İş Hayatında Anlam Arayışı

Nilay Gedikli
Mobillium
Published in
4 min readNov 25, 2022

Birey olarak hayatta cevabını bulmak için çabaladığımız kelimelerden biri “Anlam”dır. Yaşadığımız hayatın anlamı ne?, İnsanlarla kurduğumuz ilişkilerin anlamı ne?, Mutluluk ve huzur kalıcı olarak elde edebileceğimiz duygular mı? gibi birçok soruyla hayatımızı geçiriyoruz. Bu da beraberinde başarı ve başarısızlıkları getiriyor. Zamanımızın büyük bölümünü kaplayan iş yaşamındaki anlam arayışımız da hayatımızın bir gerçeği olarak karşımıza çıkıyor.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine baktığımızda alt basamaklarda yer alan fiziksel ihtiyaçlar ve güvenlik duygusunu çalıştığımız her şirketin hali hazırda karşılıyor olması gerekmektedir. Ait olma ve ilişkiler kurma ihtiyacımızı çalışma ortamında sağladığımızda bir üst basamağında “itibar” (saygınlık, kendine güven, saygı görme, takdir edilme) gelmektedir. Buradan yola çıkarak iş yerlerinde takdir ve ödüllendirme her zaman bir gelişim noktası olarak karşımıza çıkıyor diyebiliriz. Piramidin en tepesinde ise “Kendini gerçekleştirmek” yer alıyor. Bu basamakların hepsini sağlıklı bir şekilde tamamladığımızda “Bir amaca hizmet ediyorum ve anlamlı bir şey yapıyorum. Bu çabamın karşılığını alarak takdir ve saygı görüyorum. Tüm bunları yaparken hem kendimi hem de başkalarını geliştiriyorum. İşim sayesinde kendimi gerçekleştiriyorum.” diyebiliyor olmamız gerekmektedir.

Birçok çalışan ait olma ve ilişki kurma basamağından ileriye geçemediği için turnover oranları giderek yükselmektedir. Yapılan araştırmalarda çalışanların %85’nin çalıştığı kuruma aidiyet ve bağlılık hissetmediği görülmüştür. Bunun çalışanların kendini gerçekleştirmesine ne kadar uzak olduğunu gösteren büyük bir oran olduğunu söyleyebiliriz. Son yapılan çalışmalara göre anlam verilen bir işte çalışmak; işe ve işyerine bağlılığı, performansı ve motivasyonu güçlendiren en önemli etmenlerden biridir. Kişiler arası farklılıkların oldukça öne çıktığı bir kavramdır. Ancak insanların işlerine nasıl ve neye göre anlam verdiği henüz bir netlik kazanmamıştır. Para, rekabet, kişisel hırslar, statü gibi özellikler kısa süreli bir anlam sağlarken, uzun vadede bunlardan çok daha önemli özellikler vardır. Kişinin görevlerini yerine getirebilmeleri için motive edici bir amaca sahip olması bu özelliklerden biridir. Çalışanların kendi yetenek ve yargılarını kullanarak görevleri yerine getirmelerine olanak tanınmalıdır. Bu nedenle insanlar daha çok yeteneklerini ve yaratıcılıklarını kullanabilecekleri işleri tercih etmektedirler.

Çalışanlar “Bir amaca hizmet ediyorum ve anlamlı bir şey yapıyorum.” diyebildiğinde kendilerini bağlı hissetmektedirler. Y ve Z kuşakları diğer kuşaklara göre amaç ve anlam kavramlarını daha fazla sorgulamaktadırlar. Bu kavramlar netliğini kaybettiğinde ise aidiyet de aynı hızla kaybolmaktadır. Zaman zaman herkesin aklına “Neden bu işi yapıyorum?, Yaptığım işten keyif alıyor muyum?” soruları gelir. Tabi ki sürekli bir anlam yüklemek zorunda değiliz; yaptığımız iş bazen çok anlamlı gelebilir, bazen gerçekten neden orada bulunduğumuzu sorguladığımız anlar yaşayabiliriz. Ancak birinin iş günü boyunca işini ne kadar anlamlı bulduğu hakkında düşünmesine ve konuşmasına tanıklık etmeyiz. Geriye dönüp bakıldığında insanların iş deneyimleri ve başarılarıyla ilişki kurması anlam bulmalarına yardımcı olmaktadır. Çünkü anlamlılık deneyimi anlık bir duygudan ibaret değildir. Geçmiş deneyim ve başarıların tekrar üzerine düşünüldüğünde elde ettiğimiz sonuç anlamı doğurmaktadır.

Çalışanların bazıları yaptığı çalışmalarını kendileri için değil, başkaları için önemine göre anlamlı algılarlar. Bu çalışanlar başkalarına yardım etmek konusunda yüksek motivasyona sahip ve daha çok insanları yardım edecek pozisyonda görme eğilimindedirler. Bu ise Maslow’un piramidinin kendini gerçekleştirme seviyesinin özellikleri ile örtüşmektedir. Zor durumda olan insanlara yardım eden ve onların problemlerini çözen bir işte çalışanlar için iş daha anlamlı hale gelmektedir. Bazı dönemlerde bu durum zorlayıcı olabilir, zaten önemli nokta da zorlandığında işin daha da anlamlı hale gelmesidir.

Peki hangi koşullarda anlamı kaybederiz?

Bireysel etmenler işi anlamlı bulma konusunda belirleyici olmaktadır. Eğer kendi değerleriniz kurum kültürüyle ya da işverenin veya çalışma arkadaşlarınızın değerleriyle örtüşmüyorsa anlamsızlık duygusu giderek büyümektedir. Anlayacağınız, değerler anlamlılığın en büyük destekçisidir. Çalıştığınız ortamda adaletsiz davranıldığını düşündüğünüzde, yaptığınız işte anlam bulmanız zorlaşmaktadır. Ayrıca yetki devri olmayan, özgür karar alamadığınız ve seçim şansınızın olmadığı kurum kültürlerinde çalışıyorsanız aynı zamanda güçsüzlük duygusu da hissedebilirsiniz. Bu da anlamsızlığı beraberinde getirmektedir. Çalıştığınız yerde görev tanımlarınız haricinde taleplerin olması ve bunun her koşulda yerine getirilmesinin beklenmesi de soru işaretlerine neden olmaktadır. İş amacınıza hizmet etmeyen görevlerin olması da anlamsızlık duygusunu ortaya çıkarır. Son olarak, çalışma arkadaşlarımızın da hepimiz için oldukça önemli olduğunu unutmamak gerekir. Destek alamadığımız, bireyselleşmenin izolasyona dönüştüğü ekiplerde anlam duygusu olumsuz etkilenmektedir. İletişimin zayıf olduğu ortamlarda bizleri tatmin edecek gerçek bir anlam bulmak oldukça zorlaşır.

Özetleyecek olursak, insanların işle ilgili ne hissettiklerini ve beklediklerini iyi anlamak ve buna göre aksiyonlar alabilmek şirketleri güçlendirecek özelliklerden biridir. Çalışan deneyimi genellemesinden, bireyin değerine yolculuk yapabilen şirket kültürlerinin, çalışanların anlam bulmasını destekleyerek daha bağlı ve kendini gerçekleştirebilen bireylerle çalıştığını söyleyebiliriz.

Durup kendinize sorduğunuzda işinizde anlam bulabiliyor musunuz? Kişisel değerlerinizle çalıştığınız kurumun kültürü örtüşüyor mu? Bu sorulara cevap bulmak biraz zaman alsa da anlamı bulduğunuz işlerde çalışmanız dileğiyle.

Esen kalın.

--

--