Kırmızı İplerden Kader Ağlarımız ve Az Biraz Kuantum

İremnur Gülten
Mozartcultures
Published in
5 min readAug 16, 2020

4,5 milyar veya 5 milyar yıl önce en büyük gizemi yaratarak var olan; zamanın varlığında her sesin kubbesi altında söylendiği, her harfin yer küresinde toprağının, taşının üstünde yazıldığı bu devasa günceyi andıran yapıda -evet, dünyamızda- tam tarihi bilinmez ama birileri hayatının tüm yokuşlarını, inişlerini, düzlüklerini anlamlandırıp; kontrol etmeyi istemiş veya denemiş olmalı. Olmalı ki asırlar önce Atina sokaklarında Moira isimli üç kız kardeş olan tanrıçalara , Athena’dan daha da doğuda yer alan Gökkuşağı Dağları’nın biraz yakınlarında doğup büyüyen insanların kırmızı bir ipin sicim sicim, ilmek ilmek ilerleyerek zamanı ileriye taşıdığına, Orta Doğu’da Kudüs halkının o zamana kadar iki ayrı yoldan izlediği, çarmıha gerilen bir elçinin öğütleriyle tanrının kendileri ile ilgili bir tasarıları, planları olduğuna inanmaları ortak bir amaca hizmet etsin. Bu az önce uzun bir şekilde açıklanan ortak amaç, kısaca “kader” kelimesine karşılık gelir.

Büyük bir ihtimalle biraz önce girişte bahsedilen geleceğin belirsizliğine rağmen emin adımlarla hayatın kaldığı yerden devam etmesinin anlamını ve karşılığını arayan ilk kişi, bu kelimeyi duymamış ve kullanmamıştır. Biz bu ihtimale güvenerek yolumuza devam edelim. Söz ettiğimiz fakat adını, yaşını, hangi topraklarda yaşadığını bilmediğimiz bu kişinin aklından geçen “kaderin ne olduğu” hakkındaki sorular; farklı kökenden kelimeler, zaman kipleri ve daha nice gelip geçen dil kurallarıyla değişse de ana özü ve arayışı neredeyse aynı diyebiliriz. Çünkü yıllar yıllar sonra zamanı,akıp gitme özelliğinden yoksun;parça parça “an” lardan oluşan bir bütün olarak tanımlayan kuantum fizikçiler ve özellikle de bu bilim alanının yeniliklerinin düşünce dünyamıza yansımalarına kafa yoran felsefeciler de benzer soruların cevaplarına ulaşmayı istemişlerdir.

Neredeyse yazının icadı kadar yaşlı olan kader kavramını anlama, kendi geleceğimizin belirsizliğinden kurtulma veya bu belirsizliğe daha da bağlanma arayışı 20. yüzyılın bilim ve düşünce dünyasını etkileyen kuantum fiziği ile daha farklı bir perspektif kazanmış durumda. Tabii 1900’lü yıllarda çalışmalarını sürdüren Max Palnck’ın, Einstein’ in veya Schrödinger’in kader ile ilgili kaygılarını kuantum fiziği ve felsefesiyle gidermeye çalıştığından emin olmasak da, kuantum fiziğinin ve felsefesinin kaderi anlamlandırmamıza veya daha da kafamızı karıştırmaya dair birkaç sözü olabilir.

Zamanın parçalı “an”lardan oluştuğundan bahsettik önceki cümlelerde. Bu olayı, yani birbirinden farklı şimdiki anlar bütünü olmasını “Zaman ile ilgili eski bir şaka vardır; zaman, doğanın her şeyin yalnızca bir kere olmasının bir biçimidir.” şeklinde açıklıyor Steven Weinberg. Geçmiş gelecek ve şimdi olarak adlandırdığımız hayali zaman çizgimiz, kesintisiz olmaktan uzak. Peki, parçalı ve biricik anlardan oluşan zamanda neden-sonuç ilişkisi; yani şuan içinde bulunduğumuz “an”da yaptıklarımız gelecek olan “an”larımızı etkileyebilir mi? Bu parçalı zaman kavramında bu tür bir etkileşim mümkün mü? Bu sorunun cevabı kuantum fiziğinde yer alan “tüm maddeler, dalga ve parçacık bütünüdür” tanımıyla verilebilir. Kuantum fiziğinde maddeler çevrelerinden tamamen yalıtılmış halde düşünülemezler. Her şey birbiriyle ve çevresiyle “ara parçacıklar” yani dalgalarla etkileşim halindedirler. Süreksiz anlarda bulunan varlıkların, maddelerin, canlıların sürekli bir etkileşimde olması ve bunun gelecekteki “anlarımıza” neden oluşturmaları belki de basitçe Çin ve Yunan mitolojisindeki kırmızı iplerle temsil edilmek istenen kaderdeki neden-sonuç ilişkisinin bir açıklamasıdır.

Peki özgür irademizi bu dalgaların etkileşimine tesir eden bir etken olarak sayabilir miyiz? Klasik fizik ile kuantum fiziği farklarından biri de “belirlilik” (determinizm) ve “olasılıklar, olasılığın sayısal değerle ifadesi” tanımlarıdır.

•Klasik fizik, determinizm öğretisini temel alır. Bu öğretiye göre gezegenin, evrenin, hayatın işleyişi bilimsel yasalara göre belirlenerek ilerler. Bu belirlenen olayların ise gerçekleşmesi zorunludur. Basitçe, fizik kanunlarından olan “eylemsizlik yasası” buna örnek verilebilir. Determinizme göre her neden sonuç ilişkisi tek ve mutlak bir sonuca bağlıdır ve bu sonucun değişmesi mümkün değildir. Bu bakış açısına göre özgür irade bir yanılsamadır. Yani özgürlük olarak tanımladığımız seçim hakkımız, irademiz evrendeki yasaların kendisinin meydana getirdiği olgulardır; biz ise bunları sadece yaşarız.

•Kuantum fiziğinde ise determinizmde olduğu gibi olguları kesin olarak ele almak yerine; olguları olasılık hesaplarıyla tahmin edebilir veya yüzdeliğine göre öngörebilir. Mutlak olmasa da bir belirsizlik hakimdir bu görüşte. Bu belirsizliğin sebebi atom altı parçacıkların hareket ve mekan belirsizliğini açıklayan “Heisenberg belirsizlik ilkesi” ile açıklanabilir. Bu ilkeye göre basitçe bir parçacığın, elektronun hızını ve yerini aynı anda bilemeyiz. Bu iki denklem elemanının birini biliyorsak eğer, elimizdeki veriyi kullanarak diğer denklem elemanının sadece olasılığından bahsedebiliriz. Bu olayda görüldüğü üzere neden-sonuç ilişkisinde sonucun ortaya çıkış şekli parçacıkların isteğine kalmıştır. Yani determinizmdeki mutlak bir neden sonuç ilişkisinden doğan kesin “sonuç” bu ilkede yerini olasılıklara bırakmıştır.

Sonuç olarak kesinliği bozup, ortada hesaplara müdahil olan dış bir etmen vardır. Peki bu etmene “özgür irade” denebilir mi? Yani kuantum fiziğinin temel ilkelerinden biri özgür iradenin ispatını ortaya koymuş olabilir mi? Ya da bu mutlak bir gücün,bir tanrının varlığının ispatı olup; bu belirsiz etmenin nasıl bir yol izleyeceği tanrı tarafından çok önceden belirlendiyse ve tüm olgular,yaşananlar bu “önceden belirlenmeye” göre şekil alıp bir sonuca ulaşıyorsa o zaman bizlerin hayattaki,evrendeki var olma eylemi senaryoya uyma oyunundan ve kader bir senaryodan mı ibarettir? Peki bu gücün yaptığı seçimler bizim olmamasına rağmen bunlara uymak zorundaysak sorumluluk bilincinden, vicdandan, pişmanlık duygusundan ve de suçlu, suçsuz ayrımından bahsedebilir miyiz?

Tek tanrılı dinlerde yer alan bir görüş bu soruya şöyle cevap veriyor: Yaratıcı (Tanrı, Baba, Allah, Yehova, Yahveh) insanlara doğruyu ve yanlışı (kendi dinine göre belirlenen kurallara göre) seçmesi için irade ve akıl vermiştir. İnsanların birden fazla seçenek altında nasıl bir yol izleyeceğini mutlak bir biçimde bilmektedir. Yani “A” yolunu seçerse “B” olayının gerçekleşeceğini, “X” yolunu seçerse “Y” olayının meydana geleceğini ondan başka kimse bilemez. Fakat insanın “A” veya “X” yolunu seçmesi insanın kendi özgür iradesine bağlanmıştır. Bu görüş felsefede hem determinizmi hem de özgür irade varlığını savunan “Stoacılık” akımıyla bir nevi karşılık bulmuş olabilir bana kalırsa.

Felsefede soru sormak en önemli kuraldır; ve sorular cevaplardan daha önemlidir demişler. Bu yazıda da aslında kaderin kapsamını ve sınırını çözmeye çalışırken bir sonuca ulaşmak yerine, aklımda var olan soruları yeni başlangıç noktalarından başlayarak sormayı amaçladım.

Belli mi olur, bir ihtimal Çin mitolojisi haklıdır. Belki kırmızı ipliklerimizle zamana ve geleceğe bağlıyızdır. Dilerim düğümlerimiz biz farkına varmadan çözülürler.

  • Rastlantı ve Kaos – David Ruelle

--

--