Özümsenmemiş Yenilik
“Doğruyu söylemek değil, bilmişlik taslamak istiyoruz.”
Günümüzde gelişen modern dünyanın getirileri arasında geçmiş yüzyıllara nazaran oldukça yenilikler var. Soğuk havalarda ısınıp barınabilmek, aylarca süren yolculukları birkaç saate sığdırabilmek, tek tuşla saatlerce uğraşacağımız yemeği ayağımıza getirmek. Adeta B sınıfı bir filmin hoş görünen fragmanı gibi geliyor kulağa. Öyleyse neden mutsuzluk ve depresyon çevremizde gördüğümüz insanlarda bu kadar yayılmış durumda?
Raylı sistemler ile birlikte buharlı trenler ilk kez hayatımıza girdiğinde insanlarda benzer durumlar yaşanmıştı. Yakınlıkları asırlar öncesine dayanan, kendilerini zamanla evcilleştirerek hayatlarının bir parçası haline getirdikleri atları ile aralarındaki sıkı olan bağ teknolojinin gelişmesi ile resmen yok olmuştu. Artık insanlar modern hayatın getirdiği işlerine can dostlarıyla değil de yürüyen demir parçaları ile gidiyordu. İnsanlara Dışarıdan oldukça basit görünen bu durum, şartlar göze alındığında basit fakat derin kaygı katıyordu. Tekerleğin üzerindeki vagonlar, uzun koridorlar, ismini hayatında duymadıkları, iyi mi yoksa tehdit mi olup olmadığını bilmedikleri insanlar…
Günümüze dönüp baktığımızda bu getirileri hızla fakat tam anlamıyla özümsenmeyen bir alışma hali içerisindeyiz. Kemikleri yeni gelişen, henüz kendi mamasını yiyemeyen bebeğin ilk adımını attıktan sonra etrafı turlama, her şeye burnunu sokma isteğini yaşıyoruz. Gerçek şu ki, örnekte bahsedildiği gibi yenilikler karşısında her birimiz birer bebek davranışları sergiler iken bizi koruyup, yön gösterebilecek çok az yetiştiricimiz var.
Bununla birlikte neyin bizim için olumlu sonuç verip veremeyeceğini bilemeden oradan oraya savruluyoruz. Hiç soğukta kalmamak için iklimi değiştiriyor. Aç kalmamak için hayvanlara hükmediyor. Hiç ihtiyacımız olmayan şeylere sadece sahip olmak adına alıyoruz.
Bu blog komünist veya anarşist olma çabasında kapitalizme karşı bir manifesto değil. Soru şu; neden mutlu olamıyoruz? İyi hissetmek için çikolata yiyip; rahatlamak için kadehler kaldırarak; havalı olduğunu düşündüğümüz o çevremizdeki insanların yaptıklarını yaparak tamamlanmış mı hissedeceğiz? O büyük hayatlar bizimkinden gerçekten farklı mı? Sevilmek veya değer görmek için ünlü bir yıldız mı olmak gerekir? Görünen yol yanlış olsa da önde güden olmak için canımızı riske mi atmalı? Toplum doğru olanı değil, “bilmiş” olanı mı el üstünde tutmalı?
Editör: Orhan Gazi Barak