Küldiyar-4

Hüseyin Alanca
Mefhum
Published in
7 min readApr 15, 2021

Gri bir çöl hayal edin. Tozdan ve külden bir dünya… Savaş insanlığın büyük bir çoğunluğunu yok etmiş. Geriye kalan tek devlet; son savaşın vahşi galibi Horegon Devleti. Şimdi tekrar hayal edin bu gri çölü. O külden oluşan tepeleri düşünün. Altında kalmışları ve üstünde hayatta kalmaya çalışanları düşünün. Artık bizimlesiniz. Küldiyar’a hoş geldiniz…

Kenan uzunca Sontieri şehrinin boş ve sessiz sokaklarını çıkmış olduğu çatıdan izledi. “Bir gün buraya yerleşebilirim” diye düşündü kendi kendine. Ailesinin çoğu buradaydı sonuçta, biriyle tanışır, evlenir, bir aile kurardı. Basit olmasa da tehlikesiz bir hayatı olurdu. Fakat böyle bir hayat onun için değildi, bunu biliyordu. O maceracı bir ruha sahipti ve bundan vaz geçemezdi. Ayrıca Oberion’un parası çok fazlaydı ve işinden özellikle aldığı paradan oldukça memnundu. Sıcak çikolatasını bitirdi ve bardağını masaya koydu. Bir süre daha izledi Sontieri sokaklarını. Neredeyse çöl kadar sessizdi…

Kenan, ailesiyle kahvaltısını yaptı ve geçenlerde bulduğu Oberion madenine gitmek için yola çıktı.

Çölleri aşmak için kullandığı araç basit bir araçtı, koruma için küçük dikenler ile donatılmıştı. Kenan güçten çok hızı tercih ederdi bu sebeple aracını küçük ve hızlı yapmayı tercih etmişti. Aracı toplamaydı tabi. Parçaları ayrı ayrı yerlerden alıp kendisi yakın bir arkadaşı ile birleştirmişti. Bu sebeple aracın ara sıra arıza çıkarttığı su geçirmez bir gerçekti. Kenan daha bu rastgele olan arızaların kaynağını bulamamıştı ama motora bağlı olan parçalardan biri olduğu şüphesi içerisindeydi.

Kenan arabasına bindi, anahtarı çevirdi ve aracı çalıştırdı. Ailesine el sallayarak çöle doğru yola çıktı. Bulduğu Oberion madeni normalde takıldığı alandan biraz uzaktı ama yanına aldığı fazladan yakıt bu uzatılmış yolculuk için yeterli olacaktı. Gaza bastı ve yolculuğuna başladı.

Gün doğumu gibiydi. Çöl bu saatlerde çok güzeldi. Güneşin ışıkları külden çölleri parlatıyor, boş şehirlerin yosun ve sarmaşık dolu sokaklarını aydınlatıyordu. “Savaş öncesi şehirler de ormanlardan farksız artık” diye düşündü. Bunu düşünmesinin temel nedeni çoğu şehirlerin uzaktan bakıldığında ormandan ayırt edilememesiydi. Acaba hayatta olan her şeyi yok eden bir bombadan sonra sarmaşık gibi hayat formları nasıl oluşmuştu, bilmiyordu. “Horegon şehirlerinden dağılmış olabilir” diye cevapladı kendi sorusunu. Horegon şehirleri savaştan etkilenmemişti sonuçta. Yaşam formlarını tekrar oradan dağılması gayet mantıklı geldi Kenan’a. Peki o zaman Oberion neydi? Oberion’un evlatları isimli kült, Oberion’un Toz Kapanı tarafından öldürülen insanların ruhu olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple sürekli Oberion madencilerine saldırıyorlardı. Onlara göre bu ruhları yani Oberion madenlerini rahatsız etmek ruhlara saygısızlık etmekti. Kenan, Oberion’un evlatlarını sevmezdi, çünkü kendisi de bir madenciydi ve Oberion’un evlatları onun için en büyük iş tehlikelerinden biriydi. Fakat üzerine düşününce, Oberion’un evlatlarının dedikleri ona mantıklı geliyordu. Çünkü en güçlü madenler hep savaş öncesi kalabalık olan yerlerdeydi. Bu Horegon’un neden savaş öncesi kalabalık olan mekanlara kendi madenlerini kurduğunu açıklardı. Onun gibi bağımsız madenciler de uzaklarda maden aramak zorundaydı. Gerçi Oberion gibi güçlü bir enerji kaynağı her yerde değerliydi. Horegon’un kendi madenleri olmasına rağmen bağımsız madencilere çok fazla ödeme yapıyorlardı. Diğer türlü bağımsız Oberion madenciliği kazançlı bir meslek olmazdı.

Düşüncelerine kapılmış iken kendisini hedefinde buldu. Küçük bir kasabaydı maden çıkaracağı yer, savaştan önce Ukmeridan İmparatorluğuna bağlıydı fakat artık bunun bir önemi yoktu. Kasabanın girişinden içeri girdi, ortalık sessizdi. Gülümsedi ve aracından bir süpürgeye benzeyen fakat her tarafından yeşil ışıklar çıkan kazı aletini aldı. Bu aleti her seferinde çıkarıp araca geri takmak çok zahmetliydi fakat daha küçük bir kazı aleti alana kadar elindeki en iyisi buydu. Otis-320k’yi mi kullanacaktı? O cihazı kullanmak için en az iki kişi lazımdı ve kuzeni Ali ile olan yolculuklarından çok hoşnut değildi açıkçası. Cihazı çalıştırdı ve kasabayı gezmeye başladı. Her yer sarmaşıklarla kaplıydı, mekan genel olarak eski kovboy filmlerinden fırlamışa benziyordu. Cihaz aniden ötmeye başladı, Kenan gülümsedi ve cihazı yere kurmaya başladı. Vida yardımı ile yere sabitledi, kilitleri aktifleştirdi, yeri delecek kısmının pompasını açtı, evet, makine artık çalışmaya hazırdı. Şimdi tek yapması gereken şey oturup açacağı kuyunun kurumasını beklemekti. Kenan kafasını kaldırdı ve aniden kafasının tam arkasında metal bir namlu hissetti.

Aniden kafası korkunç düşüncelerle doldu. Bu kimdi? Silahını aracında unutmuştu, yani madenini ve çalışarak kazandığı cihazını ona silah tutan kişiye teslim etmek zorundaydı, en kötüsü eğer işler ters giderse hayatını kaybedebilirdi. Evet! Öldebilirdi. kafasını biraz daha kaldırdı, etrafı çevriliydi. Gözlerini kapattı. Evet, böyle ölecekti. İşinin tehlikeli olduğunu biliyordu, külden ve tozdan çöllerin tehlikesinin farkındaydı sadece bu kadar ani olmasını beklemiyordu. Nasıl bekleyecekti ki? Ölümdü bu sonuçta. Tahmin edilemezlik doğasının bir parçasıydı, özellikle de kül çöllerinde.

“Benden ne istiyorsunuz?” dedi Kenan.

“Ölüleri yalnız bırakmanı istiyoruz.” dedi Oberion evladı.

“Tabi nasıl isterseniz.” dedi Kenan ve yavaşça ayağa kalktı. Makineyi durdurdu.

“Gidiyorum buradan.” dedi Kenan korkarak “Kimseye zarar vermek istememiştim.”

Oberion’un evlatları bedevî tiplemelerdi. “Her an her şeyi yapabilirler” diye düşündü Kenan.

“Birazdan ortalık karışacak evlat.” diye bir ses geldi.

Toplamda 12 tane Oberion evladı vardı. Bir anda hepsi yakınlarındaki bir taşa oturan İmfa’a döndü.

“Bu… Bu İMFA!” diye bağırdı Oberion evlatlarından biri.

“Kim için geldi?”

“Ölecek miyiz?”

“Ne olacak şimdi?” gibi şeyler konuşmaya başladı Oberion evlatları.

“Dediğim gibi… Ortalık karışacak.” diye cevap verdi İmfa.

Bir anda tüm Oberion evlatları gelen bir tüfek ateşiyle yere eğildiler.

“İMFA YALNIZ DEĞİL!” diye bağırdı bir Oberion evladı.

Yıkılmış binalardan gelmişti tüfek sesi, Kenan korkmuş bir şekilde silah ateşinin geldiği yere baktı. Elinde kocaman bir tüfek tutan bir genç adam gördü. Bir kolu metal ile kaplıydı bu gencin, saçı kum sarısı, gözlerinden biri mavi diğeri ise robotikti. Tamamlanmamış bir robota benziyordu genç. Çünkü öyleydi. MaRQ.u-15 isimli ya da kısaca 15 isimli genç robot durmakta olduğu yıkılmış evin balkonundan aşağı atladı ver hiç bir şey hissetmeden yere indi.

Tüm Oberion evlatları şok içindeydiler. Normal bir insan o yükseklikten düşseydi ayaklarına elveda etmek zorunda kalırdı. Fakat 15 normal bir insan değildi, hatta direk insan değildi.

“Bu da ne böyle!” diye seslendi Oberion evlatlarından biri, diğerleri silahlarını 15'e doğrulttular.

İmfa’nın silahların 15'e doğrulduğunu görünce gülmeye başladı.

Kenan kafası karışık bir şekilde İmfa’ya baktı. Bu genç kimdi? Eğer ölmüyorsa neden İmfa ile birlikteydi? kafasından bunun gibi yüzlerce soru geçti.

“Silahını indir!” diye bağırdı Oberion evladı.

“Hayır.” diye cevapladı 15.

“Silahlarımız var!” dedi Oberion evladı.

“Bunu görüyorum.” dedi 15.

“Ateş açın!” diye bir ses geldi ve 15 silah ateşine boğuldu. Dumanlar dağıldığında 15'in sadece bir hologram olduğunu gördüler. Kenan şok içerisindeydi.

Bir anda arka taraftan gelen bir ateş sesiyle Oberion’un evlatları teker teker inmeye başladılar.

Kısa bir süre sonra ortalıkta kalan tek Oberion evladı, Kenan’a silah tutandı. Etrafına bakındı Oberion evladı, ortalık temiz gözüküyordu.

“Görebilceğin bir mesafede değil” dedi İmfa, kendinden emin gözüküyordu.

Kenan gülümsedi, bir kurtarıcısı vardı. “Silahı bıraksan iyi olur.” dedi Oberion evladına bakarak.

Oberion evladının nefes alıp verişi hızlandı, silahını yere bıraktı. “Bıraktım! Beni görüyor musun? Bıraktım adamı!” diye bağırdı.

İmfa ayağa kalktı ve cebinden kağıt çıkardı ve yerdeki Oberion evlatlarının yanına geldi, teker teker imzalattı kağıtları. Böylece Oberion evlatları teker teker can çekişerek öldüler. Son kalan Oberion evladı etrafına bakındı. Uzakta, kül grisi dumanın ardından 15 gözüktü. Sarı saçları dumanın ardından direk gözüküyordu. Sırtında kocaman bir tüfek, elinde ise tam aksine minnacık bir tabanca vardı. 15, agresif bir şekilde Oberion evladına doğru yürüdü, yakasından tuttu, yere yapıştırdı ve tabancasını Oberion evladının kafasına dayadı.

“Kont Oberia…” dedi 15.

“Ne… Ne?” diye sordu Oberion evladı.

“Kont Oberia nerede?” diye tekrarladı 15.

“B-Bilmiyorum…” diye kekeledi Oberion evladı.

15, İmfa’ya baktı. İmfa gülümsemekle yetindi. 15 Oberion evladına döndü, onu yerden kaldırdı ve kafasını maden cihazına vurarak bayılttı. Oberion evladının baygın bedeni kül dolu çölün zeminine yapıştı. 15 düşünceli bir şekilde bekledi.

“Şimdi ne olacak?” diye sordu 15.

“Bilmiyorum.” dedi İmfa.

“Sultan Erol’u daha nasıl bulabilirim?” diye çıkıştı 15.

Kenan merak ile olanları izliyordu. Sultan Erol da kimdi?

“Oberion evlatlarının hiçbiri Kont’un yerini bilmiyor, sadece o da değil, genel olarak çok dağılmış durumdalar.” dedi 15.

“Oberion evladı olmak için iyi bir dönem değil. Kont’un nerede olduğunu bilmemeleri bize neyi gösteriyor?” diye sordu İmfa.

“Kont… Kont kayıp mı? Onu mu ima ediyorsun?” diye sordu 15.

“Kont’un kayıp olması ne yaptığını bilmediği anlamına gelir. Kont’u gördüm, zeki adam. Bence saklanıyor.” dedi İmfa.

“Sence mi? Nerede olduğunu sen bilmiyorsan ben nasıl bulabilirim?” diye çıkıştı 15.

“Bilsem bile söylemeyeceğimi biliyorsun.” dedi İmfa.

15 öfkeli bakışlarla etrafına bakındı.

Kenan ikiliye çaktırmadan makinesini toplamaya başladı. 15 ona döndü.

“Ben sadece bir madenciyim!” dedi Kenan ellerini kaldırarak.

“Sen çalışmana devam edebilirsin.” dedi 15.

Kenan’ın yüzünde temiz bir tebessüm oluştu. “Teşekkür ederim.” dedi.

15 kafasıyla teşekkürü kabul etti, sonra İmfa’ya döndü, ona doğru adımlayarak: “Kont neyden saklanıyor olabilir?” dedi.

“Oberion evlatları uzun bir süredir madencileri esir alıyor-” diye konuşmaya başladı İmfa, fakat 15 “Bu da ayakta kalan şehirlerin ekonomisini etkiliyor!” diye tamamladı. 15 yavaş yavaş parçaları birleştirmeye başlamıştı. “Lider’den kaçıyor. Horegon Devleti’ni karşısına aldığını farkında.”

15 duraksadı, korkmuş bir şekilde İmfa’nın simsiyah gözlerinin içine baktı. “Ya da, beni Lider zannediyor…” dedi.

İmfa gülümsedi. “Lider’i şehirde yaşamayanlar neredeyse 100 yıldır hiç görmedi. Bu sebeple seni Lider ile karıştırmış olması çok doğal.” dedi.

“Oberion madenciliğini engellediği için Lider’in bizzat peşine düştüğünü zannediyor. Tamam da bu çok mantıksız.” dedi 15.

“Lider’in genç hali ile aynı vücuda sahip olan birinin Lider zannedilmesi mi saçma?” dedi İmfa.

“Hayır, o değil. Lider’in bu çağda herhangi bir işi kendisini yapacağını düşünmesi saçma. Zeki bir adam dedin.” dedi 15.

“Lider’den korkuyor olması zekasını gölgeleyebilir.” dedi İmfa.

Artık parçalar birleşmişti. 15 yerde baygın yatan Oberion evladına baktı. Kafasında bir plan oluşuyordu. 15 hızlı adımlarla Kenan’a doğru ilerledi. Kenan maden makinasının başında beklemekteydi. 15'in Lider’e benzediğini yeni fark ediyordu Kenan. Resmen Lider’in genç haliydi. 15, Kenan’ın yanına vardı, “Genç adam, ismin nedir” dedi.

“Kenan.” diye cevap verdi Kenan.

“Tamam, Kenan şimdi şöyle, sana bir iş vereceğim. Parasını da fazlasıyla ödemek şartı ile.” Kenan’ın içinde bir anda bir macera ateşi yandı.

“N-nasıl bir görev?” dedi Kenan.

“Bu adam” dedi eskimiş bir fotoğraf uzatarak, “Oberion evlatları tarafından tutsak edilmiş durumda. Onu bana bulabilirsen sana 150 bin Horegon kredisi veririm.” dedi 15. Bu 2 haftalık Oberion madenciliği demekti.

“Düşünebilir miyim?” dedi Kenan.

15 “Tabi.” diye cevap verdi. “Onu bulduğunda sana vereceğim cihazdaki butona basman yeterli olacaktır.” diye de ekledi. Ardından koruması olan bir düğme verdi Kenan’a. Sonra yürüdü ve yerden hologramını aldı, hologramı ve hologramın animasyon cihazını Kenan’a verdi. “Eğer teklifimi reddedersen bunları kendini korumak için al. Belki tekrar düşünmene sebep olur?”

“Teşekkür ederim.” dedi Kenan.

“Ben teşekkür ederim” diye karşılık verdi 15.

Kenan, bir süre beraberce oradan uzaklaşan 15'i ve İmfa’yı izledi. Bugün ölebilirdi, fakat 15 onun hayatını kurtarmıştı. Elindeki düğmeye baktı Kenan. İçini amaç sahibi omanın verdiği bir emniyet ve kararlılık doldurdu. Yeni bir görevi vardı artık. Düğmeyi cebine koydu, sonra etrafına baktı. 15 ve İmfa’yı aradı gözleri.

İkisi ortalıktan kaybolmuştu. Artık sadece külden ve tozdan çöl ve Kenan’ın görevi vardı.

--

--

Hüseyin Alanca
Mefhum
Editor for

Hikaye anlatıcısı, deneysel kurguları seven ve takip eden bir yazar.