Küldiyar-1

Hüseyin Alanca
Mefhum
Published in
2 min readMar 18, 2021

Gri bir çöl hayal edin. Tozdan ve külden bir dünya… Savaş insanlığın büyük bir çoğunluğunu yok etmiş. Geriye kalan tek devlet; son savaşın vahşi galibi Horegon Devleti. Şimdi tekrar hayal edin bu gri çölü. O külden oluşan tepeleri düşünün. Altında kalmışları ve üstünde hayatta kalmaya çalışanları düşünün. Artık bizimlesiniz. Küldiyar’a hoş geldiniz…

Te’fe sakince kül tepesine tırmandı. Kundurası milyarlarca ölünün çığlıklarını sakladıkları küller ile dolmuştu. Te’fe etrafına bakındı, ortalık farklı boylarda olan külden tepelerle doluydu. İnsan küllerinden oluşmuş bir çöl… Her yer çöl gibi gözüküyordu fakat dikkatli bir bakınmadan sonra Te’fe tepeye çıkma sebebi olan sesin kaynağını gördü. Eski bir İzigon devlet binasından silah sesleri geliyordu. Te’fe’nin yüzünde resmen güller açtı. Yaşadığı mutluluğu anlamak her yiğidin harcı değildi. Te’fe genel olarak anlaması zor bir yaratıktı.

Te’fe yırtınırcasına koşmaya başladı, çatışma bitmeden orada olmak zorundaydı fakat silah sesleri bir bir azalıyordu. Belki de heyecanı yüzündendir bilinmez Te’fe’nin gözleri kararmaya başladı. Nefesi daralıyor, ayaklarının hareketleri yavaşlıyordu. Geç kalacaktı, bunu vücudunun her zerresiyle hissediyordu. Fakat o koşmaya devam etti… Koştu, koştu.

İzigon devlet binalarının hepsi birbirine benzerdi. İzigonlular mimari açıdan üretken bir millet değillerdi, birkaç mermer sütun, birkaç kapı ve birkaç oda. Mimariyi bir sanat olarak görmezlerdi. Gerçi genel olarak sanatla araları yoktu. Çok… Düz insanlardı. Resimleri gerçekçi tablolardan filmleri basit yapıda belgesellerden oluşurdu. Heykelleri yoruma kapalı, halıları bile düz renkliydi. İbadethaneleri bile sanattan yoksundu. Uzaktan bakılsa bir kütüphaneden farkı yoktu hiçbir binanın. Aslında sadist ve duygu körü bir açıdan bakılırsa Küldiyar’a yakışan bir milletti İzigonlar. Mimarileri cuk diye oturmuştu kıyamet sonrası kül çöllerine. İnsanları da her şeye rağmen geçinen insanlardı. Sanki kıyamet için yaratılmışlardı. Hayatta kalsalardı kıyameti en iyi karşılayan devlet olurlardı. Ne yazık ki tüm anlaşma çabalarına rağmen Horegon onlara da merhamet etmemişti. “Toz kapanı” isimli bombalarıyla yemeğiyle oynayan 3 yaşında bir çocuk gibi israf etmişlerdi İzigonları. Geriye sadece sevimsiz mimarileri kalmıştı.

Te’fe bu düşüncelere dalmış koşarken aniden yere yapıştı. Ağzına, burnuna ve gözüne milyonlarca ağlayan İzigonlu insanın külü girmişti. Doğruldu, üstünü ölümden arındırdı. Devlet binası tam karşısındaydı. “Maliye ve hazine bakanlığı” yazısını içinden okudu. Silah sesleri dinmişti, aradığını bulma şansı yoktu artık.

Ümitsiz bir şekilde yürüdü binanın içerisine. Aradığını bir kez daha kaybetmiş olmanın verdiği öfke ve üzüntü içerisinde yerdeki cesetleri inceledi. Bir maden kavgası olduğu her yerinden belliydi. İki grup Oberia (Toz ruhu) madencisi aynı kaynağı paylaşamamışlardı. Te’fe derin bir öfke çığlığı attı. Tam çığlığın zirvesindeyken aniden sustu. Karşısındaki yazıyı okudu:

“İmfa İmachititsa buradaydı”

Yazı kan ile yazılmıştı…

--

--

Hüseyin Alanca
Mefhum
Editor for

Hikaye anlatıcısı, deneysel kurguları seven ve takip eden bir yazar.