Rahibin Ölümü (1)

Esad M Bahadır
Mefhum
Published in
3 min readDec 26, 2018

Fırtınalı sayılacak bir gündü. O derece rüzgarlıydı ki yüzünüzü kapatmadığınız sürece Babil’in sokaklarında huzurlu bir yürüyüş yapmanız mümkün değildi. Hava soğuk da sayılmazdı. Sadece kumlu Babil yollarını yüzünüzde hissedebiliyordunuz. Yaz mevsiminin ya da Babil dilinde Res Satti’nin sıcak topraklardaki insanları sınadığını her halde fark edebiliyordunuz. Kurak hava yetmiyormuş gibi Fırat nehrinin üşengeç akışı da açılan kanallara yardımcı olmuyordu. Yani sakallarındaki kumları suyla temizlemek Immertum için çok kolay bir iş olmayacaktı. Gerçi ortalama bir Babilli gibi uzun sakallara da sahip değildi. Ama sakal sakaldır ve rüzgarlı bir havada kumlu bir yerdeyseniz sakallarınızı mutlaka temizlemek durumundasınız.

Immertum’a gelirsek, onun sakalındaki kumlar rüzgardan dolayı havada avare bir halde dolaşan taneciklerden değildi. Bu kum taneleri yerde öylece dururken Immertum’un sakallarına yapışmışlardı. Yere düşmesinin sebebi ise pazardaki kovalamaca sonrasında yakaladığını sandığı adamın çevik bir hareketle onu yere sermesiydi. Immertum, adamın karşısına çıktığında yakalayacağını, yakalayamasa da en azından yavaşlatacağını düşünmüştü. Ama öyle olmamıştı. Adam Immertum’u gördüğünde hızlıca ona doğru koşmuş, yakaladıktan sonra bir çırpıda yere çarpmıştı. Immertum bir süre yerde uzanıp kendisine gelmeyi beklediğinden, adam iyice uzaklaşmıştı. Artık karmaşık Babil sokaklarında bu adamı yakalamak için bir mucizeye ihtiyacı vardı. Duyduğu sesle bir an duraksadı. Gerçekten en ümitli zamanlarından birinde değildi ve durum gittikçe kötüleşiyordu. Kovalama işini hiç ama hiç sevememişti. Ve yine kovalama işinden ettiği nefreti körükleyecek bir zamanda bir atın koşuşunu işitmişti. İhtiyacı olan mucize işte buydu. Tabi bu mucize bir atın olması değil, o atı Zaidu’nun sürüyor olmasıydı. Çok az yetiştiğinden sahip olunması da çok zor olan bu hayvanları süren insanlar, doğal olarak dikkatli ve ürkek oluyorlardı. Genelde atlar sadece zengin mahallelerde olduğundan cesurca at kullanan bir kişiyi gündelik işlerinizi yaparken görmeniz — özellikle Babil’in pazarı gibi kalabalık bir yerde — mümkün değildi. Yani özetle Babil sokaklarında çılgınca at sürebilen bir kişi görüyorsanız bu muhtemelen Zaidu’dur. Dolayısıyla Immertum kafasını geri kuma gömerken gayet mutluydu.

Zaidu ise atıyla dörtnala gidiyor ve arşın arşın kaçağa yaklaşıyordu. Birkaç sokak ilerledikten sonra kaçağı görmüştü. Kaçağın arkasına bir an baktığını fark ettiğinde kovalamacanın bitmek üzere olduğunu sezmiş ve atın üzerinde hafif doğrulmuştu. Kaçak, sokağın ortalarındaki evlerden birinin dibindeki ara sokağa fırlatmıştı kendisini. Zaidu kaçağın müthiş derecede yorgun olduğunu biliyordu. Çünkü bir insandan kaçmak yeterince yorucu iken bir attan kaçmak bambaşka bir şeydi. Dolayısıyla kaçak sadece ara sokakta evin duvarına yaslanıp Zaidu’nun onu görmemiş olmasını umacaktı. Zaidu, babil sokaklarına atıldığı günden beri suçlularla mücadele ettiğinden kaçağın ne yapacağını da adı gibi biliyordu. Dörtnala giden atın üzerinde hafif ayaklandıktan sonra ara sokağı bekledi. İyice yaklaşıyordu. Yaklaştı. Gözü ara sokağı gördüğü gibi atının üzerinden atladı.

Kaçak, Lakhmu adında bir tüccardı. Birkaç gün öncesinde ticari bir anlaşmazlıktan dolayı ortağını hançerleyerek öldürmüş ve ortağını bulunamayacağını düşündüğü bir yere gömmüştü. Olaydan hemen hemen bir gün sonrasında kapısı çalınmış ve iki tane şehir gardiyanı tarafından sorguya çekilmişti. Sorguya çekileceğini düşündüğünden bütün cevaplarını hazırlamış ve bahanelerini bulmuştu ama her nasılsa bugün, tezgahında ortağının üzümlerini satarken Zaidu gelip, ona teslim olması gerektiğini söylemişti. Bir şekilde kaçmayı başarmıştı ve yine gardiyan olmaya çalıştığı yıllarda aldığı eğitim sayesinde karşısına çıkan Immertum’u devirebilmişti. Ama asla bir attan, özellikle Zaidu denen çılgının — kesinlikle çılgın biri değildi lakin atın üstüne bindiğinde bütün Babil nasıl çılgınlaştığını biliyordu — kullandığı bir attan daha hızlı koşamayacağını da biliyordu. Tek yapması gereken dar bir sokağa atılıp görülmediğini ummaktı. Öyle de yaptı. Rüzgarlı bir havanın getirdiği sarı renkli sis onun umutlarını yeşertirken, Zaidu hakkında duydukları ise onu endişelendiriyordu. Yine de sırtını duvara yaslayıp sokağa doğru baktı. Ve kaçmıyor olduğundan neden pişman olması gerektiğini kısa sürede gördü. Çünkü kahverengi atın kafasını gördükten sonra sırasıyla atın geçtiğini ve üzerine doğru bir adamın atladığını gördü. Sonrasında ise bir karartı vardı.

--

--

Mefhum
Mefhum

Published in Mefhum

Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır.” -N. F. Kısakürek.

Esad M Bahadır
Esad M Bahadır

Written by Esad M Bahadır

Critical thinking, philosophy etc.