Para Yerine Cümlelerimizle Ödeme Yapacağız Sanırım Gelecekte

Alper Şimşek
Masa Lambası
Published in
5 min readApr 8, 2018

Justin Timberlake’in başrolünde oynadığı Zamana Karşı (In Time) filminde para birimi yaşadığımız hayattı. 25 yaşından sonra ölmek istemiyorsanız ve yaşlanmayı durdurmak istiyorsanız köleler gibi çalışmak zorundasınız bu filmin yarattığı toplumda. Bizim geleceğimizde de böyle bir sistem olur mu bilmiyorum, umuyorum da olmaz ama şu ana dönersek ve yaşadığımız sistemi düşününce insan gerçekten hangi noktaya doğru gideceğimizi kestiremiyor.

Facebook veri skandalı sonrası zaten gündemden hiç düşmeyen bir konu olan kişisel hayatımızın verilerinin güvenliği konusu daha da şiddetli tartışmalara konu olmaya devam ediyor. Mesela bu olay yüzünden Facebook 80 milyar dolarlık değer kaybı yaşamış. Zaten bu değer neye göre ölçülüyordu ki? Neyse, o bambaşka bir yazının konusun. Veri güvenliği konusuna geri dönersek eğer, biz istesekte istemesekte verilerimiz toplanmaya devam ediyor ve edecek de, her ne kadar yeni yasa tasarıları hazırlansa da. O tasarıların çoğunun da göstermelik olduğuna inanıyorum zaten… Bu veriler binlerce farklı şekilde kullanılabilir ama bence en önemlilerinden birisi bu veriler ile daha güçlü yapay zekalar geliştiriliyor ve sonra o yapay zekaların yine bizim verilerimizi kullanarak bizlerin hayatlarına daha da fazla girecek olması.

Bu konuda dünyanın en gelişmiş ülkesi sanırım Çin olsa gerek. Örneğin ülkede nakit kullanımı neredeyse kalmamış. Sadece nakit değil, kredi kartı bile kullanılmıyormuş. Bütün para alışverişi WeChat veya AliPay uygulamaları üzerinden gerçekleşiyormuş. Sokaktaki büfe bile nakit kabul etmeyip WeChat üzerinden ödeme kabul ediyormuş. İnsanlar ödemelerini zamanla yapmıyor olabilirler ama yaptıkları bütün harcamalar kayıt altına alıyor ve bunu o kadar benimsemişler ki onlara anormal gelmiyor bu durum. Hatta Çin hükümeti yapay zeka yarışında Amerikayı oldukça geride bırakmak için vatandaşlarının sağlık verilerini yapay zeka geliştirmek üzerine çalışan firmaların erişimine açmış. Çünkü ne kadar çok veriniz varsa o kadar çok geliştirebilirsiniz yapay zekaları, basit mantıklı bakarsak.

Sonra kendi yaşadığım ülkeye geri dönüyorum. Geçen ay Garanti Bankasından yeni bir kredi kartı geldi, kartımı da telefonuma tanımladım ve telefonumun NFC özelliği olduğu için, kredi kartıyla ödemelerimi temassız ödeme yapılabilen pos makinelerinden telefonumla yapıyorum artık. Şu ana kadar da telefonla ödeyeceğim dediğim zaman şaşırmayan kalmadı, haklılar da. Ben de ilk ödemeyi yapacağım zaman nasıl yapacağımı bilemedim. Tam burada geri dönüp Çin ile bizi karşılaştırmayı düşündüm ama vazgeçtim bu sözcükleri yazarken.

Çok büyük ihtimalle dünyanın en gelişmiş teknolojilerine sahip ülkesi zaten karşılaştırmak çok yanlış olur, Amerikayı bile geçmiş olabilirler. Geçmedilerse bile yakında geçerler. Eğer bu konular ilginizi çekiyorsa şu videoyu izleyebilirsiniz (link) Teknolojide ilerlerken dünya ekonomisini de kontrol etmek için kısa, orta ve uzun vadede bir sürü farklı plan yapıyorlar. Vox Media’nın hazırladığı video çok güzel özetlemiş Çin’in ekonomik anlamda dünyayı kontrol etme planını (link).

Bu yazımın amacı Çin’in nasıl bir ülkeye dönüştüğünü anlatmak değildi, hala da değil. Ama çok büyük ihtimalle teknolojik anlamda Çin’in peşinden gideceğiz; onlar ne yapıyorsa bütün dünya o teknolojileri kendine adapte edecek. Ve bu sistem böyle devam ederse şu an her şeyimizi bildiğini düşündüğümüz firmalar çok daha fazlasını bilecek bizimle alakalı. Sadece özel firmalar değil, devlet de bizimle ilgili bu bilgilere sahip olacak. Kaçışımız yok, eğer bir ormana kendimizi kapatıp yıllarca orada yaşamazsak. Tabii kaçışımız olmayabilir ama kendimizi sistemden biraz uzak tutmayı başarabiliriz. O da Black Mirror’ın en sevdiğim bölümlerinden biri olan 3. sezon 1. bölümdeki gibi bir hayata geçmemiş olursak kendimizi uzak tutmak bir işe yarayabilir.

Kendimde büyük veri mühendisi (big data engineer) olarak çalıştığım için bu tür konular çok daha fazla ilgimi çekiyor. Verilerle uğraşırken en çok yapmak istediğim ise onları görselleştirmek. Sanat bile yapılabilir o verilerle. Hatta Refik Anadol’un Eriyen Hatıralar sergisi verinin görselleştirmesi konusunda gördüğüm en olağanüstü işti sanırım. Bunlardan önce, ilk veri görselleştirmesine merak saldığım zamanlarda bu konuyla ilgili yıllardır çalışan bir adamın videosunu izlemiştim. Video gerçekten konuya bakışımı değiştirdi, zamanla çok daha iyi farkediyorum bunu ama verdiği bir örnek var ki çok önemliydi benim için.

Bir sınıf düşünün sol tarafta kızlar sağ tarafta oğlanlar oturuyor. Kızlardan biri oğlanlardan birine not veriyor, başka bir oğlan da başka bir kıza not veriyor veya aşık. Şimdi bu çocukları görselleştirelim ve kızları üçgen oğlanları kare yapalım. İki taraf arasındaki iki iletişimi de bir çizgiyle birleştirelim. Elimizde artık görselleştirilmiş bir veri var. O görsele bakacak veya o verilerle bir analiz yapacak başka birisi için o çocuklar artık üçgen ve karelerden ibaret. Tabii ki bu her zaman böyle değil ama durum böyle. Bizler makine hatta insanlar için bile ‘insan’ değiliz artık, sadece veriyiz.

Peki bu verilerin toplanması bizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Özel hayatımıza müdahale ediliyormuş gibi mi hissediyoruz? Suç işlemiyorsak verilerimiz toplansa ne olur? Yoksa hepimizin içinde küçük bir suçlu mu yatıyor?

Tabii ki bu kadar basit değil, farkındayım. Hatta kendimi internetten silebilsem silmek isterdim ama çok mümkün değil gibi. Sistemden uzak olma düşüncesi çok cazip geliyor. Peki gerçekten ne kadar uzak kalabilirim? Ancak uzakmışım gibi hissedebilirim sanırım.

Belki de blockchain teknolojisinin halklar tarafından bu kadar sahiplenilip, devletler tarafından sahiplenilmek istenmemesinin nedenlerinden biri de budur. Çünkü ‘decentralized’ (merkezi olmayan) blockchain sistemlerinin en büyük vaadi anonim olarak işlem yapabilmek. Sisteme girerken bütün verilerinizi vererek hesap açmadığınız sürece.

Bir yıla yakındır bitcoin, ethereum ve alt coin dediğimiz coinleri takip ediyorum. Takip ederken de merakımdan bu coinlere sahip firmaların nelerle uğraştıklarını inceliyorum. Gerçekten çok fantastik çözümler üreten, değişik teknolojiler geliştiren firmalar var. Borsası çok manipülatif olsa da firmaların ürettiği teknolojiler genellikle gerçek. Örneğin NCASH coinin arkasındaki firma olan Nucleis Vision; kıyafet almak için bir mağazaya girdiğimizde oradan yapacağımız alışverişi geliştirmek için uğraşıyor.

Onun sisteminin de arkasında bir yapay zeka var. Sizin önceki seçimlerinize göre kendini geliştirip sizin karar vermenizde size yardımcı oluyor. Ödemeyi de NCASH ile yapıyorsunuz. Ama bu teknoloji de ‘decentralized’. Daha önceden toplanan verilerle geliştirilmiş bir yapay zeka, zamanla size göre şekilleniyor. (link)

Blockchain sistemi, şu anki sistemi değiştirebilecek bir potansiyele sahip olduğu için bizi umutlandıran bir teknoloji ama bugün bizim rahatsız olduğumuz bir başka sistemle harmanlanmış şekilde kullanımımıza sunulacak gibi de gelmiyor değil.

Tam telefon ile ödemeye alışmaya başlamışken bir an da kolumuzdaki saatler ile blockchain sistemi üzerinden işlem yapmaya başlayabiliriz. Böylece bir harcama yaparken çok daha az kaygı duyacağız. Kağıt para kullanmanın öyle bir avantajı varmış, şimdi onu da kaybediyoruz.

Belki sistemin içinde anonim gibi hissedeceğiz ama asla gerçekten anonim olamayacağız. Sonuçta bizim verilerimiz her zaman bir yerlere akmaya devam edecek. Bir makine için kare ve üçgenlerden ibaret olacağız sadece.

Bunları düşünürken 140journos’un hazırladığı iki tane videoyaya denk geldim. Birincisi ülkemizdeki startup ekosistemiyle alakalıydı (link), diğeri ise her köşe başında açılan yeni kafelerle ilgili mini bir serinin ilk videosuydu (link). Yeri gelmişken bahsetmezsem olmaz, 140journos’u takip edebildiğiniz her yerden takip edin. Whatsapp’tan paylaştıkları haber detayları, önemli bilgiler, youtube kanalında bulabileceğiniz videoları, 140journos üzerinden okuyabileceğiniz haberleri… yaptıkları her şey kaliteli. Belki de bu siteye bu yazıyı okumak için gelenlerin çoğu çoktan biliyordur 140journos’u.

Videolara denk geldikten sonraki anlarıma geri dönersek eğer; biraz kafam bulanmadı değil. Videoları izleyince ne demek isteyeceğiniz daha iyi anlayacağınızı umuyorum.

Bu yazıyı daha fazla uzatıp şu ana kadar yazdıklarımı eğitim sistemimizin işleyişiyle, ekonomimizin çöküşüyle ve bir sürü daha farklı konuyla bağlayabilirim ama vermek istediğim mesajı verebildiğimi umuyorum.

Kim ne yapsın ki zaten düzgün eğitimi…

Yazdıklarımı şu iki güzel cümleyle bitirmek istiyorum. (biri George Orwell’in 1984 adlı romanından, diğerini bilmiyorum.)

Hayallerinizi bir başkası size veriyorsa, herhangi bir seyi nasıl hayal edebilirsiniz?

Doğru olmadigini bildiginiz halde yalanlara kasten neden inanıyoruz?

Dip not: Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451 kitabını okumanızı tavsiye ederim. İthaki Yayınları yeni bir çeviriyle tekrardan piyasaya sürdü ve HBO da filmini çekti. Şu yaşadığımız günlerde kesinlikle okunması gereken bir kitap.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

--

--

Alper Şimşek
Masa Lambası

Product Guy looking for new adventures and experiences in life.