Şiddet Döngüsü ve Çocuk

F. Tuğçenur Çıtak
Her Çocuk Bir Birey
3 min readOct 21, 2020
İllüstrasyon: Melike Çıtak

Şiddet döngüsü, bireyin belirli bir dönemde şiddeti öğrenmesi ve şiddetin tekrar ederek nesilden nesile aktarılması ile oluşur. Şiddeti davranış biçimi haline getirmiş bir birey büyük olasılıkla şiddeti olağan davranış olarak görecek hatta bilinçli yapmadığını yahut kontrol edemediğini iddia edecektir. Bunun sebebi, öğrendiklerimizin veya örnek aldıklarımızın davranışlarımızı şekillendirmesidir. Öğrenilmiş davranışlar, her ne kadar bilinçli gerçekleştirilse de sağlıklı olup olmadığı birey tarafından saptanamayan; yaşam tarzı ile birleşmiş, otomatik gerçekleşen ve değiştirilmesi zor davranışlardır.

Çocuk çok dikkatli bir gözlemcidir. Ebeveynini/bakım verenini, yaşadığı ortamı, her tür sosyal çevreyi ve hatta ekranları (telefon, televizyon, bilgisayar vb.) gözlemler ve sürekli öğrenir. Şiddet de öğrenilebilir bir davranıştır. Piaget’in bilişsel gelişim kuramında bahsettiği, 6–11 yaş arasında somut işlemler dönemi adı verilen süreçte, çocuğun algısı her ne kadar soyut anlamda kısıtlı olsa da çocuk benmerkezcilikten uzaklaşmakta, etrafındaki insanların duygu ve düşüncelerini sezebilir hale gelmektedir. Dolayısıyla şiddet ortamında bulunan bir çocuk şiddete direkt maruz kalmasa dahi etrafında olan bitenlerin farkına varmakta ve etkilenmektedir. Ebeveynlerinden birinin ya da bakım vereninin şiddet gördüğüne düzenli olarak şahit olan bir çocuk zamanla bu davranışı normal karşılamaya başlayacak ve hatta öğrenecektir. Şahit olmasa dahi mağdur olan bireyin vücudunda oluşacak fiziksel değişiklikleri fark edecek, sorgulayacak ve sonrasında da alışacaktır.

Şiddete dolaylı ya da direkt olarak maruz kalmış çocukların ebeveynleri/bakım vereni ile kurduğu bağ zarar görmekte; çocuklukta oluşan bağlanma biçimini etkilemektedir. Bağlanma, çocuğun ebeveynlerinden biriyle ya da bakım vereniyle yakın bir ilişki kurarak kendisine güvenli bir alan oluşturmasını ve bu güven hissi ile çevreyi keşfedebilmesini, farklı güven ilişkileri kurmaya başlayabilmesini sağlar. Ancak şiddet içeren bir ortamdaki çocuğun bağlanma kavramı olumsuz etkilenir, ileriki dönemde kuracağı sosyal ilişkilerine bu durumun negatif şekilde yansıması öngörülmektedir.

Çocuk, şiddeti bir ekrandan, bir kitaptan, bir şarkıdan, arkadaşlarından hatta ona uyurken okunan bir masaldan dahi öğrenebilir. Bu sebeple çocuğun etkileşim kurduğu her materyal hayati önem taşır. Albert Bandura’nın Bobo Doll isimli deneyinde çocukların şiddeti gözlem yoluyla öğrenebildikleri ve şiddeti gözlemleyen çocukların şiddete eğiliminin arttığı görülmüştür. Sessiz yapıldığına inanılan tartışmalar, ortamdaki eşyalara verilen zararlar ve çocuğa yapılan geçiştirici açıklamalar (yanlışlıkla oldu, kendiliğinden düştü/kırıldı gibi) çocuğun mantık çerçevesine zarar verebileceği gibi aradaki güven ilişkisini de olumsuz etkileyecektir. Anne karnındaki bir bebeğin bile annenin duygularından (gerginlik, endişe, stres, yorgunluk, uykusuzluk vb.) etkilendiğini varsayarsak çocuğun yaşadığı ortamı sezemediğini düşünmek oldukça yanlış olacaktır.

Çocuğun şiddet eğilimi yaptığı resimlere, oynadığı oyunlara, sosyal çevresi ile iletişimine direkt olarak yansıyabilmektedir. Yapılan araştırmalara göre şiddete maruz kalan ya da şahit olan çocuklarda sürekli sızlanma, mazeret gösterme, bakım verene/ebeveyne aşırı bağlılık, sosyalleşmekten kaçınma, güvensizlik, dikkat problemleri, okul başarısında düşme durumlarının gözlemlendiği saptanmıştır. Yapılan farklı araştırmalarda ise çocukken şiddet dolu bir ortamda büyüyen bireylerin kendi çocuklarına şiddet uyguladığı, şiddete maruz kalan ya da tanık olan çocuklarda psikolojik ve fiziksel hasarlar oluştuğu, kısa vadede çocuklarda saldırganlık başta olmak üzere birçok belirtinin ortaya çıktığı görülmüştür. İlerleyen yaşlarda ise şiddet bireyin hayatının bir parçası haline gelmekte ve bir sonraki nesile aynı yollarla aktarılarak şiddet döngüsünün devamına neden olmaktadır.

Şiddet yalnızca fiziksel olarak algılanmamalıdır. Fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel ya da siber şiddet; bireyi hayatının her döneminde psikolojik ve bedensel olarak yıpratmakta ve hayat standartlarını düşürmektedir. Çocukların bir birey olduğunu hatırlayarak, çevresindeki yetişkinler olarak davranışlarımızın ailemizdeki ilişkilerden başlayarak topluma yansıyacağını hatırlamalıyız. Toplumdaki şiddet döngüsünü kırmak için çocukların şiddete maruz kalması sonlanmalı ve tanık dahi olmalarına engel olunmalıdır. Çünkü şiddetin hiçbir türü kabul edilemez.

Kaynakça:

* Araştırmanın verileri 2010 yılı Kütahya il merkezinde yürütülen ve araştırmacının bizzat görev aldığı aile içi şiddet ve kadının şiddetten korunması konulu ‘Mutlu Aileler, Gülen Yüzler’ projesinin birinci fazında katılımcı kadınlardan elde edilmiştir.

Di̇nçer, F, Yüksel, M. (2018). Aile İçi Şiddete Şahit Olan Çocuklar: Bir Alanyazın Derlemesi. Marmara Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Dergisi, 2 (2) , 130–141. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/mukatcad/issue/41798/504473

Bayındır, N. (2010). Aile İçinde Yaşanan Şiddete Karşı Çocuğun Gösterdiği Tepkiler. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 0 (2) , 1–9. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/makusobed/issue/19434/206672

McDonald ve Jouriles, 1991, Vahip ve Doğanavşargil, 2006

--

--