Gizli Süper Gücümüz: Ebeveynlik
İnsan, bilindiği üzere sosyal ilişkilere ihtiyaç duyan bir varlıktır. Bu ilişkilerin kalitesi bireyin psikolojik sağlığı açısından da oldukça değerlidir. Sosyal ilişki, anne karnındayken başlar. Anne, bebekle henüz doğmamışken bile iletişim halindedir ve iletişim elbette sosyal ilişkilerimizin temelini oluşturur. Çocuk, gelecek toplumunun en değerli birimi olarak zihinsel gelişimi ve karakter oluşumu açısından hayati önem taşımaktadır. Ebeveynler çocuklarını doğru olduğuna inandıkları çizgiler çerçevesinde yetiştirmeyi hedeflerler. Bu çizgiler yetişilen toplum ve ortamla ilgili olarak ortak değerler çevresinde oluşur. Toplumumuzda da oldukça önem verilen bu kavramlar –dürüstlük, güvenilirlik gibi-, ebeveynlerce çocuğa kazandırılmaya çalışılır. Bu sürece değerler eğitimi adı verilir. Kastedilen değerler her ne kadar tartışmaya açık olsa da, kişiler arası ilişkilerde görünmez bir ölçüt niteliği taşır.
Kazandırılmak istenen değerler çocuğa büyüklerce öğütlense dahi çocuk çoğunlukla gözlemleyerek öğrenir. Konuşmayı bilmeyen bir bebek konuşmayı dinleyerek öğrenir. Aynı ülkenin farklı bölgelerinde yaşayan, aynı dili farklı ağızlarla konuşan insanlara baktığımızda dahi ağız farklılıklarından gözlemin etkisini görebiliriz. Bireyler çevrelerinde gözlemledikleri ve hatta model aldıkları davranışları, bu davranışların sonuçlarını işlerler ve daha sonra fayda görme amacı ile kullanırlar. Bu süreç sosyal öğrenme yolu ile gerçekleşir. Örneğin annesi acı yiyemeyen bir çocuğun acı yemekten kaçınması bir sosyal öğrenmedir. Çocuk doğal olarak içerisinde bulunduğu ilk sosyal çevresini gözlemler; ailesini/bakım verenini. Kulaklarımızın aşina olduğu ‘aile, ilk okuldur’ cümlesi oldukça gerçeği yansıtır. Ebeveynler genellikle çocuklarından öğütledikleri davranışları beklerler. Yalan söylediklerinde, bulunulan ortama uygun olmayan bir söz söylediklerinde anlam veremez hatta bazen tepki gösterebilirler. Oysa çocuk, gözlemlediği ve uygulandığında sonucunu anlamlandırdığı davranışı tekrar etmektedir. Örneğin, ailesinden kötü cümleler kullanmaması gerektiğini duyan bir çocuk bulunduğu ortamda o sözlere maruz kalır ve model aldığı kişinin ya da ailesinin tepkisi bilişsel süreçte istenilenin aksine kodlanırsa davranış büyük olasılıkla tekrarlanır. Yani, dışarıda söylendiğinde hoş karşılanmayan sözler ev içerisinde hoş görülür, gülünür yahut birlikte yaşanılan bireylerce telaffuz edilirse çocuk karışıklık yaşayacak ve hatta tepki aldığında bunu reddedecektir. Diğer bir örnekle; kitap okuma alışkanlığı verilmek istenen bir çocuk çevresinde bu davranışı gözlemlememişse, bu alışkanlığı kazanması zordur.
Sosyal öğrenme; çevreye dikkat etme, gözleneni zihinde işleme, davranışı deneme ve güdülenme adı verilen davranışı sergilediğinde aldığı sonuca göre kullanma ve kullanmama kararı verme süreçleri ile gerçekleşir. Bu sebeple, çocuğa verilmek istenen alışkanlıkları öncelikle ebeveynler/bakım verenler sergilemelidir. Çocuk, davranışlar ve tepkiler arasında görmüş olduğu tutarlılığı işleyecek ve hoş karşılanmayan davranışı unutup, yerine faydalı sonuç aldığı davranışı koyacaktır. Örneğin, bir şekilde öğrenmiş olduğu ve tekrarladığı kötü bir sözcüğü her söylediğinde bunun yanlış olduğu açıklandığında ve bir başkası dile getirdiğinde ya da televizyon, bilgisayar gibi ekranlarda duyulduğunda da aynı şekilde hoş karşılanmazsa çocuk bunu zihninde faydasız olarak işleyecek ve zamanla bırakacaktır. Ebeveynlerinin dişlerini düzenli fırçaladığını gözlemleyen bir çocuk aynı davranışı sergileyecektir. Çocuğa yap deme, kendin yap; çocuğa yapma deme, kendin yapma. İşte bu, süreci hatırlamanın kısa yol cümlesi olabilir.
Kaynakça:
Yalnız, A. ve Yıkmaz, Y. (2018). Değerler Eğitimi Kavramı Olarak Dürüstlük ve Dürüstlük Ölçeği (DÖ) Türkçe Formu: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17(34).
Bayrakcı, M. (2007). Sosyal Öğrenme Kuramı ve Eğitimde Uygulanması. SAÜ Eğitim Fakültesi Dergisi, 198.