Nerede Hata Yaptık? — Sen Hiç Gördün Mü?

Manifesto
Masa Lambası
Published in
3 min readMar 30, 2016

İnsan ırkı: Var olduğu günden beri gelişmekte olan, diğer canlılardan katbekat üstün bir canlı. Doğal yaşam ortamımıza zarar verse de ziyanı yok çünkü petrol; çağımızın en mantıklı enerji kaynağı. Ya da hiç önemli değil doğal olarak adlandırılan tabiattan ne kadar uzağa düştüğümüz çünkü kullandığımız klimalar bize sadece ısıl konforunuzu sağlamakla kalmıyor hem de iyonizer teknolojileriyle bizi bu her şeye(!) sahip olduğumuz modern dünyamızda gevşetiyor ve vücut fonksiyonlarımızı dengeliyor. Ya da bizim için her şeyi düşünmüş olan kasko firmaları ve emeklilik acenteleri tek bir telefonla bize ulaşıp, bulunduğumuz modern dünyanın afeti olan krizlere ve küçük sürprizlere karşı arkamızda adeta bir kapı(!) gibi tam da burada!

Peki ya sen! ey en komplike beyine sahip olduğunu iddia eden insanoğlu; senin için her şeyin en iyisinin düşünüldüğünü düşündüğün bu dünyada, gerçekten de hayatı yaşıyor musun?

Yaşadığın bu dünyada, kreşe giden bir çocuk ya da elli yaşını geçmiş biri de olabilirsin ya da kendini bulmak için bir yaprak gibi oradan oraya savrulan bir yaprak iken kariyer derdine sokulmuş bir genç… Doğdun; emekleyecek,yürüyecek, koşacaksın. Ardından da belki tercihine sunulmadan, sana en iyisi olarak öğretilmiş o birim alana en fazla insan düşen şehirlerden birinde bir müstakil eve sahip olmak için koşturacaksın. En iyi arabalara binmek için bir işin en iyisi olmaya çalışacaksın ve kimsin diye sorduklarında ‘’falanca şirketin bilmem ne departmanının müdürüyüm.’’ diye cevap vereceksin. Niye? Çünkü burada ürettiklerinle varsın. Hangi kültürden geldiğinin ya da bir birey olarak ne yapmayı sevdiğinin senin için bile bir önemi toplum içerisinde yokken toplumun buna değer vermesini nasıl bekleyebilirsin ki?

İlkel olarak adlandırdığımız atalarımız; hayvanlarla ve tabiatla karşılıklı yararın göz edildiği bir hayat sürdüler. Çalışmaları gereken kadar çalışıp kalan vakitlerini lokal meşgaleleriyle eğlenerek geçirdiler çünkü doğada insan da tıpkı bir hayvan gibi yaşamını sürdürmek için gerektiği kadar çalışarak harcar. Geri kalan vaktini ise kendine ayırır. Bir mandıra filozofunun deyişi ile üslubuyla; siz hiç doğada bir hafta sonra yerim diye, tokken avlanan bir arslan gördünüz mü? Hiç sanmam. İşte bu durum modern dünyamızın bize dayattığı bir durum. Biriktirmeli ve o kadar çok çalışmalısın ki ne olur ne olmaz ne de olsa yarın başımıza ne gelir bilinmez. Belki çok çalışmaktan maazallah sinir hastalıkları yaşarsın, ya da yıllarca para biriktirip aldığın o lüks arabana binmekten yürüyemezsin ve aldığın kilolara bağlı olarak vücudundaki kronik hastalıklar seni elden ayaktan düşürür ve şifayı sağlıklıyken biriktirdiğin paralarla edinmeye çalışırsın. Ya da özün olan köy hayatını hor görüp, ‘’ Ay kokar şimdi bu.’’ deyip yemediğin pastırmalar sucuklar yerine yediğin o ıslak hamburgerler ve rose beefli sandviçler başına bin bir dert açar ve sabahları iki hap ve diyetisyeninin önerdiği ithal otlarla hayata tutunmaya çalışırsın. Sonra belki dersin: ‘’Yahu ne varsa şu eski topraklarda var! Benim dedemin dedesi her sabah bir kilo tereyağı ile bir köy ekmeği yermiş.’’ ve belki biri de çıkıp demez sana: ‘’Ah be kardeşim: onlar yaşadıkları toprağın onlara verdiği gıdayla hayatlarını idam ettiriyorlar.’’ diye. Zaten eminim ki sen doğada hiç kilo vermek için koşan ne bir aslan görmüşsündür ne de kas yapmak için kendini kampa sokmuş bir kaplan!

Yani güzel dostum demem odur ki: biz modern insanlar, modern dünyamızda, modern diye adlandırdığımız bir sistemin bir düzenin parçası olmaya çalışıyoruz ve bu sistem içerisinde bir gün gerçekten de sahip olduğumuz sağlam maddiatımızla edindiğimiz güçle özgürleşebileceğimizi düşünüyoruz. Bunu düşünürken de dahil olduğumuz sistemin bize verdiklerini fazlasıyla aldığının farkına varmadan tüm planlarımızı maddi özgürlüğe bazılarımız içinse emekliliğe kadar erteliyoruz ve bir bakıyoruz ki biz kendimizden gitmişiz. Zaten sen hiç ben emekli oluyorum diyen bir aslan da göremezdin doğada ya da kış geldi ama ben göç etmeyim bu kışı burada geçireyim de bir sonraki sezon geç geri gelirim diye bir kuşu.

Kısacası kardeşim; gerçekten özgürlüğe ulaşmak istiyorsak: bileklerimize vurulduğunu düşündüğümüz kelepçelerden önce kendi gözlerimize taktığımız bu at gözlüklerinden de öte gözlerimizdeki bu polaroit Ray-ban gözlükleri çıkarmalı ve görmeliyiz ki: Bu sistemde bir birey olarak var olmak ve gerçekten var olmak ve yaşamı yaşamak istiyorsan bir şeylerden vazgeçebilecek ve bu içinde bulunduğun sahte hayattan istediğin an istifa edebileceğini hissedebilmelisin. Çok açık ve barizdir ki bunu yapabilmenin (henüz benim keşfedebildiğim) tek yolu ise değer verdiğin şeyleri değiştirmek!

Değişime kendinden başla ve ‘’Ben kimim?’’ diye kendi kendine sorduğunda: ‘’Ben şunu yapmayı seven, şunların ve şunların sebebini merak eden bir insanım!’’

--

--

Manifesto
Masa Lambası

Gözlem ve Yaşama Dair Herşey / Utku Can YILDIZ