Photo by Vadim Bogulov on Unsplash

İyi Bir Dinozor

Hikmet Topak
Oyun ve Uygulama Akademisi
4 min readApr 6, 2023

--

Merhabalar dostlarım merhabalar. Bugün sizlere Disney’in en tatlı animasyonlarından biri olan İyi Bir Dinozor’u kendimce yorumlayacağım. Hem benim içinde bulduklarımdan hem de kendini not ettirmeyi başarmış güzel cümlelerini sizlerle de paylaşıyorum. İzlemediyseniz önce izleyin üzerine düşünün sonra gelin tekrardan…

Bazen arkasındaki güzelliği görmek için korkunun üstesinden gelmen gerekir.,

3 kardeş bir anne ve bir baba. Çiftçi olan 5 kişilik bir dinozor ailesi. Asıl kahramanımız kardeşlerinden daha minnak olan ve kendi gölgesinden bile korkan bir dinozor ve biz ona Arlo diyeceğiz. Arlo’ya gerçek anlamda hiçbir iş verilmeyen çiftliklerinde ailecek tarım yapıyorlar. Burada eğer ki dinozorlar tarım yapsaydı nasıl yapardı diye düşünmüş Disney ve ortaya gerçekten komik şeyler çıkmış. Ağızlarına litrelerce su alıp fıskiye görevi görmeleri, kafalarıyla toprağı kazmaları gerçekten eğlenceli fikirler.

Ailenin ürünlerini koymak için hazırladığı bir ambar deposu var filmimizde. Burayı Arlo’nun anne ve babası yaptığı için ayak izlerini taşlara koyuyorlar. Ailenin her ferdi de büyük bir şey yaptıklarında kendi izlerini bırakıyorlar. Tahmin edeceğiniz gibi Arlo hariç herkes izlerini zamanı gelince bırakıyor. Ancak Arlo’muz uçan kuştan, besledikleri tavuğa kadar her şeyden korktuğu için izini bırakması zor oluyor.

Babasıyla birlikte ambarlarına dadanan bir yaratığı yakalamak için tuzak kuran Arlo nöbet esnasında yaratığı yakalar. Burada da filme çok başka bir bakış geliyor çünkü bu yaratık bir insan. Aslında insan değil tam olarak çünkü çok ilkel. Belki de Homo Sapiens değil de yakın kuzenlerimizden biri. Bu yaratığı yakalasa da Arlo dayanamayıp bu yaratığı salıyor tekrar vahşi yaşama. Bu duruma çok sinirlenen babası Arlo ile birlikte dağlara yaratığı yakalamaya ve öldürmeye gidiyor. Ancak maalesef ki bu yolculukta babası bir sele kapılıp ölüyor. Yalnız kalan Arlo da nehre düşüyor ve gözlerini açtığında kendini hiç bilmediği bir yerde buluyor. Aklında ise tek bir cümle var: Nehri takip et evi bulursun.

Bütün İyi Hikayeler Gibi

Photo by Matt Duncan on Unsplash

Bütün iyi hikayeler iki şekilde başlar. Ya şehre bir yabancı gelir ya da kişi bir yolculuğa çıkar.

Gerçek bir karakter ancak zorlu şartlardan geçtikten, bir şeyler için çabalayıp bazen kazanıp bazen kaybettikten sonra kendini gösterir. Hiç kimse yoktur ki sadece evde oturarak bir yere varsın. Bizim Arlo’muz da kendini keşfetmeye ve bir şeyleri fark etmeye kendi yolculuğuna çıkarak başlıyor. Yolculuk boyunca tanıdığı dinozorlar ve diğer şeyler ona hayatın nasıl bir yer olduğunu gösteriyor.

Eski bir inanışa göre; hayat, insanların karşısına en çok ihtiyacı olan insanları çıkarır. Eğer ki üzülmeniz gerekiyorsa sizi üzecek, çalışmanız gerekiyorsa sizi bu konuda teşfik edecek insanlar. Ve sizler eğer ki bu insanlardan ve olaylardan ders çıkaramıyorsanız sonuçlarına katlanmak zorundasınız. Kısaca ders biz öğrenene kadar devam ediyor.

Şu an hayatınızdan çıkarttığınız insanları bir düşünün. Çok sevilip sevilmediğiniz ilişkiler, aldatmalar, aldatılmalar, kazıklanmalar ve daha nicesi. Bunlar tabi ki de çok üzücü ve insanın psikolojisini etkileyen şeyler. Ancak bunları birer öğrenme tecrübesi olarak düşünüp nihai olan güzelliğe ulaşmak için antrenman olarak görürsek hem duyulan acının üstesinden gelmek daha da kolaylaşıyor hem de tecrübe kazanmış oluyoruz.

Arlo’ya da tam olarak bu oluyor. Öncelikle kendini ve yakalamak için gittikleri o küçük insanı suçluyor her şeyin sebebi olarak. Ancak zamanla o küçük insanla dost oluyor ve evini aramaya başlıyor.

Aynı bahsettiğim gibi Arlo’nun da karşısına onu zora sokacak hatta zarar verecek, onu kandırmak isteyecek dinozorlar çıkıyor. Arlo bu sayede öğreniyor gerçek korkunun ne olduğunu ya da öğrendiğini sanıyor. Arlo bu sayede öğreniyor her şeyin göründüğü gibi olmadığını ve işlerin herkes için başka şeyler ifade edebileceğini.

Bir nevi bizler de hayatta böyleyiz. Karşımıza çıkan iyilikleri sonsuza kadar sürecek sanıyoruz. Ya da kötü bir durumun ölüme kadar peşimizde olacağını. Ancak yapmamız gereken tek şey yola devam etmek olmalı. Üzülmek, sevinmek, kahrolmak veya mutluluktan ağlamak… Bunlar kesinlikle bizi insan yapan şeyler ancak bunlara saplantılı kalmak sadece bizleri karanlığa ve boşluğa itecek. Her duygunun, bize verilen her nimetin bir gün elimizden gidebileceğini hiç unutmamak gerekiyor. Bunu kötü bir şey gibi düşünmeyin lütfen. Kötü şeyler gitsin ancak iyi şeyler hep bizle kalsın diye düşünüyorsanız üzülerek belirtiyorum ki böyle bir şey mümkün değil. Biz dahil her şey bir gün gidecek. İşin en eğlenceli ve merak uyandırıcı kısmı tam olarak burada zaten. İşte bu heyecan bizlerin kanının akmasını sağlıyor, işte bu heyecan bizleri yataktan kaldırıyor, işte bu heyecan yarını merak ettiriyor ve yola devam etmemiz gereken gücü bize sağlıyor.

Ve bunları yaparken korkuyor muyuz? Sonuna kadar…

Korkulacak tek şey korkunun kendisidir

+Tıpkı babam gibisiniz. Siz de hiçbir şeyden korkmuyorsunuz. Bıktım artık korkmaktan

-Korkmadığımı kim söyledi?

+Sen bir timsahla dövüştün

-Doğru ama korkarak dövüştüm. Bir timsahın seni yüzünden ısırmasından korkmazsan hayatta kalamazsın. Dinle evlat korkuya boyun eğmeyeceksin. Doğa anayı düşün. Onu ısıramazsın, yenemezsin. Ama ona uyum sağlarsın. Böylece kişiliğini bulabilirsin.

Korkmak gerçekten bu yoldaki en get gerçeklerden biri. Bunu kabul etmek sanırım hayatın ön koşulu durumuna geliyor. Bunu kabul ettikten sonrası da kendiliğinden devam ediyor. Çünkü resme biraz uzaktan bakabilme şansınız olunca şunu fark ediyorsunuz ki: Aslında korktuğumuz şey gerçekler değil de kafamızda kurduklarımız. -Sen kafanda kurmuşsun- Sizler de bunu hayatınızdan hatırlayacaksınız ki çoğunlukla korktuğumuz şey gerçeğin %20'si kadar oluyor.

Korku işe yarayabilir ama korkaklık asla. -Gandhi

Korkuları yastıkta bırakmalı ve yola devam etmeliyiz dostlar. Bütün korkular geçebilir ancak cesaret edilemeyen keşkeler bizleri uzun zaman sonra bile bulur. Nereden biliyorsun diye sormayın. Kabul de etmeliyiz ki kritik anlarda korkmamak işten bile değil. Sakin sularda herkes kaptan zaten. Böyle kritik anlarda da aklımıza gerçekten kendimize olan güvenimiz ve bu aşamaya kadar verdiğimiz mücadele gelmeli. Her şeyin güzel olacağına en azından kötü olmayacağına dair umudumuzu hiç yitirmememiz gerekiyor.

Veeeee bir yazının daha sonuna geldik çok sevdiğim dostlarım. Bir animasyon üzerinden buralara gelmek harika hissettiriyor. Böyle filmlerden anlam çıkarmak harika bir hobi benim için. Bunları yazmak da ayrı bir keyif veriyor. Umarım şu anki korkularımızın üstüne gidip o yola devam edebiliriz. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

Edebiyatla kalın…

Hikmet Topak

--

--