Hulusi Tunca: ‘Hey Dergisi, Türkiye popüler kültürü için vazgeçilmezdi.’

Söyleşi: Murat Hocaoğlu

OKURYAZAR.TV
okuryazartv
8 min readJul 15, 2018

--

‘Hey’ Dergisi, on yılları bulan yayın hayatı boyunca Türkiye’de müziğin kalbinin attığı bir dergi oldu. Yetmişlerde, seksenlerde çocuk ve genç olan herkesin bu dergiyle kalbi bir bağı vardı. Zamanın ruhunun en iyi yansıdığı dergilerden biriydi Hey. Türkiye ile birlikte değişti, bazen ulusal pop müziğin temsilcisi oldu, bazen yabancı şarkıcıları izlemeye başlayan gençliğe kılavuz oldu. 90’larda ne olduysa yayın dünyası bu on yılları devirmiş kitlesel bir marka olan dergiyi içeremedi ve bugün birçok şey gibi, Hey dergisi de yok… Eylül 2013’te güzel bir sürpriz oldu, Hey Dergisinin yazı işleri müdürü Hulusi Tunca, esenkitap’tan ‘Hulusi Tunca ile Yetmişler’ adında güzel bir kitap yayınladı… Kitap, yetmişli yıllarda Hey dergisinde yayınlanmış söyleşilerden bir seçme içeriyor. Hulusi Tunca ile hem kitabını, hem de ‘Hey’ efsanesini konuştuk…

Kitabınızı, dostlarınızdan aldığınız görüşlerle açmışsınız. Herkes siz ve Hey dergisi için çok güzel şeyler söylemiş. İlhan İrem’in ifadesi ise Hey dergisini tümüyle anlatıyor bana kalırsa; ‘Altın çağın karakutusu’… Gerçekten de siz bugün Hey dergisinin yayın serüvenine baktığınızda ne hissediyorsunuz? Hey sizin için ve Türkiye popüler kültürü için ‘ne’ idi?
Kitabımın çıkış noktası, Hey’e ‘Altın çağın Karakutusu’ diyen İlhan İrem’in şaka ile karışık yaptığı bir teklif oldu: “Herkes ‘Best of.’ albüm çıkartıyor. Sen niye eski yazılarını bir ‘Best of’ dizisinde toplamıyorsun”. Önce güldüm sonra ciddi ciddi düşündüm. Ve bugünün 60–70 kuşağının hatırlamak istediği, genç kuşağının ise hiç bilmediği 70’leri oluşturmaya karar verdim. Kitap tamamen 1970- 1979 yılları arasında Hey’de çıkan röportajlarımdan oluştu.Hey dergisinin yayın serüvenine baktığımda bir heyecan duyuyor, müzik adına bir altın çağı, altın sanatçıları (pek çoğu aramızda olmayan) hissediyor ve hüzünleniyorum. Hey; benim için bir yaşam biçimi, Türkiye popüler kültürü içinse bir vazgeçilmezdi.

Bu kitap, yetmişlerle sınırlı… Bu sizin seçiminiz mi? Kitabın başka dönemleri içeren versiyonları da yayınlanacak mı?
Kitabımın 70’li yıllarla sınırlı olması benim seçimimdi. Kitabın 80’li (en civcivli) dönemini içeren yeni bir kitap için öz hazırlıklarım bitti. 70’lerle aynı formatta hazırladığım ancak bu kez fotoğraflı olmasını istediğim kitabım yarı yarıya tamamlandı bile. O tamamlandığında, Allah ömür verirse. 90’lar bile neden olmasın?

Size göre Hey Dergisi’nin en önemli dönemi yetmişler miydi?
Türk Pop Müziği’nin Türkçe Sözlü Hafif Müzik formatından sıyrılıp, yeni bir yol almaya başladığı 70’ler gerçekten de Hey dergisinin ön önemli dönemiydi. 80’ler; Türkiye’de yaşanılan değişimler ve bunun müziğimize yansıması ile ayrı bir değer ayrı bir önem kazandı bana göre. 80’ler de Hey için çok önemliydi elbette.

Sizin Hey Dergisinde yazı işleri müdürü olmanız nasıl gerçekleşti?
Hey’in ilk genel yayın müdürü Doğan Şener, ilk yazı işleri müdürü de rahmetli Yener Süsoy idi. Hey ailesine çevirmen olarak katıldıktan sonra sırasıyla muhabir, ardından istihbarat şefi olarak uzun yıllar hizmet ettim. Yener Ağabey’in yayın hayatına başladığında Türkiye’de bomba gibi patlayan Güneş Gazetesi’ne transfer olmasıyla o göreve ben getirildim. Doğan Ağabey’in de emekli olmasıyla bu kez onun görevini ben üstlendim.

Hey Dergisinin on yıllara yayılan başarılı yayın hayatı sanırım kendini sürekli yenilemesi ile ilgiliydi. Yalnız içerik değil, logo ve boyutlar da çeşitli aralıklarla değişirdi. Bu kararları nasıl alırdınız?
Evet; Hey’in en büyük başarılarından biri de sürekli kendini yenilemesiydi. Her 18 Kasım’da (Hey’in doğum günüdür) Hey, okurlarının karşısına görsel olarak yeni bir içerik ve yeni bir logo ile çıkardı. Bunun kararını elbette ki Doğan Ağabey (Şener) verir, ancak yapmak istediklerini hayata geçirmeden bizlerle de paylaşırdı. Estetik güzelliğe (derginin içeriği kadar) büyük önem veren Doğan Ağabey’in yaptığı değişiklikler, okurlar tarafından da büyük bir beğeni ile karşılanırdı.

Hey Dergisi, ağırlıklı olarak Türk Pop Müziğinin resmi yayın organı gibiydi. Hatta fanatikçe desteklenen bir türdü. Uzun bir dönem kapılarınızı arabesk müziğe kapamıştınız. Bu, dönemin resmi görüşü ile paralel bir tutumdu. Bugün baktığınızda bu dönemi nasıl yorumluyorsunuz?
Haklısınız. Türk Pop Müziği’nin resmi yayın organı gibi yayın yapan Hey, kaliteli müziği her zaman ön planda tutu. Caz da yer aldı Rock da Metal de.Hatta kapılarını Türk Müziği ve Halk Müziği sanatına ve sanatçılarına da açtı. Hele ki Anadolu Rock’ın Türkiye’ye hâkim olmasıyla pek çok âşık ozan da Hey’de kendilerine yer buldu. Arabesk’in henüz tam olarak tanımlanamadığı (hala da tanımlandığı söylenemez ya.) yıllarda bir Orhan Gencebay fırtınası esmeye başlayınca ‘Orhan Baba’nın ilk röportajı da Hey’de yayınlandı. Ve röportaj şu soru ile başlıyordu: ‘Bize kendinizi tanıtır mısınız?’ Ama ‘koyu Arabesk’ dediğimiz türe karşı büyük bir savaş verdiği de bir gerçekti. Bugün baktığımda ‘iyi ki savaşmışız’ diyorum.

Arabeske karşı tutumunuz o kadar belirgindi ki; örneğin bir kampanya hatırlıyorum, Zerrin Özer’in arabesk albüm yapmasıyla ilgili inanılmaz bir aleyhte kampanya yapmıştınız. Albümlerinde arabeske yer veren pop sanatçıları kıyasıya eleştiriyordunuz. Bu müzik dünyasında nasıl karşılanıyordu?
İyi karşılanmıyordu elbette. Özellikle de o plağı yapan sanatçı ve piyasaya çıkaran plak şirketi tarafından. Zamanın tek yayın organı TRT, kapılarını onlara ardına kadar kapatmıştı zaten. Tanıtımlarını yapabilecekleri bir tek Hey dergisi vardı. Ve onun kapıları da kapalıydı.

Hey Dergisinin müzik endüstrisi ile ilişkisi nasıldı? Hey’e kapak olmak, söyleşi yayınlatmak bir yıldız için büyük bir olay olmalı o dönemde… Neler yaşanıyordu?
Hey, müzik endüstrisi (sanatçı, plakçı, plak üreten firmalar, reklam verenler) ile çok yakın bir ilişki içindeydi. Bir sanatçı için Hey’de bir haberinin yer alması, bir röportajının çıkması hatta kapak olmaları büyük bir olaydı. Bunun için de yakın ilişkiyi bizlerden önce onlar kurardı bizimle. Hiç unutmam; ‘Aşk Hikâyesi’ (Love Story’nin Türkçe uyarlaması) ile 1970’de Hey’in Yılın Müzik Oskarları anketinde ‘Yılın Türkçe Sözlü Plağı’ ödülünü almaya hak kazanan Gönül Yazar, hala bilinmeyen bir nedenle (çünkü kendisi de artık ya hatırlamıyor ya da hatırlamak istemiyor) ‘Bu ödülü kabul etmiyorum’ deyince, Hey’in kapıları ‘Taş Bebek’e sonsuza kadar kapanmıştı. Sonraki yıllarda araya onca kişinin girmesine rağmen o kapı bir daha Gönül Hanım’a açılmamıştı.

80’lerin ortalarına gelindiğinde ise neredeyse Türk Popu Hey’in sayfalarında yer bulamaz oldu. Çünkü içeriğiniz tamamen yabancı müziğe yönelmişti. Bu Türkiye’nin o dönemdeki ‘dışa açılma’ ruhunu mu yansıtıyordu?
Bana göre Hey’in en acı yılları. Arabesk almış başını gitmiş, plak dünyası onların plakları ile dolmuş, gazinolar onları assolist yapmış, Türk Pop Müziği ise neredeyse unutulmaya yüz tutmuştu. Hey; ya Arabesk’e kapılarını açacak ya da tamamen yabancı Pop Müziğe yönelecekti. İkinci yolu tercih ettik. Elbette ki, o dönemde her şeye rağmen Pop Müzik yapmaya devam eden sanatçılarımızı da desteklemeye devam ettik. Bunun; Türkiye’nin dışa açılma ruhu ile alakası yoktu. Gerçek buydu.

Hey 90’ların başında Hey Girl ile genç kızlara yönelik bir formata geçti. Ve bu da çok uzun sürmedi. Hey Dergisinin etkisini kaybederek yok olmasını siz neye bağlıyorsunuz? Hey, neden yenildi?
90’ların başında Hey’i her şeye rağmen yayınlamaya devam ederken, artık piyasaya içinde müzik de olan yeni bir genç kız dergisini çıkarmanın zamanı geldiğine karar verdik. Hey’in babası Doğan Ağabey’di, Hey Girl’ün babası da ben. Derken o yıllarda Türk Pop’unda bir patlama oldu. Arka arkaya çıkan gencecik sesler, bugün hala dillerde dolaşan şarkılar yapmaya başladılar. Tam zamanıydı ve Hey’i yine tamamen Türk Pop Müziği içerikli olarak piyasaya çıkarmaya başladık. Milliyet’in tiraj kaybetmeye başladığı günlerdi. Sayın Aydın Doğan, gazeteye tiraj getirir düşüncesiyle ‘Hey’i Çarşamba günleri Milliyet’le parasız olarak verelim’ dedi. Emir büyük yerden. Hey; Milliyet’le birlikte verildiği ilk hafta daha önce 130 bin satan gazeteye bir 130 bir tiraj daha getirdi. Yüzler gülüyordu. Milliyet tiraj olarak yayına oturunca Hey gene eski yerine döndü. Ne var ki Milliyet Yayın Grubu’nun o zamanki genel müdürü Sayın Muhittin Kazımoğlu, ‘Aylardır Hey’i Milliyet’le parasız olmaya alışan okur, bundan sonra para vermez’ dedi ve dergiyi kapattı. Kötü haber çabuk yayılır derler rahmetli Cem Karaca aradı: ‘Hey’i kapatacakmışsınız. Hele bir deneyin; bugüne kadar bana verdiğiniz bütün ödülleri gelip Cağaloğlu Meydanı’nda yakarım’ dedi. Hey kapandı. Cem Baba elbette ki o ödüllerine kıyamadı.

Sizce bugün neden Hey gibi bir dergi yok? Belki gençliğin tüm eğilimlerini kuşatmak mümkün değil, artık dünya çok renkli, ama bir müzik dergisi bile neden var olamıyor?
Dönemin gençliği yok. O dönemin sanatçıları yok. O dönemin şarkıları yok. O dönemin gazetecileri yok. Varsa yoksa teknolojik gelişmeler var ama duygu yok. Bunlar olmadığı için de Hey gibi bir dergi yok. İnternetin ne yazık ki tutsağı olan yeni kuşak, bırakın dergi almayı gazete bile okumuyor.

Siz Hey dergisinden sonra birçok gazetede popüler konular işleyen gazetecilik serüveninize devam ettiniz. Hey’i yayınladığınız yıllarla bugünün magazin basınını karşılaştırmanızı istesem neler söyleyebilirsiniz?
Dönemde sanatçı- gazeteci arasında belli bir uzaklık ve hepsinden önemlisi saygı, sevgi vardı. İnsan ilişkilerinin yozlaştığı günümüzde sanatçı- gazeteci ilişkisi de bundan nasibini aldı. Sayın Erman Toroğlu, geçenlerde Sabah gazetesinde hakem- futbolcu ilişkisini anlatan bir yazı yazdı. Hakem- futbolcu arasındaki yakın ilişkisi anlatan yazının başlığı ‘Utanmasalar sahanın ortasında kol kola girip dans edecekler’ şeklinde idi. Bu yazıyı aynen aldım; ‘Hakem’ yerine ‘Gazeteci’, ‘Futbolcu’ yerine de ‘Sanatçı’ yazıp, bir iki değişiklik ile magazinkoluk.com sitesindeki köşemde yazdım. Başlık; ‘Utanmasalar gece kulübünün önünde kol kola girip dans edecekler’ idi. Bu her şeyi anlatıyor sanırım

Bugünün Türkçe Pop Müziği hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlarca sanatçının yükselişlerine düşüşlerine tanıklık etmiş bir gazeteci olarak bugün sizi heyecanlandıran şarkıcılar, müzisyenler kimler?
Elbette ki istisnalar kaideleri bozmaz ama tek kelime ile bugünün Türk Pop Müziği’ni ruhsuz buluyorum. Ve ne yazık ki onları dinlerken en küçük bir heyecan bile duymuyorum. Bu nedenle isim de vermeyeyim dilerseniz.

Hey Dergisi yayında olsaydı, bu hafta kapakta kim olurdu?
Çok zor bir soru. İnanın beni en çok düşündüren sorunuz bu oldu. Ama bir cevap bulamadım…

Hulusi Tunca ile Yetmişler / Hulusi Tunca / Esenkitap / Anı & Seçme Yazılar / Editör: Özlem Özdemir / Kapak Tasarımı: Mehtap Arslan / Sayfa Tasarımı: Eren Taymaz / Dizgi: Zeynep Peker / 1.Baskı Eylül 2013 / 328 Sayfa

Hulusi Tunca;Bolu’nun Yeniçağa nahiyesinde dünyaya geldi. Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. 1 Eylül 1972 tarihinde medya dünyasına gözlerini açtığı Milliyet ailesinde HEY dergisinin çevirmeni, muhabiri, istihbarat şefi, yazı işleri müdürü ve genel yayın yönetmeni olarak 25 yıl görev yaptı. Ardından 5 yıl süreyle Sabah ve Star gruplarında Takvim ve Damga gazetelerinde çalıştıktan sonra 1 Kasım 2004’te Hürriyet ailesine katıldı!Ecem Naz (1996) adında bir kız çocuğu babası ve “Sürekli Sarı Basın Kartı” sahibi olan Tunca’nın çeşitli basın-yayın kuruluşlarından aldıklarının yanı sıra bir de Magazin Gazetecileri Derneği tarafından verilen Meslek Onur Ödülü bulunmaktadır. Tunca, son olarak “İşte 30 Yıllık Kanıt… İşte 30 Yıllık Belgeler” adlı Hürriyet gazetesinde yayınlanan haberiyle (2006) hem Emrah Karaca’nın, Cem Karaca’nın oğlu olduğunu “mahkemeden önce” kanıtladı hem de Magazin Gazetecileri Derneği Çetin Emeç Altın Objektif Haber Ödülü’nü kazandı.

--

--