Çarpıtılan gerçekler: Fenerbahçe mi AKP’nin koluna girdi yoksa AKP mi Fenerbahçe’nin yoluna geldi?

noavas
[noavasblog]
Published in
11 min readOct 15, 2015
Çizim: Twitter & Instagram @ahmetcoka

“4,5 yıllık -tek başına- mağduriyet sonunda; kurtuluşu, zalimin kayırmasına yorulan ve bu şekilde bir kez daha mağdur edilen benim güzel Fenerbahçem..”

Mehmet Şenol özelinde, futbol sevgisi ve taraftarlığını sevdiği takım yerine nefret ettiği takım üzerinden yaşayan ama zeki, düşünen ve eli kalem tutan sözümona demokratlara cevap vereceğim bu -uzun- yazıda.

Mehmet Şenol, Bağımsız İnternet Gazetesi T24'te “Konjonktürel başkanlar” adlı bir yazı kaleme almış. Elbette Mehmet Şenol’un şahsına değil, fikirlerine cevap vereceğim ama nasıl biri ve hangi ruh halinde olduğunu merak edenler Twitter’da “@mehmetsenol, şike” kelimelerini aratıp bir kanaate varabilirler. Fenerbahçe konusunda böylesine objektifliğini yitirmiş bir Galatasaraylı’ya konuk da olsa köşe vermek ise elbette T24'ün bileceği iş.

Yazar, her dönem memleket iktidarına meğleden büyük kulüplere dem vurmuş ve konuyu -ne beklenirdi?- 3 Temmuz’a bağlamış. Yazının yazılma amacı “Aman efendim, bu büyük kulüpler de devlet erkanının kolundan çıkmıyor” hayıflanması değil tabii ki. Yazar; savcı mütalaasından sonra, hakim kararından önce “Fenerbahçe AKP’nin koluna girdi ve beraat etti/edecek.” alt metnini işlemiş titizlikle. Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor için söyledikleri doğru ve eksik ama Fenerbahçe bölümü Galatasaray camiasının her zaman kullandığı *parantez*. Cevap vereceğim. Ama önce biraz davayı ve devamında geçen 4 yılı konuşalım. Gerçeği tüm gücüyle çarpıtan goygoyun panzehiri hafıza, hatırlayalım.

Maddelerle AKP ve Fenerbahçe’nin son 5 yıldaki ilişkisi

1. Bursaspor’un son maçta şampiyonluğa ulaştığı 2009–10 sezonu ile 3 Temmuz rotasına girmişiz aslında. Hatta -eskaza- o yıl şampiyon olsaymışız, kurgunun 5. yılını anıyor olacakmışız. Bknz. Hanefi Avcı’nın açıklamaları: “Cemaat Aziz Yıldırım’ı 2009’da Devrimci Karargah’tan dinledi.

Yetmez mi? Şurada da AKP iktidarının (Devlet Bakanı Faruk Çelik aracılığıyla) 2009–10 sezonunda Bursaspor ile Fenerbahçe arasında nasıl ayrımcılık yaptığını bulacaksınız.

O da mı yetmedi? Sufleyi almış medyanın kamuoyu yansımalarına göz atalım.

Nasıl da kollamış AKP ve Cemaat Fenerbahçe’yi değil mi?

2- İlk maddede AKP’nin Fenerbahçe’ye dolaylı tavrını görüyoruz. Bu maddede yazacaklarım ise doğrudan devlet (iktidar, hükümet, AKP) tahakkümü.

2012 Kasım ayında şunu yazmışım.

Verilen örnekler -dahası da var- çok net bir şekilde devletin (devlet kim?) tüm unsurlarıyla Fenerbahçe’yi nasıl cendereye aldığını gösteriyor.

Görülüyor ki, yağmurlu havada suyu çok görmüş devlet (devlet kim?) Fenerbahçe’ye. Zirvesi ise Kenan Evren Lisesi. Devlet ile yıllar önce protokol imzalayıp, zamanı gelince karşılıklı imzalarla güncelleyip, gereklilikleri yerine getirdiğine dair devlet tasdiği almasına rağmen, protokolden doğan hakkı açıkça iktidar tarafından gasp edilen bir kulüp Fenerbahçe. (Kollanıyormuş ama) Bakın bu sizin çürük ve içi boş şike iddialarınıza benzemez. Başında, sonunda, her yerinde devletin imzası, tasdiği var. Ama devlet (devlet kim?) (Fenerbahçe’yi kolladığı ima edilen devlet) “Banane, vermem!” diyor. Ve Fenerbahçe kasasından harcadığı milyonlarla yaptığı, Milli Eğitim Bakanlığı’na teslim ettiği, hatta eğitim öğretimin başladığı 3 okula rağmen, hakkı olan ve protokolle sabit araziyi kullanamıyor.

Başka somut bir örnek de Fenerbahçe Koleji arazisidir. Yukarıda linki verilen yazıda “İmam Hatip mi oluyor?” konulu örneğin sonucu. Kiraladığı ve eğitim verdiği arazi/binadan çık deniliyor Fenerbahçe’ye. İddia İmam Hatip Lisesi olacağı yönünde ama konu o değil. Durduk yere çık diyor devlet (devlet kim?) eğitim verdiği yerden Fenerbahçe’ye. Aziz Yıldırım da resti görüyor ve onca borca rağmen plansız bu ekstra masraf ile ihaleye girip araziyi satın alıyor Fenerbahçe Spor Kulübü olarak.

Mehmet Şenol’un derdi de şu, çileye bakın:

Örneğin, 1.5 yıl boyunca kapalı kalan Seyrantepe metrosu bu sezon açılıverdi.

3- 2009, 2010, 2011, 2012, 2013. (Geleceğiz, 2014 ve 2015'e de geleceğiz.) Devletin (devlet kim?) Fenerbahçe’ye yaklaşımı gayet net.

Faruk Çelik, Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin, Erdoğan Bayraktar, Hüseyin Çelik, Faruk Özak ilk aklıma gelenler. Rica etsem isimleri yanına Fenerbahçe yazıp arar mısınız FBYandex’te? (Galatasaraylılar Google’ı kullanabilirler, yeter ki arasınlar) AKP kabinelerinin değişmez 6 isminin doğrudan ve dolaylı olarak Fenerbahçe aleyhine sarfettiği cümleleri göreceksiniz. Ve tahayyül edin; bunları söyleyenler neler yaparlar, yapmışlardır -yahu yaptılar işte- Fenerbahçe aleyhinde? Allah rızası için Fenerbahçe lehine de bir cümle (Bayram tebriği, geçmiş olsun hariç) duyduysanız sokun gözüme.

Gelelim asıl meseleye. Duyduklarımız, gördüklerimiz var:

Kişilerle kurumları ayırmak lazım.” Recep Tayyip Erdoğan’ın 3 Temmuz 2011 sonrası -yanılmıyorsam- ilk demeciydi. Herkes Fenerbahçe’yi koruma amacıyla söylediğini yazdı. Oysa sonradan söyledikleri/yaptıklarıyla anlaşılacaktı ki, derdi Aziz Yıldırım’dı. Operasyonun amacı zaten hukuk yoluyla adaleti sağlamak değildi ki, o -çakma- adaletin tecellisi küme düşürme gelsin. Aziz Yıldırım uzaklaştırılacaktı ve bunun için kişilerle kurumlar ayrılmalıydı.

Aziz Yıldırım da defalarca buna karşı çıktı. Genel kurulda “Şahıslarla kulüp ayrılamaz, ben şike yapmışsam Fenerbahçe için yaptım, ben kendim için şike yapmadım, öyle saçma şey olmaz.” sözü işte böyle makaslandı ve itiraf olarak pompalandı her yerde. Hala cümlenin başı sonu olmadan itiraf gibi konuşuluyor Facebook kıraathanelerinde. Oysa cümleyi düzgün kuramasa da -Aziz Yıldırım’ın akım derken lokum demesi meşhurdur- kişilerle kurumların ayrılmasına karşı çıktığı ve bunu açıklarken “Yapmış olsam Fenerbahçe için yapmış olurdum” demek istediği cümlenin başından itibaren gayet açık. Çarpıtan da bunu pekala biliyor ama “Abdestsiz namaz kılmayın” cümlesinden ilk kelimeyi kesip “Namaz kılmayın! dedi”, demek işlerine geliyor, gerçek umurlarında değil.

Biz bunu terörde görüyoruz” 12 Mayıs 2012’de; saha içinde Cüneyt Çakır, saha dışında polisin katliam girişimi sonucu yaşananları böyle tanımlamıştı Recep Tayyip Erdoğan.

Adeta Gezi’nin tatbikatı olan 12 Mayıs 2012'de olayın başlangıcından itibaren -Gezi’de olduğu gibi- net bir şekilde görülen polis kışkırtması ve Fenerbahçe taraftarının can havliyle feryadları gün gibi ortadaydı. Ama tabii kalabalıkta kim olduğu belli olmayan -Gezi’deki tiyatroyu hatırlayın- kişilerin polis arabalarını devirmeleri konuşuldu. -Asla rahmetle anamayacağım- Mehmet Ali Birand Kanal D Ana Haber Bülteni’nde Fenerbahçe taraftarının hazımsızlığını işledi. Bizim 2007’den beri örgüt olduğunu söylediğimiz, bu görüşte her yıl yanımıza bazı kesimlerin katıldığı Cemaat’in lideri Fethullah Gülen de -durur mu?- Amerika’dan konuya dair seslendi.

Şuna bakın. Eski dost, yeni düşman, tek tek, birlikte nasıl da cephe almışlar Fenerbahçe’ye. Ama Erdoğan korumuş Fenerbahçe’yi işte, öyle diyorlar.

Fenerbahçe’den soğudum”: Bir canlı televizyon programında sarfetti bu sözleri Recep Tayyip Erdoğan. Fanatik derecesinde Fenerbahçeli olduğu söylenir. Aziz Yıldırım’dan mütevellit soğuduğunu anladık sonra *duyduklarımızdan*.

Bir oy bir oydur oğlum” 17/25 Aralık tapelerinde tüm Türkiye dinledi Recep Tayyip Erdoğan’ın Fenerbahçe kongresine ne kadar önem verdiğini. *Adayı* Mehmet Ali Aydınlar’ın (kurgunun pivot tablosu) listesi adeta Erdoğan’ın fıhristi gibiydi. Nitekim oğlu Bilal Erdoğan’a sıkı sıkı tembihlediğini de bu kulaklar duydu: Bir oy bir oydur oğlum!

Dahası da vardı o tapelerde. O dönem Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun damadı Ahmet Özokur’un (Yıldız Holding-Ülker) Aziz Yıldırım’ın listesinde yönetime girmesine de hayıflanıyordu Recep Tayyip Erdoğan. Neticesinde Ahmet Özokur boşandı Davutoğlu’nun kızından. Sonrası malum.

Aynı kongre öncesi Aziz Yıldırım’ın projelerini açık açık eleştiren de Recep Tayyip Erdoğan’dı. Ben böyle açık bir müdahaleyi daha önce görmüş değilim. Görenler anlatırsa sevinirim.

Şurası netleşti mi? -Hala- AKP’nin tek reisi Recep Tayyip Erdoğan Aziz Yıldırım’dan nefret ediyor ve tepeden tırnağa ekibi de o yönde tavır sergileyip yağmurlu havada su vermiyorlar Fenerbahçe’ye, Aziz Yıldırım olduğu müddetçe.

“Aziz Yıldırım’ı sevmiyor anladık da Fenerbahçe’yi kolladı işte.” diyen goygoyculara da cevap verelim. Diyorlar ki;

“Yasayı (6222) Fenerbahçe için değiştirdi.” Bizi -en azından beni- ilgilendirmez ama *7 Şubat Fidan krizi* ile Cemaat’in asıl/gerçek yüzünü gördüğünü bugün seslendirmeyen yok. Ve belki/biraz kişisel nefret, belki/biraz bilmediğimiz menfaatler için bindiği/kurduğu 3 Temmuz kayığının aslında hangi istikamete gittiğini o gün anladı. Ve yapabileceği tek şey vardı. Şike yapmanın, bir düzine insanı öldürmekten çok daha ağır şekilde cezalandırıldığı yasayı [nasıl oluşturulduğu şurada], -evet- emir verip değiştirtti. Cemaat tarafı da -Abdullah Gül dahil- boş durmadı. Yasa çıkmadan iddianameyi yetiştirdiler ki Fenerbahçe’yi kapsamasın. Abdullah Gül’ün veto ettiği 2 yasadan biri yahu, daha ne anlatalım?

Bu değişiklikle AKP kanadında Mehmet Metinergiller pek tabii Fenerbahçeliler’e şirin görünmek ve artık suçu (suçu!) Cemaat’e atmak için Fenerbahçe’nin Erdoğan’a teşekkür borçlu olduğunu söyledi. Bunu bir AKP’linin söylemesinden doğal birşey yok. Partisi ve liderine lütuf bekliyor. Ama gelin görün ki akıllı cahil Galatasaray ve Trabzonsporlular; yukarıda anlatılan AKP’nin Fenerbahçe’ye reva gördüğü cendere ortadayken, bir partizanın (diğeri de Rıdvan Dilmen) sözlerini Erdoğan’ın Fenerbahçe’yi koruması tezine delil gösteriyor. Güler misin ağlar mısın?

Ömrümüzün 4,5 yılı başımıza örülen bu bela ile geçti. Şimdi; Fenerbahçe’yi mağdur eden operasyonun ast ya da üst rütbeli ortağının, Fenerbahçe’yi kurtardığı söyleniyor, operasyona hayatının fırsatı gözüyle bakıp destek verenler tarafından. Kafayı yersin.

Peki parsayı kim topladı? Daha fazlasını istediği için mi çarpıtıyor gerçeği?

Bir dava düşünün;

  • Amacı, maksadı, faaliyetleri ve sonu malum Özel Yetkili Mahkemelerde görülmüş. (ÖYM konusu olmayan soruşturma, köpürtülüp organize işlere bağlanmış)
  • Polisi, savcısı, hakimi, medya borazanı; Ergenekon, Balyoz ve türevi davalarla birebir aynı kişiler tarafından oluşmuş
  • Soruşturmasını yürüten polisler, savcılar “kumpas” iddialarıyla görevden alınmış, tutuklanmış, yurtdışına kaçmış.
  • Tetikçiliğini en önde yapan bir kesim medya mensubu tutuklanmış, yurt dışına kaçmış
  • Meşhur tapelerde net olan tek alışverişi Trabzonspor (Sadri Şener-Melih Gökçek, Gabric) yapmış ama pamuk kadar beyazmış
  • Fenerbahçe aleyhine kullanılan tapelerin altına -tamamı kumpas iddiasıyla görevden alınan- polis *şiir* gibi tespitler (ıslak rüyaları) yazıp UEFA ve Yargıtay kararlarına kadar uzanan fezlekeyi oluşturmuş
  • Dava süresince Fenerbahçe topyekün linç edilirken, aynı soruşturmadaki Beşiktaş ve Trabzonspor ayrılmış, korunmuş, kutsanmış
  • Başlangıcından sonuna, her duruşmada ve kararda anayasal hakları çiğneyen bir hukuk garabeti yaşanmış: Sözde şike davasında adil yargılanma ihlalleri

Ve bir dava düşünün, sonunda;

  • Fenerbahçe’nin son 4 yılda, 2'si direk şampiyonlar ligi grupları olan 3 Avrupa hakkı elinden alınmış
  • Bu vesileyle somut olarak en az 50 milyon eurosu Trabzonspor ve Galatasaray arasında paylaşılmış
  • Başkanı ve yöneticileri 1 yıl hapis yatmış
  • Futbolcu satmış, değer kaybetmiş, bütçesi şaşmış
  • Fenerbahçe dava ile uğraşırken saha içinde ve dışında batmakta olan Galatasaray, sahada ve borsada *işler* çevirip parsayı toplamış
  • Devletin tüm kurumları Fenerbahçe’ye adeta düşman olmuş, yaptığı protokolleri yırtıp hakkını gasp etmiş
  • 4,5 yıl sonra hala, her yerde, atılan çamurları temizlemeye uğraşmış

Ve tüm bunlar yaşanırken;

  • Trabzonspor davadan yara almadan kurtulmuş. Üstüne Fenerbahçe’nin yerine Şampiyonlar Ligi’ne gitmiş, yetmemiş örtülü ödenekten destek alıyor iddialarına mazhar olmuş.
  • Beşiktaş davadan yara almadan kurtulmuş. Üstüne çıkmazda olan stad problemleri -Fikret Orman’ın beyanıyla bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından- çözülmüş.
  • Galatasaray davanın tüm ganimetlerini toplamış. 3 şampiyonluk, şampiyonlar ligi, usülsüz sermaye artırımları peşi sıra gelmiş.
  • Yukarıdaki maddede teknik olarak aktarılan ama herkesin anlayabileceği yazıda göreceğiniz gibi devletin (SPK aracılığıyla) açık müsamahası ile 290 milyon *cilalı* satış, 440 milyon usülsüz bedelli sermaye artırımı- toplam 730 milyon lirayı hortumlayan Galatasaray’ın, halihazırda *ödenmemiş* ve yapılandırılmayı bekleyen 140 milyon lira vergi borcu var. Yani bonuslarla birlikte devletin Galatasaray’a doğrudan ve dolaylı maddi desteği 1 milyar lirayı aştı. Yetmez ama evet.

Devletin (devlet kim?) bir örgüt aracılığıyla güç ve parayı kimden alıp kime verdiği bu kadar ortadayken, aynı devletin Fenerbahçe’yi kolladığını seslendirmek, parsayı ve daha fazlasını toplamaya devam etmek için 4 yılda yaşananları unutturmaya çalışmak demektir. (Aynı yolu medya ve hakem kararları konusunda da yapmaları asla tesadüf değil.)

Ama aynı Mehmet Şenol muhterem tweetlerinden bir tanesinde; “Fenerbahçe, şike konusunda milleti ve medyayı yönlendirmek üzere 2–3 yıldır lobi iletişim şirketine yüz milyarlarca lira para döktü..” diyor 6 mayıs 2014’te. Fenerbahçe’nin geçemediği yegane ders iletişimken. Gülersin. Vaziyet bu. Ama anlamamış meseleyi. İlk hafta; Başkan ve 2 yönetici içerde, dışardaki yöneticiler panikte, 100.000’i aşkın taraftar Bağdat Caddesi’nde Fethullah Gülen’e sövüyordu. Ortada yönlendirme yapacak kimse yokken, kalanlar panikteyken, yüz binleri sokağa ne dökebilir? Söyleyim Mehmet Efendi: Gerçek!

Her maçı saniye saniye yaşadı bu taraftar. Nasıl kanırta kanırta şampiyon olduğumuzu gözleriyle gördü. Sonra kıymetli polis, savcı ve hakimler “Hayır, şikeydi hepsi.” diyince bir saniye bile şüphe etmeden ve gözünü kırpmadan sokağa döküldü yüz binler. İşte Mehmet Efendi, bunu da ancak gerçek sağlayabilir. Fenerbahçe Başkanı bir kelime yalan söylüyor olsaydı 4,5 yılda sayısız eylem ve etkinlikte yüzbinler -peşinden değil- önünden gitmezdi.

Aynı Mehmet Şenol; “Biri tv’ye çıktı. Samsun’a şike parasını nasıl götürdüğünü ayrıntısıyla, telefon konuşmaları yaparak anlattı. Adamı “meczup” yaptılar!” dedi 10 Nisan 2014'te. İşte böyle; Baransular, Kütahyalılar, Karlıbeller ve gördüğünüz gibi Cihan Oskay’lar Fenerbahçe düşmanlığı yolunda referansları *Aklı hür, vicdanı hür* neslin. Kafayı yersin.

17/25 Aralık sonrası AKP’nin yolu ve Fenerbahçe’nin değişmeyen çizgisi

Mehmet Şenol’gillerin titizlikle işlediği bir konu da bu. AKP’nin 17/25 Aralık sonrası çizgi değiştirdiği doğru, ama yanıldıkları -yanılmıyorlar, yanıltıyorlar- şey Fenerbahçe’nin çizgisi.

Ben 4,5 yıl *Su ıslak, şike yalan* diyeceğim, daha 10 Temmuz 2011'de Bağdat Caddesi’nde -o dönem tüm liberallerin sevgilisi, toz kondurmadıkları- Fethullah Gülen’e 100.000 kişi söveceğim, iktidar partisi 3 yıl Gülen Örgütü ile iş tutup sırtından hançerlendikten sonra “Bunların alayı kumpas” diyince Fenerbahçe AKP’nin koluna girmiş olacak öyle mi? Küfretmeyim, hadi ordan!

Yiğidin hakkını vereceğine, “Adamlar ilk günden beri Cemaat dediler de biz dalga geçtik” diyeceğine, nefret ediyorsun diye Erdoğan’a yanladı diyorsun Fenerbahçe’ye. Nefretin batsın, karıştırma bizi siyasetine.

Siz istediğiniz kadar çarpıtın, cımbızlayın, 3 Temmuz öğleninden beri tek şey söyledi, söylüyor Aziz Yıldırım. “Ben şike yapmadım. Bu bir operasyondur. İtenleri de, tutmayanları da biliyorum.” Söylediği herşey bu 3 cümlenin etrafında. Peki sonra ne oldu?

17/25 Aralık’ta Başbakan’a kadar uzanan büyük bir yolsuzluk operasyonu, peşinden tape ishali ve bugüne taşınan Fuat Avni virüsü oldu. Mehmet Şenol, Mahmut Uslu’nun Dolmabahçe çıkışı açıklamalarına ve Aziz Yıldırım’ın beyanlarına şöyle değinmiş.

Mahmut Uslu’nun geçen yıldan “Sayın Başbakan (RTE)’nin verdiği söz üzerine inşallah bizi de alacaklar.. Bu yargılanma açılacak…” diyerek bugünleri “önceden görmesi” mi dersiniz? Yoksa adeta bir siyasi parti lideri gibi, bir TV programında “Türkiye’de ihtilal oluyordu. Bakın ben söylüyorum, Bugün TC Cumhurbaşkanı bunu her gün söylev olarak söylüyor. Boşuna mı söylüyor? Ve ben inanıyorum ki, ondan başka da kimse mücadele etmiyor Türkiye’de…” diyen Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım mı dersiniz?

Aziz Yıldırım’dan başlayalım. Mehmet Şenol’giller’in kumpas olarak nitelendirdiği Ergenekon & Balyoz ve türevi davaların mağdurları ne diyorsa/demişse Aziz Yıldırım da aynısını söylüyor. Ama söz konusu Aziz Yıldırım özelinde Fenerbahçe olunca balata sıyıran sosyal demokrat düşüncenin yüz karaları, Ergenekon mağdurları ve askerleri kucaklarken, Fenerbahçe’yi bilerek bu çemberin dışında tutuyor.

Soruyorum size; Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, konusu 3 Temmuz, tespiti “3 Temmuz bir operasyon” ve sorumlusu/iten Cemaat, tutmayan Erdoğan, 17/25 Aralık hakkında nasıl görüş belirtebilir?

Konusu olmayan yolsuzluğa mı dem vurur, yoksa konusu olan ve mağduru olduğu cemaat operasyonuna mı? O da öyle yaptı. Mehmet Şenol’un, avaneleri gibi cımbızladığı sözlerde Aziz Yıldırım mealen; “Türkiye’de bir sivil ihtilal oluyordu, 50.000 kişiyle [Cemaat] darbe yapıyordu, bugün bununla da bir tek Cumhurbaşkanı kavga ediyor.” dedi. Videosu da burada. Yanlış mı?

Aynı yere geliyoruz. Karıştıyorsunuz. Kişisel yorumum değil, Fenerbahçe açısından söylüyorum; 17/25 Aralık’ta yolsuzluk vardır/yoktur bu Aziz Yıldırım’ın ve Fenerbahçe’nin konusu olamaz, bu konuda fikir beyan edemez. Kişisel düşünceleri bizi ilgilendirmez. Ama 17/25 Aralık *operasyonu* ve sonrası Fenerbahçe’nin konusudur çünkü aynı organizasyon tarafından mağdur edilmiştir. Ve pek tabii; bu çetenin yürüttüğü bütün davalar gibi yeniden yargılanmış ve sonucunda beraat etmiştir.

Ve yanlış mı söylüyor Aziz Yıldırım? Tüm dava içeriklerini, sevgi ve nefretlerinizi bir kenara bırakın; kendisi de birçoklarınca sorun olarak görülse de, devlet için -tartışmasız- virüs olan cemaat ile kavgayı kim veriyor? Yani Aziz Yıldırım 4,5 yıldır söylediği şeyleri tekrarlarken, sözüne gelenler sevmediğiniz siyasetçiler diye neden Fenerbahçe suçlu oluyor? 4 Temmuz 2011'de almamız gerekeni 4,5 yıl sonra 9 Ekim 2015'de alabilmişken hem de.

Çokça yazdım bu konuda. Şike, darbe, yolsuzluk, derin devlet kavramları hep varolduğuna inanılan ama çoğu zaman su yüzüne çıkmayan şeylerdi. İşte seçilmiş ve gönderilmiş bu Cemaat *timi* kamuoyundaki kökleşmiş bir kanaati siper alıp, komplo, sahte delil ve algı oyunlarıyla istedikleri şeye inandırdılar insanları. Doğru; bu ülkede şike, darbe ve darbe girişimleri, yolsuzluk ve derin devlet varoldu, muhtemelen de varolmaya devam edecek. Ama amacı üzüm yemek (adaleti sağlamak) değil bağcıyı dövmek (dizayn etmek) olan bir örgütün hangisinde -ne kadar- doğruyu, hangisinde -ne kadar- yalanı işlediğine emin olamayacağız asla. Kim bilir; belki son işinde gerçekleri gösterip tüm davaları aynı paranteze almak istedi? Çok zeki oldukları kesin öyle değil mi?

Cemaatin (yazıda malum mevcut erk olarak adlandırılmıştır) ne kadar tehlikeli bir yapılanma olduğuna şu yazıda değinmiştim 2013 Haziran ayında.

Bitirelim

Yazıya sebep olan Mehmet Şenol demiş ki;

Nasıl oluyor da esas karar verici unsurlar, kulüp yönetimleri değil, Ankara’daki iktidar odalarının makam koltuklarında oturanlar oluyor?

Almış yine Fenerbahçe’yi paranteze, alırlar. Ama hükümetin, cemaatin, medyanın, yaratılan algı neticesinde tüm spor kamuoyunun, dekman cezalarıyla UEFA’nın bile karşısına geçtiği Aziz Yıldırım’ı kimsenin yıkamadığını ve Fenerbahçe başkanını sadece ve sadece Fenerbahçe kongresinin seçtiğini, seçebileceğini gözden kaçırmış. Bu arada Galatasaray’ın bu süreçteki 4 mevsim 4 başkan stratejisi ise bir kitaba konu olur ancak.

Beraat kararından sonra Nasreddin Hoca’nın fıkrası dillerden düşmedi. Doğru ya; kazanın doğurduğuna inananlar, öldüğüne inanmıyor ve Hoca’yı suçluyordu. Bir yalana inanmışlar -ekmeğini yemişler- ve şimdi yalan olduğu ortaya çıkınca köpükler saçıp vicdan muhasebesi yapıyorlar.

Efendiler; 34 maçı izlediniz, buna rağmen kumpas davaların -gerçi siz muhtemelen “Yetmez ama evet!” diyenlerdensiniz- kopyası 3 Temmuz’un peşinden gittiniz, çorbayı içtiniz, tatlıyı yediniz, yetmedi daha fazlasını istediniz, onu da aldınız ama yeter, artık herkes evine dönmeli. Aynaya bakın ve bir yalanın peşinden nasıl gittiğinizi, önünde kaç tane şablon kumpas varken Fenerbahçe nefretiyle ülkeyi -AKP’den önce de- sarmış bir terör örgütünün kazdığı kuyuya nasıl düştüğünüzü, ortada maddi manevi tek bir mağdur varken eşeğe kırbacı vurmak için nasıl şımarıkça ağladığınızı sorgulayın. Ama artık sakın, 4,5 yıldır burnundan fitil fitil gelmiş Fenerbahçeliler’e -şeytan ustalığıyla- kabahat yüklemeyin. Fenerbahçe sizin gözbebeklerinizden bile temiz. İlk celsesi 9 Ekim’di ama daha bitmedi, yeni başlıyor. Esenlikler dilerim.

--

--

noavas
[noavasblog]

Fenerbahçe neşe verir, can katar, iyi gelir.