Mariana Çukuru

Esila Kayıkçı
Not Tutuyoruz
Published in
7 min readDec 11, 2022

Daha önce Dünya’nın en derin bölgesinin neresi olabileceğini hiç düşündünüz mü? Ya da bu derin çukurun gizeminin ne olabileceğini? Eğer bu soruyu düşündüyseniz ya da daha önce hiç düşünmediyseniz, bu yazı sayesinde Dünya’nın gizemli ve bir o kadar da keşfedilesi olan bu çukuru hakkında ilginç bilgilere sahip olabilirsiniz.

Mariana çukuru dünyanın bilinen en derin noktasıdır. Bu çukur Büyük Okyanusta Japonya ve Endonezya arasında yer alır. Yapılan son ölçümlere göre çukurun en derin noktası 10.994 metre, uzunluğu 2.542 metre genişliği ise 69 metredir. Bu devasa çukur öyle bir yer ki onun hakkında bildiklerimiz Mars hakkında bildiklerimizden daha az.

Eğer Everest dağını bu çukurun içine yerleştirseydik, yüzeyden görünebilmesi için üzerine 2,1 km daha su kütlesi eklememiz gerekecekti. Yani bu çukur hayal ettiğimizden çok daha büyük ve derin.

Günümüzde teknoloji çok gelişmiş olsa da okyanuslar hakkında var olan bilgimiz oldukça az. Bu noktada araştırmacılar, yönlerini bu alana çevirmiş durumdalar. Çünkü yaşadığımız dünyayı anlamlandırmak ve anlamak için, Dünya’nın çok büyük bir kısmını kaplayan okyanuslarla ilgili bilgi sahibi olmamız gerekir. Bu alanda çalışmalar yapılırken ilgi çekici bazı haberlere de rastlanıyor. Bu haberlerden biri bir Türk vatandaşı ile ilgili.

Haberde, içinde Türklerin bulunduğu bir yük gemisi Meksika’ya doğru yol alırken Cemil Çakır adlı kişinin gemiden düşerek Mariana Çukuru bölgesinde kaybolduğu öne sürülüyor. Cemil Çakır’ın bu esrarengiz hikayesine dair bazı söylemler mevcut. Örneğin bazı kaynaklarda Cemil Çakır’ın çukura itildiği iddia edilirken, bazılarına göre ise dengesini kaybedip düştüğü iddia ediliyor. Yaklaşık 9 saat süren arama-kurtarma çalışmalarına rağmen Cemil Çakırdan hiçbir sonuç alınamıyor. Bu olay Mariana Çukuru hakkında merak uyandıran ve gizemli bir tarafı olan birçok yaşanan durumdan sadece biri.

Peki, bu kadar merak edilen ve bunun üzerine araştırmalar yapılan bu çukurun nasıl keşfedildiğini biliyor musunuz?

Mariana Çukuru 1951 yılında Challenger 2 adlı bir gemi ile tesadüfen keşfedildi. Araştırmacılar o zamanlarda okyanusun derinliklerini ölçmek için okyanusa ağır demirleri ipe bağlayıp suya bırakıyorlardı. Mariana Çukuruna atılan demir parçasının batması yaklaşık 1 saat sürdü ve bu derinlik araştırmacılar için büyük bir merak konusu oldu.1900'lerin başında, okyanusların derinliklerini ölçmek için 1. Dünya savaşı sırasında denizaltıların yerlerini belirlemek amacıyla kullanılan Sonar Teknolojisi tercih ediliyordu. Bu yöntem ile suya ses dalgaları gönderiliyor, belirli bir yüzeye çarpan ses dalgaları yansıyor ve geri geliyor. Böylece ses dalgalarının gitme ve gelme sürelerine bakılarak sesin yansıdığı yüzeyin derinliği tam olarak hesaplanabiliyor. Tüm bunlara ek olarak, Mariana Çukurunun dibinde ölçülen basıncın, yüzeyindeki basınca oranla neredeyse 1000 kat daha fazla olduğu saptandı. Yani herhangi birinin orada bir saniye bile kalması imkansız demektir bu bilgiye göre. Bu noktada kritik soru şu; bu kadar yüksek bir basınçta herhangi bir canlının yaşaması mümkün mü? İşte bilim insanlarının kafasını karıştıran ve onları araştırmalara sürükleyen temel düşünce bu. 1960 yılında Mariana Çukuruna inmeyi başaran ilk insanlar Jacques Piccard ve ABD donanmasından Teğmen Donald Walsh’ tur. Piccard ve Walsh tam olarak 11.000 metre derinliğe neredeyse beş saat süren bir dalıştan sonra ulaştı ve bu dalışı Piccard’ın babasıyla beraber tasarladığı Batiskaf adında bir denizaltı aracı ile yaptılar. Fakat ne yazık ki Batiskaf bu derinliğe sadece yirmi dakika dayanabildi. Hatta Batiskaf’ın iki katmanlı olan camının ilk katmanı aşırı yüksek basınca dayanamadığı için çatladı. Her şeye rağmen, Batiskaf’ın sadece yirmi dakikalığına da olsa orada bulunması bir sürü sorunun cevaplanmasını sağladı. Cevaplanan en önemli sorulardan birisi ise Mariana çukurunda bazı canlıların yaşadığıydı. Düşünsenize o basınca, o soğuğa, o karanlığa dayanabilen ve orada yaşayabilen canlı türlerinin olması sizce de çok ilginç değil mi? Bildiğimiz kadarıyla güneş ışınlarının vurmadığı yerde herhangi bir canlının yaşaması imkansızdır ama Mariana Çukuru, zifiri karanlıklar içinde bile bir sürü keşfedilmemiş canlıyı barındırıyordu. Yıllar sonra Piccard ‘ın canlıları sınıflandırmak için kullandığı kayıt defterinin analiz edilmesi çok önemli bilgileri ortaya çıkardı. Notlara göre suyun yaklaşık 1,5 km altında iki katmanlı gözetleme penceresi boyunca görülebilen ve Piccard ve Walsh’a eşlik eden bir obje olduğunu fark ettiler. Piccard bunu not defterine şöyle yazmıştı; “uçurumun hemen kıyısında bize eşlik eden ve bizi keskin manevralarla inceleyen bir nesne var’’. Piccard’ın notlarında geçen bu şey ana hatlara sahipti. Yani bu şey ya bir canlı ya da yapay bir nesne olabilirdi ancak insan yapımı bir şey olamazdı. Çünkü o zamanlarda denizaltılarının bu seviyeye inmesi imkansızdı. Zaten Mariana Çukuruna da o zamanlar ilk kez iniş gerçekleştirildi. Piccard’ın ve Walsh’un başına gelenleri hayal etmek gerçekten zor ve korkunç görünüyor. Bu şeyin kim olduğu ya da ne olduğu hakkında kimse bir sonuca varamadı. Yani o gün farkedilen şeyin aslında ne olduğu hala büyük bir gizem. Bu durumda, Batiskafın kırık camı ne olduğu bilinmeyen bu şeyle temas etmiş olsaydı ne olurdu? Neyse ki bir kaç dakika içinde bu nesne ortadan kayboldu ve hiçbir zarara sebep olmadı. Bu olay sonucunda sayısız komplo teorileri üretildi. Bu teorilerden birisi ise, bu nesnenin bilinmeyen bir su altı medeniyeti tarafından üretilmiş olabileceğiydi ama bu teori günümüzde var olan bilgilerimizle çelişen ve biraz da metafizik boyutu olan bir teori. İkincisi ise, bu görülen şeyin aslında bir yeraltı yaratığı olduğu. Bu teoriye göre dinozorlar çağından beri hayatta kalmayı başarmış olan bir canlı olduğu varsayılır ve hatta buna dair efsanelerden bile bahsedilir. Bu efsanelerden biri Glomar Challenger adında bir gemi ile ilgilidir. Bu gemi 1968–1983 yılları arasında denizleri haritalandırmak ve petrol yataklarını keşfetmek adına okyanuslara açılan diğer gemilerden yalnızca bir tanesi. 1985 yılında bu gemiyle okyanuslara açılan insanlar, Mariana Çukurunun araştırılmasına büyük katkı sağladılar. Araştırma günü Glomar Challenger’dan Mariana Çukuruna doğru sarkıtılan bir kayıt cihazı bir süre sonra garip sesler kaydetmeye başlamış. Araştırmacılar bu garip seslerin nedenini belirlemek için makineyi yukarı doğru çekmek istemişler ancak cihazı bir türlü çekmeyi başaramamışlar. Bunun sonucunda cihazın iplerini sıkıca çeken bir şeyin var olduğunu düşünmüşler. 3 saatlik bir bekleyişten sonra ip serbest kalmış ve araştırmacılar bunu fark ettiklerinde cihazı yukarı doğru çekmişler. Cihazı yukarı çektiklerinde ise herkes çok korkmuştu. Düşündükleri şey bir canlının cihazı tüm gücüyle ısırdığı olmuş. Çünkü cihazda ısırık izleri varmış ve çelik iplerden birkaçı kopmuş. Anlatılanlara göre bu olaydan sonra tüm ekip çok korkmuştu. Ancak korku dalgasını engellemek için cihazın bir taşa sıkışmış olabileceğini söylediler. Mürettebat ise 11 km derinlikte çok güçlü bir canlı olduğunu biliyordu çünkü olayı gerçekte yaşayan onlardı ve her ne kadar resmi açıklama cihazın taşa sıkışmış olduğunu belirtse de çalışmanın yapıldığı yer Mariana Çukurunun tek çıkıntısız olduğu yerdi, yani bu cihazın taşa sıkışmış olabileceği ihtimali imkansızdı. Bu olay zamanla unutuldu. 2012 yılına geldiğimizde ise yönetmen James Cameron, Deepsea Challenger (dikey torpil) adlı özel denizaltısıyla Mariana Çukuruna tek başına inmeyi başardı. James Cameron aslında bir yönetmendi ve okyanuslara olan macerası Titanic filmi ile başlamıştı.

Mariana çukuru ile ilgili yaptığı açıklama ise şu oldu:

" Derin çukurlar gezegenimizde keşfedilmemiş son bölgeler, ve artık bilimsel gelişmeler bu keşifleri yapacak olgunluğa ulaştı. Yaklaşık 125 yıldır dünyayı keşfeden National Geographic bu bilinmezlerle dolu derin okyanus araştırmalarında bize eşlik edebilecek en önemli ortak ve Dünya’nın en derin, keşfedilmemiş bölümleri ile ilgili soruları yanıtlarken bize destek verebilecek önde gelen bilimsel kurum. Amacımız gelecek nesiller için bilimsel bir miras oluşturmak ve dünya çapında tüm insanlara ilham kaynağı olmak. ” Bence James Cameron’ın mesleği olmadığı halde sırf merakından ve araştırmacı ruhundan esinlenerek Mariana Çukurunu keşfetmeye çalışması oldukça cesaret gerektiren bir deneyim. Mariana Çukuruna toplam 156 dakikada indi ve 3 saat orada incelemelerde bulundu. Daha sonra Cameron beklenenden daha kısa sürede yüzeye çıktı. Böylece James Cameron dünyanın en derin noktasına tek başına inmeyi başaran ilk insan olmuştur. Cameron’un bu dalışı sırasında keşfettiği yeni canlı türleri vardır ve bunlardan bir tanesi de yeni bir Deniz Hıyarı türüdür. Aynı zamanda Mariana çukurunda bir sürü yani bakteride keşfedilmiştir.

James Cameron

2014 yılına geldiğimizde ise Mariana Çukurunda araştırmalar yürüten bilim insanları tanımlayamadıkları bir sesle karşılaştılar. Bu ses Mariana çukurunun 10 km derinliğinden kaydedildi. Bilim insanları bu sesin bir balina tarafından çıkarıldığına inanıyor çünkü ses bir balinanın çıkardığı sese çok benziyor. Fakat normal balinalar 18 hertz düzeyindeki seslerle iletişim kurarken bu ses ise 38 hertz ile 8000 hertz arasında iletişim kurmaya çalışıyordu. Ama bizler böyle ses çıkaran ve bu derinliğe inebilen bir canlı türü olduğunu bilmiyoruz. Bunun üzerine insanlar bu sesin eski çağlardan kalma bir balinaya veya yeni, keşfedilmemiş bir canlıya ait olduğunu düşündüler. Zamanla bir grup biyolog farklı bir fikir ortaya attı. Onlara göre sadece dev bir canavar olduğu bilinen bir Megalodo’nun bu sesi çıkarabilirdi. Megalodon ise bu dünyada bilinen en büyük etçil canlıdır ve bu teoriyi imkansızlaştıran şey ise, bizlerin Megalodonun neslinin 2,6 milyon yıl önce tükenmiş olduğunu düşünmemizdi. Belki de bizler öyle sanıyorduk. Çünkü geçtiğimiz yıllarda Japon deniz biyologları Mariana Çukuruna balık dolusu bir kafes gönderdiler. Amaçları ise Mariana Çukurunun içindeki canlıları gözlemlemekti. Gözlem sırasında kafese devasa bir köpek balığı yaklaştı ve dev köpek balığı kafesteki yemeği beğenmeyip kafesten uzaklaştı. Araştırmacılar köpek balığının büyüklüğünü belirlemeye çalıştı ve bazı hesaplamalar sonucunda köpek balığının boyunun en az 30 metre olduğu belirlendi. Birçok insan bu büyüklüğe sahip olabilecek canlı türünün sadece Megalodon olabileceğine inanıyor. Bu teorilerin yanı sıra hala o sesin neye ait olduğu belirlenmedi ve Mariana çukuru sadece varsayımlardan ibaret bir yer olarak kaldı. Kesin olan şey ise, dünyanın en karanlık ve en derin yerinde keşfedilmeyi bekleyen devasa bir canlı olabileceği ihtimali ve hatta belki de ondan daha da ilginç olan canlı türlerinin yaşıyor olabileceği…

Eğer Mariana Çukuruna dair bir ilginiz oluştuysa size önerdiğim James Cameron’un yönetmenliği eşliğindeki Titanic filmini ve Meg Derinlerdeki Dehşet filmini izleyebilirsiniz.

https://youtu.be/HNkzxrsfAhA

--

--