Ghislaine Paris: Cinselliğin Önemi

OKURYAZAR.TV
okuryazartv
Published in
6 min readJun 28, 2018

““Cinsellik nerede?” diye sorarak başlıyor kitaba Fransız seksolog Dr. Ghislaine Paris. Bir danışman karakteri yardımıyla tüm danışanlarının hikâyesinden bu sorunun cevabına giden ve herkes için özel olan o yolun haritasını nasıl çizeceğimizi açıklıyor. Modern yaşantılarımızda cinselliğe hak ettiği değeri veriyor muyuz? Cinselliğimizin ne kadarı bize, ne kadarı topluma ait? Toplumsal normlardan, tabulardan; din ve ahlak kurallarından kendini kurtarmış bir cinsellik mümkün mü? Özgür olduğumuzu sanarken gerçekten özgür müyüz? Cinsel özgürlük bir rüya mı? Sınırları olmadığında nasıl olurdu? Dr. G. Paris’in soruları bizi cinsellikle ilgili düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmeye, kendi cinsel yaşantımızı değerlendirmeye davet ediyor.” Cinselliğin Önemi’nden okuma parçası yayımlıyoruz.

Cinsellikten Konuşmanın Zorluğu

Karine’in sıkıntısı da bundan kaynaklanıyordu. Çünkü bana geldiğinde bu içsel uzama yaklaşmak zorunda kalacağını biliyordu. Cinsel terapist odası onun yargılandığını hissetmeksizin konuşabileceği, kendini tehlikeye atarak örtülerinden soyunabileceği bir yer değildi sadece, aynı zamanda empatiyi ve yardımı da bulabileceği nadir yerlerden biriydi.

Tedaviyi veren kişi ise hastanın hayatında mevcudiyeti bulunan bir bireyden ziyade yardımcılık görevini temsil eden ve ihtiyaç ortadan kalktığında hastanın bütünlüğüne saygı duyarak kenara çekilecek biridir.

Karine’e konuşmalarının gizliliğine yönelik teminat veriyorum. İşlevsel bir şekilde yardımcı olabilmemin kaçınılmaz şartları, iyi niyetli ve yargısız olmaktı.

Böylece cinsel içerikli bu kolektif konuşma Karine’in iyileşme sürecine destek olacaktı.

Bir insanı otomerkezci, otoerotik, mastürbatif bir eylemin içine bir zevk nesnesi gibi yerleştiremeyiz. Bu heyecanı ancak paylaşarak aşarız.

Karine bana, “Nereden başlayacağımı bilmiyorum” dedi. Hastaların birçoğu ilk görüşmede bu cümleyi tekrarlar. Belli belirsiz olan rahatsızlığını açıklamak için bana yaşadığı güçlüklerden bahsetti.

Onu yeniden cesaretlendirdim. “Biçim yönünden endişe etmeyin. Nasıl geliyorsa öyle dile getirin olayları. Muhakeme etmek, bu benim işim.” “Cinsellik üzerine konuşmak benim için özellikle zor” diye ekledi Karine. “Çünkü bu konular aile içinde bir çeşit tabu sayılırdı.” Bu terim konsültasyonlarda sık sık anımsanan ve sanki artık ayrılmaz bir şekilde cinsellikle birleştirilmiş bir kavramdı. Mesela hastalarımdan biri olan Jacques böyle bir tabusu olmadığını iddia ediyordu ve kız arkadaşı Justine’nin de onun gibi olmasını istiyordu. “Çağımızda” diyordu Jacques, “özgür olmalıyız. Tabulara uymak zorunda değiliz. Kız arkadaşımın tabuları var ve bu normal değil. Yardıma ihtiyacı var.”

Cinsel konuşmalarda özgürleşme, kadınların kendi kişisel cinsellikleri üzerinde yetki sahibi olmaları, hiçbir şekilde yasakların olmadığı, tabu ve kutsal kavramlarının ortadan kalktığı anlamına gelmez. Böyle olsaydı insani olmayan, cerrahi ya da pornografik bir cinselliğe varırdık. Cinsellik, bedenin bir mekanizmaya, arkaik cinsel içgüdünün toplumun varlığını tehlikeye atacak şekilde benmerkezci tatminine indirgenmiş olurdu; bunun sonucu olarak da zevk alma yeteneğinden mahrum, beyinsiz vücutların yarattığı olağanüstü bir düş kırıklığı yaşanırdı.

Günümüzde yasaklar fazla katı değil. Cinsellik korku ve utanç kaynağı değil. Eskisi gibi kişiliğimizi ortak kaderlerden biri uğruna tüketip kurban etmeye hazır değiliz. Bu bana göre büyük bir ilerleme. Sözün özgürleşmesi bu karmaşık konu üzerinde bir tefekküre ve fikir alışverişine izin verdi. Bu, karanlıktan çıkmanın bir yoluydu ancak ne tüm yasakların, tabuların ortadan kalktığı ne de kutsallık mertebelerini yitirdikleri anlamına geliyor.

Paradoksal olarak bazı durumlarda sözün fazlası derindekini görünmez kılar. Konuşmaların çoğalması ve sıradanlaşması cinselliği arkasında saklayan bir tuzak, bir paravan işlevi görür.

Arzulamak ve/veya Sevmek

Karine’in sorunu neydi? Onu böylesi bir girişimde bulunarak benden yardım isteme noktasına getiren gerçekten bu kadar önemli olan şey miydi? Arzusunu kaybetmişti ve dahası zevk de almıyordu. Her şeyin iyi geçtiği tanışma evresi bittikten sonra partneriyle cinsel ilişkiden tat almamaya başlamıştı. “Hayır, onu seviyorum” diyerek beni ikna etmeye çalıştı. “Bu duygularla ilgili bir sorun değil” dedi. “Bundan eminim. Aynı soruyu ben de kendime soruyorum, bu normal değil. Gencim, sağlığım yerinde, istek duyuyorum.” Karine çetrefilli sorular soruyordu. “Arzulamak ve sevmek aynı şey mi? İki boyuttan birini diğerinden bağımsız bir şekilde yaşayabilir miyiz?”

İnsan cinselliğinden bahsettiğimiz zaman tüm çağrışımlar kuralcı ve hassastır. Karine hangi normdan bahsediyordu? Onun yaşlarında hissedilmeye başlanan biyolojik kurallardan mı? Genç olmak, arzulamak için tek başına yeterli miydi? İstatiksel normlara mı gönderme yapıyordu? Sosyolojik incelemeler her zaman bireysel sorulara cevap veremiyordu. Ahlak kurallarının, dini kuralların ve kültürel normların ise belirlenmesi imkânsızdı.

Şu an için bu düşünceleri bir kenara bırakıp hiçbirini ona aktarmayacağım. Karine’in konuşmasına izin veriyorum ve onu dikkatlice dinliyorum. Bu durum, sabırlı olduğu halde Karine’in erkek arkadaşına da sıkıntı veriyordu. Ona sorarsanız “Karine bunu atlatacaktı”. Karine erkek arkadaşının her durumda bunu söylediğini söylüyordu. Bu noktada vakitsizce olsa da sözünü kesmekten kendimi alamadım: “Bundan bu kadar emin misiniz? Yanımızda bizi arzulayan bir adam olduğunda aramızda geçenin cinsellik olduğunu söyleyebilir miyiz? Cinsellikle cinsel ilişkiyi birbirine karıştırmıyor musunuz?” Tüm bu sorular onu sarsmıştı, ona yeniden güven telkin ettim. Çok hızlı gitmiştim. Bu konuyu daha sonra yeniden ele alacaktık.

Karine kendi sorusuna geri döndü. Evet, şunu biliyordu, radyoda duymuştu, televizyon programlarında görmüş, magazin dergilerinde okumuştu: Cinsellik açık olmak zorundaydı ve bu çiftler için çok önemliydi. Bunun için de ona yardım etmem gerekiyordu.

Seks Üzerine Yapılan Medyatik Konuşmaların Sınırları

Karine haklıydı, etrafta dönen bunca konuşma, bu medyatikleştirme cinselliğin gerçekten önemli olduğunu kanıtlıyor muydu?

Bu gösterimler, aşırı bir merak uyandırma amacıyla yapılır ki özellikle de cinsellik en çok merak uyandıran konulardan bir tanesidir. Bunu yapma yetkisine sahip olanlar, izleyiciyi etki altına alır ve cinselliğin abartılı gösterimlerinden ciddi maddi kazanç elde ederler; günümüzde bu konuyu egemenliği altına almış olan kurum ise medyadır. Hepimizin içinde uykuda olan sapkın güdüler birçok kez tersine çevrilerek örneğin röntgencilik ve teşhircilik gibi sapkınlıklara yol açacak şekilde uyandırılır; maalesef bu da maden kaynağının yerine yenisi üretilmeksizin kaynağın patlatılmasıyla sonuçlanır.

Dahası, bu söylemlerin sıradanlaştırılması herhangi biri için ve dolayısıyla da herkes için bir sahte norm da yaratabilir. Bu da hiç kimseye uymuyor anlamına gelir çünkü cinsellik temelde tekildir. Verilen mesaj karışıktır çünkü cinselliğin önemini göstermez; “zavallı” durumuna düşmemek için bu konuda başarılı olmanın zorunluluğunu gösterir.

Bir de buna beklentilerden doğan bir amaç ve o amaca ulaşmak için kullanılan ve net olmaktan uzak araçlar eklendiğinde tüm bunlar kişisel olarak verilecek tepkiye yardımcı olmadığı gibi öfke de doğurur.

Daha da acısı bu işleyiş toplumsal tepkilerin arkasına ihtiyatla gizlenmiştir. Böylece, her birey bu manipülasyondan sakince çıkar ve aynı zamanda da kimse kendini gerçekten etki altına alınmış hissetmez. Böylece cinsellik sözcüğü bizi kendi açlığımızla baş başa bırakır çünkü hakkında yapılan medyatik konuşmalar iç dünyanızdaki cinsellikle ilgili soruların hiçbirine cevap veremez. Sonuçta kimsenin cinsellik konusunda derinleştirilmiş bir kişisel tepkisinin olmadığı ortaya çıkar. Karine’in de kuşkusuz bu iyileşme çabasıyla elde etmek istediği işte bu tepkidir.

Cinsellik Zevkten İbaret Değildir

Cinsellikle ilgili varılabilen diğer ortak nokta da Epikürist filozofların hazcılığını doğrulamak, zevki övmek olur. Bu argümanlar bizi cinselliğin yaşamımızdaki önemini bulmaya götürür mü? Karine’in durumunda onun sorununun hazla alakalı olmadığı görülüyor. “Erkek arkadaşım Jérémy ile birlikte olurken kendimi tamamen bırakıyorum ve sonunda gayet iyi geçiyor. Sonrasında kendime hep soruyorum: Peki bunu yapmaya neden daha sık istek duymuyorum? Böylece hiçbir şey değişmiyor.”

Tek başına haz mucizevi bir çözüm değildir ama tetikleyici bir alandır. Bizim Yahudi-Hıristiyan kültürümüz, sık sık suçluluk temeline oturtulmuştur. Özellikle konu cinselliğe geldiğinde ziyadesiyle böyledir. Tüm bunlar acı verir. Sonuç olarak argümanlar ters tepki üretir. En iyi ihtimalle cinsellik yüzeysel bir şey, önemsiz bir boş zaman aktivitesi olur. Karine benden ona arzuyu bulması konusunda yardımcı olmamı istiyordu. Ve işte tam da bu beklenti nedeniyle darmadağın hale gelmiş, yolunu kaybetmiş gibi hissediyordu. Bu gibi problemler neredeyse her gün karşıma çıkıyordu. Ne yazık ki ne benim sihirli bir sopam ne de bu sorunun bir ilacı vardı; en azından şimdilik…

Yaşadığı güçlüğü açıklamak için Karine rutinini anımsıyor. Gündelik hayat her zaman kolay değildir; tutku sık sık kaybedilir: Ne gerçekten orijinal olan bir şey vardır ne de ağır olan bir şey. Cinselliğin onun için önemini değerlendirmesini sağlamaya çalışıyorum ve bunu tabii ki doğrudan ona sormadan yapıyorum ve nihayet bana cinselliğin önemli olduğunu bildiğini söylüyor!

Ona, baştan çıkarmanın, erotik hayal dünyasının, hissiyatın, hatta otoerotizmin desteklediği enerjiyi ve bunlara ayırdığı zamanı soruyorum. Hayatın bu boyutları en az işi, ailesi, hobileri ya da arkadaşları kadar önemli miydi onun için? Bu genç kadın içinde iyi niyetler taşıyarak benim kapımı çaldığına göre bu sorunun yanıtını vermiş olmalıydı; hayır, bugüne kadar cinselliğe pek önem vermemişti.

Böyle olduğu halde, benden ona mucizevi bir şekilde kazandırmamı istediği arzu erişilebilir değildi. Bir davranışı yüzeysel bir şekilde dönüştürmeyi amaçlayan tüm öneriler içi boş ya da en iyi ihtimalle hafif, geçici olumlu etkiler üretecektir.

O halde benim yapmam gereken onu uzun zaman alacak zorlu bir sürece ikna etmek ve onu karşılaşması pek de kolay olmayan bir perspektifle tanıştırmak, cinselliği bu başka açıdan yeniden düşünmeye yönlendirmek, daha doğrusu onunla birlikte yeniden düşünmekti: “Ya cinsellik gerçekten önemli bir şeyse?”

(…)

Çevirmen: Zeynep Hürmüz
*Bu okuma parçasının yayını için Ayrıntı Yayınları’na teşekkür ederiz.
**Kitabın bu bölümünde yer alan bazı bölümlere teknik sebeplerden bu okuma parçasında yer verilememiştir.

Ghislaine Paris, Fransız seksolog doktor. Psikanaliz üzerine uzmanlaşmıştır ve uzun yıllardır cinsel danışmanlık yapmaktadır. Pratikteki tecrübelerinden yola çıkarak cinsellik üzerine Un desir si fragile, L’importance du sexuel kitaplarını kaleme almıştır. Hâlâ Paris’teki muayenehanesinde cinsel terapist olarak çalışmalarına devam etmektedir.

--

--