“Türk Kültüründe Gulyabani” Kitabının Tanıtımı
Nedir bu Gulyabani, kimdir, necidir, nerelerdedir? Hepimiz Kemal Sunal ve diğer kıymetli sanatçıların rol aldığı Süt Kardeşler filminden bu isme aşinayız aslında. Filmde kocaman bir insan şeklinde tasvir edilmiş, filmi izleyenlerin bilincinde böyle yer etmiştir. Koca bir neslin bir film sahnesiyle tanıdığı bu gulyabaninin altında derin bir tarih ve kültür izi yatmaktadır. Derin tarih ve kültür izinin peşinden giden Seçkin Sarpkaya, Mehmet Berk Yaltırık ve Ömer Faruk Yazıcı; gulyabani araştırmaları sonucunda edindiği bilgiler doğrultusunda “Türk Kültüründe Gulyabani” kitabını kaleme aldılar. Kitap üç şekilde ilerliyor. İlk bölümde Seçkin Sarpkaya, gulyabaniyi Türk kültürü açısından ele almakta, ikinci bölümde Mehmet Berk Yaltırık, gulyabaniyi tarihi kaynaklar ve popüler kültürdeki yansımalarını incelemekte olup üçüncü bölümde Ömer Faruk Yazıcı ise gulyabaniyi klasik Türk edebiyatı boyutunu incelemektedir. Kitabın dördüncü bölümünde ise gulyabaniye dair çeşitli sanatçıların illüstrasyonları yer almaktadır. Bu illüstrasyonlar çok güzeldir, kitabı edinirseniz yahut kitapçılarda denk gelirseniz muhakkak incelemenizi öneririm, hoşunuza gideceğine eminim.😊
Gulyabani deyip geçmeyelim, korkunç ve çok tehlikeli bir canavardan bahsediyoruz. Öyle bir canavar ki uzun boyu ve beyaz elbisesiyle kılıktan kılığa girer; çöl, mezarlık, harabe, orman ve dağ yamaçları gibi tekinsiz yerlerde yaşar. Genelde kadın şeklinde tasvir edilen gulyabani; dev, cin, hortlak gibi korkunç şeytani bir varlıktır. Gulyabani; insanları ismiyle çağırır, onları aldatır, yakalar, onların yolunu keser, yoldan saptırır, zarar verir ve öldürür. Çocukları korkutmakla bilinen gulyabani; ahırlara girip atların kuyruklarını örer, atlara binerek onları tüm gece yorar, yalnız uyuyan insanların ayaklarını kan gelene kadar yalar ve ardından kanlarını emer.
Arap kültüründe ortaya çıkmış olan gulyabani, zamanla yayılmış, çölleri, denizleri geçerek Fars ve Türk kültürüne yerleşmiş ve daha sonrasında Batı coğrafyasında tanınmıştır. Kelime, Arapçada “hortlak/cin” anlamına gelen “gûl/gul” kelimesi ile Farsçadaki “çöl adamı” anlamına gelen “beyâbânî” kelimesinin birleşimiyle “gûl-i beyâbân” olmuş ve sonrasında günümüzdeki “gulyabani” halini almıştır. Arap kökenli olan gulyabani, zamanla Türk kültüründeki yerini almış, Türk anlatmalarında alkarısı gibi kötü ruh ve canavarlara denk görülmüş ve geleneğe bağlı olarak şekillenip çokça anlatmada yerini almıştır.
Bilinmeyen, korkulan kötücül bir varlık olan gulyabani, doğu coğrafyasında korkuyu ifade etme yolu olarak görülmüştür. Osmanlı döneminde tutulmuş olan bazı tarihi kayıtlarda gulyabaniden yine kötücül, korkunç bir varlık olarak bahsedilmiş ve hatta 16. ile 18. yüzyıllarda kaleme alınan surnamelerde minyatürleri çizilmiş. Günümüzde gulyabaninin bilinir olmasında Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Gulyabani” eserinin etkisi yüksektir. Gürpınar, “Gulyabani” eserini halkın canavarlara inanıp korkmasının manasız olduğunu anlatmak amacıyla kaleme almış olmasına rağmen aslında Anadolu halk anlatmalarında görülen gulyabaniyi unutulmaktan kurtarmıştır. Gulyabani böylece günümüzde kültür endüstrisinde yerini bulmuş, anlatılmaya devam edilmiştir.
Yalnızca birbirimize anlattığımız korku hikayelerinde olmayıp divan şiirlerinde de gulyabaniden bahsedilmiş. Gulyabani, divan şiirlerinde kötü özellikleri sebebiyle genelde rakibe yahut zahide benzetilmiş olup sevgilinin aklını çelen, onu yanlış yola sokan özellikleri taşımış.
“Türk Kültüründe Gulyabani” kitabını okurken en çok şaşırdığım şey gulyabaninin aslında erkek değil kadın olarak tasvir edildiği oldu. Benim ve eminim bu yazıyı okuyan birçoğumuzun zihninde gulyabani erkektir. Kimi anlatmalarda gulyabani, at gibi tavşanların üzerine binebilecek kadar çok küçükken kimi anlatmalarda devasa olurmuş. Hatta bir anlatmaya göre dişi gulyabaniler flüt çalarak erkekleri kandırır, flüt sesini duyan erkeklerin ölene kadar dans edeceğine inanılırmış. Bu ve bunun gibi örnekleri kitapta bulabilir, kitabı gece okursanız hafiften ürkebilirsiniz.
Eğer uslu bir çocuk olursanız gulyabanilerle asla karşılaşmazsınız! Şimdiden iyi okumalar diliyorum.
(Resim: Nilüfer Üstüner, “Minare Boyunlu”)
Editör: Berfin Erbaş