Sokrates’e göre Atatürk yanılıyor mu?

Özgür Atar
Not Tutuyoruz
Published in
3 min readMay 11, 2023

Tarih günümüzden geçmişe bakınca birçok yönetim şekli ve bir o kadar siyasi ideolojiye tanık oldu. Kimileri halkını yüceltip refah seviyesini arttırmak, kimileri ise halkı kendi malı misali çıkarları uğruna kullanmak istedi. Gelişen dünyada insanların birey olduğunu farkına varması ile bu siyasi meseleler gündeme gelir oldu. Fakat bu bir tanesi var ki bu görüş hem baskıcı rejimlere karşı çıkıp hem baskıcı rejimin kendisi olabilme potansiyeliyle günümüzden tam 2500 yıl önce bu topraklarda tartışmalara açılmıştı. Bahsettiğimiz konu absürt bir tabir ile dile getirilen “dağdaki çoban ile benim oyum bir mi?” polemiğini doğuran demokrasinin kendisidir.

Basit tabirle herkesin eşit şekilde, seçtiği kişinin siyasi ve ekonomi gibi alanlarda kendilerini temsil edecek yöneticiler atadığı bir rejimdir. Ulu önder Atatürk’ün demokrasideki seçim işlemi hakkındaki açıklaması ise şu şekildedir:

“Doğrudan doğruya hükümetin uygulaması durumunda, vatandaşlar, devlet işlerini kendileri görürler. Ancak buna imkan olmayınca vatandaşlar, devlet işlerini gördürmek için, kendi içlerinden birtakım kimseleri seçip ayırmaları gereklidir. İşte bu işe seçim denir.

Seçim, oldukça karışık birtakım ruhsal etkenlerin varlığı ortaklığını kabul eder. Seçim, ilk önce bir insan kitlesinde, ortak bir arzunun mümkün olduğunu kabul eder. Gerçekten ortak düşüncelerin yardımı olmaksızın dünyada hiçbir seçim mümkün olamaz. Seçim, ortak arzunun yerine getirilmesini, bir ya da birçok temsilcilere ulaştırmak imkanına dayanır, yani, esas olarak, seçilenin, seçen adına hareket ettiği dikkate alınabilir.

Medeni Bilgiler – Mustafa Kemal Atatürk”

Baskıcı otokratik rejimlere karşı oldukça ideal bir sistem olan demokrasi hakkında bazı olumsuz düşünceler de var. Örneğin Sokrates’in açıkladığı bir anekdotunda bir gemi yolculuğu örneği verir. Eğer farklı etnik, dini kökenlerden oluşan birtakım insan ile aynı gemide yolculuk yapsanız gemiye bir kaptan atamak adına bu konuda bilgisi olan birine mi yoksa hepinizin kararlaştırarak seçtiği lakin tam anlamıyla güvenemediğiniz birini mi seçmek gerekir? Bir örnek de yakın tarihimize bir kara leke olarak kazınan nasyonal-sosyalistlere bakalım.

Sırf inanışları farklı diye akıl almayacak kadar insanı diri diri krematoryumlarda yakan bir şahsın mitingine milyonlarca insan katılıyor ve büyük oy çoğunluğu ile seçimleri kazanıyordu. Tabii ki bu insanlar o mitinglerden sekiz yıl sonrasında, kendilerinin manipüle edildiklerini, hata yaptıklarını savunuyorlardı…

“Bir gün bilimle ters düşersem bilimi seçin.” Cümlenin ne kadar Atatürk’e ait olup olmadığı tartışılsa da bu konuda belkide bizim de biraz kafa yormamız gerekiyor olabilir. Sonuçta hepimiz aynı yolun yolculuğundaki gemideyiz. Seçtiğimiz kişi bize bu yolculukta iyi veya kötü kararlar vererek bizim ölümle yaşam arasındaki çizgimizi belirleyecek.

Unutmadan eklenmeli, yargılanan nazi askerleri mahkemede, kendilerine seçtiği kişinin emirleri doğrultusunda hareket etmeleri gerektiği söylendiğini belirtti. Bu söylenenler sırf onlardan farklı olduğu için masum bebekleri, hala canlıyken mezar yetmediği için topluca çukura atılması bile olsa.

Ulu önderimiz Gazeteci Şerif’e saygı ve rahmetle…

--

--