaklı ve bodur kalmasına neden oluyor.
  • Yeni pazarlar geliştirerek: Son iki yıldır hesap öderken gördüğünüz kredi kartı makinesi ile yazar kasayı birleştiren cihazlar 3100 sayılı Ödeme Kaydedici Cihaz Kullanım Mecburiyeti Hakkında Kanun ile mümkün hale geldi. Bu yeni regülasyonu takip edip ilk inovatif ürün çıkaran şirketlerden biri, aslında öyle yeni bir girişim filan değil Türkiye’nin en büyük şirketlerinden Arçelik oldu. Arçelik’in bu ürünü sayesinde, beyaz eşyaya göre çok daha hızlı ve bol miktarda veri toplayıp yeni ürünler geliştirme imkanı da var. Ama yaşayacağı zorluklara aşağıda bakalım.

2. Regülasyon inovasyonun önünü nasıl tıkar?

Yazının başında da ifade ettiğim gibi, eski ekonominin şartlarına göre regüle edilen sektörler dijitalleştikçe, inovatif iş modellerinin önündeki en büyük engel regülasyon oluyor.

Mesela, finans sektöründe en hızlı gelişen alanlar, kimlik doğrulama, sınır ötesi para transferleri, ödeme sistemleri ve bankacılık sistemi haricinde borç verme ve kitle fonlaması. Bu alanlardaki inovasyonlar birçok ülkede kara para (bizde MASAK), sermaye piyasası (bizde SPK) ve bankacılık düzenleme (bizde BDDK) kurumlarının regülasyonlarına takılıyor. Aslında inovatif ürünler hem bireylerin hem de işletmelerin finansal sisteme erişimini artırıyor. Ama regülasyonlara takılan bu ürünler hiçbir zaman pazara çıkamadığı için, hangi faydalardan mahrum kaldığımızı da hiçbir zaman bilemiyoruz.

Oysa, artık inovatif ürünleri piyasaya taşırken hem yeni girişimler hem de kurumsal şirketler “yalın girişim” yöntemini kullanıyor. Bu yöntemde merkeze müşteriyi koyup, müşterinin ihtiyaçlarına göre bir deneysel ürün geliştiriyorsunuz. Deneysel ürünü hızla müşteriyle test edip, aldığını tepkiye göre ya deneyinizden vazgeçiyorsunuz ya da müşterinin geribildirimleriyle ürünü geliştirmeye devam ediyorsunuz. Eğer regülasyon birinci günden ürününüzün müşteriye ulaşmasını engellerse, nasıl yeni ürün geliştireceksiniz?

Dünyada birçok ülke artık “regülasyon” yerine “müşteri”yi merkeze koyuyor. İngiltere, Singapur, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde geliştirilen “regülasyon deney alanı” (regulatory sandbox) uygulamalarıyla, inovatif uygulamalar sınırlı bir müşteri kitlesi ile test edilirken belli regülasyonlardan muaf tutuluyor. Düzenleyici kurumlar 6 aylık çağrılarla yeni ürünleri deney alanına kabul ediyor. Gizlilik anlaşması imzalanıyor. Her bir ürüne düzenleyici kurumdan bir mentör atanıyor. Deney alanında, ürünü geliştiren taraf hem ürünün ticari potansiyelini hem de teknolojinin işleyip işlemediğini test edebiliyor. Daha önemlisi, düzenleyici kurum kaygılarını giderecek önlemler iş sürecinin dahil ediliyor. Böylece ürün deney alanından çıkınca piyasada ölçeklenmeye hazır hale geliyor. Regülasyon deney alanı uygulamasının yeni girişimler kadar kurumsal şirketler tarafından da kullanıldığını belirtelim.

Geçen yıl İngiltere’deki regülasyon deney alanına 146 başvuru gelmiş. Bunların 50’si kabul edilmiş. Kabul edilenlerin %70’i altı aylık süreci başarıyla bitirmiş. Regülasyonla ilgili risklerin ortadan kalkması sayesinde bunların %40’ı da bu altı ay içinde yatırım almış.

3. İnovasyonu yakalamayan regülasyon nasıl kadük olur?

Bir de düzenleyicilerin dünyada olup bitenden tamamen uzak olduğu durum var. Bu konudaki en güzel örneği 30 yaşın üzerindeki okuyucularımız hatırlayacaktır. Türkiye’nin ilk özel televizyonu Star TV 1990’da kurulduğunda Anayasa’nın 133. Maddesine göre TRT dışında TV yayıncılığı yapmak yasaktı. Ama halkın Star’a ilgili çok yoğun oldu. Star Lihteynstayn’da kayıtlı bir kuruluş olarak uydudan yayın yapıyor, ülkemizdeki tüm belediyeler de uydudan aldıkları yayını normal antenlere yansıtıyordu. 1993’te Anayasa değiştirilene kadar bu fiili durum devam etti. Sonra regülasyon pazardaki inovasyona adapte oldu.

Bugün, inovasyonun 1990’dan çok daha hızlı olduğu bir dönemdeyiz. Girişimciler yeni ürünlerini test edebilmek için makul regülasyonlar olan ülkeleri tercih ediyor. Ülkemizdeki inovatif potansiyeli artırmak için “regülasyon deney alanı” başta olmak üzere inovasyon yapanlarla düzenleyici kuruluşların beraber çalışacağı platformların sayısını artırmalıyız. Bunun için öncelikle inovasyon yapan şirketlerimizin, yeni ürünlerini “bu işi kabul ettiremeyiz” diye bir yana atmak yerine düzenleyici kuruluşlara iyi anlatmaları gerekiyor. Özellikle büyük şirketlerin. Düzenleyici kuruluşların yeni ürünlerle ilgili makul kaygılarına, karşılıklı diyalog içinde teknolojik çözümler geliştirmek her zaman mümkün. Hem şirketlerimizin içinde hem de kamunun diyalog kurarak işlerin olmazına değil oluruna bakması lazım.

Ussal Şahbaz, YASED Uluslararası Yatırıcımlar Derneği AR-GE ve İnovasyon Komitesi Başkanı ve GE Türkiye İnovasyon Lideri’dir. Bu blog yazısı, yazarın şahsi tecrübe ve gözlemlerinin ürünü olup, ilişkisi olan kurum ve kuruluşların görüşlerini yansıtmamaktadır.

--

--