Sendikadan Meydanlara “EĞİTİM SEN”

İlayda Molla
Medya Fabrikası
Published in
2 min readMay 9, 2018

İlayda Molla, Murat Yıkılmaz

1 Mayıs Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü. Bu sene de emekçiler, sömürüye karşı barış ve demokrasi hakları için meydanlardaydı. Biz de Eğitim-Sen sendikasının 1 Mayıs gününe hazırlık sürecinde yanındaydık

30 kişilik üye toplantısıyla güne başladık. Ciao Bella müziği eşliğinde kahvaltı ederken, gözümüz dövizlere kaydı. “Güneşli günler göreceğiz” yazısı en başı çekiyordu. Eğitim, öğretim ve bilim hizmetlerinde örgütlenen Şube Başkanı Şenay Akyol ile OHAL’i, taşeron işçileri, atanamayan öğretmenleri ve yeni üniversite yapılanmasını konuştuk.

Her yıl olduğu gibi EĞİTİM SEN 1 Mayıs’ta yine meydanlarda. Bu seneki vurgu nedir?

Şenay Akyol: “Güzel günler göreceğiz” umut içeren vurgumuz ama esas söylemek istediğimiz “Bilimsel eğitime karşı kadrolu sisteme destek” olacak.

Peki ne bekliyorsunuz? Talepleriniz neler?

Ş.A: Zaman geçtikçe artık daha da geniş kitlelere ulaşmak istiyoruz. Üye sayımızda genç nüfus oldukça az. Biraz onların sesini duyurmak beklentimiz. Tabi ki yine baskı, caydırmalara ve OHAL’e karşı duracağız. Bu sene de; gericiliğe karşı laik ve bilimsel eğitim için, güvencesizliğe karşı güvenceli ve kadrolu çalışma için meydanlardayız.

“Meydanda korkuyu yeniyorsun, diğer insanlara da güç oluyorsun”

İzmir şubenizde 5000 üyeniz var. Tüm EĞİTİM SEN sendikalarında ise toplamda 9.000 üye. Bu kadar ses, bu zamana kadar neler yaptı?

Ş.A: Evet doğru, sesimiz de eylemimiz de çok oldu. En önemlisi sürgün durdurduk. Mahkeme süreçlerini de hala takipteyiz. Hukuksal mücadelemiz zaten hep var, ve kararlıyız birlik olursak yürünecek çok yolumuz var.

Son dönemde 20 yeni üniversitenin kurulmasını öngören tasarı var. Cerrahpaşa Tıp fakültesi ilk bölünme yaşayanlardan oldu. Her şeyden önce bir eğitimci olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ş.A: Baştan koca bir yanlış. Bölünme adı altında resmen peşkeş çekiyorlar. Özel üniversiteye sermaye açmak demek bu. Bütün bölümleri oraya taşıyıp sonra yeni üniversite kurmak olmaz. Var olan düzeni bozmak niye? Elde olanı güzelleştirmek varken tamamen işi çeviriyor devlet. Ticaret bildiğin işte.

Tam da yeri gelmişken, yaklaşık 300 bin atanamayan öğretmen için var mıdır bir çözüm önerisi?

Ş.A: İşte en büyük yaramız. Örgütsüz, güvencesiz… Biz bu konuda her zaman yardımcı olmaya çalışıyoruz ama onlar biraz kendi başlarına kalıyorlar. Daha çok platform sistemiyle seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Öneri hep var ama malesef çözüme hiç ulaşılamıyor.

“Az parayla çok iş”

Başka bir kambur da var. Kadroya geçemeyen taşeron işçiler mesela. Maaşları, hakları hep bir soru işareti…

Ş.A: Bir kere sistem yanlış. Hep bir düzenleme yapılıyor ama aslında amaç özel şirketi kamuya sokmak. Aracı şirket kullanılıyor o kadar. Parçalı özelleştirme yöntemi bu. Evet, yanlış ama sistem böyle dayatıyor. Az para çok iş yükü, fazla emek.

Türkiye’de işçi olmak desem, tek cümleyle nasıl tanımlarsınız?

Ş.A: Aslında işçi değil hepimiz birer emekçiyiz. Ama tek tanımla emeğin sömürülmesi derim.

Şenay Akyol röportajı

--

--