MozartCultures
Mozartcultures
Published in
4 min readMay 25, 2021

--

IRIS MURDOCH

‘’İnsan sevdiği şey gibi oluyor. Ya da insan kendi gibi olan şeyi seviyor.’’

Iris Murdoch

İngiliz edebiyatı dediğimizde ismini mutlaka andığımız çağdaş yazar Irıs Murdoch ,Dublin 1919 doğumludur. Annesi İrlandalı bir opera sanatçısı babası ise İngiltereli bir memurdur ve Irıs Murdoch’un doğumundan bir yıl sonra İngiltere’ye taşınmışlardır.

Hayatı boyunca felsefe sanat ve sinemayla ilgilenmiştir. 8 felsefe kitabı, 26 roman ve 8 tiyatro oyunu yazmıştır. Bunun yanında inceleme yazıları da yazmıştır. Özellikle ‘’Sartre’ın Yazarlığı ve Felsefesi (1964)’’ üniversite yıllarından beri etkilendiği Jean Paul Sartre ile ilgili bir inceleme yazısıdır. Birinci Dünya Savaşı’ndan 5 yıl önce doğmuştur ve Oxford’da aldığı felsefe öğrenimini İkinci Dünya Savaşı başlamadan hemen önce 1938 yılında bitirmiştir. İki savaş arasında kalan Irıs Murdoch bu yüzden insan ve özgürlüğünü 20.yy bazında bol bol tartışır. Savaşlarda yaşanan katliamlar ve uygulanan stratejiler ona insanların yapabileceklerinin sınırının olmadığını göstermiştir. İnsan doğasını yakından incelemeye başlayan Irıs Murdoch’a göre savaşlar yüzünden oluşan kaos ve yabancılaşma insanı bir başına bırakmıştır.

1938’de kısa süreliğine Komünist Parti’ye katılmıştır, 1940’da ise klasik edebiyat diplomasını almıştır. Hemen ardından Londra’da Ekonomi Bakanlığına çalışmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Birleşmiş Milletler’de çalışırken mülteci kamplarında görevlere gitmiştir. Burada Jean Paul Sartre ile bizzat tanışma fırsatı bulmuştur. Bu tanışma romanlarında da görüleceği üzere yazarlığını derinden etkilemiştir.

Felsefe doktorasını da aldıktan sonra Oxford’da St.Anne College’da öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. Çalışma hayatının uzun bir bölümünü burada felsefe profesörü olarak geçirmiştir.

‘’Çiçeği olmayan bir gezegenden birileri gelse, etrafımız çiçeklerle çevrili olduğu için sevinçten deliriyor olmamız gerektiğini düşünürlerdir herhalde.’’

Iris Murdoch

ırıs murdoch ile ilgili görsel sonucu

Murdoch’un ilk romanı olan ‘’Ağ’’da 1952’de yayınlanmıştır. Pikaresk edebiyatın hem de ‘’Bildungsroman’’ (oluşum romanı) adı verilen türün bir örneği sayılabilir. Bunun nedeni romandaki karakterin maceralarının ve yaşam öyküsünün adım adım anlatılması ve toplumdaki çarpıklığa karşın olması gerekenden bahsedilip bunun öğütlenmesidir. Romanında 20.yy kaosundan kurtuluş yolu olarak Marksizm’i gösterir yani çalışarak ve paylaşarak yaşanılacak bir hayatın iyimser hayalini kurar. Fakat gerçek hayat elinden bu iyimserliği alır yerine ise tamamen acı ve kaosu koyar. Daha sonraki eserlerinde bu değişim net bir şekilde görülür.

‘’Karşımızdakini tüketilmez biri olarak görmek aslında aşkın tanımlamasıdır.’’ (under the net- Irıs Murdoch)

İngiliz edebiyatında öfkeli on yıl olarak anılan 1950’li yıllarda tanınmaya başlanan Murdoch’un eserleri ilgiyle okunmuş ve çeşitli ödüller almıştır. Önemli ödüllerden biri de 1978 yılında aldığı ‘’ Man Booker’’dır. Obsesif bir aşk hikayesini anlatan ‘’The Sea, The Sea’’ ile ödülü kazanmıştır. Her yıl bir roman yazan Murdoch ilk romanı Ağ’daki gibi dedektiflik ve polisiye konularının ağırlıkta olduğu romanlar yazmıştır. Felsefeye olan ilgisinden dolayı varoluşçuluk romanlarında bolca yer almıştır.

Klasik tez yazılarından veyahut felsefi romanlardan Murdoch’u ayıran şey onun bu farklı tarzıdır.

‘’ Felsefenin edebiyat üzerinde herhangi bir ‘genel rolü’ olduğuna inanmıyorum. Kuşkusuz yazarlar kendi dönemlerinin fikirlerinden etkilenirler ve felsefi değişime ilgi duyabilirle, ama ortaya koymayı başarabilecekleri felsefe pek önemsiz olacaktır. Sanıyorum, bir edebiyat yapıtına felsefe girer girmez ve haklı olarak yazarın oyuncağı olur.’’ (1)

Romanlarında geleneksel öykü kalıbını uygulamış ve tez yazılarından farklı olarak olay örgüsü barındıran yazılar yazmıştır. Murdoch’un geleneksellikten yana olmasının nedeni sanatı kişiselleştirilebilir bir şeyin parçası olarak görmemesinden dolayıdır. Sanatta yenilikçi olmaktan ziyade geleneksel kalıpları kullanarak özgün bir anlatımı benimsemiştir.

Murdoch’un ikinci romanında ‘’Flight from the Enchanter (1956) ise toplama kamplarında geçirdiği ve görev yaptığı sürede etkilendikleri ve yaşadıkları ile tohumları atılmıştır diyebiliriz. Böylece özgürlük/kölelik konularını, iktidar ilişkilerini mülteci sorunu üzerinden anlatmıştır. Bu romanından itibaren özgürlük Murdoch ‘un romanlarında daha belirgin hale gelmiştir.

Özgürlük Murdoch için sadece kendi istediği kararları verebilmesi, kendi istediği yönde gidebilmesi ve kendini gerçekleştirmesi değil aynı zamanda başkalarının da kendilerini ortaya koydukları şekilde onları kabul edebilmemizdir.

Murdoch’u anlamak için önce felsefesini daha sonrasında da romanlarını okuduğumuzda, onun zekası ve önemini daha açık bir şekilde görebiliriz ve ahlak üzerine ele aldığı inceleme yazılarında ‘iyi’ kavramını Sartre’dan farklı bir şekilde açıklamıştır. Aynı zamanda Murdoch’a göre hayatın bilinemezliği , sürprizlerle dolu oluşu hatta amaçsızlığı da Sartre’ın düşüncesinin aksine olumlu bir şeydir. Çünkü onları kabul eder. Olduğu gibi kabul etmeyi ve sevmeyi yani başkasının varlığını olduğu şekliyle tanımayı önerir.

Hayatının son dönemlerinde Alzheimer hastalığı ile savaşmıştır. 1999 yılında vefat etmiştir. 1956 yılında evlendiği John Bayley, eşinin alzheimera yakalanmasının ardından, bu durumla ilgili 3 kitap yazmıştır ve bunlardan biri de anı romanı olan ve Türkçe’ye ‘’Iris’e Ağıt’’ olarak çevrilen ‘’Elegy For Iris’’tir. 80 yıl süren hayatı ‘’Iris’’ adlı biyografil filmde işlenmiştir

ırıs murdoch ile ilgili görsel sonucu

(1)Bryan Maggee ile Söyleşisi : s.431

https://www.insanokur.org/ingiliz-edebiyatinin-onde-gelen-yazarlarindan-iris-murdoch-uzerine/iris-murdoch/

https://mozartcultures.com/iris-murdoch/

--

--

MozartCultures
Mozartcultures

Güneşin doğup battığı tüm topraklara sanatı ve bilimi ulaştırmak istiyoruz.