2023 Eğitim Vizyonu ve Felsefesi

Eğitimle ilgili olarak yapılmış çeşitli tanımlar olmakla beraber, çoğunluğun üzerinde ittifak ettiği genel tanım; “bireyin kendi yaşantısı, tecrübesi ve deneyimleri sonucunda onun davranışında istendik doğrultuda ve kasıtlı olarak bir davranış değişikliği oluşturma sürecidir” şeklindedir. Eğitimi bireyin doğumundan ölümüne kadar geçen süreçte en küçüğünden ve en sıradanından en büyüğüne ve karmaşık olanına kadar gerçekleşen öğrenmeleri zaman ve mekân bağımsız olarak kapsayan canlı ve dinamik bir süreçtir. Kısacası pragmatik felsefenin de öngördüğü gibi yaşamın kendisidir. Daha demode anlayışlarda ortaya konulduğu gibi artık eğitimin yaşama hazırlık anlamında görülmediği söylenebilir.

“Kendi yaşantısı ve deneyimi sonucunda” ifadesinden de kişinin, şahsiyetin öğrenmesi için bizzat bu sürecin aktif katılımcısı olması anlamına geliyor. Kasıtlılık plânlı olmayı ve istendik olması ise toplumsal boyutlu olduğu anlamındadır. “Davranış değişikliği” ibaresinden ise yarım kalan istendik bir davranışın tamamlanması, yanlış edinilen bir davranışın değiştirilmesi ve yeniden bir davranışın kazandırılması şeklinde anlaşılmalıdır. Belki felsefi açıdan eğitim; düşüncenin geliştirilmesi olarak tanımlanabilir. Bu manada eğitimi tam olarak tanımlamak için, daimicilik, esasicilik, ilerlemecilik ve yeniden kurmacılık eğim felsefesi akımlarının önerdiği eğitim yaklaşımlarına bakılması gerekir. Daha demode anlayışlar olan daimicilik ve esasiciliğe göre insanlara değişenler değil değişmeyenler ve evrensel olup herkese gerekli ve faydalı olanların öğretimi yapılmalıdır. Bunlar da erdemli olma değerleri olan ahlâk, din ve kültürden oluşur. Çünkü o yaklaşımlarda bu değerlere değişmeyen ve evrensel ihtiyaçlar olarak bakılmaktadır.

Felsefe temelde düşünme sanatıdır. Varlığı, değerleri ve bilgiyi kendi sistematiği özü içerisinde düşünsel süreçlerde temellendirme çabasının adıdır. Felsefe çalışma temposu olarak ucu açık soruları tercih eder ve sorularını sorup kişiyi düşündürür. Ancak verilen cevaplara odaklaşmaz ve onları önemsemez. Çünkü verilecek her cevap veya karşılık verene özgü ve o ölçüde de öznel olacaktır. Bu açıdan bakıldığı zaman, yer yüzünde ne kadar insan olmuş ve olmaya devam ediyorsa o kadar felsefe ve dolayısıyla farklı bakış açısı ve düşünce var demektir. Hatta felsefeyi insani bir özellik olarak da tanımlamak olasıdır. Varlığı özünden önce gelen insanın daha sonra özüne ulaşma çabasının ürünüdür. İnsan canlısı var olduktan sonra varlığı, değerleri ve bilgiyi sorgulayarak aldığı mesafe ölçüsünde kendini gerçekleştirir, insanı kâmil olur ve daha erdemli bir hal alır. İşte o insan olma özüne ulaşabilmek için yapılan tüm düşünsel süreçler felsefedir. İnsanoğlunun tüm yaşam serüveni içerisinde bu üç temel sorgulama alanıyla ilgili olmayan türde bir bilgiye de henüz rastlamamış olduğu genel bir gerçekliktir. Felsefe bütünü ve parçayı birlikte algılamaya çalışır. Bilimsel yöntem, deney, gözlem ve parçadan bütüne ulaşma şeklindedir.

Eğitim felsefesi ; her zaman dirik ve canlı bir süreç olan ve yaşama hazırlıktan öte bizatihi yaşamın kendisi olan eğitime yön veren temel düşünsel bir tasarım olmaktadır. Bir eğitim programının veya programın önceden hazırlanıp uygulanan ve daha sonra program değerlendirme boyutunda ortaya çıkan sorunlar çerçevesinde yeniden incelenen ve masaya yatırılan hedeflerin geliştirilmesi için eğitim felsefesi olmazsa olmaz temel değişkenlerdir. Bu manada felsefe düşünme ve düşünsel üretim olarak değerlendirilebilir. Klasik ve demode anlamda daha önceki dönemlerde uygulanmış olan çeşitli eğitim programlarına bakıldığı zaman, felsefe ve hedefler açısından uygulama değeri olmayan, sürdürülebilirliği tartışmalı ve çağdaş anlayışları yansıtmayan fikir ve düşünce yapıları ne bir anlam taşıyabilir ve nede uygulanabilir. Bu gerçeklikten hareket edildiği zaman, hangi alanda olursa olsun eğitim ve öğretim programları; hedefler, hedef davranışlar, müfredat, uygulamalar, öğrenme öğretme yaşantıları boyutlarıyla dinamik bir süreç olarak değerlendirilmelidirler. Bu çerçevede elde edilecek verilere dayalı bir şekilde düşünsel süreçler harekete geçirilerek daha yeni, daha gerçekleştirilebilir, daha sürdürülebilir, daha iyi sonuçlara ulaşma çabalarının arka plânını oluşturan program tasarımları geliştirilir. Eğitim ve öğretim programları çerçevesinde yürütülen eğitim ve öğretim faaliyetleri eleştirel bir yaklaşımla akredite edilmelidir. Çünkü ortaya çıkarılacak objektif verilere dayalı olarak karar mekanizmaları çalıştırılacaktır. Eğitim ve öğretim uygulamalarının dayandığı teorik temeller de program bütünlüğü kapsamında değerlendirip incelemek hedeflenen nihai noktalara varabilmek için oldukça önemlidir.

Sürece teori boyutuyla bakıldığı zaman, özellikle eğitimde uygulama şansı ve değeri olmayan bir felsefe veya düşünce yapısı anlamlı olamaz. Eğitim felsefesi eğitim yaşantı tecrübe ve deneyimlerine daha yargılayıcı ve eleştirel bir vizyonla analiz etmek, düzenlenen pratiklerin teorik yapılarını incelemek durumundadır. Dolayısıyla sosyal yapının, bu yapının ürünü olan ve insanların dünyaya gelirken kalıtsal miras olarak getirmedikleri, onların öğrenme ürünü olarak elinden, emeğinden, alın terinden, göz nurundan, çabasından ve gayretinden ortaya çıkmış olan kültürel yapının eşleşebileceği teori ve yaklaşımların teorik olarak da vurgulanması gerekir. Bu disiplin alanı en anlamlı bir biçimde eğitim felsefesi olarak ifade edilebilir. İşte bu çerçevede eğitim ve bilim arasındaki ilişkiye de bakılabilir. Felsefesiz bilim olamayacağı gibi bilimsiz felsefenin varlığından da söz edilemez. Kısacası felsefe her durumda bilimden (epistemolojiden) yararlanır. Çünkü bilginin doğası, bilgi sisteminin kaynağı, yapısı ve geçerliliği felsefenin problem alanlarındandır. Eğitim ve öğretim programlarının ulaşmak istediği hedefleri esasında toplumun felsefesiyle de alâkalıdır. Bu hedeflerin gerçekleştirilebilir olması için belirlenen sınırların değer boyutlu normların ikame edilmiş olması beklenir. İşte bu bağlamda her toplumun olmazsa olmazları olan toplumsal kurumların niteliklerinin ifadesi olarak düşünce yapıları ortaya çıkar. Eğitim felsefesi tüm bu süreçler çerçevesinde bütünü olduğu gibi kavramaya ve kavratmaya çalışır (Akyüz H., 210).

Geçmişten günümüze kadar eğitim her zaman gerek siyasal ve gerekse toplumsal yapıyı çok yakından ilgilendiren bir konu başlığı olagelmiştir. Esasında Gündemi sürekli işgal eden ve meşgul eden hemen hemen birçok sorunun kaynağını da eğitim kurumu oluşturmuştur. Durumun böyle olması oldukça doğaldır çünkü eğitim kurumu diğer toplumsal kurumların temel girdisi olan kaliteli, donanımlı ve uzman insan kaynaklarını yetiştirir yani mamul madde olarak çıkarır. Eğitim her toplumda diğer toplumsal kurumlarda yaşanan tüm sorunların çözümünde neredeyse sihirli bir baston olarak değer görmektedir. Gerçekten de bir toplumun kalkınmışlık düzeyini anlamak için o toplumun eğitimle ilgili sorunlarını çözmüş olma düzeyine bakılması gerekir. Türk Eğitim Felsefesi açısından bir durum değerlendirmesi yapıldığında oldukça önemli bir sorundan bahsedebiliriz. Çünkü daha yakın geçmişe kadar belirgin bir eğitim felsefesinden bahsetmek zordur. Bu konuda yaşanmış çok önemli örneklerden bahsedebiliriz. Meselâ, o dönemlerde ailelerin özellikle kız çocuklarını okula gönderme konusunda direnç göstermelerinin altında bu gerçeklik yamaktadır. O ailelerin çocuklarını okula göndermeme tepkilerinin altında yatan gerekçelerden birisi de; “çocuğumu okula göndertip gâvur babası olamam” anlayışı idi. Burada konuşulması gereken, olmayan veya olup ta o toplumun değerler sistemiyle çatışan bir felsefeden bahsedilebilir. Bir eğitim sisteminde çok belirgin bir eğitim felsefesinin henüz geliştirilip etkin hale getirilememiş olmasından dolayı, o toplumdaki özellikle siyaset kurumu eğitim sistemine ve kurumuna çok kolay müdahale edecek ve eğitim kurumunun dirik bir süreç olarak gelişmesini engelleyecektir. Gerçekten de her müdahalede yepyeni ideolojiler ve felsefeler söz konusu olmuştur. Bütün bunlara bağlı olarak Türk Eğitim Sistemi açısından kendi mecrası içerisinde geliştirilerek ulusal bir eğitim felsefesi oluşturulması çabaları yeterli olamamıştır. Daha önce de belirtildiği gibi, bir toplumun eğitim programlarında temele konulmak istenen eğitim felsefesi boyutuyla hedeflerinin o toplumun değerler sistemine, felsefesine, inançlarına ve kültürüne rağmen olmak yerine en azından bu değerleri benimseyen, özümseyen ve eğer geliştirilmesi gerekiyorsa, buna fırsat sağlayacak bir yapı bütünlüğüne sahip olmalıdır. Tüm bu gerekçelerden yola çıkıldığı zaman, ülkemiz için süreç içerisinde canlı ve dirik bir süreç olarak günümüze kadar devam etmiş bir program geliştirme çalışmasından bahsedemeyiz. Ancak 1960’lı yıllardan sonra bu manada yapılan önemli çalışmalardan söz edilebilir. Belki de eğitim sisteminin temelinde yaşanan sorunların kaynağını bu durum oluşturmuştur (Gümüş, A., 2017).

Geçmişten bu güne katar toplumsal olarak yığılan ve gittikçe daha da karmaşık hale gelen eğitim sorunlarımızın çözümü için mutlaka içerisinde yaşanılan toplumun tarihi ve kültürel kodlarını oluşturan değerler sistemine yer verilmesi gerekir. Bizim ülkemize has bir eğitim felsefesinin oluşması için, tarihsel tecrübe, kültürel birikim ve kader olan coğrafyanın daha yüksek bir farkındalık düzeyiyle ele alınması gerekir. Bu hedefe ulaşmak için, kendi kadim değerlerimizden de beslenen bir ilim/bilim ve felsefe/düşünce kültürüyle geliştirilecek yeni model ve yaklaşımlarla mümkün olacaktır. Bu çerçevede diğer tüm felsefelerle beraber İslâm anlayışının (felsefe-kelam ve tasavvuf) doğrudan veya dolaylı olarak eğitimle ilgili yaklaşım ve değerlerinin de başvurulacak kaynaklardan olduğu unutulmamalıdır. Özellikle bu manada Sahabe Evlerinin çok ama çok önemli kaynaklar olacağını vurgulamak gerekir. Eğer detaylı analizler yapılırsa, gerçekten de her bir Sahabe evinin bir birbirini tamamlayan okul ve ekol olduğu anlaşılacaktır (Akşeyda, Y., 2017). Oralarda o dönemlerde uygulanan eğitim ve öğretim metodolojisinin çok önemi çıkış noktaları oluşturabileceğini düşünüyorum.

Doç. Dr. Mustafa Gündüz 2017 yılında “Türk Eğitim Sistemi Felsefesizliği Felsefe Edinmiştir” başlıklı verdikleri bir mülakatta; “Türk eğitim sisteminin felsefî temellerine bakıldığında, özgün bir temel arayışının devam ettiği söylenebilir. Bu konuda bir düzlüğe çıkılmış değildir. Meselenin kökeninde Tanzimat’la birlikte başlayan kavramsallaştırma ve yeni dünyayı anlama meselesi yatmaktadır. Bu dönemde “muasır medeniyet ve çağdaşlık” büyük ölçüde “modernleşme ve Batılılaşma” kavramlarıyla eşdeğer tutulmuş, Avrupa değer ve teknoloji dünyasının bütünüyle aktarımı devlet ve toplumun içinde bulunduğu durumdan kurtulmanın çaresi olarak düşünülmüştür. Bu bakımdan eğitim sistemimizin sağlıklı bir felsefî temele dayandığını söylemek güçtür. Türk eğitim sisteminin Tanzimat’tan bu yana bir arayış içinde olmasından, kendine özgü bir güzergâh tayin edememesinden, belirsizliğin ve felsefe arayışlarının hâlâ devam etmesinden bahsedildikten sonra “Peki nasıl bir felsefî arka plan?” sorusu sorulabilir. Fakat derin tarihi kökleri olan, son derece zengin bir sosyo-kültürel yapıya sahip, stratejik bir coğrafyada hayatını devem ettiren Türkiye için bir çırpıda eğitime felsefî arka plan tasarlamak zordur. Ancak imkânsız değildir. Bunun için her şeyden önce eğitim sistemimizin tarihi ve sosyolojik sorunlarının neler olduğu, bagajda birikenlerin günümüzü ve geleceği nasıl ipotek ettiği ya da nasıl vizyon sağladığı açıkça izah edilmelidir.”

“Peki, bu nasıl mümkün olabilir? Kanaatimce, söz konusu politikanın üretimi ve bireylerin yeti kazanması sırf bu amaçlarla kurulmuş üniversite bölümlerinden, enstitülerden, daha da önemlisi bağımsız düşünce merkezlerinden alınacak ciddi eğitimle gerçekleşebilir. Her toplum kendi eğitim felsefesini bizatihi kendisi; kendi imkânları, birikimi, gayreti ve ihtiyaçları doğrultusunda oluşturmak zorundadır.”

Yeni vizyon belgesiyle standartların geliştirilmesi, eğitim ve öğretimde de uluslararasılaşma çerçevelerine vurgu yapılmaktadır. Ancak uluslararasılaşmanın branşlaşma ve uzmanlaşmadan bağımsız olamayacağı üzerinde daha fazla durularak etkin farkındalık oluşturulmasına daha fazla ihtiyaç vardır. Halâ üniversitelerimizde ve özellikle eğitim fakültelerinde kimin hangi derse gireceği tartışılıyor ise, durum oldukça vahimdir. Bu belge, Milli Eğitim Bakanlığının gelecekteki hedeflerinin, gerçekleştirilecek yeniliklerin ve bu yenilenme hareketlerinin takviminin gösterildiği son derece önemli bir adımdır. 2019 hazırlık, 2020 pilot uygulama, 2021 v3 2022 yılları ise uygulamaların izlenmesi olarak sıralanmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığının hazırlamış olduğu 2023 Vizyon Belgesi çerçevesinde en öncelikli Türk Eğitim Sistemi felsefe boyutuyla değerlendirilmelidir. Aksi halde yapılacak değerlendirmelerin çok fazla anlamlı olmayacağı bilinmelidir. Şüphesiz eğitim felsefeleri işin başından sonuna kadar geçen dinamik süreci temelde olduğu gibi bilgi, değerler ve varlık olarak sorgulayacaktır. Çağa damgasını vuracak yenilikler ancak böyle bir sorgulamadan doğabilir. Bu sorgulama eğitim programlarının boyutları arasındaki ilişkilerin yeniden incelenip değerlendirilmesi şeklinde de olacaktır. Eğitimle ilgili yeni bir hamle girişiminin ve bahse konu vizyon belgesinin tüm detaylarıyla değerlendirilmesi demek temel girdiler sisteme dahil edildikten sonra sistemden sadece çıkana kadarki süreçleri kapsamakla genel maksadı hasıl edemez. Eğer eğitim yaşama hazırlık olmaktan öte ve bizatihi yaşamın kendisiyse, değerlendirme de bu boyutta yaşam süreçlerinin tamamıyla bağlantılı, devamlı, tutum ve davranışlar çerçevesinde yaşamın her safhasına yansımalıdır.

Milli Eğitim Bakanımız sayın Ziya SELÇUK beyin sürdürdüğü çalışmaları takdir ediyoruz. Uzun yıllara dayalı olarak yığılan sorunların üstesinden gelmesi için destek ve dualarımız devam ediyor. İnşallah eğitim sorunlarımızı çözerek toplumsal kalkınmayı başarıyla gerçekleştireceğiz. Çünkü eğitim kurumunda elde edilecek başarılar doğrudan ülke kalkınmasının temel dinamiklerini oluşturacaktır. 2023 Vizyon belgesinde vurgulanan konu başlıkları ve kaliteli, donanımlı insan kaynaklarına yapılan atıflar oldukça heyecan vericidir. Program hedefleri, bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için işaret edilen içerik, bu içeriğin belirlenen hedefleri gerçekleştirebilecek verimlilikte uygulanması ve en sonunda da belirtilen değerlendirme yöntemlerine itirazımız yoktur. Ancak daha geliştirilebilir olduğunu da belirtmek gerekir. Bu çerçevede vizyon belgesinde eğitim ve öğretim sistemine giren öğrencilerin süreç içerisindeki durumları, en ince ayrıntıları da eğitim bilimleri çerçevesinde dikkate alarak iyileştirme niyetiyle masaya yatırılmıştır. Bilindiği gibi eğitim bir bütündür ve yaşamın tamamındaki tutum ve davranışlarla ilgilidir. Öyleyse bin bir itinayla yetiştirilmesi ve sağlıklı toplumsal devamlılığın sürdürülebilmesi için öğrencilerimizin mezuniyet sonrası durumların sorun olarak ne olduğu ve muhtemelen ne olacağı konularında da ayrıntılı plânlamalara yer verilmelidir.

Bugün yüzbinlerle ifade edilen ve atanamamış öğretmen adayları buna örnek gösterilebilir. Bu adayların atanamama durumlarının sorumlusu kendileri değildir. Kendilerinden kaynaklanmayan bir soruna kurban edilmiş olmaları, bundan sonra alınması tasarlanan plânları nihai hedefe ulaştırma çabalarını daha işin başında sorgulatacaktır. Bu sorun mutlaka ve acilen çözülmelidir. Daha sonra da bu sorunun kaynağı her ne ise o sorunun çözümüne zaman harcanabilir. Örneğin istihdam, eğitim yatırımı, ihtiyaç kadar öğretmen adayı yetiştirme gibi plânlamalar üzerinde durulabilir. Sayın Bakan, eğitim ve öğretim hizmetlerinde rehberlik ve psikolojik danışmanlık uygulamalarına vurgu yapmış ve ancak bu uygulamaların devrede olmasıyla gençlerimizin daha iyi eğitilebileceklerini ifade etmeye çalışmışlardır. Şüphesiz bu oldukça anlamlı ve isabetli bir yaklaşımdır. Bu konuda yaşanan sorunlar değerlendirildiği zaman, çok önemli aksaklıkların olduğu görülecektir. Örneğin, 2000-3000 kişilik okullarda ya bir veya iki rehberlik ve psikolojik danışmanlık öğretmeni görev yapıyor, ya da birçok okulda bu öğretmenlere rastlayamıyoruz. Çağımızda bire bir rehberlik hizmetlerinden bahsederken böyle bir durumun önemli bir noksanlığa işaret ettiğini belirtmek gerekir. Diğer yandan köylere ve mezralara da bu alan eğitimcilerinden atamalar yapılmalıdır. Özellikle doğu ve güneydoğu illerimizde terör belası göz önünde bulundurulduğu zaman o yörelerde yaşayan çocukların ve onların ailelerinin rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetlerine olan ihtiyaçları ortaya çıkacaktır. O ailelerin çocuklarının terörün kaynakları haline gelmemeleri için aile eğitimi çalışmalarına ağırlık verilerek bir anlamda rehabilite edilmelidirler. Rehberlik ve psikolojik danışmanlık programlarından mezun öğretmen adaylarının çok acil olarak atamaları üzerinde çalışılmalıdır.

Katkı anlamında bu önemli vizyon belgesi ile ilgili olarak daha fazla detayla ilgili öneri ve değerlendirmeler yapılabilir.

Prof. Dr. Ali Osman Engin

Erzurum Yabancı Diller Yüksek Okulunu 1977’ de bitirdi ve askerliğini uzun dönem yedek subay olarak yaptı. Yaklaşık bir yıl Türkiye İş Bankası’nda Kambiyo Elemanı olarak çalıştı. Daha sonra Atatürk Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulunu bitirerek MEB’ de kısa bir dönem İngilizce öğretmenliği yaptı. 1985 yılından itibaren İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Eğitim ve Öğretim Elemanı olarak görev aldı. Aynı zamanda Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliğini 1988 yılında bitirdi. 1996 yılı itibariyle Atatürk Üniversitesi Dil Eğitim Merkezinde İngilizce Okutmanı olarak görev aldı ve uzun dönem yedek subay olarak askerliğini tamamladı ve Türkiye İş Bankasında 1 yıl kambiyo elemanı olarak çalıştı. Daha sonra MEB’de İngilizce öğretmeni olarak kısa bir süre çalıştıktan sonra 1985 Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalını tüm dersleri vererek bitirdi. 1998 yılında, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Eğitim Bilimleri Enstitüsü oldu) Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim programları ve Öğretim Bilim Dalında Yüksek Lisans, 2003 yılında doktora eğitimini tamamladı ve doktor unvanını kazandı. 2005 yılında Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretim Bilim Dalına Yrd. Doç. Dr. olarak atandı ve aynı anabilim dalında 2011 yılında doçent unvanını aldı. 2016 yılında Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalında Profesörlük görevine atandı. Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümünde; Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalı Başkanlığı, Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanlığı, fakülte kurul üyeliği, senato üyeliği, fakülte kurul üyeliği yaptı. Halen Atatürk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanlığı yapıyor. Halen çalıştığı üniversite de eğitim komisyonu üyeliği, diğer çeşitli komisyon üyelikleri devam ediyor. Aynı zamanda Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi Dergisi editörlüğü görevine devam etmektedir. Akademik çalışma alanları olarak; Eğitim, öğretim, Öğretmen yetiştirme, Yabancı dil öğretimi olarak özetlenebilir. Çeşitli projelerde eğitici ve yürütücü olarak görev aldı.

--

--