İş Hayatında Bireysel Psikoloji
Bireysel Psikoloji (Adler Terapi), temelde bireyin kendisi ve çevresi ile ilgili gelişen durum ve olayları nasıl algıladığı, nasıl yorumladığı ve nasıl bir yaşam stiline dönüştürdüğü ile ilgilenir. Yani davranışlar bireye özgü sosyal çevre ve bireyin bu sosyal çevre ile etkileşimi ile şekillenmektedir. Birey kendisini ve çevreyi algılar, yorumlar ve anlamlandırır, bu sürece göre nasıl davranacağını belirler ve eyleme geçer. Bu davranış şekillenmesinde ve eylemlerinde kişiye rehberlik eden olgu, yaşam stili olarak adlandırılır. Bireyler oluşturdukları bu yaşam stillerini yaşamdaki hedeflerine ilerlerken kullanırlar. Yani kişi gelişimi boyunca davranışlarına rehberlik eden bir yaşam stili oluşturur ve devam eden süreler boyunca bu örüntüyü tüm yaşam deneyimlerinde kullanır.
Bu kurama göre insan davranışının nihai amacı, insanların başkalarına karşı duyguları ve verdiği anlamlar arasındaki uzlaşmayı nasıl sağlayacağını bulmaktır.
Bu süreçlerin gelişmesi ve yerleşmesinde önemli etkileri olan aşağılık duyguları, üstün olma çabası ve sosyal ilgi ise Bireysel Psikoloji’nin ana konularıdır. Adler’e göre aşağılık hisleri evrenseldir ve bireylerin başarılı olabilmek için çaba göstermesine yol açar. Ancak bu hislerin çözümlenememesi durumunda bireylerin telafi edemeyeceği aşağılık hislerinin baskın olduğu aşağılık kompleksi ortaya çıkabilmektedir. Üstünlük kompleksi, aşağılık olma hissinin aşırı telafisi olarak tanımlamıştır. Adler, üstünlük kompleksinin (üstün olma çabasının) olduğu durumda mutlaka görünürde veya arka planda az ya da çok aşağılık kompleksinin var olduğunu dile getirmiştir. Adler sosyal ilgi kavramını ise bireyin diğer insanlar ile işbirliği kurarak kişisel kazançtan ziyade sosyal gelişim için çabalaması olarak tanımlamıştır. Ayrıca sosyal ilgi toplumdaki insanlara yönelik empati olarak da betimlenmiştir.
Bireysel Psikoloji kuramına göre birey geçmişte yaşadığı bütün olaylarla ilgili çabasını sergilerken, kendi potansiyelinin farkında olmalı ve sahip olduğu bu potansiyeli ortaya koymalıdır. Bu süreç bireyin yaratıcı gücü ile ilgilidir. Kuramda, bireyin elindeki malzemeyi hayat amacına yönelik görevleri yerine getirmek için nasıl kullandığı önemlidir.
Bireysel Psikoloji’ye göre kişilerin motivasyonunun 3 bileşeni vardır: Güç Çabası, Anlam Çabası ve Üstesinden Gelme Çabası. Aslında bahsedilen bu çaba/çabalar kişinin hedefine yönelik giriştiği eylemlerinde gözlenebilir. Bu çabası/çabaları sayesinde birey kendi değeri ve toplumdaki yeri ile ilgili algısını korumuş olur. Böylelikle birey topluma aitlik, değerlilik gibi kavramları kazanmış olur. Yaptığı işlerde topluma/topluluğa faydalı ve kendini o topluma/topluluğa ait hisseder. Bunun tam tersi de gerçekleşebilir.
Yaşam stili ve kişinin karşılaştığı durumların paralel olmaması halinde bireyin düşünce süreçlerinde bozulmalar yaşanır. Yaşanan bozulmalar onun topluma fayda sağlamaktan uzak davranışlar sergilemesine neden olur ve değersiz hissettirir.
Kurama göre bireyin 3 evrensel yaşam görevi vardır:
Toplumsal yaşam (Arkadaşlık ilişkileri/Arkadaşlık kurma)
Aşk/Sevgi (Yakın ilişkiler oluşturabilme)
İş (Topluma katkı sağlama/Mesleki görevler)
Yukarıda sıralanan görevlere bakıldığında aslında temel görevlerin büyük çoğunluğunun kişinin iş hayatında gerçekleşmesi muhtemel görevler olduğu açıkça görülmektedir. İşte bu noktada artık Bireysel Psikoloji ve iş yaşamı arasında bağ kurmak olasıdır. Bu nedenle bu kuramın anlaşılmasının iş hayatında olumlu etkileri olacağı açıktır. Nitekim bir çok kurama, terapi yaklaşımına ve son dönemlerde sıklıkla karşımıza çıkan popüler koçluk ve mentorluk yaklaşımlarına temel oluşturmaktadır. Bireysel Psikoloji kuramının özünü anlamak, özellikle İnsan Kaynakları (İK) çalışanları, yöneticiler, takım liderleri ve proje liderleri için büyük faydalar sağlayacaktır.
İş yaşamında da bu süreçlerin farkında olunduğunda gerçekte arzulanan ve her zaman yansıtılmak istenen, insana değer veren anlayışa doğru gerçekçi adımlar atılabilir. Birlikte çalışılan partnerlerin/iş arkadaşlarının yaşama yönelik bakış açılarını, olayları ele alma ve çözme biçimlerinin farklılık gösterdiğini kabul etmiş ve anlamış olmak birçok sürecin daha kolay hale gelmesine olanak sağlayacaktır. Böylelikle kişi kendisini kabul edilmiş ve değerli hissedecektir. Bireyin gruba ait ve değerli hissetmesini kolaylaştırma işi kurumun ve yöneticilerin görevidir. Aksi halde bireyin yaptığı işlerde sosyal ilgisi düşük, aşağılık duyguları yüksek olacaktır. Bu da kişilerin işe ve/veya kendilerine yabancılaşma duyguları yaşamalarına yol açacaktır. Blauner (1964) işe yabancılaşmayı “işin özerklik, sorumluluk, toplumsal etkileşim ve kendini gerçekleştirme” gibi bireyin insan olarak değerini ortaya koyan koşulların ve ortamların sağlanamaması olarak tanımlamıştır. Bu nedenle yabancılaşma yaşayan bireyin yaptığı iş verimli olmayacak, aksine İK veya yöneticiler sürekli bireyi/çalışanı motive etmeye çalışacağı için ekstra bir iş yükü getirecektir. Bu nedenle çalışma sistemleri oluştururken bireyi merkeze almak ve ona nasıl yaklaşacağını bilmek önemlidir.
Bu yaklaşımın iş hayatı ile ilgili bir diğer hususu ise bireyin güçsüz olduğu / değersizlik hissettiği yanlara değil, değerli ve güçlü yanlarına odaklanarak kişinin bu beceriler sayesinde kendisine ilişkin olumsuz değerlendirmelerinin geçersiz kılınmasıdır. Bu sayede bireyin kendisine karşı acımasız olduğu ve tamamıyla değersiz hissetmesine neden olan etkenlerin ortadan kaldırılmasında sahip olduğu tüm güçlü özellikler vurgulanarak kişinin farkındalığının artması sağlanabilir.
Kuramın iş hayatına yansıması gereken en önemli aşamalarından birisi de cesaretlendirmedir. Bu süreç kuru kuruya kişiye cesaret vermek değildir. Ona rehberlik etmek, yanlış algılama ve yorumlamasından doğan kendisine ve becerilerine ilişkin yanlış inanışları fark etmesini sağlamak ve yerine yeni ve daha işlevsel olanları ile değiştirmesi için desteklemektir. Bu değişime destek olmak ve kişinin yanında yer almak onun ihtiyaç duyduğu güvende olma hissini karşılamasına yardım eder. Kişiler güvende hissettiği zamanlarda alışık oldukları eski çözüm yollarını terk edip yeni alternatifleri kullanmak konusunda daha istekli olurlar. Bu da istenilen gelişmenin ve değişimin gerçekleşmesine olanak sağlar.
Tüm bu açıklamalar ve bu konu ile ilgili diğer kaynaklar dikkate alınarak düzenlenmiş bir insan kaynakları sistemi, insanı yeniden insan kaynakları süreçlerinin odağına almakta önemli bir adım olacaktır. Unutulmamalıdır ki tüm sistemlerin en büyük anahtarı bireyler ve onların yapabilecekleridir. Bireye potansiyelini gerçekleştirmesi için verilen emek ve çaba aynı şekilde işletme için de verilmiş olacaktır.
Sonuç olarak küçük bir çaba ile değerli, ait ve faydalı hisseden kişilerle çalışmak; değersiz, yabancılaşmış ve faydalı olmayan kişilerin arkasında bıraktıkları olumsuzlukları gidermeye çalışmaktan daha kolaydır.
Esen kalın,
Kaynaklar
Corey, G. (2009). Psikolojik Danışma, Psikoterapi Kuram ve Uygulamaları. Tuncay Ergene (Çev). (s. 125–163). Ankara: Mentis
Murdock, N. L. (2014). Psikolojik Danışma ve Psikoterapi Kuramları. Füsun Akkoyun (Çev). (s. 105–146). Ankara: Nobel
Karataş ve Yavuzer (2018). Psikolojik Danışma ve Psikoterapi Kuramları. (s. 91–123). Ankara: Pegem
Selvi, K. (2018). Narsisistik Kişilik Bozukluğunun, Adler’in Aşağılık ve Üstünlük Kompleksleri Açısından Analizi: Bir Olgu Çalışması. Klinik Psikoloji Dergisi, 5(1), 1–20.