İki 45’lik: 70’ler | Bölüm #1

Bu Albümün Nesi Güzel?
nedenozel
Published in
8 min readMar 12, 2023

Dünyanın ve ülkemizin müzik anlamında altın çağlarından olan 70’ler, Türkiye’de dört binden fazla kırkbeşlik plağın yayınlandığı bir dönem. Bu dönemi yeniden hatırlamak için tercih ettiğimiz ilk iki kırkbeşlik ise Edip Akbayram ve Dostlar’ın “Garip / Kaşların Karasına” ile Okay Temiz’in “Dokuz Sekiz / Denizaltı Rüzgarları” isimli plakları

Erkin Can SEYHAN | erkin@nedenozel.com

Son olarak 5 Şubat’ta yayınladığımız, Cem Karaca ve Dervişan’ın Yoksulluk Kader Olamaz albümü hakkındaki yazının sizlerle buluşmasından sonraki güne maalesef çok kötü haberlerle uyandık. 6 Şubat’ta gerçekleşen depremler, hepimizi uzun bir süre içinde bulunduğumuz acı gerçekliğin dışında hiçbir şey düşünemez hale getirdi. Bu satırlarla başlayan bu yazı, deprem sabahından bu yana kaleme aldığım ilk yazı ve sanki hayatımda yazdığım ilk yazıymış gibi hissediyorum. Birçoğumuzun morali ve motivasyonu savrulmuş durumda. Deprem gündemini takip eden yoğun siyaset gündemi ise aynı şekilde hepimizin zihinlerini yormaya devam ediyor. Memleket olarak bu kadar dar alanlara sıkıştığımız, bu kadar garip düzlemler üzerinde tartıştığımız başka bir dönem olmuş mudur bilmiyorum ama “Y kuşağı” bireyi olarak ben şahsen böylesi birkaç hafta hatırlamıyorum. Satılan çadırlar, koordine edilemeyen çalışmalar, halka edilen hakaretler ve kadere yüklenen sorumluluk ise bugün besteleniyor olsaydı muhtemelen Cem Karaca ve Dervişan’ın Beni Siz Delirttiniz şarkısının dizelerine ilham verecekti. Çok öfkeliyiz ve üzgünüz. Bir deprem bölgesinde yaşadığımız gerçeğini her gün saatlerce konuşurken bu yaşananların sorumluluğunu kader planına yüklemek de bu sorumluluğu siyaset üstü bir noktada nitelendirmek de yurttaşlık haklarımızı kullanmaktan feragat etmek; hatta daha da ötesinde bu haklarımızı kötüye kullanmak anlamına geliyor. Depremde kaybettiğimiz canlarımızı saygıyla anıyoruz. Hepimizin başı sağ olsun, yaralı dostlarımıza ise acil şifalar…

Bu süreçte baştan sona albüm dinlemek bile büyük bir zorluk haline geldi çünkü sosyal medyada maruz kaldığımız enformasyon “bolluğu”, en sevdiğimiz olgulara dahi odaklanmamızı zorlaştırıyor. Bundan dolayı yeniden yola çıkmak için bütünlüklü bir albüm yazısı yerine şimdilik nadiren yayınladığımız 45’lik serisinden devam etmeyi ve farklı sanatçıları bir yazıda anlatmayı tercih ettim. Ayrıca, artık 45’likler için yazacağım yazıları da daha uzun olarak kaleme alacağım için, sizleri binlerce kelimelik bir yazı ile muhatap etmemek adına beşer 45’lik değil de ikişer 45’lik olarak anlatacağım. Bu sefer, önceki iki yazıda olduğu gibi 60’lardan değil; 70’lerden iki 45’liği konuşacağız. Fakat bu, 60’larla işimizin bittiği anlamına gelmesin. 45’likleri konuşmaya devam ettikçe farklı on yıllara selam göndermeye devam edeceğiz.

Edip Akbayram & Dostlar — Garip / Kaşların Karasına (1974)

Memleketimizde halk müziği ile 70’lerin muhteşem furyası Anadolu pop akımını bir araya getiren en güçlü seslerden bahsedecek olursak Edip Akbayram’ın yeri çok ayrı. Hem bir halk müziği sanatçısı kadar temiz ve dokunaklı hem de bir rock solisti kadar güçlü ve coşkulu bir sesten söz ediyoruz. Akbayram’ın daha sonraki yıllarda içerisinde yer aldığı kayıtlar da bir hayli kıymetli ama hem Edip Akbayram’ın müzik yolculuğunu hem de 70’lerin önemli oluşumlarını konuştuğumuzda, her ne kadar kıymetinin hakkını vermekten geri durmuyor olsak da, Edip Akbayram ve Dostlar’ın birlikteliğine özel olarak değinmekte yarar var. 1974 yılında yayınlanan ve halk müziğinin iki önemli eserini buluşturan “Garip / Kaşların Karasına” 45’liği, bir yüzünde Aşık Mahzuni Şerif’in türküsünü, bir yüzünde ise Neşet Ertaş ile özdeşleşmiş anonim bir halk türküsünü buluşturuyor.

Plağın A yüzünde, Aşık Mahzuni Şerif’in Garip türküsü bulunuyor. O dönem Anadolu pop çalışmaları arasında yapılmış halk müziği yorumları arasında özel bir yere sahip olan parça, başından sonuna dek dinleyicisini büyülüyor. Yaklaşık üç dakikayı uzun bir yolculuk gibi hissettiren bu kayıt, pek tabii ki klavyedeki Murat Ses’in olağanüstü performansı ile müthiş bir zenginliğe kavuşuyor. Ayrıca, Murat Ses bu parçada yalnızca enstrüman performansı ile değil düzenlemeleri ile de ön plana çıkıyor. Parça, zaten girişinden kendini belli ediyor. Ağır bir klavye yürüyüşünü takip eden mey açışı, Edip Akbayram’ın şiirsel girişi ile buluşuyor ve ardından şarkı ritmini ve ana melodisini buluyor derken temponun değişim anında kendimizi parçaya kaptırmış halde buluyoruz. Parçanın ritmini bulduğu andaki hoş bas gitar yürüyüşlerindeki imza ise birçoğumuzun hayranlık duyduğu efsanevi müzisyen Özkan Uğur’a ait. Uğur’un bas motifleri ve Murat Ses’in tuşlular ile yarattığı müthiş trafik, parça boyunca Edip Akbayram’ın yorumuna güç katıyor. Murat Ses’in bir de harika bir klavye solosu ile tam anlamıyla yıldızlaştığı parça, içinde hem geleneksel Türk halk müziğinin hem de döneme damga vuran rock akımlarının dokularını müthiş bir ahenkle taşıyor. Murat Ses’in özellikle Moğollar’daki çalışmalarındaki performansları, size abartı gelebilir, benim için en az Jon Lord dinlemek kadar keyifli olduğu için bu 45’liği dinlediğimde de zihnimde ön plana çıkan ismin Murat Ses olduğunu söylemem bir hayli mümkün.

45’liğin B yüzündeki parça ise, A yüzünden farklı olarak neşeli bir türkünün yorumu. Ancak, A yüzündeki parçanın ismi, Neşet Ertaş’ın mahlası olduğu için buradan bir bağ kurmak mümkün. Garip mahlası ile halk müziğinin efsanesi olmuş Neşet Ertaş’ın bir oyun havası olarak yorumladığı Kaşların Karasına, harika güzellemelerle dolu bir aşk türküsü. Bu parçada ise ilk parçadan farklı olarak telli enstrümanların ağırlığı söz konusu. Bağlama, cura ve parçanın solosunda duyduğumuz gitarlar ön plana çıkıyor. Nadir Uygun’un davullarına imza attığı 45’likte divan sazı ve curayı Cudi Koyuncu icra ediyor. Gitarlarda ise Galip Kayıhan imzası var. Tabii bu parçada da telliler ön plana çıkıyor desek bile parçanın finalinde yine Murat Ses’in ince dokunuşlarını duyuyoruz. İki parça üzerinden Edip Akbayram’ın vokaline değinmek gerekirse, her şeyden önce yaş itibariyle çok güçlü bir sese sahip olmasından söz edebiliriz. Adeta “prime” dönemini yaşayan Akbayram, farklı yörelere ait olup farklı duygular taşıyan iki ayrı türküyü birbirinden güzel şekilde yorumluyor. Akbayram, her ne kadar ve belki de haklı olarak nispeten daha yakın geçmişteki belli meşhur parçaları ile ön plana çıkıyor olsa da sanatçının, Anadolu popun zirvede olduğu yıllardaki çalışmalarının yeri apayrı. Zaten açık konuşmak gerekirse, o dönem yapılan çalışmaların kalitesi çok açık bir biçimde ortada ve o yıllarda sahneden geçmiş insanların pek çoğunun en iyi işleri de o yıllara ait. Eğer bu örneğe dahil olan solistleri farklı dönemlerindeki parçalarıyla veya albümleriyle tanıyıp sevdiyseniz, o sanatçıya karşı hayranlığınızın temelini eksik bırakmamak ve hatta belki de o temeli daha da derinlere inşa etmek için muhakkak 45’liklerine ve 70’lerdeki albümlerine bakınız. Edip Akbayram, bu isimler arasında önemli bir yere sahip. Burç Plak etiketiyle yayınlanan bu 45’lik plak da Edip Akbayram gibi güçlü bir solist ve Dostlar gibi müziğini zenginleştirici motiflerle işleyen bir grubun bir araya gelmesinin nasıl güzel işler çıkarabileceğinin en güçlü örneklerinden biri.

Okay Temiz — Dokuz Sekiz / Denizaltı Rüzgarları (1975)

Türkiye’de veya Türkiye’de yetişmiş müzisyenler tarafından dünyanın her yerinde ortaya çıkarılmış eserlerin hepsini göz önünde bulundurarak bir çıta yaratmaya çalışsak Okay Temiz’in o çıtaya kat çıkan müzik dehalarından biri olduğunu gözlemlememiz mümkün olabilir. Kaldı ki zaten dinlediğimiz ve algıladığımız kadarıyla da birçoğumuz bunun farkındayız. Okay Temiz’in müziği, olumlu bir tanım ve iltifat ötesi bir ifade ile tam bir çılgınlık. Aslında içimde bu övgüyü daha da yüksek bir noktaya getirmek için daha farklı tanımlara yönelik bir eğilim de var ama ben “çılgınlık” demekle yetineyim. Daha önce Oriental Wind albümünü de konuştuğumuz sırada bahsettiğim üzere Okay Temiz’in hâlâ stüdyolardan atölyelere, yerel sahnedeki konserlerden uluslararası festivallere kadar pek çok alanda müzikseverlerle buluşması hepimiz için bir şans. Okay Temiz’in Avrupalı önemli müzisyenlerle birlikte sürdürdüğü Oriental Wind projesinin öncesinde yayınladığı bu 45’liğin, kapaktaki isminden farklı olarak A yüzünde Denizaltı Rüzgarları, B yüzünde ise Dokuz Sekiz yer alıyor.

Plağın A yüzündeki Denizaltı Rüzgarları, hepimizin çok yakından aşina olduğu bir müzik. Gerilim teması ile başlayan ve devamında ritimleri, melodileri ve sololarıyla nefis bir dünya müziği klasiği niteliğini ortaya koyan parça, Türk sinemasının kült komedi filmlerinden Korkusuz Korkak’ın müziklerinden biri. Kemal Sunal’ın hayat verdiği karakter Mülayim Sert’in raporlarının, epeyce yaşlı ve hasta olan Mülayim Sert’in raporları ile karışması sonucunda doktor tarafından az ömrünün kaldığını öğrendiği anda Denizaltı Rüzgarları’nın introsunu duymaya başlarız. Bu parça, Temiz’in Drummer of Two Worlds albümünde East Breeze ismi ile yer alsa da herkes tarafından ilk yayınlandığı ismi ile Denizaltı Rüzgarları olarak biliniyor. Birkaç farklı baskıya sahip olan plağın bir baskısında bu parça, Türkçe isminin yanı sıra İngilizce olarak “Deep Sea Storm” olarak da isimlendirilmiş. Denizaltı Rüzgarları’nda benim için en özel noktalardan biri -ki birçoğumuz için de geçerlidir- elektronik tınılarla tamamen saykedelik bir forma bürünen ve parçayı memleketimizin dokularıyla buluştururken rüyadaymışçasına sesler duymamızı sağlayan bağlama motifleri. İşte bu bağlamanın imzasında Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük virtüözlerinden Arif Sağ’ın imzası var. Arif Sağ, 80’lerden sonra özellikle Muhabbet Türküleri serisi ile halk müziğinin geleneksel köklerine yoğunlaşmış ve tam anlamıyla saf bir Anadolu müziği yolculuğuna kendisini adamıştır. Senfoni orkestraları ile gerçekleştirdiği çalışmalarda da kendi enstrümanını hep bu saflıkta icra etmiştir. O nedenle yeni kuşak olarak bizler pek yetişemesek de sonradan irdelemek suretiyle Arif Sağ’ın 70’lerdeki deneysel işlerine aşina olmak müzikseverler için sürprizlerle dolu, keyifli bir uğraş. Denizaltı Rüzgarları da bu uğraşlar sonucunda özel bir anlama sahip olan parçalardan biri. Tabii ki durum böyle olunca, Denizaltı Rüzgarları bugün bile popülaritesini koruyor. Hatta parça, birkaç aydır heyecanla beklediğim; geçtiğimiz günlerde islandman, Okay Temiz ve Muhlis Berberoğlu imzası ile yayınlanan “Direct-to-Disc Sessions” adlı EP’de de yer aldı.

Bu 45’lik plağın kapağına baka baka A yüzündeki Denizaltı Rüzgarları’nı dinledikten sonra “Ulan az önce ne dinledim ben?” psikolojisine kapılabilirsiniz. Ancak, B yüzündeki Dokuz Sekiz’e kulak verince 45’liğin o, yine iltifat anlamında, beyin yakan kısmının yeni başladığını fark ediyorsunuz. Nasıl ki edebi yoğunluğu güçlü bir kitabı okumadan önce ya da üç buçuk saatlik bir filmi izlemeden önce zihninizi tamamen boşaltmak ve bütün hislerinizi okuyacağınız, izleyeceğiniz eserlere teslim etmek istersiniz ya; işte Dokuz Sekiz de tam olarak öyle bir parça. O kadar yoğun bir müzik ki her dinleyişte farklı bir noktasına takılabiliyorum. Denizaltı Rüzgarları’na göre “melodik değil” denilebilecek kadar tekdüze bir ilerleyişe sahip olan ama hızı ve enstrüman çeşitliliği ile dinleyicisinde heyecan yaratan bu parça, sona gelindiğinde adeta tatlı bir yorgunluk hissettiriyor. Tabii bu tür bir parçanın lezzeti esasen konserde ortaya çıkar ama 45’liğin kaydında on dört ayrı enstrüman icra eden Okay Temiz’in sahneye çıktığında bu parçayı icra etmek için kaç sahne arkadaşına ihtiyacı olacağını hesaplamak en ağır matematik problemlerinden geri kalmıyor. Dokuz Sekiz, tam anlamıyla iki farklı ucu olan bir parça. Eğer enstrümantal müzik seven biriyseniz ve ritimlere takılmak hoşunuza gidiyorsa kendinizi göbek atarken bile bulabileceğiniz parça, enstrümantal müziğe karşı mesafeliyseniz muhtemelen nefret dahi edebileceğiniz bir parça. Kendi yorumumu az çok tahmin etmişsinizdir ama yine de net bir şekilde dile getirmeliyim ki Dokuz Sekiz, mükemmel ve heyecan verici bir parça. Çünkü ritim konusunda memleketimizin profesörü olan Okay Temiz’in ne tür bir müzik ortaya koyduğunu çok güçlü bir şekilde ifade ediyor. Canlı performanslarındaki sololarında da bu parçadaki heyecanı ve tempoyu görmek mümkün. Özellikle eski TRT kayıtlarında heyecan verici örnekler var. Bunları YouTube’da bulmak mümkün.

Bu 45’likte sesini duyduğumuz enstrümanların hemen hepsi Okay Temiz icrası ile plakta hayat buluyor. Ancak, albümü adeta bir “Şampiyonlar Ligi” seviyesine taşıyan detaylar da yok değil. Arif Sağ’ın bağlama performansının yanı sıra yine film müzikleri ile memleket hafızasında çok güçlü bir yere sahip olan Attila Özdemiroğlu’nun Moog synthesizer ile 45’liğe imza attığını görüyoruz. 1975 yılında Stüdyo ŞAT’ta Taner Çelensû tarafından kaydedilen albümün müthiş kapak tasarımı ise Betül Atlı’ya ait. 1975 yılında Yonca Müzik etiketiyle promo dahil dört farklı baskı yapan 45’lik, 2017 yılında Yonca Plak ve Arşivplak ortaklığı ile Birleşik Krallık’ta yeniden basıldı.

İtiraf etmek gerekirse yazının başında yalnızca dört parçayı kapsayan iki kırkbeşlik için bu kadar uzun bir anlatım sunabileceğimi düşünmüyordum. Beş 45’lik formatının İki 45’lik olarak yeniden şekillenmesinin bu yazıyı yazdığım anlarda gerçekleştiğini samimiyetle itiraf etmeliyim. Neyse, zaten bu 45’liklere daha derin yaklaşmakta ve uzun uzun konuşmakta bence yarar var. Burada olmayı özlemişim, sonraki albümlerde ve kırkbeşliklerde görüşmek üzere… Saygılar!

--

--

Bu Albümün Nesi Güzel?
nedenozel

Hayatımıza girdiğinden beri güncelliğini ve kıymetini her zaman korumuş, müzik hafızamızın derinliklerine işlenmiş kült albümleri inceliyoruz.